Ekonomiye katılmak mı? Cinsiyetçi rolleri beslemek mi?

Dosya Haberleri —

Cinsiyetçi politikalar ve kooperatifçilik yalanı

Cinsiyetçi politikalar ve kooperatifçilik yalanı

  • Kurulan -kurdurulan demek daha doğru- kooperatifler, kadınların el becerilerini geliştirebilecekleri, çocuk ve yaşlı bakımı gibi ev içinde ücretsiz yaptıkları işleri sürdürebilecekleri alanlarda “destekleniyor” ve bu desteklerden yararlanmak için son 2 yıldır patır patır kadın kooperatifleri kuruluyor!

PAVİN MADA / AMED

“Kadınların üretime katılması için cinsiyetçi rolleri ile uyumlu alanlarda kadın kooperatifleri kurulabilir ve kadınlar kooperatifler ile sosyal hayata daha aktif katılabilirler.”

“Tekstil, hazır giyim sektöründe makineci, hizmet sektöründe kasiyer, müşteri temsilcisi, yönetici asistanı, sekreter ve genel olarak temizlik, yemek, çay vb. işler kadınların becerileri ile uyumlu işlerdir.”

Yukarıdaki sözler ve daha fazlası hemen hepimize günlük olarak söylenen ve çevremizde duyduğumuz şeyler.
İçerisinde ne ararsan var; erk, hiyerarşi, cinsiyetçilik, sömürü, geri plana itilmişlik, kapatılmışlık ve daha fazlası…
Kadınların toplumsal cinsiyet rolleri ve ekonomik alanda yapacağı işler ile ilgili özellikle neoliberal politikalara geçişle birlikte yeni yaklaşımlar geliştirilmeye başlandığı coğrafyamızda, erk sistemi ve ataerkil toplum yapısı, bunlara göre şekillendirilmiş kurumlar, işletmeler, küçük-büyük sanayi  (erkek kurum) kadınların ekonomiye katılacakları alanları, alacakları ücretleri, çalışma sınırlarını da belirlemeye ve tüm bu belirlemeleri kadınların tercihleri ve toplumsal olarak kabul gören doğrular olarak sunmaya çalışmaktadır. Özellikle son 20 yıldır AKP tarafından çizilen ve dayatılan “kadın misyonu” mümkün mertebe kadını eve kapatmak, olmuyorsa tamamen cinsiyetçi iş alanları ile sömürmek dışında bir şey olmadı. 

Ev işi yapsın, bakıcı olsun  
Kadının istihdama katılımı ve girişimciliğinin, kooperatif örgütlenmelerinin desteklendiğine ve geliştirildiğine dair oldukça yanıltıcı bir tablo ile karşı karşıyayız. Bu çalışmalar mevcut toplumsal cinsiyet rollerini pekiştiren, yeniden üreten ve kadına ekonomik alanda erkeğe göre daha sınırlandırılmış bir alan sunan çalışmalar olarak gelişmektedir. Yukarıda belirtilen önyargılar ile kadına her alanda olduğu gibi ekonomi alanında da nerede durması, ne iş yapması, ne kadar yükselebileceği, ne kadar ücret alabileceği ve öncelikli işlerinin neler olduğu öğretilmekte ve toplumsal cinsiyet eşitliği yerine ev içi yükler, bakım hizmetleri vb. cinsiyetçi rollerin kadına ait olduğu hatırlatılmaktadır. Kullanılan bu dil ile mücadele etmek ekonomik alanda oldukça zor, ancak kadınlar için esas mücadele alanlarından biridir.

Kadın, ucuz iş gücü
Kadının işgücüne katılım sağladığı alanlara bakarsak; kadınlar için en uygun iş alanları olarak sunulan tekstil, hazır giyim sektöründe çalışan genç kadınlar için sermaye sahipleri, babaların, abilerin onayını alarak işe başlatıyor, kadınların ücretini ve çalışma yerini bu şekilde belirliyor. Bu sektörde genç kadınlar çalışıyor ve evlilik sonrasında bakım yükümlülükleri nedeni ile eve geri dönüyorlar. Sektördeki işverenler genç kadınları makineci, kalite kontrol, iplik temizleme gibi sabit işlerde çalıştırılıyorlar.
Kadın istihdamı için önemli bir yatırım alanı olarak sürekli desteklenen bu sektörde kadınların istihdamda sürdürülebilirlikleri, yeni beceriler kazanma, yaptığı işte yükselme imkanı yok veya kayıt dışı, ya da kayıtlı ancak oldukça düşük ücretler ile çalışıyorlar. Bu durum erkek sermaye sahipleri, kadınların eşleri, babaları, abileri ve devlet tarafından görülüyor, kabul ediliyor ve “kadınlara iş imkanı yaratıyoruz” şeklinde sunuluyor. Oysa gerçeğin bir tarafı, kaskatı bir sömürü iken, bir diğer tarafı ise, erkeğin kadın adına karar veren, uygulayan bir sistem ile karşı karşıya olduğumuz gerçeğinden ötesi değil.

“Kadın girişimciliği 
ve kooperatif” gerçeği
Sadece bu da değil, devlet ve sermaye, kadın kooperatiflerinin faaliyet alanlarını da belirliyor ve lanse edildiğinin aksine, hem kadın kooperatifleri ve hem de kurulan kooperatifler deki kadın sayısı lanse edilenin çok ama çok altındadır.

Verilerin söyledikleri
2017 yılı verilerine göre Türkiye’de tarımsal kalkınma kooperatifi sayısı 6.915 iken, kurucusu ve ortaklarının çoğunluğunun kadın olduğu tarımsal kalkınma kooperatifi sayısı sadece 56.
Bunun yanında kadının güçlenmesi için sosyal bir örgütlenme alanı olarak gelişen kadın kooperatif örgütlenmeleri zamanla toplumsal cinsiyet rollerinin sürdürüldüğü alanlara dönüştü. Bugün Türkiye’de ticaret bakanlığına bağlı 297 kadın kooperatifi, tarım bakanlığına bağlı 74 kadın kooperatifi bulunurken, kadın kooperatiflerinin kuruluş alanları geleneksel ürünler, el işçiliği, ev eksenli ürün ve hizmetler, sosyal hizmet sunumu (kreş ve mesleki eğitim) gibi cinsiyetçi rollerin devam niteliğindeki işler ile sınırlandırılmış durumda ve bu kooperatifler, kadınların büyük çoğunluğunun asgari ücretin altında gelirle çalıştığı yapılar haline gelmiş durumda.

Hibe için kadın maskesi takanlar
Bu kooperatiflerde ortaya çıkan bazı geliştirilebilir işlerin de zamanlara yerel yönetimler veya özel sektör işletmeleri tarafından geliştirildiğini görülüyoruz. Yani hangi alanda kooperatif kurulacağı, hangi tür kooperatiflerin destekleneceği ve kooperatiflerde hangi işlerin hangi aşamaya kadar yapılabileceği belirlenerek, kadının ekonomik özgürlüğünü elde etmesine ve kendi ayağı üzerinde durmasına değil, adeta erkeğe ve devlete bağlı olarak, sömürü çarkının bir dişlisi haline getirmeye çalışılmaktadır.
Bu şekilde kurulan -kurdurulan demek daha doğru- kooperatifler, kadınların el becerilerini geliştirebilecekleri, çocuk ve yaşlı bakımı gibi ev içinde ücretsiz yaptıkları işleri sürdürebilecekleri alanlar da “destekleniyor” ve bu desteklerden yararlanmak için son 2 yıldır patır patır kadın kooperatifleri kuruluyor!
Bakanlık yetkilileri, il valileri, kaymakamlar, kayyumlar yaptıkları açıklamalarda kaç kooperatifin kapandığı, mevcut kooperatiflerin yaşadıkları darboğazları aktarmak yerine, kaç tane yeni kooperatif kurduklarını ve ne kadar hibe desteği sunacaklarını büyük başarı hikayeleri olarak anlatıyorlar.

Peki, işin gerçeği nedir?
Son dönemde kurulan kooperatiflere baktığımızda görülecektir ki; faaliyet alanı belli olmayan, sadece finansal destek almak için kurulan ve kadınların arkasında abi, baba, eş olan erkekler ile, onların siyasal ilişkileri aracılığı ile kadınların dahil olduğu yapılar olmaktan öteye değil. Yani mevcut sistem kadınların güçlenerek örgütlenebileceği bir alanı kendi sürekliliğini sağlamak için yeniden üretiyor, bu şekilde kadının aile içindeki cinsiyetçi rollerinin sürdürülmesini, ekonomik alanda erkeğe, kooperatifi kuran yapılara ve devlete olan bağımlılıklarının devam etmesini sağlıyor.
Mikro kredi kandırmacası
Kooperatifler gibi 1990’lı yıllardan sonra kadın girişimciliğine yönelik çalışmalarda da ciddi bir artış oldu. Mikro kredi destekleri ile kadınların iş kurmaları desteklendi. Kırsaldan kent merkezine yoğun göçün yaşandığı bu dönemlerde, tarımdan kopan kadınların geleneksel olarak uğraştıkları alanlar ile sınırlı kalan ve piyasa koşullarındaki ayrımcılık nedeni ile sürdürülemeyen alanlarda düşük bütçe ile aile emeğine dayanan çalışmalar yapıldı.
Dünya genelinde geri bıraktırılmış bölgelerde yoğunlaşan bu çalışmalar, bugün kooperatif çalışmalarında olduğu gibi Kürdistan’da bir dönem başarı hikayeleri olarak sunuldu, ancak hiçbir sonuç elde edilmedi.
Kadınların piyasa koşullarında karşılaştıkları kültürel dirençler, önyargılar, ayrımcılık ve ekonomik kaynaklara erişimde yaşanan engeller görmezden gelinerek popülist çalışmalar yapıldı ve örgütlü bir yapı içinde güçlenerek ekonomiye katılabilecek kadınlar bu uygulamalar ile daha çok eve itildi.
Tüm bu program, proje ve destekler kadının özgün deneyim ve koşullarını görmeyen ataerkil bir yaklaşım ile geliştirilen ve kadının daha çok bu alandan çekilmesine neden olan çalışmalar olarak kaldı.
Bugün kadın girişimciliği ve istihdamının giderek gerilemesi veya sadece kağıt üzerinde görünmesinin önemli bir sebebi de yıllardır uygulanan ve kadının kendi doğası ve koşulları ile içinde olamadığı ve olamayacağı bu tarz çalışmalardır.

Erkekleştirilen ekonomi
Aynı durum ekonomik kuruluşlar için de farklı değildir. Erkek sermayedarlar tarafından yönetilen bu alana erkekler izin verdiği ölçüde kadın girebilmektedir. Türkiye’de işletme sahiplerinin %10’unu kadınların oluşturduğu ifade edilirken, kadının ortak, sahip ve yönetici olduğu işletmelerin büyük çoğunluğunda esas yönetici, sahip eş, abi veya baba.
Ekonomi adına önemli kararların alındığı, finans, pazar, üretim anlaşmalarının kurulduğu kurul, komite, yönetim kurulu, meclis vb. alanlarda kadınlar yok.
Buralarda kadınların; erkekler kadar yeterli bilgi ve deneyime sahip olmadıkları önyargısı aşılanırken, bu alanları yönetmek için oluşturulan ilişkiler ve dil kadının bilmediği bir dil ve ilişkiler. Sosyal, siyasal ve ekonomik alanda kadın temsiliyetinin geliştirilmesi için kadınlar mücadelelerini sürdürmekte ancak ekonomik alan ve bu alanda kurulan dil ile mücadele etmek oldukça zor.

Katmerleşen sömürü Kürdistan’da
1990’larda yaşanan zorunlu göç ile yaşam alanlarından koparılan, sığındıkları kadınlar kent merkezlerinde, bir yandan devletin fiziki şiddeti, öte yandan ise ekonomik şiddet olarak dayatılan yoksulluğa maruz bırakıldılar ve ev içi işlerde, temizlik, çocuk ve yaşlı bakımı gibi işlerde ve batı merkezlerinde tekstil ve konfeksiyon sektöründe ucuz iş gücü olarak çalışmaya başladılar.
Özgürlük mücadelesinin gelişimi ve paralelinde gelişen Kadın mücadelesi ile kadının sosyal ve siyasal hayata katılımının gelişirken, Kürdistan illerinde ekonomi alanında kadın örgütlenmesi maalesef sağlanamadı. Tarımdan kopan ve mevsimlik işçi olarak farklı merkezlere giden kadınların tarımsal alanda örgütlenebileceği ve üretime katılabileceği yapılar oluşturulamadı.

Çuvaldızı kendimize batırmak
Bugün Türkiye’de kooperatif örgütlenmelerinin en zayıf olduğu, yerel halkın kooperatifleşmeye dair inancının kalmadığı illerin başında Kürdistan illeri geliyor.
Yerel yönetimler kimi alanlarda ön açmaya çalışsa da, çoğunlukla devletin, mevzuatların, ataerkil toplum yapısının ve sermaye sahiplerinin kendilerine sundukları alan içinde kalmayı tercih etti.
Zamanında kadınların tarımsal ve hayvansal üretimde sahip olduğu bilgi ve deneyim ile bir araya geldikleri ve ortak üretim yapabilecekleri yapılar kurulabilseydi ve gerekli destek sunulsaydı, bugün Kürdistan illerinde, kadınlar için tek seçenek el becerilerine dayalı kadın kooperatifleri, tekstil ve hazır giyim sektöründe ucuz emek gücü olmak olmazdı.
Aynı şekilde kadının ekonomiye katılımının önündeki en temel sorunlardan biri olan bakım emeği için mahalle kreşlerinin kurulması, bakım yükü için kadına destek sunulabilecek yapıların geliştirilmesi mümkün değil miydi?
20 yıllık yerel yönetimler pratiği içinde, sadece son 2 yılda açılan bir kaç kreş dışında bu alanda hiçbir çalışma yapılmadı. Ekonomik alanın mücadele dışında bırakılması, Kürtler arasında sınıfsal çelişkilerin kimlik mücadelesinin gölgesinde kalması sonucunda bu alan devlet tarafından her zaman aktif bir şekilde kullanıldı. 

Yaşanan pek çok sorunun ardından bugün Kürdistan’da kadınlar daha çok evlerine çekiliyor, sadece ucuz, niteliksiz işlerde zorunlu olarak çalışmak zorunda kalıyorlar. Kamu kurumları ve sermaye sahipleri Mardin, Diyarbakır, Van ve Batman illerinde kadın nüfusu, genç nüfusu ifade edilerek, Bangladeş ve Hindistan ile rekabet edebilecek tekstil ve hazır giyim işletmelerinin kurulacağı ifade ediliyor. Bu üretimlerin büyük çoğunluğu fason ve daha ucuz işgücüne sahip yeni mekanlar bulduklarında Kürdistan’ı terk edecek işletmeler için üretiliyor. Fakat tüm bu girişimlerin mevcut kapitalist sistem ve yarattığı krizler içinde sürdürülebilmesi mümkün görülmemektedir ve bundan dolayı, şimdiden kadın ve bölge ekonomisi için düşünsel-pratik çalışmalara başlamak gerekiyor.


Kadın Kooperatifçiliğinde Hindistan tecrübesi;
En kötü şiddet yoksulluktur

SEWA Genel Müdürü Reema Nanavaty: Kadın emekçilerin kayıt dışı çalışan işçi ailelerinin belkemiği olduğu ancak yine de dünyanın en yoksullarının kadın işçiler olduğu çok iyi bilinen bir olgu. Benim de parçası olduğum Serbest Meslek Sahibi Kadınlar Derneği (SEWA), Hindistan’da kayıt dışı çalışan yoksul kadınların en büyük sendikası. SEWA üyesi kadın emekçilerin toplam sayısı 1,9 milyondan fazla. SEWA, toplumun rızasıyla uygulanan en kötü şiddet biçiminin yoksulluk olduğuna inanıyor. 

Kadınların, uygun ücretli bakım hizmetlerine erişemediği durumlarda, ailenin tüm bakım işlerini üstlenmeleri gerekiyor. Bu durumda ya çalışma saatlerini azalttıkları için gelirleri düşüyor ya da büyük çocuklarına bu sorumluluğu yüklemek zorunda kaldıkları için çocuklar eğitime devam edemiyorlar. 

Kurucumuz Ela Bhatt’a göre “kadınlara, yarı zamanlı çalışsalar bile tam mesai ücreti verilmeli.” Ancak böylelikle kadınların büsbütün yoksullaşmasının önüne geçilebilir.

Bizim deneyimize göre yoksul kadın çalışanlar sadece ailelerinin ve ülkelerinin ekonomilerine değil, aynı zamanda doğal ekolojiye de katkıda bulunuyorlar. 

 

Türkiye’nin görmediği kadın emeği

Türk devletinin resmi söylemi her zaman kadın emeğini görmezden gelip, kendinden menkul veriler yaratmıştır. Türkiye İstatistik Kurumu’na göre, kadınların 2015’te işgücüne katılım oranı yalnızca %31,5’tir. Bu oran, BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) ülkeleri, OECD ve AB üyesi gibi üst-orta gelirli ülkelerle kıyaslanmayacak kadar düşüktür.  AB-28’de kadınların işgücüne ortalama katılım oranı %51,3’tür (Eurostat, 2015). Kentsel alanlarda, kadınların işgücüne katılımı 2000’li yılların ortalarına kadar yüzde 17 kadar düşük seyretmiştir. Kırsal alanlarda ise, çoğu kadın ücretsiz aile işçisi olarak çalışmakta, bu katılım oranlarını yapay bir şekilde artırırken, enformel sektördeki düşük üretkenlik ve yarı-işsizliği maskelemektedir. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.