Önder Apo ve İmralı süreci

Forum Haberleri —

.

.

  • İmralı’da büyük bir sinir savaşı yürütülüyor. Oradaki savaş dağların bombalanmasından, halkın katliamdan geçirilmesinden ve göçertilmesinden daha ağırdır. Oranın her saniyesi bir direniş ve üst boyutlu bir çatışma, savaş düzeyinde seyrediyor. 

Zeki AKIL

Önder Apo’nun uluslararası bir komployla kaçırılıp Türkiye’ye teslim edilmesinin üzerinden 23 yıl geçti. Bu zamanın tümü onun için İmralı adasında geçen süredir de. İmralı, Ege denizinde bir ada. Deniz içinde olduğu için nem oranı oldukça yüksek bir yer. Yüksek nem insan yaşamı için daha çürütücü ve tahrip edici bir rol oynuyor. Üstelik bu 23 yıl betondan yapılma dar bir yaşam alanı içinde geçirildi. İmralı daha önce de cezaevi olarak kullanılmış ama böyle kapalı ve hücrede geçirme biçiminde olmamış. Esasında yarı açık cezaevi statüsünde tutulmuş.

Komplonun nedenleri ve siyasi hedefleri birçok yönüyle tartışılıp değerlendirildi, değerlendirilmeye devam ediyor. Tabi ki, bu komplo Kürt halkı için soykırımın devamına ve tamamlanmasına verilen bir destek ve suç ortaklığı anlamına da geliyor. Kürtler soykırım kıskacında olan bir halk. Var olmak için örgütlenme ve mücadele dışında başka bir şansı yok. Önder Apo, Kürt halkının varlığını ve özgürlüğünü sağlamak için örgütlenmeyi görev olarak üstlendi. Türkiye bir tanrı yasası gibi inkar ve imha siyasetini ve soykırım stratejisini hiç değiştirmedi ve bunu düşünmedi. Kürtler ya direnerek örgütlenecek veya yok olacaklardı.

Bu açıdan Önderliği ortadan kaldırmak herhangi bir ayaklanma veya devrim liderini tasfiye etmeyle sınırlı bir sonuç ortaya çıkarmaz. Bunlar başka halklarda ve devrimlerde görülen, yaşanan olaylardır. Sonuçları ağır olanlar da var. Devrim başarısız olur, zayıflatılır, bölünmelere yol açar vb. ancak Kürtler için devrim önderinin tasfiyesi sözünü ettiğimiz sonuçların çok ötesinde yıkıcı bir sonuca yol açar. Çünkü Kürtler bir devlete ve uluslararası desteğe, ittifaklara sahip olan bir halk değil. BM dahil hiçbir yerde tanınmıyorlar ve dünyada da yok sayılıyorlar. Türkiye NATO’ya girmiş, Avrupa ve kapitalist dünyayla iç içe geçmiş durumda. Sözünü ettiğimiz bu dünya Türk devletinin Kürtleri asimile etmesini ve tarihten silinmesini kabul etmiş, herhangi bir itirazda bulunmamıştır.

Kürtlerin var olmak için tek bir seçenekleri var; o da öz güçlerine dayanarak örgütlenmek ve mücadele etmektir. BM’nin kabul ettiği yasalara göre de halkların kaderlerini tayın hakkı için direnme hakları vardır. Ancak bu hak ABD ve Avrupa tarafından Kürtlere tanınmamaktadır. ABD ve NATO, PKK ve Kürt direnişini terörizm olarak nitelendirdi. Kürtlerin varlığını, direnişlerini ve örgütlenmelerini yasaların ve meşruiyetin dışına attı. Bu tanımlama ve izlenen politika doğal olarak Türk devletinin 1925’lerden beri Kürtleri inkar ve imhasının uluslararası ayağı, tamamlayanı oldu. Türk devleti 1925’lerde Şark Islahat Planı hazırladı. Bu plan Kürtlerin yok edilmesi ve Türkleştirilmesi planıdır. PKK’yi terör listesine almak Türk faşizmi tarafından yüz yıldır sürdürülen Türkleştirme stratejisinin uluslararası desteğidir. Şark Islahat Planına günümüzde ABD ve Avrupa’nın da dahil olmasıdır.

Görüldüğü gibi Önder Apo’nun Türk devletine teslim edilmesi bir devrimin tasfiyesi veya bir savaşın yenilgiyle sonuçlanmasından daha ağır bir sonuca denk geliyor. Ortada bir halkın kaderi, var olup olmaması gibi tarihi bir sonucu içinde barındırıyor.

Bill Clinton yönetimindeki ABD neden PKK ve Önderliğine bu kadar rahatlıkla yöneldi? PKK’nin ABD’ye bir saldırısı olmamıştı. Ortadoğu’da bu kadar faşist ve despot yönetim varken neden Önder Apo ilk hedef oldu? Bunun ideolojik boyutları kuşkusuz var. Ancak en önemli nedenlerin başında Kürtlerin ucuz bir kart olarak görülmesidir. Dediğimiz gibi Kürtlerin devleti ve ittifakları yok. Kürtler ABD’ye nasıl bir fatura kesebilirler ki? En fazla biraz bağırır, protesto ederler, sonra da yenilgili bir ruh hali içinde dertlerine düşerler! Hesapları ve değerlendirmeleri böyleydi.

Ancak bütün bunlara rağmen önder Apo bütün bu hesapları bozdu. Kürt halkı ve PKK dağılmadı, yenilmedi. Mücadele günümüze kadar büyüyerek ve genişleyerek sürdü. Türk devleti bugün tam bir belaya dönüşmüş durumda. Bütün dünya barışını tehdit ediyor. DAİŞ’ten El Kaide’ye, İhvancılardan tutalım ne kadar ipini koparan çete varsa hepsi Türk devletinin korumasında ve yanında. ABD ve NATO bölgede ve dünyada Türk devletini desteklemekle dünya ve bölge barışına ne kadar zarar verdiğini herhalde görüyordur.

Bu tarihsel gelişmelere yön veren önder Apo’ya ve içinde bulunduğu duruma dönersek nasıl inanılmaz bir irade ve sabır gösterdiğini daha iyi anlarız. 23 yıl İmralı’da yaşamak dile kolay! Yaş artık yetmişi aştı. Üzerinde büyük bir baskı var. Mutlak bir tecrit altında tutuluyor. Tecrit insan sağlığını bozduğu için ağır bir işkence olarak tanımlanmış. Dolayısıyla suçtur. Ama Türk devleti ne kendi yasalarını ne de uluslararası yasaları ve kuralları tanımıyor.

Türk yöneticileri Önder Apo üzerinde yıllardır hesap yapıyorlar. Onu halktan ve PKK’den koparmaya çalışıyorlar. İmralı’ya gömerek unutturmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bir halkın yükünü sırtlamış bir önderden tarihi intikam almanın peşindeler. İmralı’da büyük bir sinir savaşı yürütülüyor. Oradaki savaş dağların bombalanmasından, halkın katliamdan geçirilmesinden ve göçertilmesinden daha ağırdır. Oranın her saniyesi bir direniş ve üst boyutlu bir çatışma, savaş düzeyinde seyrediyor. 'Devrimciler direnir, fedakarlık ederler' gibi bilinen kalıplarla İmralı ele alınırsa çok yüzeysel bir değerlendirme olur. Kendimizi 23 yıl o şartlarda yaşayan birisi olarak ele alalım. Ondan sonra duruşumuzu ve devrime katılışımızı gözden geçirelim..

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.