Erdoğan kendisini savaşa mahkum etmiş

Forum Haberleri —

  • Türk devletini yönetenler, düzen partileri Kürtlere karşı birlik olurken imha altına olan Kürtler neden birlik olamıyorlar? Bu soruyu bütün Kürt partileri, sanatçıları ve aydınları, halkın tümü sürekli kendilerine sormalıdırlar.

ZEKİ AKIL

Türk devleti Ermeni Soykırımının 106. yıldönümünde Güney Kürdistan’a yeni bir saldırı başlattı. Bu saldırı tarihi bile içinde önemli bir gerçeği ve niyeti açığa vuruyor. 24 Nisan 1915’te Ermeni Soykırımını başlattık, şimdi de size, Kürtlere karşı başlattığımız soykırımı tamamlayacağız, diyorlar. Zap, Metîna ve Avaşîn’e büyük hava saldırıları eşliğinde saldırılarını sürdürüyorlar. Bu saldırılarla hem Güney Kürdistan’ı işgal edip kontrole almak hem de gerilla güçlerini yok ederek Kürt soykırımını sonuca götürmek istiyorlar. Şimdiye kadar Güney’e çok sayıda operasyon, saldırı yaptılar, ancak son yıllarda yapılanlar farklıdır. İşgal edip kalıcı üsler kuruyorlar.

Erdoğan, Türkiye, Irak ve Suriye’de Kürtlerin kazanımları ve statüleri olmayacak, diyor. Özellikle direnen örgütlü güçlerin varlığına kesinlikle son verileceğini vurguluyor. Bazı çevreler kendilerini ve halkı kandırarak bununla yalnız PKK ve gerillayı kastediyorlar, diyor. Özellikle bu saptırma ve işgali meşrulaştırmanın öncülüğünü sayın Mesrur Barzani ve çevresi yapmaktadırlar. Halbuki bu güçler de ayağa kalkmalıdırlar. Türklerle savaşamayabilirler, zorda olabilirler. Ama içeride ve dışarıda halkı ve diplomatik ilişkilerini harekete geçirebilirler. En azından işgali ve yıkımı gizleme, meşrulaştırma yoluna gitmemelidirler.

Türk devleti 1926’da Şark Islahat Planı’nı yaparken, yani Kürt soykırımını planlarken ortada PKK vb yoktu. Bu plan yüz yıla yakındır kesintisiz bir biçimde uygulanıyor. 1980 askeri darbesinden günümüze kadar on binlerce insan yaşamını yitirdi. Türk devleti buna rağmen hala Kürtlerin ana dilleriyle eğitim görmesini bile kabullenmiyor. Kürt varlığı ortadan kaldırılmak isteniyor. Bu inkar ve kültürel soykırım PKK veya mücadelesiyle izah edilemez. PKK’nin varlığı en azından Kürtler üzerindeki inkarı ve soykırımı deşifre etmiştir. Bu açıdan Türk devleti PKK’yi mutlaka yok etme arzusu içindedir. Örgütlü ve direnen güçler yok edilirse geriye kalanlar zaten eritilir ve yok edilirler.

Garê saldırısından sonra Güney’e yeni saldırıların olacağı bekleniyordu. Çünkü Kürtlerin yok edilmesi Türk devletinin tarihsel bir projesidir. Bunun için yalnız iktidardaki faşist güçler değil, muhalif olduğunu söyleyen partiler de aynı zihniyetteler. Nitekim ABD’nin Ermeni Soykırımını kabul etmesine Erdoğan ve Bahçeli’den daha fazla Kılıçdaroğlu ve M. Akşener karşı çıkmışlardır. Kürtlere karşı yapılanlara ve Rojava, Başûr’a yönelik saldırı ve işgallere sonuna kadar destek vermişlerdir.
Türk devletini yönetenler, düzen partileri Kürtlere karşı birlik olurken imha altına olan Kürtler neden birlik olamıyorlar? Bu soruyu bütün Kürt partileri, sanatçıları ve aydınları, halkın tümü sürekli kendilerine sormalıdırlar. Sorun bir iki partinin yanlışları ve yapısıyla izah edilemez. Bazı partiler işbirlikçi ve çıkarcı olabilirler. Ama halk ve diğer partiler, aydınlar harekete geçerse kimse karşılarında duramaz. Bu açıdan kimse sorumluluktan kaçmamalı ve çözümü dışında aramamalı.

Güney’e (Başûr) yeni saldırılar açık ki, Kürt halkını ezme ve boyun eğdirme saldırılarının bir devamıdır. Yok edeceğiz, kökünü kazıyacağız söylemini pratikleştirmedir. Adına ‘Çöktürme Planı’ dedikleri Sri Lanka modelini uyguluyorlar. HDP’nin kapatılmasından, belediyelere el konulmasına, milletvekillerinin hapse atılmasından, halka nefes aldırmamaya ve Garê’den Zap, Avaşîn’e kadar Kürtlere ve kazanımlarına karşı topyekün bir saldırı sürüyor. Türk devleti yok etmek için saldırıyor Kürt halkı ve gerillası da var olmak için karşılık veriyor.

Savaşın orantısız bir güç dengesiyle sürdüğü de bir gerçek. Birçok güç Türk faşizmini destekliyor veya göz yumuyor. Türk soykırımcıları güçlü bir hava gücüne sahipler. Zaten savaş ağırlıklı hava gücüyle sürdürülüyor. Normal de Türk askerinin savaş iradesi kalmamış. Bu dengesiz duruma rağmen gerilla güçleri olağanüstü bir fedakarlık ve irade gücüyle Türk devletinin hevesini kursağında bırakmaya çalışıyor.

Erdoğan ve Bahçeli mevcut durumda savaş dışında ayakta kalma şanslarını yitirmişlerdir. Türkiye artık yönetilemez durumda. Ekonomi dibe vurmuş. Mafya ve soygun düzeni yaygınlaşmış. Normal koşullarda Erdoğan’ın seçimi kazanma şansı kalmamış. Bütün demokratik kazanımlar ortadan kaldırılıyor. Pandemi nedeniyle halk adeta kırımla karşı karşıya.

Türkiye dışarıda da en fazla teşhir olduğu bir dönemi yaşıyor. Yalnızlıklarıyla bir ara övünüyorlardı. Şimdi her şey dibe vurunca katil ve darbeci dedikleri Sisi’ye yaltaklanır hale geldiler. Arabistan ve Arap Emirliklerine gülücükler gönderiyorlar. ABD ve AB’nin ayaklarına kapanır durumdalar. Türkiye’nin her şeyini pazarladılar.

Erdoğan’ın vazgeçmeyeceği şey mevcut durumda Kürt düşmanlığı ve ipine sarıldığı savaştır. Varlığını savaşa ve Kürt düşmanlığına bağladığı için ABD, AB ve Arap ülkelerine her türlü tavizi vermeye hazırdır. Buna İran ve Rusya da dahildir. Bu güçler Türk devletinin yumuşak karnının Kürt sorunu olduğunu bildikleri için istedikleri gibi bu kartı kullanıyorlar. Türk devleti de Kürt soykırımına karşı bana destek verin veya gözünüzü yumun ben de istediğiniz her şeyi yapmaya hazırım, diyor. Erdoğan o kadar kükredi, sağa sola bulaştı ama sonunda elinde kala kala Kürtleri kanı ve Kürt düşmanlığı kaldı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.