Mazlum bize kim olduğumuzu hatırlattı

Dosya Haberleri —

Nezaket Doğan

Nezaket Doğan

  • Mazlum’u dile getirmek benim için zor ama bilinmesini istiyorum: O, adı gibi mazlumdu ve mazlumların Mazlum’uydu. Mazlum, her şeyden önce, “Kim olduğunu bileceksin” diyen biriydi. Bu fikirleriyle bizi de örgütlüyordu. Daha önce biz Türk gibi davranıyorduk. 

 

DENİZ BABİR

PKK’nin kurucularından Mazlum Doğan, 12 Eylül 1980’deki askeri darbe ardından en yoğun işkencelerin yaşandığı merkezlerden birine dönüşen Diyarbakır 5 Nolu Cezaevinde, 21 Mart 1982 gecesi, bedenini Newroz ateşine dönüştürdü. Bu eylem, hem Kürt halkını harekete geçiren net bir mesaja hem de Türk sömürgeciliği üzerine inen Kawa’nın çekicine dönüşecekti.

Mazlum Doğan’ın Almanya’da yaşayan ablası Nezaket Doğan, o günleri aile olarak nasıl yaşadıklarını anlattı:

“Mazlum’u dile getirmek benim için zor ama bilinmesini istiyorum: O, adı gibi mazlumdu ve mazlumların Mazlum’uydu. Ne aileden ne de çevreden herhangi birine bir hakareti, bir kötülüğü oldu. Herkese yardım eden, saygılı ve bir o kadar da duygusal bir çocuktu. İnanılmaz okuyordu. Küçükken annem dini kitapları bulup getirirdi, Mazlum bunları okurdu.

Mazlum, ortaokulu Eskişehir’de ablamın yanında bitirdi. Daha sonra Dersim’de öğretmen okuluna başladı. Tabii Dersim’de sağ ve sol meselesi, çok yoğun yaşanıyordu. Bu yıllar Mazlum da Dersim’de çok işkence gördü, ölümden dönmüştü. Daha sonra Balıkesir’e, Savaştepe’ye sürgün edildi. Savaştepe’de öğretmen okulunu bitirdikten sonra Hacettepe Üniversitesinde okumaya başladı. Çok zekiydi, en yüksek notları alıyordu. Ayrıca yardımseverdi ve ayrımcılığa karşı eşitlikçi bir yaklaşımı vardı.

Mazlum Doğan

 

Alevi olduğumuzu gizlerdik

Bizim aile, Dersim’in Baba Mansur Ocağı’na mensup. Ailede pirlik, dedelik var. Tabii o dönemlerde Alevilik, Sünnilik meseleleri de çok yoğun yaşanıyordu. Apoculuğun henüz gelişmediği yıllardı. Biz, Alevi olduğumuzu mümkün olduğunca gizlerdik.

Apoculuğun çıkmaya başladığı dönemlerde Mazlum daha da aktifleşti. Bu yıllarda Alevilik, Sünnilik meselelerini, mezhep sorunlarını bir yana bırakarak önceliğini ulusal birlik mücadelesine verdi. Mazlum, her şeyden önce, “Kim olduğunu bileceksin” diyen biriydi. “Kendini bil” diyordu. Bu fikirleriyle bizi de örgütlüyordu. Bizim ailemizde ulusal mücadeleyi bilince çıkarma süreci, Mazlum’un PKK ile tanışması ile beraber oldu. Daha önce biz Türk gibi davranıyorduk, okullarda da bize öyle öğretiliyordu. Biz de bu tarihsel yanılgıyla yaşıyorduk.

1938’de, Dersim Katliamında annemler, sürgünlere tanık olmuşlar, görmüşler. Babamın kardeşleri Elazığ’dan Malatya’ya gitmek istemişler, o sırada halamı Elazığ’da bir grup Sünni suya atmak istemiş. Bunlar, Türk devleti eliyle Kürtlerin Kürtlere kırdırılması politikasının sonuçlarıydı. İnsan bilinçsiz olunca bu tür oyunlara düşebiliyordu. 1938’den sonra buralarda Hacı Bektaş-ı Veli inancını yaygınlaştırmaya başlamışlar. Babamlarda Hacı Bektaş’ın resmi de asılıydı. Annem, sanki biz Türkmüşüz gibi, bize böyle hikayeler anlatırdı.

 

  • Mazlumlar bir devrim yaptı ve biz kendimize “neyiz, kimiz” diye sormaya başladık. Bu devrimle birlikte kendimizi tanıdık. PKK’nin ne olduğunu ilk cezaevi ziyaretlerinde gördük. Annemin Kürt olduğumuzu ve katliamları ağlayarak anlattığını hatırlıyorum. PKK’yi görüş günlerinde tanıdım

 

Mazlumlar bir devrim yaptı ve bu devrimle birlikte biz kendimize “neyiz, kimiz” diye sormaya başladık. Bu devrimle birlikte biz, kendimizi tanıdık. Ben 1968 yılında Almanya’ya geldim. Siyasi bilincim pek yoktu. Mazlum hapse girdikten sonra izinden izine Diyarbakır Cezaevi’ne, onu görmeye gidiyordum. PKK’nin ne olduğunu ben ilk olarak bu cezaevi ziyaretlerinde gördüm.

Annemin bugünlerden sonra Kürt olduğumuzu ve yaşanan katliamları ağlayarak anlattığını hatırlıyorum. Biz çocuktuk, pek anlayamıyorduk. Hep Türkçe öğrenme sevdasındaydık. Ta ki Mazlum, Apocularla tanışana kadar… Mazlum’u Amed’deki zindanda ziyarete gittiğimizde bize, “Ben olsam da, olmasam da arkadaşlarımı yalnız bırakmayın, sürekli mahkemelere gelin” dedi. PKK davası başladığında çok fazla insan gelmişti ama mahkeme neredeyse kimseyi kabul etmedi. Sadece yargılanan bazı arkadaşların ailelerini içeri aldılar. Bununla tutsaklara, “Bakın, aileleriniz bile size sahip çıkmıyor” diyorlardı.

 

Kürt’e adalet hiç olmadı

Arkadaşları mahkemeye getirip götürmeleri, bir başka eziyetti, işkenceydi. Her şey gözlerimizin önünde oluyordu. Mahkeme salonuna getirmeden önce, aşağıda işkence yapıyorlardı. Son günlerde yine, “Şimdi adalet yok ama eskiden vardı” diyorlar, hayır, Kürtler için adalet hiçbir zaman olmadı, olduysa da ben görmedim hiç. Mazlumların yargılandığı mahkemelerde, kışın ortasında bütün camları açık bırakırlardı ki, arkadaşlar donsun. Biz onların o kış günlerinde nasıl üşüdüklerine tanık olduk.

Mahkeme salonunda arkadaşlar, bizimle göz göze geldiklerinde, ceza olarak kulaklarına iğne batırıyorlardı. Bu insana çok acı veriyordu. “Biz kimiz ve niye bu eziyeti görüyoruz” diye gözlerimiz doluyordu. Bu yapılanlar karşısında yüreğimiz sanki yerinden çıkıyordu. Ama arkadaşlar, hiç istiflerini bozmuyordu.

 

  • Son günlerde, “Şimdi adalet yok ama eskiden vardı” diyorlar, hayır, Kürtler için adalet hiç olmadı, olduysa da ben görmedim hiç. “Biz kimiz, niye bu eziyeti görüyoruz” diye gözlerimiz doluyordu, yüreğimiz yerinden çıkıyordu. Ama arkadaşlar, hiç istiflerini bozmuyordu. 

 

Arkadaşı cop yemesin diye

Mahkeme salonuna girebilmek için sabah erkenden gidiyorduk. Yoksa içeri bırakmıyorlardı. Arkadaşları salona ayakları birbirine bağlı halde getiriyorlardı. Biri araçtan indiğinde hepsi birden iniyordu ve onları nasıl copluyorlardı, anlatamam. Arkadaşlar birbirlerine o kadar bağlıydı ki, “Dur, ben cop yemeyeyim, başkası yesin” anlayışları yoktu. İradeleri çok güçlüydü, kararlıydılar. Coplandıklarında her arkadaş, kendini diğer arkadaşının üzerine atardı ki, onun canı incinmesin.

Kışın ortasıydı, arkadaşları buzun üzerinde bekletiyorlardı. Arkadaşların ayaklarını buza yapışmasın diye düzenli indirip kaldırdıklarını hatırlıyorum. Fare yedirdiklerini duyuyorduk. Devletin Kürtlere ya da muhaliflere karşı acıma duygusu yoktu. Türkiye’de bizim için adalet, hiçbir zaman olmadı.

Şimdi haberlerde duyuyoruz: Diyorlar ki, “HDP, PKK ile arasına mesafe koysun!” Ben soruyorum: 1980’li yıllarda bu arkadaşların hangisi kimi öldürdü de siz onlara tüm bunları reva gördünüz? Bugün Kürtler dağlardaysa, sizin yaptığınız zulümlerden dolayıdır. Bunların içinden bir tane namuslu da çıkıp, “Yahu tüm bunlara biz sebep olduk” demiyor. “Her şey tamam da, bizim yaptığımız zulüm ne olacak” demiyorlar.

Bu kadar zulüm gördük, işkence gördük; cezaevlerinde tacize, şiddete maruz kaldık ama yine de hiçbir zaman Türk halkından nefret etmedik. Eğer PKK bize milliyetçiliği öğretseydi, bu kadar zulmün karşısında biz de milliyetçi olurduk. Devletin zulmüne rağmen biz, “Barıştan, kardeşlikten yanayız” dedik. Bu devlet, insanları kirletti, bize düşman etti.

Mazlum Doğan

Mazlum’un ölüm haberi

Mazlum içerdeyken ailem, ona yakın olmak için Amed’e taşınmıştı. 21 Mart’ı 22 Mart’a bağlayan geceden sonra babam, görüşe gidiyor. Esat Oktay babama yanaşıyor ve alaycı bir sesle, “Karakoçanlı bir genç ölmüş, çok değerli biriymiş” diyor. Tabii Karakoçan’da kaldığımız için bizi Karakoçanlı olarak biliyorlar. Babam, anneme dönüp, “Herhalde bizim Mazlum’u öldürdüler” diyor. Annem, “Yok,” diyor, “öyle değildir.” Babam sorunca asker babamın sırtına dipçikle vuruyor. Babam da sinirlenip askere dönüyor ve “Sen de kıyafetini çıkardığında benim gibi bir insansın, neden bunu yapıyorsun” diye soruyor. Annem babama Kürtçe “Sesini çıkarma” diyor ve oradan çekip götürüyor. Sonra Esat Oktay tekrar geliyor ve “Başınız sağolsun, Mazlum öldü” diyor.

O sırada ben Stuttgart’ta Newroz kutlamasına gidecektim. Postacı geldi, “Bir telgraf geldi” dedi. Büyük ablam bana telgraf çekmişti ve ablam bana, “Amed’e gelme, direkt memlekete git” diyordu. Tabii o an Mazlum’un şehit düştüğünü anladım. Hemen İstanbul’a bilet kestim. Ablam beni havaalanında bekliyordu. Kimseler sevinmesin diye hiç ağlamadık. Erkek kardeşim de oradaydı, üçümüz cenazeyi almak için Amed’e doğru yola çıktık.

 

Öyle bir korku vardı ki…

O dönemde öyle bir korku vardı ki, anlatamam. Babam marangoz olduğu için çok kişi tarafından tanınıyorduk. Önce herkes etrafımızı sardı, sorular sordu. Cenazeyi Karakoçan’a getirdik ve bilinçli olarak merkezde bir süre beklettik. Cenazeyi herkes bilsin, görsün istedik. İnsanlar etrafımızda dolaştı ama kimse yanaşmadı. Sadece bir dayımın oğlu yanımıza geldi, başka kimse gelmedi. Mazlum’un cenazesini taşıyan araçla orada iki saat boyunca bekledik, sonra köye doğru hareket ettik.

Tabii beni Delil’in şehadeti de çok etkiledi. Bir parçanı, senden bir parça gibi olan bir insanı kaybediyorsun, basit değil bu ölümler.

 

Yoksulların mücadelesi

Bizi en çok etkileyen şeylerden biri de Amed’de cezaevi önünde, ziyaret saatlerinde karda kışta, soğukta bekleyen ve kıyafetleri bile olmayan, o soğukta terlikle yürüyen aileler oldu. Cezaevi önüne bakınca bu mücadelenin yoksulların, ezilenlerin mücadelesi olduğu öyle iyi anlaşılıyordu ki, anlatamam. Kardeşleri, babaları, amcaları o duvarların arkasındaydı. Bu bana çok acı veriyordu.

Uzun yıllar geçti ama ben Amed halkına bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. 12 Eylül süreci boyunca devam eden PKK Ana Davası boyunca bize destek olan, özellikle cezaevi karşısındaki evlerde oturan ailelere, esnaflara minnettarız. O aileler herkese adeta kucak açıyordu, bize su ve yemek veriyorlardı. Onların evlerinde ısınıyorduk. Keşke o yüreği güzel annelerle irtibatımız olsaydı da o anlamlı günlerin hatırasını birlikte yaşatabilseydik. Amed esnafı, cezaevindeki arkadaşların ihtiyaçlarını karşılamak için uğraşıyordu; ne alsak bize adeta zararına veriyorlardı. Bu iyiliklerini hiçbir zaman unutamam.

 

Newroz diriliştir

Son olarak ben Alevilere bir şey söylemek istiyorum: Sahte dedelerin, sahte pirlerin peşine düşmeyin. Eğer Alevilik yapmak istiyorsanız da Mazlum, Baba Mansurludur, dede soyundandır, buyrun Mazlum’un yolundan gidin. Sizi düşmanın yanına götüren kimsenin peşine takılmayın. Bizi katledenlerin peşinden gidemeyiz.

Mazlum, bundan 39 yıl önce, 21 Mart gecesi, biz Kürtler için umut oldu. Bizim için Newroz diriliştir; acımız olsa da, kardeşimizi yitirsek de onun halkına ve Newroz’a bağlılığı bizi ayakta tutuyor, mutlu ediyor. Bunun için Newroz’un bizim için bambaşka bir anlamı var. Herkesin Newroz’unu kutluyorum.”

Sokakta, zindanda, mahkemede:

Her yerde halkını savundu

Mazlum Doğan, 1955 yılında Karakoçan’da doğdu, ilk ve orta öğretimi de burada tamamladı. Kürt Özgürlük Hareketi ile Ankara’da, Hacettepe Üniversitesinde Ekonomi bölümünde okurken tanışan Mazlum Doğan, PKK’nin kuruluş çalışmalarına katıldı. Doğan, PKKMerkez Komitesi üyesi olarak hem teorik hem de pratik çalışmalarda yer alıyordu. 1979’un Kasım ayında, arkadaşlarıyla birlikte Urfa ile Mardin arasında bir takside yolculuk yaparken gözaltına alınan Doğan, 12 Eylül 1980’deki askeri darbe ardından kurulan cunta rejiminin en yoğun işkencelerinin yaşandığı Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’ne konuldu. Tutsaklığının ilk gününden itibaren işkencelere direnen, mahkemede de Kürdistan’ı, Kürt halkını ve devrimi savunduğu bir siyasi savunma yapan Doğan, 21 Mart 1982 günü, hem zulmü protesto etmek hem de Kürt halkına Newroz ile sembolleşen bir diriliş mesajı vermek için yaşamına son verdi.

 

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.