Doğru yaşam için ölümü göze almak

Forum Haberleri —

❏

  • Özgürce yaşamak uğruna, özüyle yaşamak uğruna, aslında kendi benliğiyle yaşama uğruna yürütülen bir direniş, bir yaşam gerçekliği vardır. Direnişçilerin, direnişlerine son vermelerini beklemek yerine, onların direnişlerine anlam ve destek vermek gerekir.

SERDAR SEMSUR 

Her toplum gibi Kürt toplumu da özgürlüğü için büyük bir mücadele yürütmektedir. Ancak diğerlerinden farklı olarak Kürtler, imha ve inkâr politikalarına karşı amansız bir mücadele yürütmekte ve bunun bedelsiz olamayacağı gerçeğini çok iyi bilmektedirler. Yürütülen bu mücadelede takdire şayan çok fazla yön var ve bunlardan en çok öne çıkan ise dört parça Kürdistan’da yürütülen zindan mücadelesidir. Zindan direnişçileri onurlarıyla var olmak için, onurlu bir yaşam için, onurlu bir insani duruş için insanüstü bir mücadele geliştirmektedirler. Onlar için zindan mücadelesi, en zor koşullara rağmen en onurlu insani mücadeleyi yürütmek demektir. 

Kürdistan’ın dört parçasında bu mücadeleyi yürütenlere uygulanan tecrit ve diz çöktürme yöntemleri birbirinden çokta farklı değil. Devletlerin tek tipçi anlayışları bu alanda da kendisini açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Özgürlüklerine, kültürel haklarına ve temel vatandaşlık haklarına sahip olmak isteyen her Kürt’ün karşılaştığı yaklaşım Irak, İran, Suriye veya Türkiye’de aynı imha ve inkâr politikasıyla karşılaşmaktadır. Her ne kadar devletlerin isimleri farklı olsa da yöntem, hedef ve anlayışları özünde barındırdıkları tek düşünceyi gizlemeye yetmemektedir. Toplum için değil, toplumsallığa karşı kurulan “devlet”, bir araç olarak kapitalist modernitenin zihniyetini yaşatabilme uğruna toplum ve insanlığa karşı kapitalist modernitenin yaklaşımını zindanlarda en somut çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. 

Zindanlarda hedeflenen onlar değil, asıl bizleriz

Sistemin, kendi düşünce anlayışı ve yaşamına gelmeyenleri imha ve inkârının sistematik bir şekilde gerçekleştiği ve sonsuza dek çürümeye terk etmek için kurduğu zindanlar, günümüzde gözden en uzak, ama aslında en güçlü mücadeleyi verenlerin yeri haline getirilmiştir. Zindan mücadelesini en derin direnişle yürütenlerin sistematik bir şekilde görüşme, avukat, tedavi ve en temel yaşamsal ihtiyaçlarından kopartılarak çürümeye yani yok olmaya itilmesi devletlerin temek amacı konumundadır. Günümüzde bu tecride maruz kalanların birçoğu dışarı bırakılsalar bile aldıkları temiz nefes bile onları zorlayacaktır. Direnişçilerin önüne konulan engellerin temel amacı; savunduğu düşüncelerinin aslında bir anlamının olmadığını ve başkaları tarafından savunulmadığı, umursanmadığı algısı yaratarak toplum dışında, tek başınaymış hissini yaratma çabasından ileri gelmektedir. Bu yöntemler ile direnişçilerin, direnişlerinde yalnızlık hissine itilmesi amaçlanmaktadır. 

Tecridin ana amacı, zindan direnişçilerini özel olarak çürütmek ve yok etmektir. Zorlu ve acımasız zindan koşullarını daha fazla derinleştirmek için zindan direnişçilerine karşı uygulanan tedavi hakkının engellenmesi böylesi bir politikanın sonucudur. Bu tecrit yöntemi ise zindan direnişçilerinin tahrip olmuş vücutlarının daha da kalıcı ve ölümcül hasarlar oluşmasına yol açacağı bilinerek özellikle uygulanmaktadır. Tedavi imkânlarının engellenmesiyle verilen açık mesaj şudur: “Ya pes edeceksin ya da öleceksin!”

İçeridekilerin dışarıdaki sesi olmamız gerekmekte

Toplum olarak görmemiz gereken gerçeklik, zindanları kazanma amacıyla değil, toplumdan uzaklaştırma ve toplumsallığı kırmak için kurulmuş olan meskenler olduklarıdır. Bu tür sistematik işkence ve inkâr meskenlerinin varlığına sessiz kalmamak ise toplumsal bir refleks ve görev olarak görülmelidir. Çünkü burada inkâr ve imha edilmeye çalışılan, hiçleştirilen birey değil; toplumdur. Burada bireyin değil, bireyler şahsında bütün toplumun kendi özünü, haklarını ve varlığını savunması elinden alınarak hiçleştirilmektedir. Aslında bize verilen mesaj; en çok direnenin en çok cezalandırılacağı ve bunun ise tümden yalnızlaştırılarak yapılacağıdır. Bize düşen ise örgütlenmektir.

Toplumsal ölçülerimiz gereği buna en örgütlü şekilde karşı çıkmalı, mücadele yürütmeli ve tavır sahibi olmalıyız. Dayatılan bu tecritleri durdurmanın yolu, toplumsal refleksleri artırmaktır. Zindanlarda dayatılan her insanlık dışı tecridin önüne, toplumun mücadele ederek geçilebileceğini defalarca tanık olduk. 

Ölen bir şey yoktur inadına direnen bir yaşam vardır

Özgürce yaşamak uğruna, özüyle yaşamak uğruna, aslında kendi benliğiyle yaşama uğruna yürütülen bir direniş, bir yaşam gerçekliği vardır. Direnişçilerin, direnişlerine son vermelerini beklemek yerine, onların direnişlerine anlam vermek, bu direniş gerçeğini doğru bilince çıkartmak gerekir. İnsani hakları için direnenler için aslında ölmek diye bir şey yok. Asıl olan, inadına direnen bir yaşam gerçekliği olmasıdır. Onlar zindanlarda bizler daha özgürce yaşayabilelim diye direniyor, yaşıyor ve özgürlük umudunu yaşatıyorlar. 

Onlar dışarıda, içerde olan asıl biziz

Asıl gerçeklik ise şudur: kapitalist modernitenin inşa etmiş olduğu bu sistemde dışarıda, ‘özgürce yaşıyormuş’ gibi görünenlerin içerde olduklarıdır…

Sistem adeta bizlere diyor ki “kendini unut, özünü unut, sevdiklerini ve seni sen yapan her şeyi unut, başkalarını boş ver ve sadece anın tadını çıkar!” Bu çerçevede yaşamayı kabul ettiğimiz sürece “özgürüz”. Fakat bunun aksine hakikati, sistemin gizlemek istediği kölecilik gerçekliğini öğrenmek istediğimizde, bizden alınanları savunmak istediğimizde ise içeri atılıyoruz. Yani aslında sitemin vaat ettiği yaşam kendi başına bir zindan yaşamı, uyuşturulup bireylere indirilmiş bir “toplum” anlayışıdır. Yapmak istediklerimizi yapamıyor, söylemek istediklerimizi söyleyemiyoruz. Bilmemiz gereken her şey bizden saklanıyor. Bu nedenle gerçeği görüp sitemin oluşturduğu bu zindan hayatını yaşamaya bir son vermemiz gerekmektedir. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.