İnanmak istiyoruz ama inandırıcı değiller

Hüseyin GEDİK yazdı —

  • İsrail ve ABD’nin İran’a uyguladıkları taktiğin farklı bir versiyonu İmralı’ya dayatılıyor. Çözüm adına teslim olmaya zorlama, işleri ağırdan alarak kriz üretme taktiğinden zafer türetilemez.

Kürt-Türk kardeşliği üzerine kurulan cümlelere, ülkenin barışa duyduğu ihtiyaç gereği halkların bir arada kardeşçe yaşam isteği nedeniyle büyük değer biçilmektedir. Kamuoyunu rahatlatan naif ifadelerin kullanılmasına kulaklarımız pek alışık olmasa da barışa, demokrasiye, ‘soyadımız Türkiye’ gibi birleştirici-bütünleyici belirlemeler, arzu edilen ve genel kabul gören tanımlamalardır.

İmralı’dan gelen bütün mesajlarda ‘Barış ve Demokratik Toplum’ çağrısını güçlendirme ve geliştirmede büyük bir anlam gücü ve pratik çaba sergilendiği aşikardır. Krizler ve pürüzlerle dolu bir yolda ilerlerken, yolun bozulan yerlerin tamiri, köprülerin onarımı yapılarak ilerleme sağlanmaktadır.

Roma’nın üzerine yürüyen Hannibal; Piraneleri- Alpleri aşmak için ‘ya yeni bir yol bulmalı ya da yeni bir yol yapmalı’ ısrarına benzer bir durum İmralı kayalıklarında yaşanmaktadır. Türkiye’de tıkanan Kürt-Türk kardeşliğine de iç-dış siyasete de yol bulmak ya da yol yapmak durumu yaşanıyor.

Makedonyalı İskender’in bile bir numaralı komutan olarak adlandırdığı ve örnek aldığı Hannibal, büyük bir askeri dehaya sahipti ve ordu gücüyle zafer kazanırdı. İmralı’da ise tek kişi şahsında iradeleşmiş büyük bir önderliksel güçle, Alplerden daha çetin ve çetrefilli Ortadoğu’da siyasi çözüm yolları aranıyor.

Zindan hücresinden, dünya hegemonyası çarpışmasının zemini haline gelen Ortadoğu’da halkların çıkarına siyasal çözüm bulmak her insanın harcı olmasa gerek. Askeri strateji ve taktik ustalık, politik deha, ideolojik ve teorik derinlik ister. Sosyoloji, tarih, felsefe konularında yetkinlik, doğadan- toplumsal doğaya kadar birçok konudan beslenmeyi gerektirir. Bin bir dereden su taşıyarak ana nehir akıntısı yaratmak, kurak ve çorak hale gelmiş dogmatik zihinlerle ortak yol bulmak, zorun da zoru gibi bir hali mahaldir.

Şimdi bunca zorluğa katlanarak, gereğinden fazla fedakarlıkta bulunarak karşılığını yeterince bulamamak anlam yitimine, güven kaybına uğramamak elde değil. İmralı’da kurulan çözüm masasının karşı tarafından gelen cılız seslere kulak vererek sürecin muhakemesini yapmak zordur. Yersiz bir cümlenin kurulması, hazmedilmeyen bir kelimenin sarf edilmesi, süreci riske etmesin diye itinayla yaklaşılarak ilerlemenin sağlandığı bir ortamda cılız da olsa gelen seslerin anlamına inanmak istiyoruz. Gel-gör ki iktidar sahipleri pek de inandırıcı değildirler.

Türkiye; İran savaşından sonra sıranın kendisine geleceğini söylüyor. Bu doğru bir tespittir. İran-İsrail hegemonya savaşıyla Ortadoğu’da işler şimdi daha da karmaşık hale gelmiştir. Ateş bacayı sarmıştır. Halkların lehine çözüm süreci gelişmezse, İran’ın veya İsrail’in kazanması veyahut pata kalması halinde, savaşın yaratacağı kıyımın ve yıkımın ardından çözümden çok daha uzaklaşmış olacaktır. Bunu görmemek o kadar zor olmasa gerek.

Şu an İran’da işleyen taktik, İsrail saldırıyor, ABD ise teslim olmaya zorluyor. İran’ın savaşı sürdürmesi veya teslim olması durumunda her iki seçenekte İran rejiminin mevcut halinden eser kalmayacaktır. İran’ı döve-döve hizaya getirecekler. Bu sonuçtan kaçış olmayacaktır. Belki erken bir tespit olacak ama savaşın varacağı yer burasıdır. Devrik Şah’ın varisinin daha şimdiden görücüye çıkması bu senaryonun bir parçası gibi duruyor.

Ulus- devletin Ortadoğu’daki en sağlam kalesi, köklü devlet geleneğine ve devamlılığına sahip İran’ın, bu savaştan derin bir yara alacağı muhakkaktır. Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı bu aşamadan sonra açığa çıkmış durumdadır.

Devlet Bahçeli’nin, bu savaşın Kürt-Türk kardeşliğini hedeflediğini, asıl hedef Türkiye’dir mealindeki açıklamalarından hareketle, madem böyle bir sonuç çıkarılıyorsa devlet tarafından inandırıcı adımların zaman kaybetmeden atılması gerekmez mi?

İsrail ve ABD’nin İran’a uyguladıkları taktiğin farklı bir versiyonu İmralı’ya dayatılıyor. Çözüm adına teslim olmaya zorlama, işleri ağırdan alarak kriz üretme taktiğinden zafer türetilemez. Konunun ehemmiyetiyle, ciddiyetiyle bağdaşmayan yöntemlere tevessül etmek zamanı boşa tüketmektir. Hep kendine doğru yontarak kazanmak beyhudedir.  

Ortalık toz dumanken, kızıl kıyamet bir savaşın tam ortasındayken, silah bırakmaya zorlamak deli saçmalığı gibi geliyor. Kürtlerin savunmasız kalması, imhanın dayatılması, vebali ağır sonuçlara yol açacaktır. Kaldı ki Kürtler, bölgede önemli bir denge unsuru ve jeopolitik güç haline gelmişken, ciddi bir değişim dinamiğine sahipken statükocu politikalara maruz bırakılması kabul edilemez.

PKK kendisini fesh etmiş, savaşı durdurmuş, bunun sözünü vermiş, aldığı kararlarla kamuoyu nezdinde kendisini bağlayıcı hale getirmişse meselenin çoğu hal olmuştur. Geriye kalan işlerin parlamento bünyesinde demokratik çözümün zeminini oluşturacak anayasal-yasal düzenlemelerdir.

Bu parlamento yeni bir kurucu meclis görevini yerine getirecek mi getirmeyecek mi? Asıl mesele budur. Her şeye rağmen, Kürt-Türk kardeşliği için devletin verdiği olumlu sinyallere inanıyoruz ama asıl mesele iktidarın da inandırıcı olmasıdır. Yaratılan siyasi iklimin de nihayetinde bir süresi vardır, tıpkı doğal iklim gibi.

Kürtçe deyimle qurt û qurmancî, iktidardan laf değil icraat gerekiyor, icraat. 

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.