Seçim muhasebesi ve Kılıçdaroğlu

Ava Neşe KALP yazdı —

  • Şimdi sistemin tüm aparatlarının boyun eğdirdikleri Kılıçdaroğlu’nu tamamen radardan çıkarmak için çöktürme planına odaklandıkları açıktır. Ancak burada başka bir kırılma daha var. O da sistemin bütün aparatlarıyla abandığı Kürt ve Alevi kimliği ile yaratılmak istenen fobinin çok da başarıya ulaşmamış olduğu konusudur. Bence bu da dikkate değer bir konudur.

Geçen yazı ile ilgili yapılan tartışmalara dair küçük bir not düşmek için: Bahse konu söylem, eleştirenler için değil, eleştiri olarak ambalajlanan ancak zehirli bir dille imha amaçlı yapıldığı açık olan saldırılar için kullandığımı iyi niyetle eleştiren arkadaşlar için belirterek başlayayım.

Bu arada HDP ve YSP üzerinden süren eleştiriler devam ediyor. Ben özellikle yerelden aday önerilerinin yapılmaması ve Kürtçe bilmeyen adaylar konusundaki eleştirilerin çok önemli olduğunun altını çizmek isterim.  

Sağlıklı yürüyen eleştirilerden biri de Kılıçdaroğlu’nun desteklenmesinin (ilk tur) yanlış olduğu konusu. Bu artık genel kabul gören bir konu olsa da yine de başka bir perspektiflerden başka boyutlarının olduğunu da hatırlatmak gerekir diye düşünüyorum.

Eğer HDP’nin desteği olmasaydı Kılıçdaroğlu’nun adaylığı bana göre mümkün olmayacaktı. Çünkü HDP’nin sadece ona işaret etmesi -haklı olarak- Kürtlerin oransal olarak stratejik konumu Kılıçdaroğlu’nun adaylığını mümkün kıldı. Ben aksi durumda onun adaylığının engelleneceğine yüzde yüz inananlardanım. Yani ikinci turda -kendi adayı dışında- oy verecek bir aday olmayacaktı.

Kürt ve Alevi kimliğinin devletin yönetim mekanizmalarından uzak tutmak bu devleti gasp eden masonik yapılanmanın kırmızı çizgisi olduğunu biliyoruz. Bu ideolojik çetenin CHP ve diğer partiler içindeki uzantıları tam da Kürt ve Alevi kimliğini işaret ederek, “seçilemeyeceği”ni öne sürerek engellemeye çalışmaları bu yüzdendir. Bu, aslında seçilmemesi gerektiğinin, alt ve esas anlam olarak sistemin okur-yazarı olan kitlelere iletilmesiydi.

Bu, bütün çabalara rağmen engellenemezse, bu kez de Akşener’in atraksiyonu ile sağına soluna Türkçü ve İslamcı iki belediye başkanının yerleştirilmesi ile kontrol altında tutulmak için bir önlem alındı. Yani A, B, C, D planları işlemez de bunlara rağmen seçilirse, yanına, kontrol etmek için tedbiren yerleştirildiler. Bu, Türk-İslam sentezli devletin genetiğinin nasıl bir mekanizma ile korunmaya çalışıldığına dair çok açık bir durumdur.

Daha da önemlisi CHP içerisinden de dillendirilen Şenkal Atasagun’un ilk tur seçim akşamı, Kılıçdaroğlu ile pazarlık konusuna girdiği, reddedilince Erdoğan ile anlaşmaları, bu yüzden aslında %53 ile kazanılan seçimin Erdoğan’la pazarlıkla gasp edildiği konusu öylesine bir geyik değildir. Burada sistemin bütün kanallarının birleşerek Kürt ve Alevi birinin bu sınırı geçmesinin engellendiğini aklımızın bir köşesinde tutmalıyız.

Bunun bir sonraki adım olarak şimdi Kılıçdaroğlu’nu tamamen CHP’den tasfiye etmeye yönelik adımlar atılıyor. Çünkü sisteme göre bir hayli “çizgiyi” aştığından ve de ileride kötü örnek oluşturacağından bir bedel ödetilmeye çalışılacak. Bununla aslında bundan sonraki potansiyel teşebbüslere gözdağı olarak da yapılması gerekecek.

Başa geldiğinden beri “hep kaybediyor” argümanı, CHP’nin başına gelişinden bu yana AKP’den büyük şehirleri almayı başarmış olmasına rağmen sürekli olarak dillendirilmesi, bunun özellikle AKP ve MHP çevrelerinden iştahla yayılması dikkat çekicidir. 

Şu an ciddi oranda eleştirilen ilk turda Kılıçdaroğlu’nu destekleme konusu genel kabul görmüş olsa da bunun başka boyutlarını da görmemiz gerekir.  Gerçekten, eğer Kılıçdaroğlu desteklenmeseydi, bu kez de ilk turda kaybetmenin faturası da Kürtlere yıkılacak, Alevilerle HDP’lilerin ilişkilerinin koparılmasında kullanılacaktı. Desteklenmesi, (belki bunu ilk turda yapmayarak ama bir anlamda da yine de dillendirerek daha farklı bir yol alınabilse daha iyi olacak olsa da) başta Dersim olmak üzere Kürt hareketi ile Aleviler arasına sokmaya çalışılan çomak büyük oranda açığa çıkmaya da yaramış durumda. Alevilere sistemli bir şekilde empoze edilen “Kürtlerin Alevi düşmanı olduğu” argümanı bana göre bir kez daha önemli ölçüde hasar görmüş oldu.

İkinci turda, Türklere oranla Kürtlerin destek oranı kıyaslanamayacak kadar yüksek olsa da katılım oranında bir düşüş yaşandığı da bir gerçek. Bunda Kılıçdaroğlu’nun kullanmaya zorlandığı Türkçü ve İslamcı kodların rol oynadığını söylemeye gerek yok. Gerçekten de -umarım artık kendisi de anlamıştır,- bu dili kullanarak bir başarı elde etme şansı yok. Tam tersine kapsayıcı ve barışçıl dilini daha da güçlendirerek devam etseydi bu iklimin kırılma olasılığı çok daha güçlü olacaktı.

Şimdi sistemin tüm aparatlarının boyun eğdirdikleri Kılıçdaroğlu’nu tamamen radardan çıkarmak için çöktürme planına odaklandıkları açıktır. Ancak burada başka bir kırılma daha var. O da sistemin bütün aparatlarıyla abandığı Kürt ve Alevi kimliği ile yaratılmak istenen fobinin çok da başarıya ulaşmamış olduğu konusudur. Bence bu da dikkate değer bir konudur. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.