Madımak’taki ateş sönmemiştir
Hüseyin GEDİK yazdı —
- Yass-ı Muharrem ayına denk gelen bu yıl ki Madımak katliamının yıl dönümü ve Suriye’de sürmekte olan Alevi kıyımı, bize bir kez daha göstermektedir ki Muaviye geleneği çok daha acımasız devam etmektedir. Alevilerin her günü bir Kerbela matemidir.
Pir Sultan Abdal şenlikleri için 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta bir araya gelen canlara yapılan saldırılar sonucunda, Madımak otelinde mahsur kalan 33 kişi yanarak yaşamını yitirdi. İçlerinde, yazar, düşünür, sanatçı kimlikleriyle tanınan aydınların yanı sıra daha yaşamın baharında birçok genç ve hatta çocuk denilecek canların da içinde olduğu topluluk, ateş topuna döndü.
Yananların içinde 18 kişinin Sünni inanca mensup olması nedeniyle inançlar arası bir dayanışmayı da gerekli kılan bir katliam gerçeği vardır. Alevi şenliğine yapılmış bu katliam saldırısı, özünde Alevileri hedeflemiştir. Alevilerin sahiplenmesi de bu gerçeğe dayanmaktadır. Gönül arzu eder ki bütün inançlar demokratik bilinç, kültür ve inanç dayanışması içinde bu güne sahip çıkmalarıdır. Acıların paylaşılmasıdır.
Madımak Katliamı, nereden bakılırsa bakılsın bir devlet organizasyonudur. Kimlerin eliyle yapılırsa yapılsın planlayıcısı ve faili devlettir. Dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin’in özel davetiyle Sivas’a çağrılan Alevi şahsiyetler hedef alınmıştır. Davet edilenler, ne yazık ki linç ve katliam saldırıları karşısında korumasız bırakıldılar
Saldırılar önce Kültür merkezinin içinde başlamış ve sonradan sokağa taşmıştır. Saldırgan kitle, ‘Yaşasın Şeriat, Müslüman Türkiye’ sloganları eşliğinde gözüne kan bürümüşçesine Alevilerin sığındığı Madımak otelinin etrafını kuşattılar. Ardından da oteli ateşe verdiler.
Sivas Madımak oteli katliamının bütün aşamalarında devlet bürokrasisi haberdardır. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Tansu Çiller, koalisyon ortağı Erdal İnönü gibi devletin tepesinden yereldeki tüm yönetim kademelerinin bilgisi dahilinde gerçekleşmiştir. Saldırılar bilinçli olarak kontrol altına alınmadı, engellenmedi. Saldırganlar korunarak ciddi bir hukuki işlem dahi yapılmadı. Zaman aşımı nedeniyle 13 Mart 2012’de dava düşürülmüş ve Erdoğan, mahkeme kararını ‘Bu karar Türkiye’ye hayırlı uğurlu olsun’ diyerek memnuniyetini ifade etmiştir.
Aleviler için kara bir gün olan Madımak katliamının 33. Yıl dönümü geride kalırken, katledilen 33 can pınarı kanamaya devam ediyor. Alevi düşmanlığı bir devlet politikasıdır. Madımak katliamı bu uğursuz politikanın sadece bir parçasıdır.
Alevilere dayatılan dinsel temizlik hareketi, Osmanlıdan günümüze devredilmiş bir devlet geleneğidir. Yavuz Sultan, Kuyucu Murat’tan, Koçgiri katliamına ve Dersim tertelesine, Çorum ve Maraş’tan Madımak’a kadar uzanan bir katliam silsilesidir.
Günümüzde de Alevilere ait ev ve iş yerlerinin kapılarını işaretleme, Alevi inancına ve kültürel değerlerine sistematik hale gelmiş hakaret ve saldırılar, katliam geleneğinin devamıdır.
AKP, Alevileri katleden Osmanlı Sultanının ismini İstanbul Boğazı’ndaki köprüye vererek, adeta mesaj verircesine Alevileri bir kez daha ruhen katletmiştir. Kökleri derinde olan dincilik zihniyeti pek de değişmeden Alevileri vurmaya günümüze de devam etmektedir.
Alevi düşmanlarının günümüzdeki temsilcileri Suriye’de bir kez daha tarih sahnesindedir. Êzîdî inanç toplumuna soykırım uygulayan DAİŞ geleneğinden gelen HTŞ Şam yönetimi resmen ve alenen Alevi soykırımı yapmaktadır. Colani hükümetine bağlı devlet güçleri, 8 Mart’a başlattıkları Alevi katliamının vahşet görüntüleri dünya gündemine oturdu.
Alevi kıyımının yaşandığı Humus, Lazkiye, Tartus merkezlerinde katledilenlerin sayısı on binleri aştı. Rastgele yapılan sokak infazları tam bir etnik inanç temizliğine dönüştü. İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), AFP, BBC, REUTERS gibi haber ajansların kaynağından teyitli insanlık suçları işleniyor. BM ise sadece ‘endişe duymaktayız’ açıklamalarıyla seyirci kalıyor.
Alevi katliamlarına seyirci kalan devletler Suriye politikalarında iki yüzlü davranmaya devam etmektedirler. Terörist ilan edilen Colani’yi 8 Aralık 2024’te işbaşına getirenler, onu devlet başkanı yapanlar, suç dosyası kabarık HTŞ gibi selefi-cihatçı bir örgüte hükümet kurduranlar, destekleyenler onu meşrulaştıranlar her kimse Alevi katliamının ortaklarıdırlar.
Alevi toplumu, inançlarından dolayı mezhepsel düşmanlığın bir parçası yapılarak resmi Sünni devlet egemenliğinin saldırılarına maruz kalmaktadır. Suriye Alevileri, nişangahın ucundaki hedef tahtasına oturtularak atış serbest edilmiştir. Katledilenler, göçertilenler, akıbeti beli olmayanlarla tam bir imha, temizlik harekatıyla karşı karşıya gelmişler.
Son dönemlerde ise, kadınlar, reşit olmayan genç kızlar kaçırılmaktadır. Kapılarının önünden, yolda, sokakta gözüne kestirdikleri kadınları gündüz ortasında kaçırarak tecavüz edilmekte, ailelerinden fidye istenilmekte veya satılmaktadır. Tıpkı Êzîdî kadınların başına gelenlerin bir benzerini, DAİŞ’in deneyimlerini HTŞ yönetimi uygulamaktadır.
İster Türkiye’de ister Suriye’de olsun Alevilere reva görülen soykırım uygulamalarına karşı dünya sessizliğini korumakla büyük bir insanlık ayıbı içindedir. Kaldı ki bu soykırım politikaların ortağı haline geldikleri de artık aşikardır.
Her iki ülkede de ortak kaderi paylaşan Alevilerin hiçbir yasal güvenceleri yoktur. Hiç kimseden medet ummadan kendi güvenliklerini kendileri sağlamalarıdırlar. Bunun için örgütlenmeleri, birlik olmaları, öz savunmalarını geliştirmeleri dışında başka seçenekleri de yoktur.
Yass-ı Muharrem ayına denk gelen bu yıl ki Madımak katliamının yıl dönümü ve Suriye’de sürmekte olan Alevi kıyımı, bize bir kez daha göstermektedir ki Muaviye geleneği çok daha acımasız devam etmektedir. Alevilerin her günü bir Kerbela matemidir. Aleviler her günü yası matemle tükeneceklerine Kerbela gibi direniş eksenli bir örgütleme ve savunmaya yönelmeleri daha elzemdir.
Şimdiden Alevi canların Yass-ı Muharrem orucu kabul görsün, Xızır yoldaşı olsun.