“Entegrasyonumuz çok renkli ve estetiktir”
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Bu hastalığın tedavisi acil iş. Başkan Apo o nedenle “cerrahi” müdahale gerekli diyor. Cerrahi müdahale gövdeyi iki parçaya ayırmak için değil, zaten ayrılmış iki parçayı, Türkiye ile Kürdistan’ı yeniden tek vücut haline getirmek için.
“Abdullah Öcalan da Komisyon’da dinlensin” diyen DEM Parti’lilere kızıyorlar. Öcalan “bölücüymüş, Komisyon ise bölünmeyi önleme komisyonuymuş.” Yalnız DEM Parti’lilere değil, MHP Genel Başkanı Bahçeli’ye de çok öfkeliler. “Öcalan TBMM’ye gelsin” dediği için.
Bu minvalde sürüp giden itirazları hayretler içinde geçen yılın Şubat ayından beri dinlemekten gına geldi. Ya İmralı’dan gelen “bölünmeyi önleyici” mesajlardan haberleri yok ya da “şimdi böyle diyor ama Komisyon’a bir gelse vatanımızı kesinlikle böler” gibi bir şeyler söylüyorlar.
Bu “bölünme korkusu” Osmanlı’nın gerileme devriyle başladı, dünya savaşının sonunda Sevr’le birlikte zirve yaptı. Lozan korkuyu yatıştırmadı. Türkiye bölünmek şöyle dursun Hatay’ın ilhakı ile, ardından Kuzey Kıbrıs’ın işgaliyle genişlediği halde Şemdinli-Eruh eyleminden sonra panik başladı.
Evet, bu defa gerçekten “bölünmenin” eşiğine gelinmişti. Son “bölme ameliyatı” Amed zindanında yapılmıştı. Hele Irak ve Suriye ulus- devletlerinin çökmesi ve bu ülkelerde Kürt halkının statü kazanması, kabusa dönüşen korkuyu toplumsal histeriye dönüştürdü. Toplum hastalandı. Sosyo-politik-ekonomik ve sosyo-psikolojik-kültürel kangren yayılıyor.
Bu hastalığın tedavisi acil iş. Başkan Apo o nedenle “cerrahi” müdahale gerekli diyor. Cerrahi müdahale gövdeyi iki parçaya ayırmak için değil, zaten ayrılmış iki parçayı, Türkiye ile Kürdistan’ı yeniden tek vücut haline getirmek için.
Öcalan müdahalenin üç kilit kavramını “barış, demokratik toplum ve entegrasyon” olarak belirliyor. “Barış” hastanın acılarını dindirecek, bir tür anestezi yani; hasta kangren olmuş politik, ekonomik, kültürel, nörolojik uzuvlarından kurtulup, demokratik sağlığına kavuşacak ve o güne kadar kangrenin sebebi sayılan “bölücü” bakterinin gerçekte faydalı bakteri olduğu anlaşıldığı için, devlet Kürt toplumu ile, Kürt toplumu devlet ile, Türkler Kürtlerle, Kürtler de Türklerle entegre olacak. Sonuçta Türkiye sapasağlam ayağa kalkacak.
Bu yapılmazsa hastalanan toplum yanlış tedavinin kurbanı olacak. Yanlış tedavi ilaçlarının prospektüsünde “aşırı merkeziyetçi, sünni-milliyetçi Türk ulus- devleti” ve “devlete vatandaşlık bağıyla bağlı herkes Türktür” diye içeriği yazılan, üstelik zamanı çoktan geçmiş tabletlerle tedavi yapılmak istendi. Kürt toplumu dışında ister Türk olsun, ister olmasın, nüfusun ezici çoğunluğu bu hapları yuttu, “Türkiye Türklerindir, ya Türk ol ya geber” diye hasta yatağında sayıklamaya başladı.
Suç hastalanan Türk’te değil elbette. Her millet gibi Türk milleti de vatanını sever ve milletinin yarattığı hümanist kültür tarihiyle gurur duyar. Bu o Türk’ü vatansever ve milliyetperver yapar. Ama devlet onun yurtseverliğini ve milliyetperverliğini “vatanını ve milletini bölmek isteyen vatan ve millet düşmanları var” diye çarpıklaştırınca, o yurtsever sordu: Kim bu vatanımı ve milletimi bölmek isteyenler?” O güne kadar vatanının Lozan’da çizilen haritanın tamamı ve o haritada var olan insanların da topunun Türk olduğunu öğrenmiş olan yurtsever Türk ilk defa “Kürt” ismini duydu. Haritanın üçte birini bu Kürt’ün koparmak, oraya da Kürdistan adını vermek istediğini duyunca, haliyle önce ateşi çıktı, sonra bir sabah uyandığında, günahsız yurtsever kendini duvarlara tırmanan şoven-milliyetçi bir yaratığa dönüşmüş olarak gördü. “Kart-Kurt, demek ki Türk” diye başladı, sonra baktı ki Kürt sahiden Kürt bu defa kuyruklu Kürt” dedi, en sonunda yok edilesi “bölücü terörist” diye son bir çığlık attı ve yataklara düştü. Hastalanmıştı.
Yıllar sonra sahne değişti. Hastanın başucunda elinde “Bir Halkı Savunmak” adlı kitap bulunan bir doktor var. Teşhisi koymuş: “Bölünme korkusu.” Korkuyu giderecek ilk serumu takmış. Etiketinde “Ortak Vatan” yazmakta. İkinci serumun etiketinde ise “Demokratik Ulus” yazısı var.
Yurtsever yeniden bir sabah uyanacaktır. Serumlar etkisini göstermektedir. Kamuvari dönüşüm normale dönmektedir. Türk yeni türden yurtsever ve millet sever olmuştur. Doktora gülümser; “madem ki bu vatan Türk’ün, Kürt’ün, herkesin ortak vatanıdır, madem ki Türk’üyle, Kürt’üyle herkesle hepimiz demokratik tek bir ulusuz, o halde ortak vatanını ve demokratik ulusunu emperyalizmin uşağı değilse ve tedaviye olumlu cevap verdiyse, ancak duvarlara tırmanan hamam böceğine dönüşmüş “Samsa” bölmeye yeltenir" demiştir. Türk aslına dönmüştür, ortak vatanın yurtseveri olmuştur, demokratik ulusun eşit haklı yurttaşıdır. En tuhafı artık Türkçe aksanıyla Kürtçe konuşan iki dilli bir insandır; ziyaretine gelen Türkçeyi Kürtçe aksanıyla konuşan aynı “demokratik ulus"tan iki dilli Kürtlerle kah Türkçe, kah Kürtçe sohbete başlamıştır. Ortak vatanın Türk yurtseveri ziyaretçisine Malazgirt’te şehit düşen dedesinin dedesine ait karakalem portresini, ortak vatanın Kürt yurtseveri de Çanakkale’de şehit düşmüş dedesinin yağlı boya resmini armağan olarak vermiştir. Kürt ziyaretçinin elinde “kırmızı beyaz” karanfiller, Türk yurtseverin elinde “sarı, kırmızı, yeşil” kır çiçekleri.
Entegrasyon deyip geçmeyin; Apocu entegrasyon çok renkli ve estetiktir abiler.
(*) "Şiirimiz mor külhanidir abiler" Ece Ayhan
