Yaklaşan cisim
Ava Neşe KALP yazdı —
- Belli ki bir cisim yaklaşıyor, bu nedenle de Kürtleri apar-topar bir istikamete zorluyorlar. İki büyükşehire, yani Batman ve Mardin’in yanına Kürt sorunun çözümünde en merkezi role sahip A. Öcalan’ın memleketi olan Halfeti’ye kayyım atamasından, “gel mecliste konuş”un karşılığında talep edilen şeyin kabul görmediğini anlıyoruz. 4 Kasım tarihi ile de Kürtleri ve Kürt hareketini tehdit ediyorlar belli ki.
- Bayram değil seyran değil neden Bahçeli Kürtleri öpmek ister? Bunun altındaki önemli nedenlerden biri, İsrail hem İran’ın hem de Türkiye’nin Ortadoğu’daki savaş araçları olan siyasal İslamcı organizasyonlarını felç etmiş olması. Her iki devlet de kendi siyasal İslamcı savaş araçları, yani HAMAS ve Hizbullah hareket edemez hale gelince, bu iki devletin operasyonel kolları kırılmış oldu.
Bir yandan Bahçeli’nin eceli gelmiş horozun vakitsiz ötüşünü andıran çağrıları, öte yandan Erdoğan’ın müjde adı altında tehditleri, Kürt belediyelerine kayyım atamaları, Rojava saldırıları, içeride Kürtlere karşı terör estirilmesi tezat olarak görülse aslında değil.
Pek çok yorumcunun da işaret ettiği gibi, belli ki bir cisim yaklaşıyor, bu nedenle de Kürtleri apar-topar bir istikamete zorluyorlar. İki büyükşehire, yani Batman ve Mardin’in yanına Kürt sorunun çözümünde en merkezi role sahip A. Öcalan’ın memleketi olan Halfeti’ye kayyım atamasından, “gel mecliste konuş”un karşılığında talep edilen şeyin kabul görmediğini anlıyoruz. 4 Kasım tarihi ile de Kürtleri ve Kürt hareketini tehdit ediyorlar belli ki.
Şimdi gelelim esas soruya: Bayram değil seyran değil neden Bahçeli Kürtleri öpmek ister?
Bu çok açık ki Ortadoğu’daki gelişmelerle ilgili. İsrail’in hamlelerinin sonuçlarından biri…
Bunun altındaki önemli nedenlerden biri, İsrail hem İran’ın hem de Türkiye’nin Ortadoğu’daki savaş araçları olan siyasal İslamcı organizasyonlarını felç etmiş olması. Her iki devlet de kendi siyasal İslamcı savaş araçları, yani HAMAS ve Hizbullah hareket edemez hale gelince, bu iki devletin operasyonel kolları kırılmış oldu. Hamas ve İŞİD camcı Türkiye’nin eline sapan vererek mahallenin camlarını taşlattıkları serseriler olarak kendilerine epey cam sattırsalar da artık sanırım raf ömürleri doldu.
Ülke yönetimini, çakarlı araçlarla yoksul halka hava atmak olarak algılayan siyasal İslamcı aklın nasıl bir çöp yığını olduğunu bu vesileyle görmüş olduk… Nüfus artırarak dünyaya hâkim olacaklarını sanacak kadar embesilleşmiş bu akla, 10 milyonluk bir ülkenin verdiği ders işte bu…
Ergenekoncu Nazilerle iş birliği yapan bu aklın, Ortadoğu’dan Latin Amerika’ya emperyalist yayılma projesinin çöpe dönmüş olması, şimdi bütün kaynaklarını öldürmeye, yok etmeye çalıştıkları Kürtlere tekrar odaklaması belli ki yakın tarih başka şeylere gebe…
Burada ihtimallerden biri dikkat dağıtarak büyük bir imhanın planlanması olabilir. Böyle bir durum esas olarak ağır bir çaresizlik haline de işaret eder. ABD’de Ocak ortasına kadar sürecek olan başkanlık değişim sürecini fırsata çevirme, o olmazsa -ya da aynı zamanda- Trump’ı “kafalama” hayalleri kurduklarını bilmek için müneccim olmaya gerek yok. Ama belli ki bütün bunların olma ihtimali ya da başarıyla sonlanma ihtimali düşük…
Gelinen durumda Rojava’nın özerk bir statüye kavuşma olasılığı sanırım en görmek istemedikleri konu… “Güney sınırlarımızdaki müjde” işte bu korkuya işaret ediyor…
Putin ile Trump’ın anlaşma ihtimali ile cihatçıların oradan çıkarılması da başka bir sıkıntılı durum Türkiye için… Cihatçıların oradan çıkarılması ve dolayısıyla taşıyabilecekleri yer gerektirmektedir. Burada sanırım şu an ellerindeki olasılıklardan biri olarak Güney Kürdistan…. Burada hem onları istihdam edebilirler hem de eğer onlar Kürtleri öldürmezse Kürtler onları öldüreceğinden, her durumda kârlı olacaklardır…
Bu nedenle sanırım kayyım atamaları, bir anlamda Kürtleri yorarak, dikkatlerini de dağıtarak Kürtlerin itiraz enerjilerini tüketmeleri de hedeflenmekte.
Kayyım aynı zamanda savaşın finansmanın sağlandığı başka bir kaynak. Bu da savaşa devam edecekleri anlamına geliyor. Dolayısıyla Kürt illerine atanacak kayyımlara Türklerin itirazı olmayacağından rahat rahat kullanabilirler. Çok zorda kalırlarsa Barzaniler var. 29 Ekim’de bayağı “verimli” bir toplantı yapılmış anlaşılan.
1071’de Osmanlının kuruluşuna götüren süreç, Malazgirt desteği (Kürt tarihinin en büyük aptallık örneği, bunu iştahla övünerek kullanan Kürtlere de duyurulur), Mustafa Kemal’in “Kurtuluş Savaşı”nı Kürtlerin sırtından kazandıktan sonra Kürtlere attığı kazığın ardından, şimdi Ergenekon çetesi ve Erdoğan üçüncü kez Kürtlerin sırtından bellerini doğrultmanın peşindeler.
Oysa o köprülerin altından çok sular aktı. Bizzat kendileri Kürtlere eski Kürtler olmamaları gerektiğini öldürerek, öldürdüklerinin mezarlarını da tahrip ederek, kameraların önünde çocuklarının kollarını kırarak, öldürdükleri çocuklarının kemiklerini torbalarla babalarının sırtında taşıtarak, kargo ile annelerine yollayarak, cenazeleri araçlarının arkasından sokaklarda sürükleyerek, kadınlarının bedenlerini soyup sokak ortasında teşhir ederek, üniformalı tecavüzcü elemanlarını sahaya sürerek, fuhuş çeteleri örgütleyerek, Hizb-ul kontralara insanları satırlatarak, helikopterlerden atarak, canlı canlı evlerde yakarak, asit kuyularına atarak, bok yedirerek, şimdi de seçme haklarını ellerinden alarak bizzat öğretmiş ve öğretmeye devam etmektedirler.
Yani “öğretmenleri” sağlam Kürtlerin. Bizzat deneyimleyerek öğrendikleri bu süreci o kadar kolay unutamayacaklardır.
Dolayısıyla Kürtler bu deneyimlerinden yola çıkarak her daim en kötü senaryolara hazırlıklı olmalı ve şantaja asla boyun eğilmemelidir.
Narin Güran cinayetinde de kısa bir not düşerek bitirecek olursam, bu cinayetin giriftliği, aile, Hüdapar ve Jandarma komutanı arasındaki ilişkide saklı. Jandarma komutanı ve Hüdapar bağlantılarının itina ile dosyadan ayıklanmış olması son derece dikkat çekici. Ahırda bulunan silahlar, mermilerden söz bile edilmiyor. Aile içinde işlenen bir cinayet olsa dahi, konuyu bulandıran ve sonra da ortadan kaybolan Jandarma komutanı, hemen ertesi gün orada peydahlanan Hüdapar, Ensarioğlu, amca Salim Güran’ın DEM Parti nefreti bütün bunlar bir araya getirilmeden ve davaya eklenmeden bu cinayet çözülmez. Anlaşılan o ki olayı ya Nevzat’a, olmazsa da ailenin (Kürt) ahlaki soruna kilitleyip kapıyı kapatacaklar. Jandarma komutanı ve Salih Güran’ın ilişkileri, HTS kayıtları, keza Hüdapar ve İŞİD bağlantılarının mutlaka mercek altına alınması gerekir. Bu, küçük bir kızın bedeni üzerinde meydana gelmiş yeni bir Susurluk kazasıdır.