Kürtlerin Şam görüşmeleri kalıcı barışa gider mi?

Hüseyin GEDİK yazdı —

  • Türkiye’nin anti Kürt politikaları, QSD’yi dağıtma dayatması çözümsüzlükte ısrardır. Bir yandan güdümünde olan çete guruplarıyla güç dengesi oluşturmak isterken diğer yandan da HTŞ’nin içinde kadrolaşarak birçok yönetim kademesine sızarak kendince iş çevirmektedir.
  • Türkiye’nin mevcut arayışı, ABD’nin öncülüğündeki koalisyon güçlerinin, İsrail’in ve Arapların Suriye’deki çözüm formülüyle çelişmektedir. Kürtlerle çözümsüzlük hali Türkiye’nin işini daha da zorlaştıracaktır. Rojava için işin püf noktası, İmralı’da kurulan masada çıkacak uzlaşmaya endekslenmiştir.

Şam yönetimi ile yürütülen diplomatik faaliyetlerde, Suriye’nin geleceğini şekillendirme konusu henüz ete kemiğe bürünmese de diyaloglar devam etmektedir. Şam’daki iktidar sahiplerinin iradesine ipotek koyan dış güçlerin, her haliyle müdahil olduğu bu diyaloglardan beklenen sonuçların kısa sürede çıkması şimdilik pek görünmüyor.

Kürtler, Kuzey-Doğu Suriye’de yıllardır deneyimledikleri yönetim sistemini bir şekilde Suriye halkları açısından kalıcı bir form haline getirmek istiyorlar. Demokratik özerk yönetim modelini anayasal güvenceye kavuşturmak için müzakere yürütüyorlar.

Suriye halkları açısından en makul çözüm, yapılacak yeni anayasada bütün farklılık ve özgünlüklerin korunması, dillerin ve kültürlerin tanınmasıdır. Yerel idari sistem içinde kendilerini yönetmesi ve öz savunmasını anayasal güvenceyle belgelenmesidir. Suriye halkları daha yolun başında iken herkesi kapsayan bir toplumsal sözleşmenin yapılmasıyla kendi iç sorunlarını büyük oranda çözecektir. İç istikrarın yolu buradan geçecektir.

Suriye’nin merkezi yapısı korunarak, yerel yönetimlerin etkili olduğu idari sistemi inşa etmek en geçerli formül olacaktır. Genel hatlarıyla bir çerçeve çizilecekse, kapsayıcı, demokratik, laik bir anayasa üzerinde uzlaşmanın sağlanmasıdır. Suriye barışında kritik eşik Kürtlerin de içinde yer aldığı ve tanındığı anayasadır, gerisi lafügüzaftır.

Sadece HTŞ’den müteşekkil Şam hükümetinin uyguladığı yöntem daha şimdiden huzursuzluğun kaynağı haline gelmiştir.

Geleceğe dair söz ve yetkiyi kendi tasarruflarında bulunduruyorlar. Yapılması düşünülen parlamento seçimlerinde halk iradesinin ne kadar sandığa yansıyacağı dahi şimdiden şaibelidir.

Hiçbir kesime danışmadan her türlü atamayı, görevlendirmeyi yapıyorlar. Kendisine bağlı, suç işlemiş, Suriye vatandaşı olmayan yabancı cihatçı çeteleri, ordu komutanı, Asayiş yetkilisi ve sivil yönetici olarak atıyorlar. Suriye’nin genelini ilgilendiren, geleceğini etkileyen tüm kararları kendi başına alıyorlar.

Asla kabul edilmemesi gereken tek taraflı bu yetki kullanımı sorunludur ve hatta tehlikelidir. BAAS rejiminin yerine ikame etmiş sakallı BAAS’çılar, BAAS rejiminden daha tehlikeli bir pratiğin sahibidirler.

İşte Alevi soykırım görüntüleri ortadadır. Dürzilere saldırı ve Mar Elyas Kilise katliamı, Halep kırsalındaki Til Eran ve Til Hasıl Kürt beldelerine yapılan baskıların bir kenara not edilmesi gerekiyor. DAİŞ’i aratmayan soykırım uygulamalarına imza attılar. Bu koşullarda Şam’ı HTŞ’in insafına bırakmak, halkların ölüm fermanını imzalamak anlamına gelecektir.

Aleviler, Dürziler, Kürtler, Çerkezler, Hristiyanlar ve diğer azınlıkların hiçbir güvencesi olmadan, HTŞ’nin tek taraflı yönetim tasarrufunu ret etmeleri ve hatta ortak bir tutum sergilemeleri gerekir. Halkların çıkarlarını gözeten, demokratik yönetim taleplerini, temsil haklarını esas alan bir anayasanın oluşturulması, olmazsa olmaz olarak görülmelidir.

Türkiye’nin Kürt sorunu çözümünde, Suriye ve Rojava konusu bir düğümü ifade etmektedir. Bu düğümün uygun bir çözümü sağlanmadığı müddetçe İmralı sürecinin gelişmesini zora sokacaktır. Kuzey-Doğu Suriye özerk yönetimi, hasetten Rojava’nın fiili varlığı ve geleceği, İmralı için sağlanması gereken siyasi hukuki süreçle birlikte ikame etmesi gereken konu başlıklarından biridir.

Özerk yönetim veya Kürtler adına HTŞ yönetimiyle görüşmeler yapılması işin doğası gereğidir. Yapılan görüşmelerde varılan anlaşmalarda kayda değer bir kazanımdan bahsedilemez. Temel sorunlar henüz çözüm aşamasına gelmiş değildir.

Suriye’ye dair masadaki çözüm seçenekleri arasında Türkiye’nin anti Kürt politikaları, QSD’yi dağıtma dayatması çözümsüzlükte ısrardır. Bir yandan güdümünde olan çete guruplarıyla güç dengesi oluşturmak isterken diğer yandan da HTŞ’nin içinde kadrolaşarak birçok yönetim kademesine sızarak kendince iş çevirmektedir. 

Türkiye’nin mevcut arayışı, ABD’nin öncülüğündeki koalisyon güçlerinin, İsrail’in ve Arapların Suriye’deki çözüm formülüyle çelişmektedir. Kürtlerle çözümsüzlük hali Türkiye’nin işini daha da zorlaştıracaktır. Rojava için işin püf noktası, İmralı’da kurulan masada çıkacak uzlaşmaya endekslenmiştir.

Türkiye, HTŞ’yi kendi çözüm formülünde tutmak için baskı oluşturmakla yetinmiyor, Kürtlerle makul bir çözümün önünü de tıkıyor. Tişrîn barajındaki çatışmalarda olduğu gibi anlaşma sağlanmasını engelliyor. Çatışmalar fiili durmuş/durdurulmuş fakat taraflar arasında anlaşma sağlanmamıştır. 

HTŞ’nin zihniyet yapılanması, pratik uygulamaları, yönetim tarzı Suriye halkları açısında her zaman tehlike yaratacaktır. Bu tehlikeyi bertaraf edecek tedbirlerin alınması zorunludur. Barışa giden yolu iyi örmek açısından ihtiyatı elden bırakmamak gerekir.

Suriye’nin demokratikleşmesi, İslam dünyası açısından da rol model olması anlamına gelecektir. Ortadoğu’da kader haline gelmiş çatışma zeminlerini ortadan kaldırmak, geleceğin toplumsal barışını örmek, uzlaşı kültürüyle, gönüllü entegreyle, insan odaklı adalet sistemiyle, barışın tesisiyle mümkün olacaktır.

Bu konuda Kürtlere tarihi bir sorumluluk düşmektedir. Suriye’nin demokratikleşmesinde öncülük edecek paradigmaya, yönetim deneyimine ve vizyona sahiptirler.

En zıt uçlarda seyredenlerle birlikte yol alacak, birlikteliği sağlayacak ideolojik-siyasi donanıma ve kadim kültürel birikime sahiptirler. Kürtler bu tarihi sorumluluğu yerine getirecek mahareti mutlaka sergilemek zorundadırlar.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.