Filistin’den Köln’e mücadele dolu 50 yıl

Dosya Haberleri —

Mehmet Demir

Mehmet Demir

Kürt Özgürlük Hareketi’nin doğuş ve gelişim serüveninin yarım asırlık emekçisi ve tanığı Mehmet Demir ile mücadele dolu yıllarını ve Avrupa'da ilk örgütlenme çalışmalarını konuştuk...

  • Sinan ve dört arkadaşı Nurhak’a çıkmadan bir gece bizim köyde konakladılar. Bu arkadaşları o gün belli bir bölgeye ben traktörle götürüp bıraktım. Örgütleme için güvenceli bir yer arıyorlardı. Nurhak ve Engizek dağları örgütlemeye elverişli bir bölgeydi. Onlar da onun için gelmişlerdi.
  • 1976 yılında ilk kez Antep’e gelen arkadaşların olduğunu duydum. Herkes kendisini arkadaşlara karşı ispatlamaya dönük oldukça içten bir çaba sarf ediyordu, buna ben de dahil olmak üzere. Haki Karer ise bir kişi değildi bir kimlikti. Duyan herkes soluğu onun komününde almak istiyordu.
  • Dernek kurmak artık an meselesiydi ve 1979 sonlarına doğru artık zorunlu hale gelmişti. Ekim 1979’da Kurdistan Devrimci İşçiler Derneği’ni ilk olarak Köln’de açtık. Küçük bir yerdi ama bir ilkti. Daha sonra 1980’de ikinci derneğimizi Duisburg’da açtık. Hatta Serxwebûn gazetesinin ilk kuruluşunu da bu dernekte yaptık.

SERHAT ARARAT

Kürt Özgürlük Mücadelesi içerisinde yaklaşık yarım asırdır yer alan Mehmet Demir yaşamını mücadele üzerine kurar. Demir, Almanya’daki Kürtlerin tanıdığı, bildiği bir siyasetçidir. 1955 yılında Pazarcık’a bağlı Abasi’ye köyünde dünyaya gelen Demir, ilkokul, ortaokulu ve liseyi Antep’de okur. Okul yılları Demir'i mücadeleyle tanıştırır. Demir, o yılları şöyle tanımlıyor: “Antep’de sol hareketlerin gelişmesiyle birlikte okulda boykotlar ile başlayan bu süreç beni Kürt Ulusal Hareketi'ni temsil eden Haki Karer’in komününe kadar götürdü.”

Haki Karer ile tanışmak Demir için bir dönem noktasıdır. 1972’de boykot ve eğitim sistemine dönük bazı çalışmalardan dolayı lise ikinci sınıftan atılır. Bundan sonra da arayışının devam ettiğini belirten Demir, bu yıllarda sıklıkla Antep ve Pazarcık arası gidip gelir ve devrimci duygularını pratiğe dökerek Kürt Ulusal Mücadelesi'ne katılır. Mehmet Demir ile mücadele dolu hayatını konuştuk.

Tek başıma Filistin'e gittim

Demir, 1975 yılındaki devrimci sol örgütlerin içinde bulunduğu gelişmelerin kendisinde yaratığı temel duygu ve arayıştan dolayı tek başına Filistin’e kadar gittiğini şöyle anlatıyor: “Türkiye sol hareketleri Kürt Ulusal Hareketi'nden çok öndeydi. Bu anlamda 1975 yılında bir Ortadoğu serüvenim oldu. Filistin eğitim sahasına belki bir eğitim görebilme umuduyla gittim. Fakat anladım ki bu işin bireysel olmayacağını ve mutlaka bir örgüt kimliği ile gitmenin daha etkili olabileceğini gördüm. Maalesef bireysel gitmem pek sonuç vermedi ve geri dönmek zorunda kaldım.”

Sinan Cemgil ile karşılaşma

1971’in sonbaharında Sinan Cemgil ve arkadaşlarıyla nasıl tanıştığını anlatıyor Mehmet Demir: “Sinan ve dört arkadaşı Nurhak’a çıkmadan bir gece bizim köyde konakladılar. Bu arkadaşları o gün belli bir bölgeye ben traktörle götürüp bıraktım. Bizler devlet tarafından maden çıkaran memurlardı diye biliyorduk. Fakat şehadetlerinden sonra anladık ki, bir amaç uğruna bu yola çıkmışlar bölgeyi keşfediyorlar. Örgütleme için güvenceli bir yer arıyorlardı. Nurhak ve Engizek dağları örgütlemeye elverişli bir bölgeydi. Onlar da onun için gelmişlerdi.”

Haki Karer bir kimlikti

1976 yılında Antep’de ilk kez Apocuları duyan Demir,  “1976 yılında ilk kez Antep’e gelen arkadaşların olduğunu duydum. Bu arkadaşlara ulaşmamız öyle kolay olmuyordu. Biz üçüncü kişiler oluyorduk. Antep’de duyulan isimlerden biri de Haki Karer arkadaştı. Yani bu arkadaşlara ulaşmak için genelde Ali Ömürcan (Terzi Cemal) ve Ali Çetiner üzerinden ancak ulaşıyorduk. Bir de Ali Ömürcan’ın babası köyden şehre getirdiği karpuzları harmanlayıp satıyordu. Aynı mahallede olduğumuz için ilişkilenme sorunumuz pek zorlu olmadı. Aile biliniyordu. Biz de biliniyorduk. Ailenin ilişkileri THKO’dan beri vardı. Bu yıllarda arkadaşları henüz daha görmeden bize verilen ufak tefek işleri büyük bir heyecan ile yapıyorduk. Bu süreç hepimiz açısından adeta bir devrimci rekabet boyutuyla devam ediyordu. Herkes kendisini arkadaşlara karşı ispatlamaya dönük oldukça içten bir çaba sarf ediyordu, buna ben de dahil olmak üzere. Haki Karer ise bir kişi değildi bir kimlikti. Duyan herkes soluğu onun komününde almak istiyordu. Bizler Antep’te Haki hevali böyle duyduk ve etkilendik" diyor.

Pazarcık’da potansiyel vardı

Demir, sözlerine şöyle devam ediyor: "Haki heval gibi arkadaşlar sıklıkla kahve çalışmaları yapıyorlardı. Her yerde propaganda çalışmaları yürütüyordu. Bizler de bu vesileyle bu kahvelerde propaganda esnasında Haki arkadaşın kim olduğunu öğrenmiş olduk. İlk grup döneminden Antep’de bulunan Haki arkadaşın şehadetini duyduk ve artık ipler kopmuştu. Ulusal davamız için herkes adeta seferber olmuştu ve daha çok çalışıyorduk. Denizler’in, Mahirler’in şehadetinden sonra herkes seferberdi. Antep'teki Apocu grup zamanında Ankara dışında ikinci bir üs olarak ulusal davanın temellerini inşa eden merkez olarak biliniyordu. Bu yüzden diğer sol örgütler de burada yoğunlaşıyordu. Devlet de buraya odaklanmıştı. Antep ve Maraş Kurdistan’a giriş kapısı rolu üstenmişti. Yine bu tarihlerde Önderliğin Maraş, Pazarcık’ta bir toplantı alacağı bilgisi gelmişti. Yani Önderliğin bile özenerek Pazarcık’ı seçmesi tesadüf değildi. Çünkü Pazarcık’ta o devrimci potansiyel vardı."

Komünler zamanla çoğaldı

Antep’de bulunduğu sıralarda satılması için Antep'e gönderilen karpuzları Antep’de bulunan ortak komüne verdiğini söyleyen Demir, şöyle devam ediyor: "Böylece okul örgütlemesinde yer alan arkadaşların masrafları karşılanıyordu. Çünkü başka yolu yoktu. Ailemin durumu biraz iyiydi, pek sorun olmuyordu. Gene bu süreçte Cin Ali (Ali Erek) arkadaşla tanıştım. O arkadaş bizlere anlatılırken 'Bir gecede bütün Kurdistan’ı gezerek tekrardan Antep’e gelebilecek biridir' derlerdi. Böyle yürekli, cesaretli ve pratik biriydi. Bir zamandan sonra Antep’teki komün iki komüne çıkarıldı. Biri Düztepe komünü diğeri ise Karşıyaka komünü olarak geçiyordu. Çünkü yapı genişliyordu ve haliyle komünler çoğalıyordu. Bu örgütleme artık üçlü, dörtlü gruplar halinde eğitimler vermeden tutalım aile ziyaretlerine kadar genişledi.”

Yurt dışı süreci

Antep’te Kürt ulusal davasının örgütlemesi genişlenirken diğer taraftan sol yapılar kendi aralarında çözülmeyi yaşar: “Diğer sol fraksiyonlar git gide kendi aralarında parçalanıyordu ve çatışmaları gün geçtikçe su yüzüne çıkıyordu. Bu süreç 1978 Mart ayına kadar devam etti. Fakat bu tarihte Av. Hasan Kaya vurulduktan sonra bir cenaze merasimi yaptık. Bizler cenazeyi Antep’in içinde omuzlarda taşıyarak kaldırmaya giderken Ticaret Lisesi ve Doğum Hastanesi’nin yanında faşistler tarafından çok yönlü bir saldırı oldu. Bu saldırıdan sonra birçok arkadaşın güvenlik sorunu çıktı. Ben de 24 Mart 1978’de yurt dışına çıkmak zorunda kaldım ve Almanya’ya geldim. Ülkeden çıkma sırasında güvenlik nedeniyle bir araç ile çıktık. Fakat Adana’da aracı durdurdular ve orada iki gün gözaltında kaldıktan sonra arabanın sahibi tutuklandı, bizi bıraktılar. Bu olayın ardından İstanbul’a geçerek otobüse bindim ve Münih otobüs terminalinde indiğim gibi Köln’e geçtim.”

Almanya’da ilk toplantı

1978 yılında Almanya’ya gelen Demir, hiç durmadan mücadelesini sürdürür. İlk toplantılarını Neuss kentinde yaparlar: “Bu yıllarda Almanya’da iltica başvurularına bakan tek bir avukatın olduğunu öğrendim. O da Bonn’daydı. Bonn’a gittim ve iltica başvurusu yaptıktan sonra tekrardan arayışlara koyuldum. O yıllarda Antep çalışmalarından kalma iki arkadaş Bonn ve çevresinde kalıyorlardı. Burada bu arkadaşlar ile bir görüşmemiz oldu. Hemen ne yapabiliriz gibi bir arayışa girdik. O dönemde TKP, TKPML, Halkın Kurtuluşu ve Özgürlük Yolu’nun dernekleşmeleri birçok yerde vardı. Biz bu arkadaşlarla ilk toplantımızı Neuss’de gerçekleştirdik. İkinci toplantımızı ise Köln’de yaptık. Bu iki toplantıyı gizli aldık hatta o zamanlarda bazı işçi aileleri ‘bunlar neden böyle gizili gizli yapıyorlar’ diye hayıflanmışlardı.”

Hilvan ve Siverek direnişi

27 Kasım 1978’de PKK, Fis köyünde kurulunca bu bilgi bir tılsım gibi kulaktan kulağa yayılır: “Tam da bu sırada Maraş Katliamı yaşandı. Bundan dolayı da katliam mağdurlarına dönük neler yapabiliriz diye harekete geçtik. Geniş bir kampanya başlattık. İşçi, yurtsever aileler üzerinden Duisburg, Bochum, Köln ve Bonn çevresinde yaklaşık olarak 25 aileye ulaştık. Bu çalışma neticesinde sayımız birden çoğalmaya başlayınca bir toparlama yaşandı diyebilirim. O dönem 46 bin 100 Mark topladık. Bu parayı toplayıp bölgeye aktarmak için bir araya geldiğimizde bu para gerçek anlamda Maraş’taki sorunu çözebilir mi diye bir tartışmamız oldu. Çünkü miktar yeterli değildi. Bu parayı öyle bir yere verelim ki değsin dedik. PKK de kurulalı bir ay olmuştu. Doğan diye bir arkadaş ile birlikte fikir birliğine varmıştık. O da en iyisi sen bu paranın nereye gideceğini söyle dedi. Çünkü istemeyenler vardı. Hatta bu yardımı başka dernekler aracılığı ile doğrudan köye gönderme fikri de vardı. Toplantı yaptık. Tartıştık ve üç arkadaş üzerinden bir organize ile parayı ülkeye aktardık. Hilvan ve Siverek direnişi o parayla kazanıldı."

Burkay bizi istemiyordu

Demir anlatmaya devam ediyor: "Bizim grup giderek büyüdü. Her tarafta mülteci kampları çoğalıyor ve buna uygun bir çalışmamızın olması gerektiği konusunda bir yoğunlaşma ve arayışımız oldu. Tabi ki ilk etapta dernekçiliğe bir türlü sıcak bakmıyorduk. Bir zamandan sonra alanım değişti ve Yılmaz Güney’in bir yeğeni vardı onunla beraber Duisburg’a yerleştik. Bir gün Duisburg’da Özgürlük Yolu’nun bir derneği vardı ve oraya gittik. Dergilerinde bir yazı yayınlanması gibi bir taleple gittik. Bu talebimizi dile getirir getirmez hemen sözlü sataşma ve hakaretlere varan yaklaşımlar oldu. Bu sırada bize diş geçirebilselerdi kesin saldırırlardı. Ama yanımdaki arkadaş gözü kara biriydi. Olası bir aksi durumda kesinlikle cevapsız kalmazdı. Bunlar da bizdeki bu kararlığı gördüler ve işin o boyuta varmasını göze alamadılar. Sonunda şunu söylediler; yarın örgüt yöneticilerinden birinin buraya geleceğini söylediler. Biz de ertesi gün tekrardan oraya gittik. Gelen kişi Kemal Burkay’dı. Aynı talebi burada Burkay’a da illettik. O da bu gibi önemli yazıların muhatabı örgütlerdir. Doğal olarak oralı bile olmadan bizleri kapı dışarı ettiler.”

***

İlk derneğimizi 1979’da Köln’de açtık

Almanya’da kurdukları ilk derneği zor şartlar altında açtıklarını ancak bunun kendileri için bir gurur olduğunu söyleyen Demir, şöyle devam ediyor: “Dernek kurmak artık an meselesiydi ve 1979 sonlarına doğru artık bir dernek kurma fikri zorunlu hale gelmişti. Ekim 1979’da Kurdistan Devrimci İşçiler Derneği’ni ilk olarak Köln’de açtık. Küçük bir yerdi ama bir ilkti. Bazıları dernek ilkin burada kuruldu vs. gibi yanlış bilgiler geçiyor. Kesinlikle ilk dernek Ekim 1979’da Köln’de kuruldu. Sonrasında ise Kurdistan Yurtsever Devrimci İşçiler Dernekleri eklendi ve böyle giderek genişledi. O dönemlerde devrimci ve Kurdistan kelimeleri mutlaka olacaktı, esas alınan buydu. 1980’de ikinci derneğimizi Duisburg’da açtık. Bu dernek yeri de adeta kullanılmaz bir yerdi. Elazığlı birinin iki binası vardı. Bina tam bir harabeydi. Bizler bu harabe yerinde birebir çalışarak bütün işçiliğini bitirdik ve öyle yerleştik. Böylece ikinci bir yerimiz daha oldu. Artık buraya yerleştik ve aktif çalışıyordu. Üst katını kültüre ayırmıştık. Avrupa kültür merkezi çalışmaları Duisburg olmuştu. Hatta Serxwebûn gazetesinin ilk kuruluşunu da bu dernekte yaptık. Gazetenin ilanını Sinan Cemgili’nin eşi Şirin abla ve bizim bir arkadaş ile beraber yaptılar. 12 Eylül cuntasına karşı protestolarımızı kaldığımız mülteci kamplarına kadar götürdük. Bütün kampların mutfaklarını, kantinlerini adeta işgal ettik.

1981 yılında arkadaşlar geldi

İlk olarak örgütten arkadaşların gelme süreci 1981 yılına tekabül ediyor. Hilvan ve Siverek için gönderilen paralar ve raporlardan ötürü varlığımız biliniyordu. İkinci derneği Duisburg’da açtıktan sonra örgüt sorumlu arkadaşlar gönderdi. Merkez olarak daha çok Köln esas alınıyordu. Arkadaşlar da ilkin Köln’e geldiler. 1981 yılında ilk gelen arkadaş Sadun (İsmet Doğru) arkadaştı. 1982 yılında Kesire ve Semir geldi. Bu sırada Serxwebûn gazetesini çıkarmaya başladık. Fakat öyle kolay olmuyordu. O zamanlar şimdiki gibi değildi yazılar her ay Şam’dan bir kurye aracılığı ile bize geliyordu. Biz de bu yazıları hepsini satır satır kesiyorduk. Redaksiyonu yapılıyordu ve baskıya gitmeden önce film çıkarılıyordu öylece baskıya gönderiyorduk. Fakat bundan önce 'Kurdistan’da Devrimin Yolu’nu bir manifesto olarak bastık. Tabi ki bu konuda en çok o daktilo yazılarını bir araya getirerek ve dağıtan Amele arkadaştır. Hatta bir Êzîdi aileye gidiyor ve diyor ki, 'Bak işte Êzîdîlerin yeni kitabı çıkmış.' İçimizde en çok bu manifestoyu satan ve dağıtan kendisidir. Öyle ki okuma yazması olmayan her Êzîdî ailede bu kitabı o dönem bulabiliyordun. Bir ilkti ve çok değerliydi. İlk kez bize ait bir kitap vardı ve bunun bizde yarattığı duygu çok farklıydı.”

Yarın devam edecek...

paylaş

İlginizi çekebilir

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.