Kapitalist modernite insanlıktan sapmadır

Demir ÇELİK yazdı —

  • Bugün insanlık kendisi için değil, egemenlikçi devletli sistem için yaşam hakkı tanınan, alınıp satılan birer nesneye dönüştürülmüştür. Biyolojik varlık olmanın yanı sıra siyasal, sosyal ve kültürel varlıkta olan insan, modernitenin bu kuşatıcılığı sonucu özne olmaktan çıkmış, sisteme hizmet etmeye koşullandırılmış biyolojik varlıklara dönüşmüştür.

Geçen hafta küreselleşme ile insan ve inanç ilişkisine, dolayısıyla küreselleşme sürecinde Alevileri bekleyen tehlikelere kısa bir giriş yapmıştım. Bu hafta da bu konuya yeniden ele alma ihtiyacı hasıl oldu. Çünkü geçen hafta ele aldığım bu konuya, farklı kesimlerden farklı eleştiriler gelişti.

“Alevilik insan merkezlidir” diyen self oryantalist anlayışı ve küreselleşmenin bencil ve bireyci eğilimlerini, dolayısıyla “Modernite de yaşanan herşey bizim kültürümüzde de mevcuttur, bu anlamda onları almakta hiçbir sakınca yoktur.” diyen yaklaşımı geçen hafta eleştirmeye çalışmıştım. Bir kısım canlarımız bu eleştiriyi doğru bulmadıklarını, teknolojinin nimetlerinden yararlanılması gerektiğini ifade ettiler. Elbette ki teknolojiyi kullanacağız. Ancak üretenlerin amacına hizmet etsin diye değil, insani ihtiyaçlarımızı karşılasın diye kullanmalıyız. Bu farkındalıkla teknolojik gelişmelere yaklaşırsak, egemenlerin tüketici bireyleri olmak yerine, özgür birey olmanın değerli adımlarını atmış oluruz.

Egemen sistemin bu liberal anlayışı sadece Aleviler için değil, günümüz insanlığını da etkisi altına almış bulunuyor. Bu liberal anlayış; insanlık tarihinin binlerce yıllık birikim ve değerlerini önemsiz, geri diye yaftalamakta, tarihsel hakikati görünmez kılmakta, dolayısıyla bir yandan kültürel kırımı, diğer yandan da toplum kırımını bizlere yaşatmaktadır. Kapitalist modernite her gün ama her gün toplumda rızalık üreterek kültür ve toplum kırımı gerçekleştirmektedir. Devasa teknolojik gelişmelerin sonucu üretilen metaları almamızı, bize ‘özgürlük’ diye pazarladığından, bizlerde gönüllüce bu sürecin parçası olmaktayız. Kapitalist modernitenin insanlığı tüketen değerleri, 24 saat boyunca evlerimizin içindeki kara kutuda, mahallemizdeki camide, kilisede, okulda, şehrimizdeki kışlada, egemenlikçi sistemin eğitim, sağlık, ekonomi, siyaset ve hukuku tarafından süslenerek ‘iyi’ tüketici olma şansını bize verdiğinin algısını oluşturarak bunu başarmaktadır. Para karşılığında aktör ve aktrislerin yapay, sevgiden yoksun, sahte mutlu görüntüleri ile aklımızı başımızdan alan, bizi ve zevklerimizi kendi mamullerine yönlendiren modernite bizi biz olmaktan çıkarır. İktidar tapıcılığının her tür argümanını devreye koyan modernite, açtığı devasa mağazalarda geleceğimizi ipotek altına almanın yoluna bakar.

Emeğimizi sömürerek, toplumsallığımızı dağıtarak, doğamızı talan ederek elde ettiği paradan modernitenin tanrısını yaratan egemenlikçi sistem, bu tanrıya biat etmemizi bize dayatmaktadır. Kapitalist emperyalist sistem, bizler gelenekçi toplumun dini değerleri üzerinden birbirimizle uğraşırken, kendisi iktidar dininin yeni tanrısı sayesinde bugünümüzü karartmakta, geleceğimizi çalmaktadır. Emek sömürüsü karşılığında bizi görece azad kılan kapitalist sistem, albenili, şaşaalı mağa-zalardan satın aldığımız ürünlerle mağazadan çıktığımızda, satın alma ‘özgürlüğünün’ özgüveniyle mutlu olmamızı sağlayan tanrıça rolüne soyunur. Bu sahte mutluluk faturanın gelme anına kadar sürse de, o an keyfimize diyecek yoktur. Hele de üzerine bir kahve içmişsek, kanatlanıp uçası gelir insanın. Çok geçmeden yüksek rakamlı fatura ile yüzleştiğimizde, mutluluk yerine yüzümüz asık, moralsiz ve öğretilmiş çaresizlik içinde kıvranmaya başlarız. O anda da sistem boş durmaz. Teselli için bira, alkol, onlar tatmin etmezse viski, şampanyaya sarılmamızı telkin eder bize… Hatta borsa, piyango, loto vb. kolay para kazanılacağının tezgahına bizleri çekerek, yüksek rakamlı fatura için biriktirdiğimiz son kuruşları da elimizden almaya bakar. Bu sayede kendisi güç ve iktidar biriktirirken, bizler orta yerde kalıverir, umudu bilinmez baharlara ertelemiş oluruz. Seni borçlandıran, borcunu ödemediğin taktirde sana ceza hukukunu hatırlatır, cezaevine giden yolu gösteriverir. Bugün insanlık kendisi için değil, egemenlikçi devletli sistem için yaşam hakkı tanınan, alınıp satılan birer nesneye dönüştürülmüştür. Biyolojik varlık olmanın yanı sıra siyasal, sosyal ve kültürel varlıkta olan insan, modernitenin bu kuşatıcılığı sonucu özne olmaktan çıkmış, sisteme hizmet etmeye koşullandırılmış biyolojik varlıklara dönüşmüştür. Aklı ile fikir üreten, düşündüğü üzerinden yapım-yaratım faaliyetlerine katılan, değişim ve dönüşüm süreçlerinin öznesi olan insan gitmiş, yerine verileni alma hakkı tanınan, belleği ve hafızası kazınmış, küreselleşmenin değerlerine göre dayatılan bellek ve hafızaya rızalık veren sessiz çoğunluk kendiliğinden oluşuverir. Kendisine ve kendi hakikatine yabancılaşmanın hat safhada yaşandığı bu sürece ilericilik diyerek, bu sayede modern, çağdaş, medeni insan olmanın yolu diyerek hepimizin aklını çelmekte mahir sahibidir kapitalist modernite. Kültürleri kuşatan, onlara başkalaşımı ve yabancılaşmayı dayatan küreselleşmenin toplum kırımına karşı, örgütsüz halklar ve inançlar büyük kaybederler. Kendimizi modernitenin albenisine kaptıracağımıza hakikati kaybettiğimiz yerde aramalıyız.

Başta Kürt Raa (Reya)Heq süreği olmak üzere Aleviler, tarih boyunca devlete ve iktidara bulaşmadan kendi hak ve hakikatlerini yaşamışlardır. Sınıflı ve devletli sisteme bulaşmadan ve öz güçleri üzerinden toplumsal hakikatlerini yaşadıkları için kirlenmemiş, devletli sistemin kötülüklerinin aracısı durumuna düşmeden, mazlum ve mağdurun hak mücadelesinde her dönemin hakikatini savunmuşlardır. Hak ve hakikatin sırrı bu tarihsel gerçeklikte yatıyor. Devlet ve iktidar dışı insanlığın binlerce yıllık mücadele değerlerini bir yana bırakıp, kapitalist modernitenin insanı insana, insanı doğaya, insanı topluma yabancılaştıran değerlerine sarılmak ve onların etki alanına girmek herkesten ve her kesimden çok bizlere kaybettirecektir. Bizim küreselleşme sürecinde esas alacağımız bir değer varsa; o da daha çok örgütlü olmamız gerektiğidir. Ulus devletlerin kuşatıcı, tekçi ve aşırı merkeziyetçi siyasal organizasyonuna karşı, tarihsel hakikatimizin dikey olmayan esnek, yatay ve yaygın örgütlü mücadelesini esas almalıyız. Beynimize ve evimize kadar sirayet eden, kanser hücresi gibi her gün daha da çoğalarak ve yaygınlaşarak çeperimizi ve çevremizi kuşatan moderniteye karşı, tek tek bireylerin karşı koyabilmeleri mümkün değildir. Ön alabilmemiz kolektif irade ve örgütlü mücadele ile mümkündür. Bunun yerine toplumlar örgütsüz olmaya devam eder, kendi kültürel etik değerlerini sahiplenmezse, küresel kültür kodları her tarafımızı saracak, ciddi düzeyde kültürel, inançsal ve toplum kırımı hep beraber yaşarız.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.