Ekonomiye farklı bakanlar

Anıl Aba - Utku Balaban - Ümit Akçay

Anıl Aba - Utku Balaban - Ümit Akçay

  • Ümit Akçay, Utku Balaban ve Anıl Aba gibi sosyalist/demokrat iktisatçılar ise hem 'ekonomik kriz' hem de 'boş tencere' tespiti ve argümanlarına katılmayarak, farklı bir bakış açısı sunuyor.

İktisatçı Ümit Akçay, net olarak "Türkiye'de bir ekonomik kriz yok" diyerek, güçlü büyüme ve yüksek firma karlılıklarının sürdüğünü söylüyor. Bir bölüşüm şokunun varlığına işaret eden Akçay, "Daha fazla insan daha az paraya çalışıyor ve toplam gelirden aldığı pay azalıyor" diyor. "Boş tencere neden iktidarı götürmüyor?" sorusuna kısaca iki basit gözlemiyle yanıt veren Akçay, şunları belirtiyor: "Geçmişte, 'tencerenin boşaldığı' (ve iktidarları götürdüğü) zamanlarda pahalılık yanında işsizlik de patlıyordu. Bunlar tipik kriz dönemleri. Tencereyi esas azaltan işsizliktir. Şimdi işsizlik artmıyor, azalıyor."

Ekonomi politikası oy kaybını düşürüyor

Muhalefetin, iktidarın ekonomi politikalarına ilişkin yaptığı “liyakatsizlik” ve “beceriksizlik” eleştirilerinin aksine, iktidarın uyguladığı ekonomi politikalarının oy kaybını düşürmeye yönelik olduğuna dikkat çeken Xavier Üniversitesinden Siyaset Bilimci Doç. Dr. Utku Balaban, son iki yıldır Birikim, Evrensel ve diğer söyleşi ve paylaşımlarında, verilerden yol çıkarak temellendiriyor.

Birinci turdan sonra tekrar "Düşük ücret-geniş istihdam" stratejisine dikkat çeken Balaban, "Düşük ücret, İslamcıların en önemli müttefiki olan ihracatçı sınai KOBİ’lere ‘can suyu’ verirken istihdamdaki genişleme işçi sınıfının evsiz, aç kalmasını engelledi” diyor.

Balaban daha Nisan 2022'deki paylaşımlarından bazıları şöyle: "2016'dan beri 20 milyon civarında seyreden sigortalı sayısı 2020'de 22 milyona yaklaştı. 2012'den beri sigortalı istihdamda bu oranda bir büyüme gerçekleşmedi. 2021'de sigortalı istihdam 2020'ye kıyasla yüzde 7,2 büyüdü. Bu sayılar şaşırtıcı değil, çünkü aynı dönemde sınai atölye sayısında da sadece 1990'lı yıllarla kıyaslanabilecek bir patlama gerçekleşmişti. Bu durumun siyasi sonuçları olacaktır. Mevcut daralma küçük burjuvaziyi de etkilemeye başladığı için yoksulluk sorunu popülerleşiverdi. Siyasete küçük burjuvazinin merceğinden bakanlar açısından yoksullaşma büyük bir siyasi patlamaya, sandıkta ciddi sonuçlara yol açabilir. Bu kesim bu verinin sinyalini verdiği bir olguyu gözden kaçırıyor olabilir. Adım adım açmaya çalışayım:

"Geçtiğimiz yıllarda asgari ücret 400 dolar seviyesine kadar yükselmişti. Şimdi ise 300 dolar civarında. Yani yaklaşık yüzde 25'lik bir küçülme var. Öte yandan sigortalı istihdamında yüzde 7'lik bir büyüme var ki kayıtdışı istihdamı da katarsak toplam büyüme TÜİK verisinden hareketle asgari yüzde 10'a tekabül eder. Oran çok daha yüksek olabilir.

Toplam gelirde dramatik düşüş yok

Bu durumda işçi sınıfı ailelerinin hanelerine giren toplam gelirde dramatik bir düşüş söz konusu olmayabilir: Haneden daha fazla kişinin çalışması ve daha yoğun şekilde sömürülmesine rağmen hanehalkı yoksulluğunda dramatik bir büyüme gerçekleşmiyor olabilir.

İşçi sınıfı ile ilişkisini yoksulluk mefhumu üzerinden kuran bir küçük burjuva işçinin çalışırken de, kriz olmadığında da ne kadar aza tamah ettiğini anlayamaz. Dolayısıyla işçi sınıfının kriz sırasındaki siyasi tepkisini anlamlandıramaz ve öngöremez.

Seçim öncesi uyarı

Artık nasıl olacaksa galiba gelecek sene bir seçim olacak. Bu seçimin tepedenci bir hayırseverlik retoriğiyle, içeriksiz, programsız yoksulluk anlatılarıyla kazanılabileceğini düşünmek hatalı olabilir.

Mevcut sosyal yardım bütçesi iyi bir planlamayla Türkiye'deki AB kriterlerine göre tanımlanmış yoksulluğun yüzde 90'ını ortadan kaldırmaya yeter. Sendikalaşmayla kısa süre içinde bu bütçeye de ihtiyaç kalmaz. Bu tür bir planı yaşama geçirmek için de işçi sınıfına ilişkin sahih bir yaklaşıma sahibi olmak, küçük burjuva sınıf kimliğinin üstünü örttüğü imtiyazların farkına varmak, azıcık düşünmek ve biraz da cesaret lazım herhalde...

Mesele neoliberalizm değildi

Dr. Anıl Aba da öncelikle ciddi yapısal problemlerin olduğunu ama Türkiye ekonomisinin krizde olmadığını savunarak, şu tespit ve argümanlarını sıraladı:

* Düşük faiz, genişleyici para ve maliye politikası özünde halkçı politikalardır. Ekonominin gerilediği/yavaşladığı zamanlarda kısa vadede yapılacak şey toplam talebi arttırmaktır. AKP bunu yapıyordu…

* Sol kanatta top koşturan ekonomistlerin önemli bir bölümü, “ekonomi bir bilimdir” şiarıyla yüksek faiz, fiyat istikrarı ve MB bağımsızlığını, yani neoliberal kemer sıkma politikalarını savundu. MB bağımsızlığı ve fiyat istikrarı (sömürülen halkların bir kazanımı falan değil) sermaye kesiminin bir dayatması ve kazanımıdır. AKP’nin seçmeni, küçük esnafı, KOBİ'si gerizekalı falan değil; yüksek faizin ne sonuçlar doğuracağını biliyor. Muhalefet bu konuda terse düştü.

* AKP mikro politikalarda neoliberal; özelleştirme, sendikaların etkisizleştirilmesi, kurumlar vergisinin düşürülmesi vs. neoliberal politikalar. Makro ekonomide öyle değil. Bağımlı MB, düşük faiz, Kur Korumalı Mevduat (KKM) benzeri devlet müdahaleleri neoliberal politikalar değil.

3 milyonluk farkın izahı

* Hal böyleyken ben 3 milyonluk farkın hırsızlıkla açıklanabileceğini düşünmüyorum. Sayım açık, imzalı tutanaklar partilerde. Ertesi gün girer YSK sisteminden kontrolünü yaparsın. Hata varsa itiraz edersin. Sonuç alamazsan somut delilleri gösterip ortalığı ayağa kaldırırsın. Kapalı devre köylerde, kasabalarda ölülere oy kullandırmışlardır. Mükerrer oy (ki yakalanmadan yapmak çok zor) kullananlar da vardır. İnanırım; hatta biliyorum ama sayı vermek zor olsa da yapılan hile 100 bini oyu geçmez. 2-3 milyon oy çalınamaz!

* Seçim sürecinde yapısal adaletsizlikler var. YSK kararları, TRT, taraflı basın, yargı vs bunların hepsiyle mücadele ederiz, bu ayrı… Seçim esnasındaki bir hırsızlık ile seçimin kaybedildiği bahanesini, kabul eden etsin, 3 milyonluk somut delil görmeden kabul etmiyorum.

* Bana kalırsa “bizim politik hattımız ve kadromuz doğruydu, kampanyamızı doğru yönettik, aslında biz yenilmedik, onlar seçimi çaldı” diyerek kabahati dışarıdan başka bir şeye atıyorlar ve bu sayede hem seçmeni yatıştırıyorlar hem de kendi koltuklarını meşrulaştırıyorlar… Yani bence muhalefet seçim sürecini yanlış analiz etti ve yanlış bir kampanya yürüttü.

* AKP kısa vadede ekonomik faturayı [tamamen pragmatik bir nedenle de olsa] halka ödetmemek için yapılabilecek her şeyi, hatta fazlasını yaptı. Diğer yandan orta vade için yapısal sorunlar büyüyor. Taşıma suyla değirmen dönmez. Rezervler tükendi. Dövizi yeterli bir süre istediğiniz bir seviyede tutabilirsiniz belki ama sonsuza kadar değil. AKP günü kurtardı ama seçmeninin ilerde pişman olma ihtimali yüksek… Neticede ben sosyalistim, Kemal bey kazansaydı, sadece Erdoğan gitmiş olacak ve biraz nefes alacaktık, o kadar. Kısa vadede amacımız buydu belki ama şimdi hep birlikte başka şeyleri konuşmalıyız.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.