Êzîdî Fermanı’nın dünü, bugünü ve yarını
Hüseyin GEDİK yazdı —
- Êzîdîlerin yaşadığı 73. ferman, tsunami felaketi gibi büyük bir toplumsal sarsılmadır. Kuşkusuz bunun en büyük sorumluluğu da vebali de Şengal’i korumakla birincil derecede mükellef KDP güçleri ve sonrasında da Irak güvenlik güçleridir.
- Tarihsel perspektiften bakılırsa, Şengal ve Êzîdî inanç toplumu Ortadoğu’nun tipik minyatürü sayılır. Şengal’i çözmek Ortadoğu’yu çözmek gibidir. Tıpkı, ‘Evreni çözmek İnsanı çözmekten geçer’ belirlemesinde ifadesini bulan bilimsel yaklaşım yöntemiyle ele alınması gereken bir yerdir.
- Günümüzde ise Irak, KDP ve Türkiye ile tam bir konsensüs içinde Êzîdîlerin ferman sonrası inşa ettikleri idari ve güvenlik kurumlarını bertaraf etmeye çalışıyor. Êzîdîlere tam bir zorbalık dayatılıyor. Êzîdîleri hiç korumadığı gibi, öz savunma güçlerini dağıtmak, elde ettikleri statüleri ortadan kaldırmak için Êzîdîleri baskılamaktadır.
Dış müdahalelerle çökertilen Irak BAAS rejim artıkları ve toplumsal tabanından oluşan DAİŞ (İŞİD) adındaki yapılanma, Ortadoğu’daki dengeleri sarsarak ilerlemesi ve ardından çökertilmesi birçok açıdan sorgulanmayı gerekli kılmaktadır.
DAİŞ, El Nusra, HTŞ veya türevi benzer oluşumlar gibi bölgede hortlayan selefi ve cihatçı çete guruplarının soykırıma varan vahşet düzeyindeki pratik uygulamaları üzerinden okumak yetersiz bir yaklaşım olacaktır.
Tekfiri, selefi, cihatçı terörün beslendiği kaynaklar kurutulmadıkça bölgenin makus talihi değişmeyecektir. Şengal fermanının dünü ve bugününden dersler çıkarmak, yarınını güvence altına almak bu denklemin çözümüne bağlıdır.
Zihniyet yapıları kavranmadıkça, tarihi, toplumsal, sosyal nedenleri açığa çıkarılmadıkça, ulus-devlet veya mevcut Arap monarşi rejimleriyle bağı kurulmadıkça, iç ve dış nedenleri üzerinde durulmadıkça anlaşılması güç olan selefi yapılar, Ortadoğu’nun zihin dünyasında varlığını korumaya devam edecektir.
Dinsel, mezhepsel ve hatta kültürel, etnik farklılıkların yol açtığı çelişki ve çatışmaların kaynaklarına inilmedikçe, katliamlarla, göçertmelerle yaşanan alt üst oluşlar geçmişte olduğu gibi günümüzde de kendisini tekrarlayarak tarihsel yarılmalara, toplumsal bölünmelere yol açacak ve zincirleme reaksiyonlarla geleceğe taşınacaktır.
Yaşanmakta olan bölgesel kaostan çıkmak için olmazsa olmaz kabilinden çözüm odaklı paradigmaya, halkların toplumsal dokusuna uygun idari yapılara, zihniyet yapılanmasına, kültürel değişim ve dönüşüme ihtiyaç vardır.
Toplumsal sorunları çözmek, kalıcı barışı sağlamak, farklılıkları güvence altına almak için Ortadoğu’ya uygun modeller geliştirmek kaçınılmaz olmuştur. Merkezi uygarlıklardan süzülüp gelen kültürel mirasa ve tarihi birikime dayanarak, Mezopotamya’nın kadim kökleri üzerinde yeniden yeşermek bir ihtiyaç olduğu kadar bir zorunluluk haline gelmiştir.
Şengal’i çözmek Ortadoğu’yu çözmek gibidir
Tarihsel perspektiften bakılırsa, Şengal ve Êzîdî inanç toplumu Ortadoğu’nun tipik minyatürü sayılır. Şengal’i çözmek Ortadoğu’yu çözmek gibidir. Tıpkı, ‘Evreni çözmek İnsanı çözmekten geçer’ belirlemesinde ifadesini bulan bilimsel yaklaşım yöntemiyle ele alınması gereken bir yerdir.
Şengal; birçok farklı etnik kimliğe, dile, kültüre, inanca ev sahipliği yapan küçük bir yerleşim alanıdır. Êzîdî Kürtlerin çoğunlukta yaşadığı ve inandıkları Êzîdîlik inancıyla beraber, Şii-Sünni mezhebin iç içe yaşadığı Türkmen, Kürt, Arap Müslümanlar ve Hristiyanlardan oluşan toplumsal bir bileşime sahiptir.
Şengal bileşenlerine uygun bir çözüm aynı zamanda Ortadoğu’nun çözümü olacaktır. Katı merkezi, hiyerarşik sistemlerden kurtulmadıkça halkların güvenliği hep tehlikede olacaktır. Merkezi sistem Şengal’i ve Êzîdîleri koruyamadı. Eğer Êzîdîlerin öz savunmaları olsaydı fermanın bu kadar ağır tahribatları belki de yaşanmayacaktı.
DAİŞ’in 3 Ağustos 2014 tarihinde gerçekleştirdiği Êzîdî soykırımı üzerinden 11 yıl geçmesine rağmen yaşanan travma atlatılamadığı gibi yaşanmakta olan sorunlara kalıcı bir çözüm de geliştirilememiştir. Êzîdî toplumunun kendi öz dinamikleriyle geliştirdiği idari ve güvenlik gibi öz güce dayanan çözüm modeli de engellenmektedir.
DAİŞ’in en acımasız vurduğu ve karabasan gibi çöktüğü yerlerin başında hiç kuşkusuz savunmasız ve örgütsüz olan Şengal Êzîdî toplumu, özelliklede Êzîdî kadınları gelmektedir. Êzîdîler, 73. Ferman olarak tabir ettikleri vahşetin soykırım olarak tanınmasına yanaşmayan egemen güçlerden (buna bölgesel güçler de dahildir) Şengal sorununa kalıcı, makul çözüm bulmaları beklenemez.
Fermanın suç ortakları KDP ve Irak devletidir
Êzîdîlerin yaşadığı 73. ferman, tsunami felaketi gibi büyük bir toplumsal sarsılmadır. Kuşkusuz bunun en büyük sorumluluğu da vebali de Şengal’i korumakla birincil derecede mükellef KDP güçleri ve sonrasında da Irak güvenlik güçleridir. Fermanın hemen öncesinde KDP’ye bağlı askeri güçlerin bilinçli bir şekilde Şengal’i terk etmesi katliamın önünü açan en önemli nedendir.
KDP, Şengal’i korumadığı gibi kendisini korumak isteyen halka da bilfiil engel olmuştur. Kendilerini koruması için Êzîdîleri silah ve mühimmattan mahrum bırakması, sorgulanması gereken konuların başında gelmektedir. KDP’nin Ferman’daki sorumluluğu ve soykırımdaki rolü sosyolojik bir tahlilin konusudur. KDP, Êzîdî katliamındaki sorumluluğunu görmesi ve ciddi bir öz eleştiri yapması gerekirken, sonraki süreçlerde zor kullanarak tekrardan Şengal’e hâkim olma girişimleri tam bir sömürge mantığıdır. Siyasi ve askeri amaçları için Êzîdîleri araç olarak kullanan bir pratiğin sahibi olagelmiştir.
Hakeza Irak devleti de bu yaşanmış soykırımdan muaf tutulamaz. Devlet olma gereğini yerine getirmemiş-getirememiştir. Irak’ın yaşadığı birçok yetersizlik ve zafiyet nedeniyle güvenlik güçleri Şengal’i koruyamamıştır. Devlet olmaktan kaynaklanan sorumluluk gereği Êzîdî katliamından sorumludur.
Irak, KDP ve Türkiye; tam bir konsensüs
Günümüzde ise Irak, KDP ve Türkiye ile tam bir konsensüs içinde Êzîdîlerin ferman sonrası inşa ettikleri idari ve güvenlik kurumlarını bertaraf etmeye çalışıyor. Êzîdîlere tam bir zorbalık dayatılıyor. Êzîdîleri hiç korumadığı gibi, öz savunma güçlerini dağıtmak, elde ettikleri statüleri ortadan kaldırmak için Êzîdîleri baskılamaktadır.
Bununla da kalmayıp uluslararası alanda BM ve ABD’yi de bu tasfiye planlarına dahil ederek bir avuç topluluğu hedef haline getirmişlerdir. Şengal Türk devletinin atış poligonu haline getirilerek günü birlik saldırılar yapılmış, Êzîdîlerin önderlerinden ve savunma güçlerinden onlarca kişi katledilmiştir. DAİŞ’ten arta kalan Êzîdîleri böylece bitirmek istemektedirler.
Şengal’e bir yandan askeri ve siyasi baskılar uygulanırken bir yandan da Êzîdîlerin Avrupa’ya çıkışını kolaylaştıran imkanlar sunulması, tasfiye planının uluslararası boyutunu gözler önüne sermektedir. Bilinçli ve oldukça planlı bir imha planı devrededir. Êzîdîler hem fiziki hem de kültürel kırımın kıskacına alınmıştır.
Başından beri, DAİŞ’in ortaya çıkması, hızlı bir şekilde yayılması ve coğrafyaya egemen olması bir projenin ürünüdür. Halklar ve inançlar da bu projenin kurbanları olmuştur. Êzîdîler ise kurban edilenlerin en önünde yer alanıdır. Aç aslanların önüne atılan et parçalarıdır.
Yaşananlardan toplumsal bir hafızanın oluşturulması ve ders çıkarılması oldukça önemlidir. Anlatılanlar ve yazılanlar tekrara kaçsa da tarihe not düşmek adına, unutulmaması, unutturulmaması gereken bir tarihtir. Siyasi konjonktürler ve güç dengeleri değişse de, farklı bakış açılarına ihtiyaç duyulsa da zaman ve mekân itibariyle soykırım fermanı yaşanmış bir tarih kesitidir. Ne kadar değişim olsa da fermanda sorumlulukları olanları, soykırıma yol açanları tarih asla af etmez.
Êzîdîlerin hedef alınması, en kadim kültüre sahip bir inanç topluluğunun yok edilmesi, aynı zamanda tarihi hafızanın silinmesidir. DAİŞ’in müzelere saldırması, neolitik döneme ait heykelleri, tarihi eserleri kırıp parçalaması gibi toplumsal belleğin yok edilmesi amaçlanmıştır. Êzîdîlerin böyle ele alınmasında fayda vardır.
Êzîdî soykırımı durdurulmuş, direniş zafer kazanmıştır
Ferman sürecinde KDP Şengal’den çıkarken, PKK gerillaları da bin bir zorlukla Şengal’e müdahale etmenin yollarını zorlamaya çalışmıştır. Şengal’e ilk ulaşan 12 kişilik gerilladan birkaçı KDP güçleri tarafından tutuklanmasına ve engellemesine rağmen PKK tarihi bir rol oynamıştır. Êzîdîlerin toptan yok olmasının önüne son anda geçilmiştir. Güvenli bir koridor oluşturarak halk tahliye edilmiştir. Büyük bedeller pahasına tarihin akışı değiştirilmiştir.
PKK güçleri, Şengal’deki tarihi misyonunu tamamlayıp geri çekilene kadar Êzîdî halkının çabalarına katkı sunmuş, fermanın yaralarını sarmaya çalışmıştır. KDP’nin bütün engellemelerine ve saldırılarına, Türk devletinin hedefi haline getirmesine rağmen Şengal’e müdahale başarılmıştır.
KDP’nin Şengal’deki uzantıları konumunda olan Kasım ve Haydar Şeşo ikilisinin oynadığı olumsuz rolü de bir kenara not düşmek gerekir. Kendi katillerine bu kadar sevdalanan Şeşo ikilisinin iç ihanetine ve halkı parçalı hale getirmesine rağmen Êzîdî halkı kendi geleceğini belirlemede önemli mesafeler kat etmiştir.
Kendi kendisine yeterli hale gelen Êzîdîler ciddi bir dış destek almadan Şengal’i yeniden yaşam alanına çevirmiştir. Êzîdîlerin siyasi irade sahibi olması, kendilerini yönetmesi, öz savunma yapmanın olanaklarını sağlamış, zemin yaratmıştır. Diplomasiden tutalım, eğitimden sağlığa birçok alanda kurumlaşmalara gidilmiştir. Yerel yönetime dayanan öz yönetim modelini oluşturarak Irak için ve hatta Ortadoğu’nun geleceği için çözüm alternatifi geliştirmiştir. Yeni bir paradigma temelinde halkların geleceği için rol model olmuştur.
Şengal Dağı savunulmuş DAİŞ’in eline düşmesi engellenmiştir. DAİŞ’in bütün saldırılarına rağmen Irak’ta düşüremediği tek alandır. Öz savunma birlikleri (YPŞ-YPJ) oluşturulmuş halkın can ve mal güvenliği sağalanmış ve Şengal güvenlikli bir alan haline getirilmiştir. Mülteci durumuna düşen Êzîdîlerin yeniden Şengal’e dönmesi için ciddi bir alt yapı hazırlığı yapılmıştır.
Şengal’in yeniden imarından sivil savunmasına kadar Êzîdî kadınlarının rolü asla inkara gelinmez. En zor süreçlerde sivil direnişin öncülüğünü yapmış, elleri öpülmesi gereken Êzîdî anaların rolü belirleyici olmuştur. Fermanla birlikte köle pazarlarında satışa çıkarılan Êzîdî kadın gerçeğinden büyük bir direniş gücü yaratılmıştır. Êzîdî kadınlarının kendi kaderlerini değiştirecek kadar yaşamın her alanında söz ve karar sahibi olmaları takdire şayandır.
Gerek KDP ve gerekse Irak merkezi hükümetinin saldırılarına karşı direnişte, barikat oluşturmalarında kadınların gücü tartışılmazdır. Şengal özyönetiminin ayakta durmasında da en etkili güç yine kadınlar olmuştur. Êzîdî kadınlarının bu duruşu, kazanılmış ve başarılmış bir devrimin göstergesidir.
Ferman’dan çıkarılan dersler geleceğe ışık olmaktadır
Soykırım eşiğinden kurtulmuş Êzîdîlerin yaşadığı pratik deneyimler son derece önemli ve diğer halklar için de ilham kaynağıdır. Şengal sadece bir Şengal olmaktan ibaret değildir. Kördüğüm haline gelmiş Irak’ın yapısal sorunları ister siyasi ister toplumsal sorunları olsun, Şengal deneyimi bu düğümü çözme formülüdür.
DAİŞ sonrası bölgesel durum daha da istikrarsız hale geldiği herkesin malumudur. Savaş daha da derinleşerek bölgeyi ateş topu haline getirmiştir. İsrail- Filistin savaşı genişleyerek Lübnan’ı ve İran’ı da kapsamıştır. Suriye’de BAAS rejiminin yıkılmasına yol açmıştır.
Ortadoğu’nun geleceği için tehlike çanları çalmaya devam etmektedir. DAİŞ tehlikesi henüz ortadan kalkmamıştır. Hatta DAİŞ’in uzantılarına Suriye’de iktidar kurdurulmuştur. Alevilere ve Dürzilere yapılan katliamlardan da anlaşılacağı üzere halkların can güvenliği tehdit altındadır.
Rojava devrimiyle Kürtlerin elde ettiği kazanımlar dahi ortadan kaldırılmaya çalışıldığına göre Şengal’de elde edilen statünün varlığına son vermek için birçok oyun sahnelenmektedir. Bu nedenle ulus- devlette ısrar eden Türkiye, Suriye, Irak ve İran demokratik seçeneklere kapalı hale gelerek farklılıklara baskı uygulamaya ve merkezi yapılarını korumaya çalışmaktadırlar.
DAİŞ gibi selefi örgütlerin her zaman hortlayacağı bir potansiyelin mevcudiyeti bilinerek, bilinçli şekilde korunmaktadır. HTŞ’nin Suriye’de iktidara getirilmesi DAİŞ’e nefes borusunun teminidir. Hal böyleyken Şengal ve Rojava’daki halk kazanımları tehlike altında olacaktır. Savunma eksenli tedbirlere duyulan ihtiyaç ve gösterilen hassasiyet, her zaman göz önünde bulundurulması gereken bir dönemden geçilmektedir.
Ortadoğu’da devletlerin çıkarları halkların çıkarlarının önüne geçmiştir. Bu nedenle demokrasiye olan ihtiyaç her geçen gün daha fazla artmaktadır. Demokratik çözüm yöntemi aciliyet kazanmıştır. Şengal’de ve Rojava’da inşa edilen ve sürdürülen demokratik model seçeneğini bütün yetersizliklerine rağmen bölge için kalıcı hale getirmekten başka çare yoktur.
Küresel tehdit haline gelen DAİŞ’e karşı mücadelede en ön saflarda savaşan Kürtler dünya insanlığının takdirini topladılar. Şengal ve Kobanê’de DAİŞ’i yenilgiye uğratarak tarihi destanlar yazdılar.
Bölge yeniden şekillenirken Kürtlerin Canfeda çabaları dikkate alınmadan, eldeki kazanımları hiçe sayan, statüleri tanınmadan, temel hakları güvenceye kavuşturulmadan oldu bittiye getirilen dayatmalarla emrivaki bir çözümün dikta edilmesi kabul edilemez.
Êzîdîler bu tehlikeyi görerek, geçmişten daha fazla sıkı bir kenetlenmeyi sağlamak durumuyla karşı karşıyadırlar. Êzîdî toplumu ve Êzîdî inancının yaşatılması için öz yönetim ve öz savunma koşulu şarttır. Özerklik, federasyon, yerel yönetim seçeneklerinin uygulanabilir hale getirilmesi ve yaşamın güvence altına alınması kaçınılmazdır.
Êzîdî toplumunun yaşadığı 73. Ferman soykırımının 11.yıl dönümünde, acılarını paylaşıyor, şehitlerini saygıyla anıyor, yaşam mücadelelerini yürekten destekliyor, başarılar diliyoruz.
