Faşizmden sonra faşist mimariye ne olur? 

Dosya Haberleri —

Karl Albiker'ın Berlin Olimpiyat stadyumunda yaptığı Nazi dönemi heykelleri-foto:wikipedia

Karl Albiker'ın Berlin Olimpiyat stadyumunda yaptığı Nazi dönemi heykelleri-foto:wikipedia

  • Avrupa genelinde, birçok tartışmalı anıt hala duruyor. Alex Sakalis, faşizmin mimari mirasını bağlama oturtup etkisiz hale getirmenin bir yolunu bulan küçük bir İtalyan kasabasını ziyaret etti.

ALEX SAKALİS / Çeviren: Serap Güneş

İlk bakışta, İtalya'nın en kuzeyindeki Bolzano’nun diğer dağ kasabalarından bir farkı yok. Kaleler, ahırlar ve kiliselerle bezeli dik yeşil tepelerle çevrili ve üzüm bağları ile teraslanmış bir vadide yer alan şehir, dolambaçlı sokaklar, pastel renkli evler ve Barok tavernalardan oluşan tuhaf bir kar küresi.

Ama şehrin batı ucundaki Talfer nehrini geçtiğiniz an bambaşka bir hikaye çıkıyor karşınızda. Rahat sokakların yerini geniş caddeler ve sade, gri binaların tepeden baktığı büyük, ciddi meydanlar alıyor. Mimari, uzun, dikdörtgen sütunların revaklarıyla ve hiçbir yere gitmeyen viyadükler gibi caddeler boyunca dörtnala dönen garip, döngüsel kemerlerle lineer, monoton ve otoriter.

İlk gerçek faşist anıt

Bu kasvetli toplamın içinde iki yapı öne çıkıyor. İlki şehrin vergi dairesi, Roma'ya Yürüyüş’ten Afrika'daki sömürge fetihlerine kadar İtalyan faşizminin tartışılmaz yükselişini betimleyen (57 oymalı panel üzerine) devasa bir bas-rölyefle süslenmiş hantal mı hantal bir gri blok. Ortasında Mussolini'nin at sırtında bir tasviri var, sağ kolu Roma selamı yapıyor. Faşist ajitprop mimarisinin dikkate değer bir parçası – aynı anda hayranlık hem uyandıran, hem tiksindirici hem de kafa karıştırıcı.

İkincisi, sütunları faşist hareketi simgeleyen çubuk demeti olan fasyaları andıracak şekilde yontulmuş, beyaz mermerden yapılmış çarpıcı bir kemer olan Bolzano Zafer Anıtı. Onu çevreleyen gri apartmanlardan ve yeşil ağaçlardan bir serap gibi yükselen semavi, neredeyse hayalet gibi bir varlığı var. Frizi boyunca Latince bir yazıtta şunlar yazılı: "Burada, anavatan sınırında, sancak dikildi. Bu noktadan sonra başkalarını dil, hukuk ve kültürle eğittik."

1928'de inşa edilmiş olup, şu anda yüksek, metal bir çitle çevrilidir. Aşırı sağ yürüyüşler için bir toplanma noktası ve onu havaya uçurmaya yönelik çeşitli girişimlerin hedefi olmuştur. Tarihçi Jeffrey Schnapp onu "ilk gerçek faşist anıt" olarak tanımlamıştır.

Ancak bugün faşist mimari propagandanın bu iki parçası, ırkçı, emperyalist veya faşist çağrışımlara sahip anıtları yıkmak ya da tutmak konusunda bölünmüş diğer topluluklar için bir örnek sunan, tartışmalı anıtlar etrafındaki gündemi ele alan cesur bir sanatsal deneyin merkezini oluşturuyor.

Faşist İtalyanlaştırma sürecinin simgesi

Birinci Dünya Savaşı'ndan önce, Bolzano (ya da Almanca'da bilinen adıyla Bozen - her iki isim de resmi) Avusturya-Macaristan İmparatorluğu içindeki dağlık bir eyalet olan Güney Tirol'ün en büyük şehriydi. Hem şehir hem de eyalet ezici bir çoğunlukla Almanca konuşuyordu, ancak 1919 Barış Konferansı'nda güvenlik gerekçesiyle İtalya'ya verildiler. Güney Tirol, İtalya'ya Alpler'in sırt çizgisi boyunca doğal bir kuzey sınırı sağlayacak ve ona stratejik Brenner Geçidi'nin kontrolünü verecekti.

Çoğunlukla İtalyan olmayan bir nüfusa sahip bir sınır kasabası olarak, Mussolini yönetiminde yoğun bir İtalyanlaştırma politikasına tabi tutuldu. Yer adları değiştirildi, Tirol kültür kurumları kapatıldı ve eyaletin %90'ının ana dili olan Almanca fiilen yasaklandı.

Bolzano'dan nehrin karşısına devasa bir yeni mahalle ve sanayi bölgesi inşa edildi ve binlerce İtalyan yerleşmeye teşvik edildi. Yeni kasaba, faşizmin "şanına" adanmış sayısız anıt ve bina ile süslendi.

Bolzano'daki Zafer Anıtı; "ilk gerçek faşist anıt" olarak tanımlanıyor.

Savaştan sonra, İtalyan hükümeti Güney Tirol sakinlerine yüksek düzeyde özerklik vererek faşist politikaların kefaretini ödemeye çalıştı. Kültürel ve dilsel haklara saygı duyulacak, kamu hizmetleri ana dile göre verilecek ve vergi gelirlerinin %90'ı bölge içinde kalacaktı.

Ancak faşist anıtlar bir sürtüşme kaynağı olmaya devam etti. "Almanca konuşanlar için onlar, kültürlerini ve dillerini yok etmeye çalışan faşist İtalyanlaştırma sürecinin bir simgesiydi. Anıtların yıkılmasını istediler" diyor Bolzano Üniversitesi'nde çağdaş tarih profesörü Andrea Di Michele. "Şimdi Bolzano'da çoğunlukta olsa da ağırlıklı olarak Almanca konuşulan bir eyaletle çevrili olan İtalyanlar, özellikle Zafer Anıtı'na faşizmin değil, bölgedeki İtalyan kimliklerinin bir sembolü olarak sarılıyorlar."

Israrlı vandalizm ve bombalama girişimleri, Zafer Anıtı'nın etrafına büyük bir metal kapı dikilmesine neden oldu, vergi dairesinin ise günün her saati askeri polis tarafından korunması gerekiyordu. İki bina, İtalyanca ve Almanca konuşan aşırı sağ gruplar arasındaki rakip yürüyüşler için bir toplanma noktası olarak kullanıldı. Çatışmayı çözmek için yapılan girişimler, nihayetinde karşılıklı anlaşılmazlığa dönüştü.

İspanya’da ‘karşılıklı unutma anlaşması’

Faşist dönemin mimari mirasıyla mücadele eden tek ülke İtalya değil. İspanya'da bir "karşılıklı unutma anlaşması", Franco döneminden kalma faşist anıtların, Tarihsel Hafıza Yasası'nın bunların kaldırılması için yasal bir çerçeve sağladığı 2007 yılına kadar büyük ölçüde bozulmadan kalmasına imkan verdi. 2010 yılında, İspanya Ulusal Araştırma Konseyi'nin frizinden Franco'yu öven bir yazıt kaldırıldı ve ortaya genişçe bir boşluk çıktı. Bu arada, Franco'nun halka açık son heykeli, İspanya'nın üçüncü büyük siyasi partisi olan Vox'un karşı çıktığı bir hareketle, Şubat 2021'de indirildi.

Yıkılamayacak kadar büyük binalar zorluk oluşturmaya devam ediyor. Gijon Üniversitesi, Franco rejiminin ilk yıllarında Neo-Herrerian tarzında inşa edilmiş ve "olağanüstü mimari değere" sahip olarak tanımlanan İspanya'nın en büyük binası. Yine de bölgedeki sol görüşlü konsey, "Francoculukla bağlantılı bir bina Dünya Mirası Alanı olamaz" diyerek, UNESCO'ya tanınmasını önerme girişimlerini defalarca veto etti.

İspanya'daki Düşmüşler Vadisi, Franco'nun en ünlü mimari mirası olarak değerlendiriliyor.

Frankoculuğun yüceltilmesi

Franco'nun en ünlü mimari mirası, bir bazilika, bir misafirhane, birkaç anıt, devasa bir haç ve 30.000'den fazla insanın kalıntılarını içeren bir mozoleye sahip devasa bir yerleşke olan Şehitler Vadisi'dir. Franco bunu bir ulusal uzlaşma anıtı olarak tasarladı ve mahzeni 1960 yılında Papa John XXIII tarafından kutsandı. Ancak başkaları, bunu Frankoculuğun yüceltilmesi olarak görüyor ve onu bir Nazi toplama kampına benzetiyor. 2019'da Franco'nun kalıntıları çıkarıldı ve 2020'de hükümet burayı sivil bir mezarlığa dönüştürmeyi önerdi. Ancak tartışma büyük ölçüde siyah-beyaz zıtlığında kaldı - arada kaldırma veya koruma dışında gri alan yoktu. Gündemi bu kadar kutuplaşmış ve karmaşık hale getiren şey, İspanya İç Savaşı ve Frankocu yönetimin tartışmalı mirası.

Öte yandan Almanya'da Nazi döneminden herhangi bir mimari bulmakta zorlanırsın. Çoğu, savaş sırasında ya da kısa bir süre sonra ülkenin Nazizm’in kalıntılarından arındırılması sürecinin bir parçası olarak yok edildi. Savaştan kurtulan faşist binalar, gamalı haçlar ve diğer faşist semboller - özellikle de Berlin Olimpiyat Stadı'nda - kaldırılarak yerlerine yenileri tasarlandı. Nürnberg'deki 1935 Kongre Salonu gibi diğerleri ise, Nazizm’i belgeleme merkezleri oldu, anıtsallıkları Hitler'in mimari tutkularının kibri ve megalomanisinin simgesi olarak görülüyordu.

İtalya'da, Roma'daki EUR bölgesi Mussolini tarafından faşizmin mimari bir kutlaması olarak tasarlandı. Ürkütücü manzarasını dolaşırken, cephesinde Mussolini'nin Etiyopya'nın işgalini ilan eden konuşmasından bir alıntıyla süslenmiş Palazzo della Civiltà Italiana'ya (Meydan Kolezyum olarak da bilinir) rastlarsınız. Roma şehir merkezinin hemen kuzeyinde, girişinde üzerinde MUSSOLINI DUX yazısı yer alan 17,5 m yüksekliğinde bir dikilitaş bulunan Foro Italico spor kompleksi yer alır. Foro Italico'nun içinde Mussolini'yi bir tür Tanrı-İmparator olarak tasvir eden bir tablo olan Faşizm İdeali asılıdır. 1944'te Müttefikler tarafından çok grotesk olduğu için örtüldü ve ardından 1996'da İtalyan hükümeti tarafından yeniden açıldı.

Tarihçi Ruth Ben-Ghiat, "Faşist anıtlarının sorgusuz sualsiz ayakta kalmasına izin veren İtalya'da risk farklı" diyor. "Anıtlara yalnızca depolitize edilmiş estetik nesneler olarak muamele edildiğinde, aşırı sağ, bu çirkin ideolojiyi kullanabilir ve diğer herkes de duruma alışabilir."

Tartışmalı alanlar

2014 yılında, Bolzano'da toplumlar arası bir tarihçi ve sanatçı grubu, giderek daha kırılgan ve duygusal olarak yüklü bir anlaşmazlığın nasıl çözüleceğini tartışmak üzere bir araya geldi. Kentin sosyal dinamikleri, binaları çekişmeli mekanlara dönüştürmüş, bir çözüm bulunması için bir zorunluluk ve aciliyet duygusu yaratmıştı.

Innsbruck Üniversitesi'nde çağdaş tarih profesörü ve Bolzano sorununa bir çözüm bulmakla görevli uzmanlardan biri olan Hannes Obermair, "Anıtları yıkmak ve yıkmamak arasında seçim yapmaya sınırlanıyor bu tartışma” diyor. "Ancak anıtları kaldırırsanız, kanıtları da ortadan kaldırırsınız ve bu anlaşmazlığa yön veren karmaşık tarih ve kimlik katmanlarıyla uğraşmaktan kaçmış olursunuz. Öte yandan, anıtları onlara meydan okumadan ayakta tutmak, onların faşist söylemlerini normalleştirmek olur."

Sonunda, şehri birleştirmeyi ve iki toplum arasındaki gerilimi yatıştırmayı başaran yaratıcı bir çözüm bulundu. Çözüm, anıtları "yeniden bağlama oturtmak", sanatsal bütünlüklerini ve tarihsel önemlerini korurken, faşist söylemlerini etkisiz hale getirmek ve yıkmaktı.

Obermair, "Bu, şehrin, kendi tarihi hakkında dürüst bir konuşma yapması için bir fırsattı" diyor. "Anlaşmazlıklar geçmişle ilgili olmaktan çok bugünle ilgili. Peki şimdi nasıl bir toplumuz? Geçmiş ideolojilerle parçalanmış bir toplum muyuz yoksa katılım, hoşgörü ve insanlığa saygı değerlerine inanan demokratik ve çoğulcu bir toplum muyuz?"

İlk olarak, her iki tarafta da güçlü duygular uyandıran Zafer Anıtı’ndan başlandı. Açıkça faşist bir anıt, Güney Tirol'ün fethini ve sömürgeleştirilmesini ve Latin medeniyetinin sözde üstünlüğünü övüyor. Ancak karmaşık bir ideoloji ve sembol kompozisyonuyla, aynı zamanda Birinci Dünya Savaşı'ndaki İtalyan zaferinin bir kutlaması ve savaşta ölen İtalyan askerlerinin bir anıtı olarak da görülüyor.

Anıt aynı zamanda - dünyanın herhangi bir yerindeki ilk faşist anıt olarak - önemli bir tarihi değere ve İtalyan Rasyonalizminin (şimdi modern mimarinin gelişimi için Fransız Art Deco ve Alman Bauhaus kadar önemli olarak görülen bir akım) seçkin bir örneği olan sanatsal değere sahip. Marcello Piacentini ve Adolfo Wildt da dahil olmak üzere, zamanın en önemli İtalyan mimar ve sanatçılarından bazıları bu anıt üzerinde çalıştı.

İlk müdahale, anıtın sanatsal bütünlüğüne zarar vermeden faşist söylemi sembolik olarak bastıracak şekilde, sütunlardan birinin etrafına bir LED halkası takmak oldu. Daha sonra, binanın altındaki bir mahzende, Bolzano'nun çalkantılı modern tarihini detaylandıran, anıtın yaratımını bağlam içine alan ve onu çevreleyen tartışmayı araştıran bir müze inşa edildi.

Sonra sıra bas-rölyefe geldi. Görev iki yerel sanatçıya, Arnold Holzknecht ve Michele Bernardi'ye düştü. Fikirleri basitti: Açıkça faşist retoriğe sahip bir binayı almak ve onu anti-faşist bir anıt olarak yeniden bağlama yerleştirmek.

Roma'daki ‘Square Colosseum’ Mussolini tarafından tasarlandı.

‘Hiç kimsenin itaat etme hakkı yoktur’

Sanatçılar, bölgenin üç resmi dili olan Almanca, İtalyanca ve Ladin'de frizi Hannah Arendt'in "Hiç kimsenin itaat etme hakkı yoktur" sözü ile süslemeye karar verdiler. Binanın şu anda şehrin vergi dairesine ev sahipliği yaptığını hatırladığınızda, alıntı daha da tersyüz edici.

Aynı zamanda toplumlar arası görev gücünün bir üyesi olan Di Michele, "Anıtları yerinde bırakmak, onların yaratıldığı bağlamı düşünmenize olanak tanıyor" diye açıklıyor. Onlar hakkında ve genel olarak faşizm hakkında bir diyalog yaratıyor ve faşist mimarinin güçlü kentsel etkisini ve sanatsal müdahalelerin geniş kapsamlı boyutlarını daha iyi anlamamızı sağlıyor. Onları bir müzedeki bir odaya taşırsanız, şehir üzerinde, kentsel ve sembolik düzen üzerinde nasıl bir etki yaratmayı amaçladıklarını ve yarattıklarını anlayamazsınız."

Oyuncakları elinden alındı

Sanatsal müdahaleler, her iki toplumdan politikacılar ve sivil toplum üyeleri tarafından övgüyle karşılanan büyük bir başarıydı. Hala ara sıra toplumsal gerilimler var, ancak binalarla ilgili değil. O sayfa kapandı. Hatta şehri kasıp kavuran aşırılık yanlısı mitingleri etkisiz hale getirmeyi bile başardılar.

Obermair, "İtalyan aşırı sağı her yıl bas-rölyef önünde toplanır ve faşist selamı verirdi" diyor. “Ama artık Arendt alıntısıyla kendilerini aşağılanmış hissediyorlar. Yani gelmeyi bıraktılar. Aynı şekilde Almanca konuşan topluluktaki aşırı sağ gruplar da eskiden Zafer Anıtı önünde 'İtalya bize baskı yapıyor' demek için toplanırdı ama artık bunu söyleyemezler. Deyim yerindeyse oyuncaklarını ellerinden aldık."

Obermair, Bolzano modelinin İtalya'nın diğer bölgelerinde ve İspanya gibi bölücü ve karmaşık faşist miraslarla mücadele eden diğer ülkelerde başarılı bir şekilde tekrarlanabileceği konusunda iyimser. Model aynı zamanda İngiltere ve ABD'deki heykel tartışmalarına da bir çözüm sunuyor. Obermair, "Elbette Bolzano'daki sosyal bağlam önemli ve her topluluğun kendi sanatsal müdahalesini hayal etmesi gerekir" diyor. "Ancak anıtları yok etmek yerine onları radikal bir şekilde dönüştürmemiz gerektiğine dair temel fikir, güçlü bir fikir. İnsanlara tarih üzerine düşünme, ideolojiyi sorgulama ve etraflarındaki yapılı çevreyi eleştirel olarak inceleme araçları sağlıyor. Hiçbir mimari tarafsız değildir. Nihayetinde son sözü anıtlar değil, biz söylüyoruz."

Kaynak: BBC

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.