Komisyon ve demokratik entegrasyon
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Silahsızlanan binlerce gerillanın kaderi, Saray'a "tavsiye" dışında hiçbir işlevi ve kalıcılığı bile teminat altında olmayan, alelade bir komisyonun, muhtemelen uzadıkça uzayacak çalışmasına bırakılamaz.
Kuruldu kurulacak denen komisyonun yasayla teminat altına alınması, öyle görülüyor ki pek mümkün görünmüyor. Komisyon TBMM Başkanı Kurtulmuş'un "inayetiyle" kurulacak gibi. İşler O'nun, dolayısı ile Saray'ın işine geldiği sürece çalışacak. Gelmezse nasıl kurulduysa öyle dağıtılabilecek.
Gel de "niyetlerden" şüphelenme.
Yüz yıllık halklara büyük bedeller ödeten dünyanın en karmaşık sorununu, alelade bir Meclis komisyonuna havale etmek iyi niyetle bağdaşmıyor. Daha önemlisi, KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık'ın, bu komisyonda sadece "PKK'nin silahsızlanmasının" ana gündem olacağına dair açıklaması, "havanda su dövüleceği" gibi bir niyeti ortaya koyuyor. Zaten iktidarın mevcut süreci "terörsüz Türkiye" diye isimlendirmesi de bahse konu gündemin sorun çözmek değil, PKK'yi silahsızlandırmak olduğunu çağrıştırıyor. O nedenle Bayık iktidarı açıkça uyardı. Silahlarını yakan grubu, eğer süreci güvenceye alacak hukuki zemin hazırlanmadıkça, ikinci grubun izlemeyeceğini ilan etti.
Bu durumda iktidar "sıfır silah" hedefinden vazgeçmez ve bu hedefe ulaşmadan en küçük bir adım atmamakta ısrar ederse, Başkan Apo'nun çerçevesini çizdiği sürecin tıkanması kaçınılmaz olacak. Ve bu defa yeniden başa dönmenin ne ölçüde yıkıcı sonuçlar doğuracağını kimse tahmin bile edemez.
Örgütünü dağıtan ve silahsızlanan binlerce gerillanın kaderi, Saray'a "tavsiye" dışında hiçbir işlevi ve kalıcılığı bile teminat altında olmayan, alelade bir komisyonun, muhtemelen uzadıkça uzayacak çalışmasına bırakılamaz. Hele bir de komisyonun sonuç alamadığını, devletin bu defa silahsız gerillayı "teslim olmaya" zorlamak için harekete geçtiğini, hiçbir direnişle karşılaşmadan gerilla mevzilerini kuşattığını, şu anda bile yaptığı gibi "teslim ol" çağrılarıyla saldırıya geçtiğini kafamızda canlandıralım, hukuki zemin olmadan "sıfır silahın" ne mene bir Ali Cengiz oyunu olacağını kolayca anlarız.
Karşı karşıya olduğumuz mesele şudur: Yaşanan bir "terör" olayı değil, savaştır. Savaşta ister Türk ordusu mensupları olsun, ister HPG gerillası olsun, eğer savaş hukukunu çiğnemediyseler "suçlu" muamelesi görmezler. Nazi ordusu mensupları, Nürnberg Mahkemesi’nde "savaştıkları" için değil, savaş hukukunu çiğnedikleri, soykırım suçu işledikleri için mahkum edildiler. O nedenle milyonlarca Nazi subay ve askeri içinden bir kaç yüz suçlu cezalandırıldı.
Eğer Türkiye'de barış ilan edilecekse HPG ve YJA-Star gerillalarına "terör suçlusu" muamelesi yapılamaz. Onların savaşa son verme ve silah bırakma kararı, komutanından savaşçısına kadar tümünün dağdan inmesi ve sivil hayata "entegre" edilmesi için yeterlidir. Varsa savaş hukukunu çiğneyenler, bunların TSK'ya mı, yoksa HPG'ye mi mensup olduğuna bakmadan yargılanması dışında hiç kimse hiç kimseyi suçlayamaz.
"Terörsüz Türkiye" lafına itirazların derin anlamı budur.
HPG'nin devletle çatışma yerine devlete, onun anayasal yapısına entegrasyonu demek, bugünkü otokratik düzene entegrasyonu demek değildir. Bu entegrasyon olmaz, teslim olmak olur. Demokratik entegrasyon, devletin otokratik yapısının demokratikleşmesi ve gerillanın da illegal örgütlenmeye son vermesi ve silahsızlanması, savaşçıların özgür sivil bireyler olarak siyasi ve sosyal hayatta devletin demokratik yasalarına uyum sağlaması demektir. Ortada sadece bir kaç bin savaşçının olmadığını, onlarla birlikte yarım asırdır devlet terörüne karşı devletin otokratik anayasasına ve yasalarına baş kaldıran milyonların olduğunu da hatırlatalım. Demokratik entegrasyon kapsamına bu milyonlar da dahil olduğuna göre, mesele basit bir "sıfır silah" meselesi olarak ele alınamaz. Barışın "toplumsallaşması" demokratik entegrasyona bağlıdır. Aksi halde Cemil Bayık'ın dediği gibi gerilla silah bıraksa bile başkaları er geç silaha sarılacaktır.
Karşı karşıya olduğumuz mesele "gerillaya ne olacak" meselesi değil, "Türkiye toplumuna ne olacak" meselesidir: Demokratik toplum mu olacağız yoksa birbirine entegre olmaktan uzak düşman kamplara, ayrışmaya devam mı edeceğiz? Mesele budur.
Başkan Apo işte bu meseleyi, Türk’ün Kürt’le, Kürt’ün Türk’le entegrasyonu meselesini çözmeye çalışıyor. TBMM'de komisyon düşüncesi O'na aittir.
İdeal bir komisyon olmasa da TBMM'de bir komisyonun kurulması yine de önemlidir. Yeter ki, bu komisyonda tüm muhalefet ittifak halinde iktidarı Türk-Kürt entegrasyonuna zorlayabilsin. Uyumsuzluk sorunu tezelden çözülsün.
Çözülemezse, Üçüncü Dünya Savaşı koşullarında Türk savaşan küresellerden birinin, Kürt de diğerinin oyuncağı olacaktır.
Savaşlarda küresel devletler değil, oyuncaklar birbirini öldürür.
