Entegrasyondan anladıklarımız farklı

Salih Muslim

Salih Muslim

  • PYD Dış İlişkiler Sorumlusu Salih Muslim, Türkiye’nin veya rejimin iddia ettiği gibi bir entegrasyonun söz konusu olmadığını söyledi. 
  • Muslim, QSD’nin kendi özgünlükleri ve bir bütünlük şeklinde ordunun bir parçası olmasının dışında herhangi bir seçeneği kabul etmeyeceklerini kaydetti. 

ERKAN GÜLBAHÇE / HABER MERKEZİ

Şu anda İngiltere ve Uluslararası Koalisyon'un Özerk Yönetim ve Şam'daki yönetim ile ilişki içinde olduğunu; hem Kürt meselesinde hem de buradaki genel görüşmelerde kendilerine destek sağladıklarını belirten PYD Dış İlişkiler Sorumlusu Salih Muslim, "Görüşmelerin içeriğine doğrudan müdahale etmiyorlar. Uluslararası aktörlerin karşı taraf üzerinde belli bir etkisi olduğu da söylenebilir. Özellikle Türkiye’nin yönlendirmelerine göre hareket etmelerini engellemeye ve bu etkiyi sınırlamaya çalışıyorlar" dedi. 

PYD Dış İlişkiler Sorumlusu Salih Muslim, gazetemizin sorularını yanıtladı.

10 Mart’ta imzalanan mutabakatın uygulanması için kurulan alt komiteler şu ana kadar hangi somut çalışmaları yürüttü? 

Genel müzakereleri yürütecek ana komite oluşturuldu. Bu komite, ihtiyaca göre alt komiteler kuruyor; konulara ve gerekliliklere göre şekilleniyor. Şimdiye kadar eğitim komitesi ve Halep meselesi komitesi kuruldu. Genel tartışmalar ana komite üzerinden yürütülüyor.

Hafta içinde bu kapsamda geniş bir toplandı yapıldı. Daha önce ele alınan konular ve diyalog başlıkları, özellikle eğitim meselesi ve Halep anlaşması tartışıldı. 

Bu süreçte biz kendi tarafımızdan oldukça ciddiyiz. Görüşmelerin ve diyalogun sürmesini, hatta devamlı hale gelmesini istiyoruz. Karşı taraf ise süreci istediğimiz düzeyde yürütemiyor; çeşitli gecikmeler ve engellemeler oluyor.

Karşı tarafın yeterince ciddiyet göstermemesini biraz somutlaştırır mısınız, özellikle komisyonların kurulması ve çalışması konusunda hangi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?

Zorluklar, karşı tarafın fazla özgür hareket edememesi veya başka yerlerden talimat beklemesi nedeniyle ortaya çıkıyor. Örneğin öğrencilerle ilgili görüşmelerde, önce sınav ve imtihan konularında her şeyi kabul ettiler, sonra birdenbire vazgeçip ertelediler. Toplantıdan sonra da eski tutumlarına geri döndüler. Görünen o ki, bazı yerlerden onay ya da yönlendirme bekliyorlar ve bu süreç gecikiyor. Halep meselesinde de benzer bir durum var; bazı tutuklular onların doğrudan elinde değil. 

Özellikle Çobanbek hapishanesindeki bazı tutuklular, MİT’in ya da Türkiye’nin kontrolünde oldukları için rejim tarafından serbest bırakılamıyor. Bu da gösteriyor ki, uygulamada her şey onların inisiyatifinde değil; serbest hareket edemiyorlar. Esir takası sürecinde de benzer sorunlar yaşandı. Görüşmeler ve müzakereler devam ediyor.

İlerleme sağlanması için hangi engellerin aşılması bekleniyor?

Öğrenci meselesi aslında sadece sınavlarla sınırlı değil; eğitim komitesinin gündeminde üniversiteler, resmi dil, kültür ve genel eğitim sistemi gibi daha geniş konular var. Şu ana kadar bunlar ertelendi, sadece acil olan sınav ve imtihanlarla ilgili bazı anlaşmalar yapıldı. Örneğin Halep veya Şam’a gitmeleri gereken sınavlar artık yerelde yapılacak ve masrafları biz üstleneceğiz. Ancak asıl eğitim konuları ileride tartışılacak, çünkü bunlar bir toplantıda çözülecek meseleler değil. 

 

 

Şam ile yapılan görüşmelerde güvenlik ve askeri entegrasyon meselesinde nasıl bir yaklaşım benimsendi? 

QSD'nin diğer gruplardan farkı var; onlar gibi davranmıyorlar. Diğer gruplar ya dahil edildi ya da en azından sözde dahil gösterildi. Ancak güvenlik ve askeri entegrasyon çok hassas bir konu ve hem bizim için hem onlar için uzun, detaylı görüşmeler gerektiriyor. Bu konuda özel bir askeri komite kurulması gerekir ama şu ana kadar böyle bir komite oluşturulmadı. Türkiye’nin veya rejimin iddia ettiği gibi bir entegrasyon söz konusu değil; bireysel katılımlar ya da birliklerin başka taraflara yönlendirilmesi gibi şeyleri ne biz kabul ederiz ne de gündeme geldi. Şu ana kadar bu konu tartışılmadı ama ileride mutlaka gündeme gelecek. QSD’nin kendi özgünlükleri ve bir bütünlük şeklinde ordunun bir parçası olmanın dışında herhangi bir mutabakat kabul etmeyeceğiz. Komutanlarımızın da dediği gibi, bu küçük bir mesele değil, yıllar sürebilecek bir süreç ve bu yüzden şimdiye kadar somut bir ilerleme sağlanamadı.

Şam’ın “Suriye Arap Cumhuriyeti” vurgusu ve merkezi yapı ısrarına karşı özerklik, federasyon veya güçlü yerel yönetim talepleriniz müzakerelerde nasıl ele alınıyor; mevcut statünüzü korumak yerine varabileceğiniz nokta neresi?

Bu konu şimdiye kadar tartışılmadı, çünkü bir yönetim ve anayasa meselesi. Şu ana dek ne bir anayasa komisyonu ne de bir yönetim komisyonu kurulmuş durumda; bunlar ilerleyen süreçte ele alınabilecek başlıklar. Bizim istediğimiz merkezi olmayan bir yönetim modeli, yani mümkün olduğunca kendi statümüzü koruyabilmek. Bunun için çaba gösteriyoruz. Zaten 26 Nisan’da gerçekleşen Kürt Konferansı’nın aldığı kararlardan biri de federalizm meselesini gündeme taşımaktı. Tartışmalar başladığında ne kadar süreceği elbette zamanla belli olacak, ama şu ana kadar bu konular gündeme gelmiş değil.

Komisyonların kurulamamasının nedeni ne? 

Mesele karşı tarafta düğümleniyor. Onlar ayak diretiyor, nedenini tam bilemiyoruz. Belki Türkiye’nin etkisi var, belki kendi içlerinde başka problemler yaşıyorlar. Şunu net söyleyebilirim; sorun bizden değil, karşı taraftan kaynaklanıyor.

Ortak Kürt heyetinin işlevi ne olacak?

Bu yapı sadece Kürtlerin haklarıyla ilgileniyor, bir tür referans ve denetleme komitesi gibi çalışıyor. Amacı, hem merkezi yönetimle hem de diğer siyasi yapılarla ilişki kurmak ve Kürt haklarını güvence altına almak. Şam’dan randevu verilmesini bekliyor; kabul edildiği anda müzakereler başlayacak.

 

 

ABD ve Uluslararası Koalisyon’un desteği, mutabakatların uygulanabilirliği açısından belirleyici bir unsur mu?

Evet, şu anda İngiltere ve Uluslararası Koalisyon her iki tarafla da ilişki içinde. Hem Kürt meselesinde hem de buradaki genel görüşmelerde bize destek sağlıyorlar, ancak görüşmelerin içeriğine doğrudan müdahale etmiyorlar. Uluslararası aktörlerin karşı taraf üzerinde belli bir etkisi olduğu da söylenebilir. Özellikle Türkiye’nin yönlendirmelerine göre hareket etmelerini engellemeye ve bu etkiyi sınırlamaya çalışıyorlar. Süreç her ne kadar zorlu olsa da biz kararlılıkla ilerlemeyi sürdürüyoruz; çünkü halklar arası barışa ulaşmanın en gerçekçi yolu bu. Uluslararası Koalisyon da bu müzakere sürecinde destekleyici bir rol üstleniyor.

Özerk Yönetim, kalıcı barış için nasıl bir yol haritası hazırlıyor ve hangi ilkeleri merkeze alıyor?

Biz tüm bu komiteler ve yürüttüğümüz çalışmalarla Suriye içinde kalıcı bir çözüm ve barış sağlamak için çabalıyoruz. Bu konuda gerçekten ciddiyiz; ne gerekiyorsa yapmaya hazırız. Karşı taraf biraz karmaşık bir yapıya sahip; cihadist gelenekten gelen, dış etkilerle şekillenen bir mentaliteleri var. Buna rağmen biz doğru yerde durduğumuza inanıyor ve yolumuza devam ediyoruz;

* Hedefimiz ademi merkeziyetçi bir Suriye; yani merkeziyetçi bir yapıdan uzak, özerk, kendi kendini yöneten, özgürlükçü, kadın haklarına ve meşru savunma hakkına dayalı bir sistem. 

* Her kantonun, her bölgenin kendi meşru savunma gücüne, asayiş birimlerine sahip olması gerektiğine inanıyoruz. 

* Ayrıca eğitim alanında, ana dilde eğitim konusunda ilkokuldan üniversite düzeyine kadar ciddi adımlar atılması gerektiğini savunuyoruz. 

Bunlar bizim taleplerimiz, ancak karşı tarafın bunlara ne ölçüde uyacağı henüz belli değil. Yine de uluslararası güçlerin, anlaşmaların ve protokollerin genelde bizim lehimize olduğuna inanıyoruz ve bu zeminden yararlanmaya çalışıyoruz. Umarız ki zamanla onlar da bunları kabul eder.

ABD ve Avrupa Birliği gibi uluslararası aktörlerin Şam’la son dönemde artırdığı temaslar ve Şam’a kazandırdıkları fiili meşruiyet, Özerk Yönetim’in müzakerelerini ve bölgedeki genel siyasi dengeyi nasıl etkiliyor?

Amerika, Avrupa ve diğer ilgili tarafların demokrasi, özgürlükler gibi değerler konusunda belirli hassasiyetleri var. Onlar geçmişte El Kaide, DAİŞ gibi cihatçı kökenlerden gelen yapıları onarmaya, dönüştürmeye çalışıyorlar. Aslında bizim bölgede uyguladığımız model demokrasi, özgürlükler, kanton sistemi ve belirli normlar açısından onların aradığı modele çok yakın. Bu nedenle varlıkları, bizim açımızdan bir avantaj ve destek unsuru olabilir. Yine de bu aktörler bazen kendi çıkarlarına göre hareket ediyor, gecikiyor ya da meseleleri doğrudan gerekli müdahaleleri yapmıyorlar. Biz ise umut ediyoruz ki en sonunda bu süreçlerden halklar kazançlı ve başarılı çıkar.

Türkiye, Özerk Yönetim ile Şam arasında gelişen diyaloga nasıl yaklaşıyor? Bu süreç Türkiye’nin Suriye politikasında yeni baskılar veya yön değişiklikleri yaratabilir mi?

Türkiye bu süreçte samimi bir tutum sergilemiyor. Kürtlerin haklarını tanımak ve yanında durmak istemiyor, aksine onları nasıl zayıflatabileceğine odaklanıyor. Türkiye’nin etkisi çok büyük; hatta birçok anlaşma, örneğin Tişrîn ateşkesi, ancak uluslararası güçlerin ve Koalisyon'un zorlamasıyla kabul ettirilebildi. Türkiye, kendine bağlı güçler üzerinden sahada müdahalelerde bulunuyor. Örneğin bazı Alevi katliamları, Türkiye bağlantılı gruplar tarafından gerçekleştirildi. HTŞ (Heyet Tahrir eş-Şam) bile mevcut gidişattan memnun değil gibi görünüyor. Uluslararası güçler ve bölgesel aktörler artık Türkiye’nin gücünü sınırlamanın yollarını arıyor. Başarıp başaramayacaklarını zaman gösterecek.

 

 

Şu anda yürürlükte olan bir ateşkesten bahsettiniz. Bu ateşkes Kuzey ve Doğu Suriye’nin tamamını kapsıyor mu? 

Şu anda yürürlükte olan ateşkes başlangıçta belirli bir süre için yapılmıştı ve sonradan uzatıldı. Ne kadar devam edeceğini şu anda biz de bilmiyoruz; aslında bunun kalıcı bir anlaşmaya dönüşmesi gerekiyor ama bu sürecin ne zaman tamamlanacağı belirsiz. Bölgede faaliyet gösteren grupların gerçekten HTŞ’nin kontrolünde olup olmadığını da net olarak bilmiyoruz. Ateşkes teknik olarak sürüyor, şu an çatışmalar yok, süreç böyle devam ediyor. Türkiye’nin insansız hava araçları bölge üzerinde devriye uçuşları yapıyor ama yaklaşık iki aydır saldırı gerçekleşmedi.

Türkiye’nin, Kuzey ve Doğu Suriye’nin herhangi bir statü elde etmemesi konusundaki tutumu değişmedi mi?

Hayır, Türkiye bu yapıyı kesinlikle kabul etmiyor. Suriye yönetimi de merkeziyetçi ve katı bir anlayışı savunuyor. Geçici anayasa deklarasyonlarında da bu açıkça görülüyor; yönetim modeli tek adam rejimine dayalı, hatta otoriter bir yapıyı öngörüyor. Ademi merkeziyetçilik yalnızca bizim talebimiz değil; Alevilerden Dürzilere, toplumun farklı kesimlerinde de bu yönde güçlü bir istek var. Buna rağmen rejim şimdiye kadar son derece katı bir tutum sergiledi. İleride bu tutum değişir mi, henüz belirsiz. Türkiye de ademi merkeziyetçi bir çözümü kesin biçimde reddediyor.

Kuzey Kürdistan’daki çözüm girişimleri, Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yaklaşımını nasıl etkiliyor? 

PKK ile bir anlaşma sürecine girince doğal olarak üzerimizdeki baskıların da hafiflemesini beklerdik fakat pek bir değişiklik yok. Söylemde belki biraz yumuşama var, artık doğrudan “terörist” demiyorlar, SDG, Suriye Demokratik Güçleri ya da YPG diyorlar ama esas yaklaşım değişmiş değil. Pratikte de durum aynı. Yönetimin bize karşı ciddi bir yaklaşım geliştirememesinin arkasında, sanırım Türkiye’nin baskıları yatıyor. Arkadaşlarımızın aktardığına göre doğrudan bazı teknik görüşmeler yapılıyor; bu olumlu ama yeterli değil. Daha fazla değişim ve somut adımlar gerekiyor diye düşünüyorum.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.