Kayıp zamanın izinde: Aftersun

Kültür/Sanat Haberleri —

Aftersun

Aftersun

  • Yorgun bir hafızayı, çakıp sönen flaşlar ve arada bir bozulmuş, karıncalanmış görsellerle somutlaştıran; kaybolup gitmesinden ölesiye korktuğumuz anılarımıza ne olursa olsun sahip çıkma arzumuzu gösteren Aftersun, bu senenin en iyi işlerinden biri.

BİLGE AKSU

30 yıl kadar evvel girdiğimiz dijital çağın ışıklı tünellerinde yitirmeye başladığımız en önemli şey, hafızamızın bize sunduklarıyla yetinme hissiydi sanıyorum. Daha öncesinde son derece kıymetli görülen ve bir düğün bir de bayramda ortaya çıkan hafıza nesnelerimiz, arka kısmındaki aparatı cırt cırt çevirmeye bayıldığımız eski tip fotoğraf makinelerinden ibaretti. Dijital çağın hızlanmasıyla kaybedilen yalnızca bu alışkanlıklar olmadı; geçmişe dönük bir şeyleri hatırlama reflekslerimizi de yitirmeye başladık. Her an ve her durumda kayda alabildiğimiz önemli ve önemsiz bir sürü an, sonsuzluğun en somut göstergesi saydığımız internet ağlarına asılı kalıyor ve ne rüzgarda ne yağmurda yerinden kopuyor, savruluyor ya da mahvoluyordu nasıl olsa. Geçmişi yeniden hafızamıza çağırabilme reflekslerimizin, yirmilik dişlerimiz misali körelip gittiğine ilk elden şahit olduk böylece.

Bu yılın en çok konuşulan filmlerinden Aftersun, asıl derdi bu olmasa da böyle bir meseleyi masaya yatırıyor. Festival döneminin en çok sükse yapan filmlerinden biri olan bu yapım, geçtiğimiz hafta MUBI’de yerini aldıktan sonra, platformun en çok merak edilen işlerinden biri haline geldi.

Aftersun, uzak geçmiş

Film, bir baba-kızın Fethiye civarında yaptığı tatili gösteriyor bize. Akıştaki ipuçlarından yola çıkarak, 2000’lerin başına tarihleyebildiğimiz bu anlatı, uzak geçmişte yaşanan şeylerin zihnimizde tuttuğu yeri sorguluyor. Filmin çocuk karakteri Sophie, 11 yaşındayken çıkıyor bu tatile. O esnada yanındaki babası Callum ise 30 yaşında. Açılışından son sekansına kadar tutarlı şekilde başvurulan eski tip bir kameranın kayıtları eşliğinde, küçük bir kızın büyüme ve erginleşme anlarına tanık oluyoruz.

Açılışla birlikte dikkatimizi çeken birkaç unsur var. Sophie, belirgin şekilde hayranlık duyduğu babasıyla bir röportajın peşine düşmüş. Bir doğum günü teması etrafında, belirli yaşlarda yaşamın nasıl bir rengi olduğunu keşfetmeye çalışıyor. Bu esnada görüntüye aldığı babası ise gündelik işleri düzenlemekle meşgul. Bu kısımda bahsi geçen yaş ve doğum günü meseleleri film boyunca tekrarlanan önemli bir tema. Yine Sophie’nin babasını kayda aldığı kameranın kayıtları da öyle.

Çocuk yaştaki hayaller

Callum (Paul Mescal), çok genç yaşta muhtemelen bir kaza sonucu baba olmuş. Daha 20’sine varmadan gerçekleşen bu durum, onun hayata dair beklentilerini tamamıyla değiştirmiş. Bunu, açılıştaki bir diyalogdan anlıyoruz. Sophie (Frankie Corio) olup biteni kayda alırken babasına, 11 yaşındayken hayatının nasıl olacağını düşünüp düşünmediğini soruyor. Babanın bu soru karşısındaki melankolik sessizliğinden anlıyoruz ki, çocuk yaştaki hayalleriyle şimdi geldiği nokta birbirinden epey uzak. Nitekim film ilerledikçe bu melankolik babanın bazı davranışlarında, yaşantısını epey sorguladığını gösteren imgeler görüyoruz. Dalış için gittikleri teknede karşılarına çıkan bir adamla olan sohbetlerinde Callum’un, 30 yaşına kadar gelmesine bile şaşırdığını duyuyoruz. Bu, filmin gidişatında göreceğimiz babanın izleği için ilk ipuçlarından biri.

Callum yalnızca böylesi küçük sohbetlerde hatırlatmıyor bu ruh halini. Tek başınayken takındığı tavırlarda da bu durum oldukça öne çıkıyor. Sigara içerken balkonda yaptığı tuhaf akrobatik hareketler, balkon demirlerinin üzerinde verdiği pozlar ya da bir gece vakti karanlığın içine, azgın dalgalarla kabarmış denize doğru yürüdüğü anlar da aynı şeyi gösteriyor. Melankolinin ötesinde, depresyonun pençesine düşmüş ve intiharın eşiğinde bir yetişkin var karşımızda.

Geç kalmış çocukluk

Sophie ise, genç ebeveynlerinin boşanmasına tanık olmuş meraklı bir çocuk. Tatil boyunca babasıyla eksik kalan yaşantısını tamamlama gayesinde. Bunu kimi zaman davranışlarıyla, kimi zaman ardı arkası kesilmeyen sorularıyla yerine getiriyor. Babasının sıradan babalara nazaran ‘tuhaf’ olduğunun farkında. Onu ilgi çekici ama şefkate ihtiyaç duyan biri gibi görüyor. Bazı hareketlerini utanç verici bulurken, bazılarını dikkatle izliyor. Callum’un düşük bütçeli bir tatilde, kızıyla vakit geçirirken kendi zevklerinden de ödün vermemeye çalıştığı anlarda, bu küçük çocuğu son derece uyumlu bir partner olarak izliyoruz. Hesabı ödemeden kaçtıkları sahnedeki işbirliği, baba-kız ilişkisini yıkıp genç babanın yarım kalmış gençlik/çocukluk yaşantısını devreye sokan ve ikiliyi suç ortağı haline getiren oldukça önemli bir an.

Fakat Sophie, her ne kadar çocuk zihnine sahip olsa da, bazı gerçekliklerin farkında. Babasının reddettiği karaoke performansından sonra yaşanan diyalog bunu gösteriyor. Sophie’nin vasat bir şekilde seslendirdiği Losing My Religion şarkısından sonra Callum, sırf diyalog kurabilmek adına kızına bir teklifte bulunuyor. Eğer isterse bir hoca tutup, nasıl şarkı söylendiğini öğrenmesine yardımcı olabileceğini belirtiyor. Buna karşılık Sophie, zaten parası yokken böyle sözler vermemesini talep ediyor. Sophie’nin buradaki tepkisi hem karaokede onu yalnız bırakmasına ilişkin, hem de hayatın bazı gerçeklerini görmeye başladığının bir belirtisi.

Bu diyalogdan sonra belirgin bir kırılma var anlatıda. Tatilin başından beri birbirinden ayrılmayan baba-kız, tam da bu sahneden sonra ayrı düşüyor. Callum erkenden odasına çekilirken, Sophie ona eşlik etmeyip çevrede gezintiye çıkıyor. Bu kısım, aynı zamanda Sophie’nin erginleşme sekansı. Kendinden yaşça büyük bir grupla vakit geçiriyor, oyun salonunda tanıştığı yaşıtıyla yakınlaşıp öpüşüyor. Sophie tüm bu maceraların içindeyken Callum ise önce kızının çektiği videoları izliyor, ardından odadan çıkıp sokaklarda turluyor ve sonunda filmin en gerilimli anlarından biri olan, karanlıkta denize doğru yürüdüğü sahneyi görüyoruz.

Büyümemiş bir baba

Anlatının kronolojik ilerlememesi sebebiyle aslında bu kısımda olduğunu sonradan tahmin ettiğimiz bir sahne daha mevcut. Callum muhtemelen, karanlıkta denize girdikten sonra otele dönmüş ve yatakta çırılçıplak şekilde ağlama krizine girmiş. Bu sahneyi filmin son aşamasında apayrı bir yerde görüyoruz. Bu ağlama krizi sonrasında yatağa çıplak şekilde sızan Callum için artık hayata dair bir çıkış kapısı kalmamış durumda. Elbette bütün bunların, kızının onunla ilgili yaptığı parasızlık yorumunun ardından geldiğini vurgulamak gerek.

Sophie’nin odaya dönüp de çıplak şekilde uyuyan babasının üzerini örttüğü sahnede birden çok sembol var. Kendisi de yeterince büyüyememiş bir babaya şefkatle sahip çıkan küçük kız imgesi bir yana, kameranın Callum’un uyuyan yüzüne odaklandığı kısımdaki geçiş de filmin kilit noktası. Yatağın yanından aşağı doğru yavaşça inip kararan görüntü, sessiz bir ortamda, yalnızca ışıkların patladığı bir gece kulübü görüntüsüne dönüyor. Burada yanıp sönen ışıklar içinde zorlukla seçebildiğimiz Callum’un yüzü yaşlanmış. Neler olduğunu henüz anlayamadan geçtiğimiz diğer sahnede ise bu kez yetişkin Sophie’yle karşılaşıyoruz. Yatağında doğrulmuş şekilde duran Sophie, belli ki zihninde yaşattığı babasının oldukça yoğun bir imgesiyle karşılaşmış. Aynı sahnede anlıyoruz ki Sophie bir kadınla birlikte ve bir bebekleri var. Bakıma ihtiyaç duyan üç kuşağın aynı çizgiye geldiği bir kısım burası.

Gamsız hayat

Sophie, tatilden sonra bir şekilde ortadan kaybolan ya da ölen babasını artık zihnindeki dans pistinde yaşatıyor. Bunun izleri de filmin finalden önceki etkileyici sahnesinde önümüze seriliyor. Bir akşam yemeği sırasında arka planda Candan Erçetin’in Gamsız Hayat’ı duyulurken dinlediğimiz diyaloglar ve şarkının sözleri oldukça etkileyici. Gamsız hayatın, herkese başka sunduğu garip oyunlarını Callum’un bir türlü tatmin olamamış yüzünden okuyabiliyoruz. Ve bu esnada henüz bir çocuk olan Sophie’nin yetişkin yüzünde ise yine gamsız hayatın, herkese başka sorduğu geçmiş hesaplarını okuyoruz.

Filmdeki en etkileyici sahnelerden biri olan baba-kızın duygusal dansı bunun hemen ardından geliyor. David Bowie ve Freddie Mercury’nin muhteşem düeti Under Pressure eşliğinde izlediğimiz bu görüntülerde ikili bir anlatım söz konusu. Hem tatil esnasındaki baba-kızı izliyor, hem de çakan flaşlar eşliğinde Sophie’nin zihnindeki yaşlanmış Callum’u görüyoruz. Bu flaşlı sahnelerde babasını dans pistinde bulan yetişkin Sophie ona sarılsa da sonunda baba, karanlık bir bölgeye, görüntünün aşağısına doğru düşüp kayboluyor. Ve finaldeki kapanış sekansında Callum’un geçtiği kapı, bir ameliyathane ya da morg kapısı gibi dursa da esasen kızının anı kilidini açtığı zihninin kapısı. Bunu, kapıdan geçtikten sonra gördüğümüz, içeride yanıp sönen flaşlardan anlıyoruz.

Filme isim olarak seçilen Aftersun kavramı da boş bir gösteren değil. Aslında güneşin zararlı etkisini vücuttan atmak üzere, hafif yandıktan sonra tamir için sürülen kremlerin ismi bu. Ve film boyu gördüğümüz bakım/onarım sahneleriyle örtüşen bir durum. Tamamen şahsi ve belki bir miktar aşırı okumaya kaçabilecek çıkarımım, bu kavramın kullanımında ebeveynlikle güneş arasında kurulan bir bağlantı olduğu yönünde. Hayat veren, ısıtan, aydınlatan güneş, fazlasıyla maruz kaldığımızda bize zarar verir malum. İşte Sophie’nin bu tatilde başına gelen şey bundan ibaret. Her zaman eksik kalmış bir baba-kız ilişkisinin, kimi zaman maruz kaldığımız ya da sınırını bilemediğimiz, acı veren, toksik bir şeye dönüşmesi…

Yorgun bir hafızayı, çakıp sönen flaşlar ve arada bir bozulmuş, karıncalanmış görsellerle somutlaştıran; kaybolup gitmesinden ölesiye korktuğumuz anılarımıza ne olursa olsun sahip çıkma arzumuzu gösteren Aftersun, bu senenin en iyi işlerinden biri.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.