Maraş'ın demografisi katliamla değiştirildi

Dosya Haberleri —

Maraş Katliamı protesto

Maraş Katliamı protesto

  47. yılında Maraş'la yüzleşme -1 -   

HDP Antep eski milletvekili Mahmut Toğrul ile Maraş Katliamı ve sonrasında yaşananları konuştuk

  • 1980 darbesinden sonra pasaport verilmesi zorlaştırılırken Maraş’ta “hemen al” politikası devreye sokuldu. Göçe zorlama politikaları ekolojik/çevresel yıkım, dilsel ve inançsal kırım politikalarıyla iç içe geçirilerek uygulandı. Maraş’ın demografik yapısı Kürt/Alevi nüfus aleyhine değişti.
  • Bölgedeki Kürt Alevi köyleri insansızlaştırıldı. Köylerdeki tarım ve hayvancılık bitme noktasına getirildi. Kürt Alevi köylülerine ait yaylalar yurttaşların rızası dışında başka kesimlere devredildi. Toplumumuz özellikle de Avrupa’dakiler topraklarına sahip çıkmak için ciddi bir örgütlenme çabası içine girdi.

ELİF SONZAMANCI/DEVRİŞ ÇİMEN

Maraş'ta 19 Aralık 1978’de başlayan ve bir hafta süren Alevi Kürtlere yönelik katliamın üzerinden 47 yıl geçti. Aralarında çocukların, yaşlıların, hamile kadınların, bebeklerin ve engelli yurttaşların da bulunduğu yüzlerce insan katledildi, ancak resmi rakamlar 120 kişinin katledildiğini açıkladı. Yine saldırılarda binin üzerinde kişi yaralandı; 552 ev yakılarak tahrip edildi, 289 işyeri yağmalandı. Katliam kamuoyuna mezhep çatışması gibi lanse edilse de devlet eliyle Alevi Kürtlere yönelik bir katliam olduğu çok açıktı. Katliamın “bitirildiği” gün, 26 Aralık’ta 13 ilde sıkıyönetim ilan edildi. Maraş Katliamı, Kürt Alevileri için bir dönüm noktası oldu. Katliam, talan, baskı, korku ve göçertme o günler ile sınırlı kalmayıp, Türk devleti tarafından sistematik bir politikaya dönüştürüldü. Ekolojik ve çevresel yıkımın yanı sıra kültürel, dilsel ve inançsal bir kırım hedeflendi. Halk önce Antep, Mersin ardından ülke dışına sürgüne zorlandı. Öyle ki Maraş’ta adeta herkese pasaport dağıtıldı. Maraşlılar Avrupa’nın dört bir yanına savruldu. Şu an Maraş nüfusundan daha fazla nüfus, -ki bunların neredeyse tamamı Kürt Aleviler- diasporada yaşıyor. Pazarcık, Elbistan, Afşin ve Göksun ilçelerindeki Kürt Alevi köyleri bu uygulamadan en fazla nasibini alanlar oldu. “Birçok köydeki ev sayısı, yaşayan insan sayısından daha fazla” diyerek, durumun vahametine dikkat çeken Halkların Demokratik Partisi (HDP) Antep eski milletvekili Pazarcıklı Mahmut Toğrul ile katliam ve sonrasını konuştuk.

Maraş Katliamı’nın ardından büyük bir göç yaşandı. Aslında bölgeyi insansızlaştırma projesi hayata geçirildi. Bu politika adım adım nasıl hayata geçirildi?

Sorunuza cevap vermeden önce şunu vurgulamak isterim: Aralık ayı Kürtler açısından acılarla dolu bir katliamlar aydır. 1978 Maraş Katliamı, 2000 yılında ironik bir adlandırmayla “hayata dönüş operasyonu” dedikleri cezaevleri katliamı ve 2011 yılında savaş uçaklarıyla bombalamak suretiyle 33 Kürt gencinin bedeninin parçalandığı Roboskî Katliamı hafızalarımızdan silinemez acılar bırakan katliamlardır. Bu katliamlarda yitirdiğimiz Can’larımızı saygıyla anarken, halkımıza başsağlığı ve sabır diliyorum. Bu katliamlarla yüzleşilmedi ve maalesef sorumluları yargı önüne çıkarılmadı.

Sorunuza gelince, maalesef katliamla bölgede özellikle Kürt Alevi insanlarımızda ciddi bir güvenlik kaygısı yarattı. Kürt Alevi nüfus her an bir saldırıya uğrayacağı tehdidini hissetti. Katliamla birlikte can havliyle bu kitlenin büyük kısmı Antep, Mersin gibi iller başta olmak üzere birçok ile göç etmek zorunda bırakıldı. Kalanların bölgeyi boşaltması için tüm kartlar devreye sokuldu. 1980 darbesinden sonra pasaport verilmesi zorlaştırılırken Maraş’ta “hemen al” politikası devreye sokuldu. Hatta Maraş nüfusuna kayıtlı olmayanlar daha kolay pasaport almak için Maraş’ta pasaport başvurusunu yapar olmuştu. Bu politikalar sonucunda günümüzde Maraşlılar Avrupa başta olmak üzere dünyanın dört bir tarafına savrulmuş durumda. Şu an Maraş nüfusundan fazla bir Maraşlı nüfus (ki bunların neredeyse tamamı Kürt Alevilerdir) ülke dışında yaşamak zorunda bırakıldı. Göçe zorlama politikaları ekolojik/çevresel yıkım, dilsel ve inançsal kırım politikalarıyla iç içe geçirilerek uygulandı. Ceberut otoriter idarelerde etnik/inançsal demografi konusunda sarih bilgilere ulaşmak maalesef çok zor olmakla birlikte Maraş’ın demografik yapısının Kürt/Alevi nüfus aleyhine çıplak gözle görülebilir şekilde değiştiği söylenebilinir.

Kürt Alevi köylerinin dışarı göç vermesi, boşalması, bugün köylerde nasıl bir durumu açığa çıkardı?

Günümüzde bölgedeki Kürt Alevi köyleri neredeyse insansızlaştırıldı. Birçok köydeki ev sayısı yaşayan insan sayısından fazla durumdadır. Bu durum köydeki tarım ve hayvancılığı tamamen bitme noktasına getirmiş durumdadır. Köylü toprağını ekip biçecek işgücünü bulamadığı için toprağını elden çıkarmaya yönelmekte ve kim olduğu bilinmeyen, kimliği dahi belli olmayan bazı kesimler bu toprakları satın almaktadır. Kürt/Alevi köylüye ait yaylalar maalesef diğer kesimlere köylünün rızası dışında devredilmektedir. Bu insansızlaştırma politikaları köylünün dilini, inancını ve kültürünü yaşayamamasına neden olmakta ve kendine ait değerleri yitirmekte, aynı zamanda eğitim, sağlık vb. birçok kamusal hizmetten mahrum kalmasının yolunu açmaktadır.

İnsansızlaştırma politikalarının bir adımı da çevre kıyımı. Elbistan termik santrali, yine Elbistan’da Ceyhan nehri üzerinde kurulan baraj ve HES’lerin bölgede ne gibi etkileri oluyor?

İnsansızlaştırma politikaları, çoğu zaman ekolojik/çevre yıkımı ve kültürel, dilsel ve inançsal kırım politikaları bir proje dahilinde iç içe yürütülmektedir. Afşin/Elbistan termik santralleri bölgedeki tarımı tamamen yok ettiği gibi etrafa saçtığı zehirli atıklar insan ve hayvan sağlığı üzerine inanılmaz tahribatlara yol açmıştır. Zehirli atıkların saldığı koku bölgeyi yaşanmaz hale getirmiştir. Bölgede kanser, akciğer, astım vb. hastalıklar tahayyül edilenin çok üzerinde boyutlara ulaşmıştır. Yetkili uzmanlık alanı bilim insanlarınca hazırlanması gereken Çevre etki değerlendirme (ÇED) raporları olmadan Ceyhan nehri üzerinde inşa edilen baraj ve HES’ler ciddi doğa ve çevre felaketlerine yol açmıştır. Maalesef uzmanların uyarıları dikkate alınmamakta ya da görmezden gelinmektedir. 

Yine Pazarcık ovasında da benzer politikalar hayata geçirildi. Özellikle Terrolara kurulan kamp bölge halkının maruz kaldığı uygulamaların önemli bir örneği. Kimyasal atık depolama tesisi ve maden ocakları gibi projeler bölgede yaşayan Alevi Kürtlere dönük sistematik politikaların bir sonucu. Sizin de yakından takip ettiğiniz bu süreçleri açar mısınız? Nasıl bir politika izlendi ve sonuçları ne oldu?

Alevi Kürtler ağırlıklı olarak Maraş’ın Güneydoğu, Doğu ve Kuzey Doğu bölgelerinde yerleştirilmişlerdi. Bu bölgelerin büyük bir kısmı 1950’li yıllara kadar bataklık bölgelerdi. Bu bataklıklar kurutuluncaya kadar on binlerce Alevi Kürt maalesef sıtmadan, trahomdan yaşamını yitirmiştir. Başlangıçta Kürt Alevileri cezalandırıp ölüme terk etmek için buralara yerleştiren zihniyet, bataklıkların kurutulmasından sonra buraların birinci sınıf tarım arazisi alanlarına dönüşmüş olması ve bu kıymetli toprakların Kürt Alevilerin elinde olması egemenlerce hazmedilemedi. 1970’li yıllarda gelişen Kürt, sol sosyalist hareketlerin gelişmesini engellemek ve darbe koşullarını oluşturmak için hunharca bir katliamın gerçekleşmesini planlayarak hayata geçirdiler. Bu katliam aynı zamanda bir demografik değişim planının hayata geçirilmesinin zemini olarak kullanıldı. Kendilerini güvende görmeyen Kürt Aleviler başta Avrupa olmak üzere dünyanın dört bir yanına dağıldılar. Kendilerine özgü kadim inançları, otantik kültürleri, dilleri ve doğası ekolojik bir kırım eşliğinde planlı olarak uygulandı. Maraş’ta doğayı katledecek tüm ekolojik kırım projeleri için Kürt Alevi coğrafyası kullanıldı. Pazarcık’ta Narlı ovasının hemen yanı başına Türkiye’nin en büyük iki Çimento fabrikası inşa edildi. Çimento fabrikalarının hammadde ihtiyacı için onlarca taş ocağı faaliyete sokuldu. Çöçelli köyünün hemen neredeyse içerisine biyokütle tesisi yapılmak isteniyor. Yine Maksutuşağı (Maxsiyon) köyünün yanına zehirli ağır metalleri depolamak istediler. Çiğli köyünün verimli topraklarına tekstil organize sanayi bölgesi yapılmak isteniyor. Katliamın travması daha atlatılamamışken Terolar köyüne 27.000 kişi kapasiteli bir cihadist kampı yöre halkının tüm itirazlarına rağmen hayata geçirildi. Yani deyim yerindeyse Maraş’ta ne zaman doğa katliamına neden olacak bir rant projesi hayata geçirmek istenirse bilinçli olarak verimli Pazarcık toprakları tercih edilmektedir. Tüm bu faaliyetler neticesinde bölgenin önemli oranda insansızlaştırılmasının yanında toprak verimini kaybetmeye başladı ve bölgede kanser ve akciğer hastalıkları başta olmak üzere birçok hastalık normal sayının çok üzerinde seyreder olmuştur.

Son yıllarda bölgede, deprem öncesi ve sonrası yaygınca gelişen “arazilerin satılması” nasıl ve niye gelişti, nasıl durdurulabilir?

Bölgenin demografik yapısının değiştirilmesi amacıyla uygulanan projelerle birlikte bu zihniyet felaket anlarını bile fırsat olarak değerlendirmekten utanmadı. 6 Şubat 2022 Pazarcık merkezli büyük yıkım yaratan depremlerde Pazarcık emniyetinde tüm birimler kapalı iken sadece pasaport birimi hizmet vermeye devam etti. Çünkü kalan bir avuç Kürt Alevinin de bölgeyi terk etmesi açıkça amaçlandı. Maraş günümüz nüfusu kadar Maraşlı’nın bugün yurtdışında yaşadığı ve bunun neredeyse yüzde 90’lık kısmının Kürt Alevi olduğu nazara alındığında Maraş Katliamı aynı zamanda etnik ve inançsal bir temizlik operasyonu olarak düşünülebilir. Tüm bu projeler bölge topraklarının büyük kısmının el değiştirmesiyle sonuçlanmıştır. El değiştirmeye de maalesef devam etmektedir. Bölge halkının günümüzdeki en önemli sorunlarından biri de köylülere ait yaylaların kamulaştırılması veya başka köylere tahsis edilmesi meselesidir. Bu toprakların el değiştirme operasyonlarına karşı halkın örgütlenmesi ve bilinçlenmesi dışında bu saldırıların durdurulmasının ne yazık ki bir yolu da görünmemektedir.

Katliam ve sürgün politikaları sonrasında gelişen asimilasyon politikaları nasıl bilince çıkarılabilir? İnsanların kendi toprakları ile bağı nasıl güçlendirilebilir?

Katliam ve sürgün politikaları sonrasında gelişen asimilasyon politikaları ancak örgütlenerek ve mücadeleyle bilince çıkarılabilinir. Günümüzde asimilasyon politikalarına ve topraklarına sahip çıkma noktasında toplumumuz özellikle Avrupa’da olmak üzere ciddi bir örgütlenme çabası içine girmiştir. Bu noktada önemli çalışmalar da ortaya konulmaktadır. Oradaki toplumumuzun kendi topraklarına (köylerine) dönük evler, inanç merkezleri inşa etmeye başlanmıştır. Ancak bu topraklarda zor koşullarda yaşamını sürdüren toplumuzda benzer bir örgütlenme ve topraklarına sahiplenme noktasında ciddi eksiklikler varlığını korumaktadır. 

Katliam ve sonrası uygulanan politikaları çok fazla yazılı çalışmalara dönüşmedi. Bunun nedeni nedir? Yeni dönemde ne yapmak gerekiyor?

Maraş Katliamı özelinde tüm katliam projeleriyle günümüze kadar maalesef bir yüzleşme sağlanamadı. Tam tersine “yaraları kaşımayalım” denilerek yaşanmamış gibi davranılmaya çalışıldı. Bir avuç demokrat aydın ve yazarın mücadelesi de ağır saldırılarla karşılaştı. Günümüzdeki otoriter yönetim saldırıları çok daha üst noktalara taşınmıştır. Açık bir korku imparatorluğu yaratılmıştır. Toplumun her demokrasi talebi kriminalize edilerek bir karşı saldırıya dönüştürülmüştür. Günümüzde binlerce yurttaşımız yargı ve kolluk marifetiyle tehdit altında yaşamaktadır. Düşünce ve ifade özgürlüğü, seyahat özgürlüğü hatta seçme ve seçilme hakkı dahi tehdit altındadır. Tüm bu saldırılar maalesef katliam ve asimilasyon politikalarının yazılı çalışmalara dönüşünü engellemektedir.

Yeni çözüm süreci, topraklara geri dönüşün yolunu açacak mıdır?

Barış ve Demokratik Toplum süreci tüm toplumsal kesimlerde ciddi bir heyecan ve umut yaratmıştır. Ülkemizin başta çatışmalı sürecin sonlandırılması yanında yüzyılları aşkın sorunlarının konuşulması ve çözümüne yönelik bir tartışma zemini oluşturmuştur. Bu zeminde Maraş, Roboskî vb. katliam zihniyetiyle yüzleşilmesi ve benzeri olayların bir daha yaşanmamasının koşullarının oluşturulması sürecin temelini oluşturmalıdır. Sürecin ilerletilmesi ve başarısı toplumun kültürel, inançsal, etnik farklılıklarını koruyarak bir arada yaşamını güvence altına almasına vesile olacaktır. Böylece yurttaşlarımızın topraklarına aidiyet duygusu pekişecek ve yurttaşlarımız topraklarıyla yeniden buluşacaktır.

Yarın: Maraş Katliamı tanıklarından İbrahim Tabak ile söyleşi

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.