İkinci meclis kurulmalı

Dosya Haberleri —

Demokratik Cumhuriyet Konferansı

Demokratik Cumhuriyet Konferansı

HDP'nin düzenlediği Demokratik Cumhuriyet Konferansı'na katılan Rıza Türmen ve Oya Baydar'la konuştuk:

  • Yoğun katılımın olduğu konferansta tüm koltuklar dolu hatta çok sayıda yurttaş ara merdivenlerde oturumları takip ediyor. Konferans oturumlarının kısa araları soluklanma ve hoş sohbetlerle geçiyor. Her köşe başında hasret gideren, grup grup insan var. Birbirini uzun zamandır yüz yüze görmeyenler hal hatır soruyor, koyu sohbetlere dalıyor...
  • Rıza Türmen: "Hani demokrasiden bahsediyorsanız, bir kere mutlaka Kürtlerle beraber inşa edilecek bu, mutlaka Kürt meselesinin çözümünü içerecek. Kürt meselesi çözülmeden Türkiye demokratikleşemez. Demokratik Cumhuriyet'in nasıl kurulacağını hep birlikte düşünmemiz lazım. Bu konferansın ön açıcı olacağını tabi düşünüyorum."
  • Oya Baydar: "Demokratik Cumhuriyetin önündeki kurumsal, zihinsel ve toplumsal kodların kırılması lazım. Devletçi, Türk'ün dışındaki her şeyi öteki gören anlayışın kırılması lazım. Umudumuzu nereye bağlayabiliriz. Kadın hareketine, genç kuşakların mücadelesine, sistemin içinde olmayan güçlere, bunların başında gelen Kürt halk hareketine..." 

GÜLCAN DERELİ

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) düzenlediği 2 günlük Demokratik Cumhuriyet Konferansı için İstanbul Bakırköy'de Cem Karaca Kültür Merkezi’ndeyim. İlk gün "Cumhuriyet: Yüzyılın muhasebesi, Cumhuriyet’in kuruluş dinamikleri-1, Cumhuriyet’in kuruluş dinamikleri-2 ve Cumhuriyet’in anayasal serüveni" başlıkları altında oturumlar gerçekleşiyor. Salon günün ilk saatlerinde dolmaya başlıyor. Heyecanlı bir telaş seziliyor. Yoğun katılımın olduğu konferansta tüm koltuklar dolu hatta çok sayıda yurttaş ara merdivenlerde oturumları takip ediyor. Dolu dolu geçen oturumlarda konuşmacıların sözleri zaman zaman alkışlarla, zaman zaman da kahkahalarla bölünüyor.

İğne atsan düşmezdi

Konferans oturumlarının kısa araları soluklanma ve hoş sohbetlerle geçiyor. Her köşe başında hasret gideren, birbirine takılan grup grup insan var. Birbirini uzun zamandır yüz yüze görmeyenler hal hatır soruyor, koyu sohbetlere dalıyor. Birbirini görmenin morali ile olsa gerek sık sık tatlı kahkahalar duyuluyor. Sanırım benim de en çok güldüğüm günlerden biri oldu, elde olmadan. İğne atsan yere düşmez tabirini kullansak sanırım abartılı olmaz. Yine gazeteci meslektaşlarımızın da yoğun ilgi gösterdiği konferansta onların da tatlı ancak bir o kadar da telaşlı koşuşturmaları var. Konferansa katılan konuşmacı veya davetli isimlerle görüşmek için adeta zamanla yarışıyor. Çünkü ara bitince görüşmeleri yapmak, düşünceleri almak mümkün olmayacak.

Bu arada ben de soluğu konuşmak için eski Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yargıcı Rıza Türmen'in yanında alıyorum. Yazar Oya Baydar da yanında. Şanslıyım diyorum. Onlar bir şeyler atıştırırken biraz vakit ayırmalarını rica ediyorum. Önce Rıza Türmen ile konuşacağım; Oya hanım bizi yalnız bırakıyor. Hiç kırmadan sorularımı sormamı istiyor. Bir yandan atıştırıyor bir yandan da sohbetimizi yapıyoruz. Oya hanım, tekrar yanımızda, o da kırmıyor, kısa süre de onunla konuşuyorum. Ve her ikisi ile de röportajımı yapıyorum.

Halk sistemin dışına itilmiş

Rıza Türmen konuşmasında ikinci bir meclisten söz ediyor. Bunun nasıl olacağını soruyorum. Türmen, şöyle yanıtlıyor: "Demokrasinin demoktikleşmesinden benim kast etmek istediğim halkın siyasetin içine çekilmesi, halk aracılığıyla yeni bir demokrasi kurulması. Çünkü Türkiye’deki bütün çabalarda siyasi sistemde halk sistemin dışına itilmiştir. 5 yılda bir oyunu kullanır fakat ondan sonra halka hiçbir zaman sorulmaz. Ne istediği, ne istemediği. Bunu tersine çevirmek lazım. Öyle tepeden inme demokrasi yerine aşağıdan yukarı o nasıl olacak? Katılımcı demokrasiyle olacak."

Rıza Türmen

İkinci meclis halk meclisi olmalı

Konuyla ilgili önerileri de olan Türmen, sözlerine şöyle devam ediyor: "Yani halk meclisleri kurulur, halk kendi ihtiyaçlarıyla ilgili kendi kararlarını alır. Bunlara bütçe tahsis edilir filan... Ve tabi yurttaş girişimleri, yani halk meclisi gündem teklif eder, kanun teklif eder belirli bir imza toplayarak. Şimdi bütün bunları kurumsallaştırmak için bir ikinci meclis kurulması iyi olur. İkinci meclis siyasi parti temsilcilerinden oluşmayacak. Siyasi partiler dışında iki dereceli bir seçimle ikinci meclis oluşturulabilir. Yani bu halk meclislerinden mesela kent konseyleri delege gönderilir. Oradaki delegeler ikinci meclise gidecek üyeleri seçerler. İkinci meclis bu halk meclisleriyle, yerel demokrasiyle çok yakından irtibatı olacak. Devamlı bir diyalog halinde olacak. Ve bu yurttaş girişimleri önce oraya gelecek. Kanun teklifi girecekse mesela ikinci meclise gelir, ikinci mecliste halk temsilcileri ve yerel temsilciler ile müzakere edilir, ondan sonra kanuna son şekli verilir, sonra o kanun teklifi haline gelir. Bunun gibi ikinci mecliste oradaki temsilcilerle halk meclisleri arasında ya da yerel meclisler arasında çok yakın bir sürekli diyalog olması önem taşıyor. Bu sistem tabi yerel demokrasi, katılımcı demokrasi, parlamenter demokrasi ile paralel gidecek. İki meclis paralel olarak işleyecek. Ve tabi bu çok daha demokratik bir meclis olacak çünkü doğrudan doğruya halkın kendisinden oluşan bir meclis olacak. Böyle olunca tabi siyasi partilerin önemi azalacak, tabi odak burada sorun odaklı olduğu için kutuplaşmalar ortadan kalkacak ve tabi şimdi sesi duyulmayan ezilmişlerin sesi duyulacak mecliste. Bütün bunlar bakımından bence bu ikinci meclis çok önemli bir yapıya sahip olur yapılırsa. Ama bunu tartışmak lazım, düşünmek lazım. Katılımcı demokrasi deyip geçiyoruz peki nasıl olacak katılımcı demokrasi? Bunların tartışılması yapılmıyor Türkiye’de."

 

Kürt sorunu çözülmeden…

Kürt sorununun Türkiye'nin demokratikleşmesi için en temel mesele olması ve bu meselenin demokratikleşme çağrısı yapan Altılı Masa'nın gündeminde bile olmamasını eksiklik olarak tanımlayan Türmen, "Hani demokrasiden bahsediyorsanız, demokratikleşmeden bahsediyorsanız, yeni bir demokrasi inşa edilecekse bir kere mutlaka Kürtlerle beraber inşa edilecek bu, mutlaka Kürt meselesinin çözümünü içerecek. Kürt meselesi çözülmeden Türkiye demokrasileşemez. Türkiye’de demokrasi olsun istiyorsanız Kürt meselesini barışçıl bir şekilde çözümünü sağlamanız, gerçekleştirmeniz lazım. Ama bunun tersi de doğru. Demokrasi olmadan da Kürt meselesi çözülemez. Kürt meselesini demokrasi çerçevesi içerisinde çözebilmek lazım. Yani bu Kürt meselesinden bahsetmemek gerçekçi bir tutum değil tabi. Böyle bir sorun var ortada kocaman" diye vurguluyor.

AİHM kararları...

Yine Alevilerle ilgili sorunların görmezden gelinmesini eleştiren Türmen, "Alevilikle ilgili çözümler aslında var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında var. Türkiye o kararları uygularsa çözülür. Yani cemevlerinin ibadethane sayılması, din dersinin zorunlu olmaktan çıkarılması, bunların hepsi AİHM kararlarında var. Uygulanmıyor. Ama orada çözümün ne olduğu yazıyor" dedi.

Ön açıcı olacak

Konferansı değerlendiren Türmen, sözlerini şöyle noktalıyor: "Bu toplantı çok iyi oldu bence. Yani Demokratik Cumhuriyet'in nasıl kurulacağını hep birlikte düşünmemiz lazım. Bu konferansın ön açıcı olacağını tabi düşünüyorum."

* * * 

Oya Baydar: Umut kadında, gençte, Kürt'te

Demokratik cumhuriyetin önündeki kurumsal, zihinsel kodlar ve toplumsal gerilikleri değerlendiren Oya Baydar, "Yani bir kere sizin de söylediğini gibi zihinsel kodların kırılması lazım. O yüzden zihinsel kodlar dediğimiz durum öne çıkar. Bu kodların kırılması lazım çünkü Türk toplumunun zihinsel kodlarına öyle bir şeyler işlenmiştir ki yani genetik bir kod gibi neredeyse, bir kere bu toplumun zihniyetinin değişmesi lazım. Bu toplumun zihniyetinin değişmesi ise devlet anlayışının değişmesiyle mümkün. Bugünkü devlet yani ferdi, bireyi, Kürdüyle, Türküyle bireyi kendine hizmetkar olarak gören devlet; tam tersi devletin onun hizmetinde olması gerekiyor. Bireydeki bu devlete hizmetkar anlayışın kırılması lazım. Aynı şekilde özellikle Türk diyoruz Türkiyeli ve kendini Kürt saymayan kesimlerdeki bu Kürt’ü tanımamaktan da kaynaklanan. Ama bunca yılın eğitiminden toplumun ona yansıttığı düşüncelerden, eğitimden, hepsinden kaynaklanan ötekine karşı bir kaygı. Ötekinin kaygısı. Mesela Kürt ortaya çıkınca kaygı artıyor. Kürt ha… Bunun hiçbir gerçekliği olmadığı halde bu kaygı içine işlemiştir büyük bir kesimin. Bunun kırılması gerekiyor. Nasıl kırılacak" diye o da soruyor.

Kadın hareketi umut veriyor

Demokratik Cumhuriyet'in inşasında hangi toplumsal kesimlerin ve mücadelelerin umut verdiğini, ikinci yüzyılda inşanın ne tür olanakları olduğuna ilişkin sorularımıza da cevap veren Baydar, şöyle ifade ediyor: "Şimdi bir kere umut veren tek sadece Demokratik Cumhuriyetin inşası değil.  Türkiye'de bir şeylerin değişmesi için en başta umut veren gerçekten kadın hareketi. Ben öyle feminist falan hiç değilim. Kadın hareketinin içinde de değilim ama kadın hareketi son derece umut verir çünkü mücadele ediyor. Onun ötesinde belli bir genç kesimde de biraz daha yumuşama, -demin konuştuğumuz o kodların biraz yumuşaması söz konusu- umudumuzu nereye bağlayabiliriz, bana sorarsan daha çok genç kuşakların mücadelesine bağlayabiliriz. Bu mücadele nedir sadece böyle ortalığı birbirine katma mücadelesinden bahsetmiyorum. Bir kere ötekini tanıma, birbirini tanıma, buna açık olmak. Bunu birey bile yapabilir. Ve ancak ondan sonra bu yeni dünyanın koşulları da bunu zorlayacaktır. Ve bu devlet kodlarının ben yavaş yavaş genç kuşaklarda kırıldığını hissetmeye başlıyorum. Buradan sonra yeniye doğru gidebiliriz. Bunu da ancak ve ancak sistemin içinde olmayan güçler yapabilir. Sistemin içinde olmayan güçlerin başında da Kürt hareketi, Kürt halk hareketi geliyor. Oradan başlayan tabi ki kademe kademe kadınlar, gençler, tabi bizim gibi yaşı geçmiş de olsa bu işe biraz başını koymuş olanlar bunların birliğiyle bir şeyler yapılabilir diye düşünüyorum."

Çözüm eşit yurttaşlık

Baydar da tıpkı Türmen gibi Kürt sorunu çözülmeden demokratikleşmenin olmayacağının altını çiziyor: "Kağıt üzerinde mümkün işte Altılı Masalar falan da görüyoruz ama hayır asla mümkün değil. Ben Kürt sorunu çözülmeli derken ne Kürt olduğumdan ne de HDP’li olduğumdan, demokratik bir cumhuriyet yani demokratik bir toplumda yaşamak istiyorsak Kürt sorunu çözülmeden olmaz. Ama nasıl çözülecek o başka. Ama Kürt sorunu çözülmeden asla hiç kimse gelip de hak vermek gibi de değil, hak vermek söz konusu değil, haklarını elde etmeleri… Vermek, kim kime veriyor zaten. Bu sorun çözülmeden asla… Yani demokratikleşmenin gerçekten birinci koşulu -bunu hep yazıyorum- Kürt sorununun çözümü. Anadilde eğitim yetmez, keşke oradan geçse de anadilinde eğitim, kendi dilinde eğitim tabi ama sadece bundan ibaret değil. Onurlu eşit yurttaşlık. Ben ne haklara sahipsem ya da benim başıma ne kötülükler geliyorsa, aynı haklara sahip olur onların başına da gelebilir. Ama aynı haklara sahip olmak, asıl önemli olan bu eşit yurttaşlık. Diğerleri zaten olması gerekenler. Ama eşitlik sağlanmadıkça onlar da olmaz. Anayasal eşit, yurttaşlık Anayasa'da geçmedikçe ve Anayasa'daki Türk üzerinden -Anayasa'nın tarifi -işte Türk milleti- değişmedikçe pek bir şey değişmez" diyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.