Görmenin ötesinde bir hayat

Kültür/Sanat Haberleri —

 Dancer in the Dark

Dancer in the Dark

  • “Bunun son şarkı olduğunu söylüyorlar, ama yanılıyorlar. Ancak biz izin verirsek, son şarkı olur.” 

VİLDAN BOZKURT

Bir Lars Von Trier filmi, elbette bu kadar sarsıcı, bu kadar etkileyici olabilir… İzlemiş olduğum Nymphomaniac (İtiraf) ve Manderlay filmleri gibi her yapıtıyla ses getiren Lars Von Trier bu kez müzikalle iç içe geçmiş Altın Palmiye ödüllü bu filmle izleyici karşısına çıkar. Yönetmen film boyunca yüzünüzde beliren tebessümü gözyaşına dönüştürürken, seyirciye hem bir yaşam savaşı hem de estetik bir çöküş sunar. Başrolünde Selma karakterini oynayarak çok iyi iş çıkaran keza film müziğini de üstlenen şarkıcı ve söz yazarı Björk ve diğer oyuncular etrafında gelişen bir filmdir Dancer in the Dark. Trier hayatın acımasızlığını Selma’nın karanlığa gömülen ama içinde hâlâ ışık taşıyan gözlerinden anlatır.

Oğlu Gene ile Amerika’da bir karavanda yaşayan Çekoslovakya göçmeni Selma Jeskova hem bir fabrikada hem de başka işlerde çalışarak bir yandan geçimini sağlamaya, diğer yandan ise genetik bir hastalık nedeniyle zamanla kör olacak oğlunun ameliyatı için para biriktirmeye çabalar. Kendisi ise görme yetisini hızla yitirmektedir. Bir kırılma noktasıyla birlikte Selma’nın hayatı karanlık bir döneme sürüklenir ve film, adeta yıkıma uğramış bir ruhun içinden geçen hüzünlü bir müzikal gibi son bulur. Yardımsever arkadaşları Kathy ve Jeff sayesinde bir şekilde işleri yoluna koymayı becerebilse de kötü son peşinden gelir ve hep söylediği gibi yapılması gereken neyse onu yapar.

Selma’nın dünyasında gerçeklik dayanılmaz oldukça, müzik devreye girer. Hayatını bir müzikal gibi kurgular; makine sesleri, adımlar, tren rayları, hatta mahkeme salonundaki yankılar bile onun için birer ritimdir. Karanlığa karşı müzikle savaşır. Bu yönüyle film, sıradan bir müzikal değil; müziği bir kaçış değil, bir direniş biçimi olarak ele alır. Hiç kimseye bahsetmediği hayatının o büyük sırrını bir gün komşusu ve aynı zamanda karavanın sahibi polis memuru Bill’e anlatır. Ona, körlüğünü ve para biriktirme nedenini itiraf ettiğinde kader düğümlenir. Bill'in kendi sırları da su yüzüne çıkar, ancak bu karşılıklı açıklık trajik bir sonun başlangıcı olur. Bill, Selma’yı ihanete uğratır hem paralarını çalar hem de onu suçlu gösterecek bir iftiranın zeminini hazırlar. Bu ihanet, Selma’yı geri dönüşü olmayan bir sona sürükler. 

Filmin en çarpıcı sahnelerinden biri, tren raylarının üzerinde başlayan dans sekansıdır. Artık göremediği için işinden kovulur Selma ve evine döner. Jeff, ardından yetişmeye çalışır ve o sırada körlüğüne rağmen çevresini bir koreografi gibi algılayan Selma, tüm varlığıyla yaşama tutunur. Her adım, her ses, içindeki umudun melodisine dönüşür. Kendi içindeki her şeyi, en küçük kıvılcımı bile gördüğü için kendini şanslı hisseder, insanoğlunun başına gelen felaketlere olumlu taraftan bakmayı gösterir.  Ancak umut ve iyi niyetlilik, ne yazık ki her zaman yeterli değildir. Son maaşını da biriktirdiği paraların yanına koyacakken paraların olmadığını hisseder ve Bill’in aldığını tahmin ederek adımlarını evlerine çevirir. 

Selma parasını ondan geri almak istediğinde, Bill, kendisinde olmayan cesareti onun saflığında bulur ve kendi korkaklığı Selma’nın çaresizliğinde bir çıkış arar. Bill’i vurmak zorunda kaldığı sahne, filmin doruk noktasıdır. Kendi adaletini sağlamak istemez Selma ama hayat onu buna zorlar. Olay mahallini öylece bırakarak kendini dışarı atar Selma, Jeff’in geldiğini görür ve onu bir yere götürmesini ister. Doktora uğrar ve Gene ’in ameliyatı için gerekli parayı doktoruna verir, yaşı geldiğinde ameliyat olması için geleceğini söyler.

Ardından başlayan süreçte Selma drama salonunda yakalanır ve mahkemeye çıkarılır; ama Bill’e verdiği söz yüzünden gerçekleri söyleyemez. Bu sessizlik, idam kararına dönüşür. Mahkeme salonunun soğuk duvarları ve üzerine abanmış sorular arasında, Selma’nın yüzünde silinmeyen bir gülümseme asılı duruyordur hâlâ. Cezası kararlaştırılıp tutuklanmıştır artık. Mahkeme salonundaki seslerden esinlenerek yine müzikal hayal etmeye başlar kendi içinde. Tüm bu hayali müzikallerde aslında Lars Von Trier ; hayatın akışında, görünmeyen gerçekleri tüm çıplaklığıyla anlatmaya çalışır. Selma da hayatındaki zorluklara göğüs germek için ve görme duyusunu zamanla yitirdiği için yerine müziği seçerek kafasındaki müzikal dünyayı kurmuştur. 

Yine de Selma için gerçek ceza, idam değil; oğlu için biriktirdiği paranın başka amaçla kullanılma ihtimalidir. Jeff ve Kathy, hayatını kurtarmak için çırpınırken, o tek bir cümleyle bu çabayı reddeder: "Gene ‘in bir anneye değil, gözlerine ihtiyacı var." Ve artık yapacak hiçbir şey yoktur.

İdam günü geldiğinde, hücredeki sessizlik bile onun için dayanılmaz hale gelir. Son bir kez ritim tutar, içindeki müzikali yaşar ve o melodinin son notasına kadar gider. İdam sehpasına adım atmakta zorlanırken bile içinde hâlâ şarkı söyleyen bir çocuk vardır sanki. Kathy’nin, son anda eline sıkıştırdığı Gene ‘in gözlüğüyle, anneliğin ve fedakârlığın nihai simgesi olur Selma.

Ve filmin son sözlerinin de belirttiği gibi, “Bunun son şarkı olduğunu söylüyorlar, ama yanılıyorlar. Ancak biz izin verirsek, son şarkı olur.” 

Trier’in kamerası, Selma asıldıktan sonra, sahnede bulunan oyuncuların bütün hal ve hareketlerini hiç ses olmadan çeker ve perde sessizce kapanır.

* * *

Filmin Künyesi

Yönetmen : Lars Von Trier

Film : Dancer in the Dark

Yapım yılı : 2000

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.