Kuşlar hiç susmadı...

Dosya Haberleri —

24 Mart 2023 Cuma - 20:00

6 Şubat Depremi

6 Şubat Depremi

Deprem Günlükleri -3-

  • Günler geçti, hala yardım yok. Bir saat bir yıl gibi geldi. 3 gün 3 asır... Zaman durmuş gibi. Enkazdaki sesler bir bir kesilirken, bu kez de açlık, çadır sorunu ve soğuk vurdu insanları. Çocuklar önce korkudan sonra da açlıktan ağlamaya başladı. Enkazdan sağ kurtulan 2 buçuk yaşındaki Helin, artık enkazları görmemek için minik elleriyle gözlerini kapatıyor.
  • Bir teyze... İsmini söylemekten çekindi, çadır kentten atarlar diye. Nöbeti asker-polis tutuyor. Babasının 3 gün boyunca enkazdan sesi geldi, sonra kesildi. Ağladı, dizlerini dövdü ama daha yasını tutacak kadar iyi değil. Ben içerideyken görevliler geldi, "İçeri girerken niye bize sormuyorsunuz" diye çıkıştı. Gardiyanlara sormadan mahkumlarla konuşulamıyor!

GÜLCAN DERELİ

Hatun Berk, Elbistanlı. İlk deprem olduğunda hemen kendini dışarı atamadı sarsıntı nedeniyle, sarsıntının durmasını bekledi ve sonra eşiyle beraber kendini dışarı atabildi. Hatun, aynı binada ve üst katlarında oturan annesi ve babası için kaygılanırken saniyeler sonra annesi ağlayarak yalın ayak geldi. Babası da yanındaydı. O sırada da artçılar devam etti. Dışarısı kar ve soğuk. İlk şoku atlattıktan sonra bir süre dışarda kaldılar ama havanın çok soğuk olması nedeniyle dayanamayarak tekrar eve girdiler. Hava eksi 20-21 derece. Hatun'un evi ikinci kattaydı, bu bir nebze olsun onları rahatlattı, bir daha deprem olursa buradan çıkabileceklerini düşündüler. Bu sefer tüm aile hep beraber Hatun'un evine geçti. Hatun'un kız kardeşinin evi hasarlı, 2 buçuk yaşında Helin isminde bir çocuğu var, onlar da Hatun'un evine geçti. Hep beraber yemek yediler, Helin'in annesi eve gidip hem kendileri hem de çocuğu için birkaç parça eşya almak istedi. Çünkü deprem olurken yıkıntıdan kurtulabilenler gece elbiseleri ile dışarı fırlamışlardı. Bütün aile karşı çıktı ama Helin'in annesi kimseyi dinlemedi çünkü çocuğun ihtiyaçları vardı. Gitti...

Helin'in gözleri...

Aradan epey zaman geçti ama Helin'in annesi hala dönmedi. Kaygılanmaya başladılar, Helin'in dedesi hasarlı olan evlerine gitti, kızı içeride kilitli kalmış, kapıyı açamıyordu; kapı artçılarla birlikte kitlenmişti. Uzun bir uğraşın ardından evden çıkabildi. Tekrar Hatun'un evine döndüklerinde ise ikinci büyük deprem ile sallandılar. Karşı karşıya olan kanepeler yan yana geldi, eşyalar yer değiştirdi. Hatun ve eşi evde Helin'i aradı. Helin'i almadan evden çıkmak istemediler ama Helin yoktu. Büyük korkuya kapıldılar. Ancak Helin'in annesi hızla çocuğunu alıp dışarı koşmuştu. Helin diye bağırdıklarını duyanlar onlara "Helin dışarda çıkın" diye bağırmaya başladı. Hatun ve eşi bu sesleri duyduktan sonra kendilerini dışarı attı ve bir daha eve girmediler. Hatun, "Benim çocuğum yok, ne ben ne de eşim Helin'i almadan dışarı çıkmazdık. Ölürdük yine Helin'i alırdık, onu bırakıp bir an bile çıkmayı düşünmedik" dedi. Sonra Elbistan'dan ayrılarak köylerindeki tandırlığa sığındılar. Ekmek yapılan küçük bir yere; elektrik yok, rüzgar, fırtına var, soba kurdular, mum ışığında oturdular, telefonlar çekmediği gibi şarj sorunu da yaşadılar. Normalde Helin gece kalkar ağlar ama orada hiç ses etmedi, uyanıyor, anne diyor, annesinin sesini duyunca da tekrar uykuya dalıyordu. Helin artık enkazları görmemek için minik elleriyle gözlerini kapatıyor.

Çocuklar açlıktan ağlıyor

Günler geçti, hala yardım yok. Bir saat bir yıl gibi geldi. 3 gün 3 asır. Zaman durmuş gibi. Enkazdaki sesler bir bir kesilirken, bu kez de açlık, çadır sorunu ve soğuk vurdu insanları. Çoğu bütün bir günü bir kek ve meyve suyu ile geçirerek ayakta durmaya çalıştı. Büyükler yine baş edebiliyor ancak çocuklar açlığa dayanamıyor. Bütün yük de kadınların üzerinde. Afşin'de yaşayan Gülşah Tatar'ın çocukları Mert Can 2, Mustafa 4 yaşında. Çocuklar açlıktan sürekli ağladı. Gülşah'ın bir ineği var, normalde onun sütü ile çocuklarını besliyor; ahırı başına yıkılan ineği zor bela enkazdan çıkardı Gülşah ve eşi Ahmet. İnek yaralanmadan kurtarıldı ama Gülşah çiğ sütün çocuklarını hasta edeceğinden korktuğu için vermedi. Gülşah çocuklarının açlığına daha fazla dayanamadı, gitti ineğinden süt sağdı ve içi enkaza dönmüş evine girdi. Çocuklarına kaynattığı sütü verdi. Eşi Ahmet bu duruma tepki gösterdi, Gülşah'ın eve girmesine öfke ile karşılık verdi. Ama Gülşah, çocuklarının artık daha fazla ağlamasına dayanamadı, sonu kavga da olsa çocukları için gitti. Diğer günlerde de enkaz yığını olan eve girip süt kaynatmaya devam etti. Gülşah, "Babası sus uyu der çocuk korkudan uyur ama ben diyemem, aç aç onu uyutabilir miyim? Ben anneyim" dedi. Çocuklarına günlerce banyo yaptıramamak, ihtiyaçlarını karşılayamamak kalbine dokundu. Evin bahçesinde küçük derme çatma bir kümes ve birkaç tavuk var. Tavuklar yumurtlamış, 2 yaşındaki Mert Can o yumurtayı aldı, peltek peltek koşarak annesine verdi. Elindeki yumurtayı gösterip, "Biz bunu yiyecez annem bize pişirecek" dedi, mutlu mutlu gülümsedi. Günlerce çadırsız ve soğukta kalan çocuklar babalarının zor bela bulup getirdiği bir çadırla mutlu oldu. Ancak Gülsah'ın 12 yaşındaki kızı Eylül çadırdan da korktu, çünkü artçılar durmak bilmedi. En büyük çocuğu 16 yaşındaki Bayram ise sokaklarda arkadaşları ile insanların yardımına koştu.

Mert Can ve Mustafa

Askeri kamp mı?

Bir teyze... İsmini söylemek istemedi. Çekindi, çünkü kısa süre önce kurulan çadır kentte kalmaya başladı. Elbistan'daki bu çadırın nöbetini asker-polis tutuyor. O yüzden ismi bilinse çadırdan atarlar diye korktu. Teyzenin gözü yaşlı, konuşurken eşi de yanımıza geldi, evleri yıkıldığı için burada kalmak zorundalar. Babasının 3 gün boyunca enkazdan sesi geldi, sonra sesi kesildi. Günler sonra cansız bedeni enkazdan çıkarıldı; teyze ağladı, dizlerini dövdü ama daha yasını tutacak kadar kendine gelemedi. Ben içeride çadırları dolaşırken görevliler geldi, "Ne işiniz var burada, içeri girerken niye bize sormuyorsunuz" diye çıkıştı. Cemevinin hemen yanında kurulan bu çadır kentte kalan insanlar sanki açık bir cezaevindeler. Gardiyanlara sormadan mahkumlarla konuşulamıyor!