OPCW başvuru beklemeden inceleme yapabilir

Dosya Haberleri —

Michael Wilk

Michael Wilk

Wiesbaden Anarşist Forumu ve Wiesbaden Çevresel Çalışma Grubu üyesi doktor Michael Wilk, kimyasal silah kullanımına yönelik Avrupa ülkelerinin sessizliğinin arka planını gazetemize değerlendirdi:

  • Zehirli gaz kullanımına ilişkin güçlü şüpheler, Türkiye'nin Kurdistan'da ve Kandil Dağları'nda PKK savaşçılarına karşı ve aynı zamanda sivillere yönelik tarif edilemez şekilde uyguladığı insan haklarını ihlal eden saldırıların bir halkasıdır.
  • OPCW'nin şüphe üzerinden bölgeyi zorunlu araştırması gerektiğini düşünüyorum. Ve bunu bir devletin başvuru yapmasını beklemeden derhal yapmalıdır. Yani bir devletin Türkiye'yi insan hakları ihlalleri ile suçlanmasını ve zehirli gaz kullanmakla suçlanmasını bekleyemeyiz.
  • Türkiye'nin Kuzey-Doğu Suriye'de içerisinde Alman üretim parçalarının da bulunduğu insansız hava araçlarını kullandığı bilinen bir gerçektir. Bakın, Leopard tankları sınır bölgelerinde duruyorlar. Bu Leopard tankları Efrîn işgalinde ve Serêkaniyê’de kullanıldı.

BERDAN DOĞAN/FRANKFURT

Türk devletinin HPG gerillalarına karşı kullandığı kimyasal silah saldırılarının yankıları devam ederken, uluslararası kurumların sessizliği ise tepki çekiyor. Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere Türkiye'nin kirli savaş politikalarına göz yuman ülkeler üç maymunu oynuyor. Bu sessizliği ve insanlığa karşı suç olan kimyasal silah kullanımını 1976 yılından bu yana Wiesbaden Anarşist Forumu ve Wiesbaden Çevresel Çalışma Grubu (AKU) üyesi doktor Michael Wilk ile konuştuk. 

Uluslararası alanda yasaklı kimyasal silahların kullanıldığı Kurdistan coğrafyasında, insanların ölümü ile sonuçlanan saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu konuda kesin deliller yok. Yüksek ölçüde şüphe vardır. IPPNW, Sayın Jan Van Aken ile birlikte güçlü kanıtların var olduğunu tespit etti. Bu ipuçları özellikle yaralı savaşçıları gösteren ve olay yerinde bulunan malzemelerden yapılan videolardan ibarettir. Bahsi geçen malzemeler örneğin savaş ve zehirli gaz olan kloru üretmek için kullanılan malzemelerdir. Bunun yanında hidroklorik asit veya hidroklorik asit kapları bulundu. Fakat hala zehirli gazların kullanıldıklarına dair yüzde yüz bir kanıt yok. Buna bağlı olarak zehirli gaz kullanımı şüphesine ilişkin bulunan izleri incelemek için acilen gereken donanıma sahip olan uzman heyetin, o bölgelere gönderilmesi gerekiyor. Bu acil gerçekleşmesi gereken bir adımdır. Tahminimce Türkiye’nin de bu suçlamaların kendi üzerinden alınmasına dair isteği olması gerektiğini düşünüyorum.

Kimyasal silah kullandığına dair görüntüler Türkiye'nin amacı hakkında ne anlatıyor sizce?

Zehirli gaz kullanımına ilişkin güçlü şüpheler, Türkiye'nin Kuzey-Doğu Suriye'de, Rojava'da, Güney Kurdistan'da, Kandil Dağları'nda PKK savaşçılarına karşı ve aynı zamanda sivillere yönelik tarif edilemez şekilde uyguladığı insan haklarını ihlal eden saldırıların bir halkasıdır. Türkiye'nin defalarca ve yüzde yüz doğrulayabildiğimiz gibi sivillere, özyönetim sivil yapılarına insansız hava araçları ve uçaklar ile saldırdığını, defalarca bombaladığını ve bölgenin insansızlaştırıldığını biliyoruz. Bunu açık bir şekilde Şengal'de de gerçekleştirdi. Örneğin Til Temir sınır bölgesinde yaşananları kendim bizzat yerinde gördüm. Tüm bölge adeta terörize edildi ve orada artık huzur içinde, yaşam güvenliği içinde yaşamak mümkün değil.

Nükleer Savaşın Önlenmesi için Uluslararası Hekimler’in (IPPNW) Kuzey-Doğu Suriye’de yerinden elde ettiği belge ve somut kanıtlarla oluşturduğu kimyasal kullanımına dair raporu OPCW’ye göndermesine rağmen hala bir sonuç elde edilmiş değil. OPCW son açıklamasında üye devletlerin talebi ile inceleme yapabileceklerini açıkladı. Bu konuda bir girişiminiz var mı?

OPCW'nin bu şüphe üzerinden bölgeyi zorunlu araştırması gerektiğini düşünüyorum. Üstelik bunu bir devletin başvuru yapmasını beklemeden derhal yapmalıdır. Yani bir devletin Türkiye'yi insan hakları ihlalleri ve  zehirli gaz kullanmakla suçlanmasını bekleyemeyiz. Ki, eğer IPPNW böyle bir şüphe ifade etmiş ise bunun üzerine mutlaka bir soruşturma yapılmalıdır. Bu soruşturmaya acilen ihtiyaç var. OPCW gibi bir kuruluş harekete geçmelidir ve inceleme başlatmalıdır. IPPNW tarafından dile getirilen bu şüpheler fazlasıyla yeterlidir. OPCW'nin bu çekimser tutumu ise Avrupa hükümetlerinin -dron saldırıları ile sivillerin, çocukların ve tüm ailelerin öldürülmesi de dahil olmak üzere- Türkiye'nin günlük insan hakları ihlallerine karşı çekimser tavırlarının bir halkasıdır. Bu ise ekonomik bağlar ve bir NATO devletinin askeri rolü nedeniyle Erdoğan'ın hiçbir şekilde bir açıklama yapmaya mecbur olmadığı bir durum yaratıyor. Çünkü mülteci anlaşmasına dayanan ve mültecilerin sınırı geçmelerini engelleyen Erdoğan rejimine yönelik ılımlı siyasi güdümlü ve yanlış hoşgörü bunun açık kanıtıdır. Bu tabi ki siyasi ve insani bir felakettir. 

Konu Kürt ve Kurdistan olunca uluslararası kurumların, güçlerin bu sessizliğini neye yormak lazım?

Günümüzde ne yazık ki insan haklarına ilişkin birinci ve ikinci sınıf insanlar kategorisi var. Ve benim görüşüme göre uluslararası kamuoyu ciddi savaş ihlalleri ile insan hakları ihlalleri konusunda Kürtleri ve diğer azınlıkları yok sayıyor. Kürtlerin yanında örneğin diğer mağdur halklar arasında Asurlular, Araplar da Rojava'da bulunmaktalar. Mesele sadece Kürt halkı değil; mesele o bölgeyi tümden yok etmektir. Halkların siyasi olarak örgütlenmeye başlaması ve bunun özerkliğe kadar ilerleyebilmesi sonucunda Erdoğan kendisinde bu insanları katletme hakkı görüyor. Fakat batının ekonomik, askeri ve kar çıkarlarından kaynaklı otokratik Erdoğan rejimine karşı sessiz kalmalarını yanlış bir hoşgörü olarak değerlendirmek gerekiyor. 

Suriye'de Duma ve Guta'da kimyasal silah kullanıldığına dair belirtiler üzerine OPCW harekete geçti ve durumu araştırmak üzere bir heyet gönderdi. Ölenler Kürtler olduğu için mi incelemeye yapılmıyor?

Konu Esad rejiminin kurbanlarını tespit etme olunca açık ve resmi incelemeler yapılıyor. Türkiye veya Erdoğan rejimi insan hakları ihlalleri iddialarına karıştığı anda gözler sıkıca kapatılıyor. Mağdur ve masum olan erkeklerin, kadınların ve çocukların açık bir şekilde kötü muamele, işkence görmelerine ve katledilmelerine göz yumuluyor.

 

Yakın zamanda Katalonya Parlamentosu Türk devletinin Kuzey-Doğu Suriye’ye yönelik saldırılarını resmi olarak kınadı. Türk devletine işgal saldırılarını sonlandırma çağrısında bulunan Katalonya Parlamentosu İspanya’ya da “Türk devletinin suçlarına ortak olmayın” diye seslendi. Bu girişimleri nasıl yorumluyorsunuz?

Katalonya Parlamentosu'nun bu açıklamasını önemli ve yön gösterici buluyorum. Bu tamamen doğru bir sinyaldir. Fakat ne yazık ki Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı esnasında Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliğine davetinin kabul edilmeleri ile birlikte siyasi arenada bir değişim gerçekleşti. Ki burada Türkiye'nin kendi sınırları içerisinde ve sınırları ötesinde insan hakları ihlalleri gerçekleştirdiği gerçeğini görmezden gelmeye razı olan Finlandiya ve İsveç gibi ülkelerin yanlış bir hoşgörü ile sustuklarını görebiliyoruz. 

IPPNW’den kriminal inceleme uzmanı ve biyolojik silah denetçisi Jan Van Aken, Türkiye’nin Kuzey-Doğu Suriye’de sivilleri hedef alan dronlarının Almanya’da üretilip Türkiye’de birleştirilerek Kürtlere karşı kullanıldığını açıkladı. Buna dair değerlendirmeniz nedir?

Türkiye'nin Kuzey-Doğu Suriye'de, Rojava'da, içerisinde Alman üretim parçalarının da bulunduğu insansız hava araçlarını kullandığı bilinen bir gerçektir. Örneğin bu konuda bir Alman firmasının geliştirdiği bir optik var. Bu Almanya'da geliştirildi ve yurtdışında üretilip Türkiye'ye teslim ediliyor. Bu parçalar insansız hava araçlarına yerleştiriliyor ve bu insansız hava araçları insan haklarını ihlal eden saldırılar gerçekleştiriyor. Gerçek şudur ki Almanya, insan hakları ihlallerini ve uluslararası hukuk ihlallerini neredeyse hiçbir şekilde eleştirmiyor ve hatta silah teslimatı yaparak ve askeri destek vererek bu suçlarda aktif rol almaktadır. Bakın, Leopard tankları sınır bölgelerinde duruyor. Bu Leopard tankların Efrîn işgalinde ve güncel olarak Serekaniye'de kullanıldığı ortaya çıktı. Rojava'ya yönelik saldırılarda ve -ister askeri ister sivil olsun-  insanların bombalanmasında Alman silahlarının kullanıldığı bilinen bir gerçektir. Bu mutlaka kınanmalıdır ve durdurulmalıdır. Ne yazık ki bu yönde neredeyse hiçbir şey yapılmıyor. Federal Dışişleri Bakanı Baerbock'un konuya ilişkin oldukça hafif eleştirisini de aslında önemsiz bir tavır olarak görüyorum. Temelde Almanya Federal Hükümeti, Erdoğan rejimine karşı hiçbir adım atmıyor.  

 

Kendi tecrübe ve bilgilerinize dayanarak bize zehirli gazların insanlar üzerindeki etkilerini anlatabilir misiniz?

Ben sinir gazları üzerinde uzman değilim. Fakat savaş gazlarının kesinlikle kötü, zalim ve tehlikeli bir silah olduğunu söyleyebilirim. Bu yüzden bu gaz kullanımı dünya çapında savaş ortamları için yasaklandı. Almanya'da gerçekleşen kazalardan dolayı klor gazını biliyorum. Bu klor gazı solunumu tümden yakıyor ve kişinin boğularak ölmesine yol açıyor. Hardal gazı temel olarak akciğeri ve cildi yakıyor. Bu gaz kullanımı sonucunda kişi korkunç yaralar alıyor. Bunu, gazın bu sonuçlarından dolayı tanıyabiliyoruz. Sonra sarin ve tabun gazları var. Bunlar sinir gazlarıdır. Konsantrasyona bağlı olarak bu gazlar nörolojik hasara, yüksek derecede ağrılara, kasılmalara, bilinç kaybına ve hatta ölüme neden oluyor. Kandil Dağları'nda da yüksek konsantrasyonda göz yaşartıcı gazın kullanıldığına dair ipuçları var. Ve bu göz yaşartıcı gaz savaş eylemlerinde, savaş ortamlarında uluslararası olarak yasaklanmıştır. Askeri çatışmalarda bu gazın kullanımına izin verilmezken ülkeler içinde yürüyüş, protesto ve benzeri eylemliklerde göstericilere, katılımcılara karşı müdahalede belirli konsantrasyonlarda bu gazın kullanımına izin veriliyor. Ancak askeri ordu için göz yaşartıcı gaz kullanımına izin verilmiyor. Saldırıların kurbanlarını gösteren görüntüler var. Bu görüntülerde geriye doğru eğilen insanları görebiliyoruz. Burada sinir gazının kullanıldığı şüphesini söyleyebiliriz. Fakat bu kesin bir kanıt olarak kabul edilemez. Bunu laboratuvarda ölçmek ve kanıtlamak gerekiyor. Ve bunu sadece yerel uzmanlar yapabilir. Kimyagerler ve uzmanlar bunu araştırmalıdır. DAİŞ 2015 yılında resmi bilgilere göre zehirli gaz ele geçirmişti. DAİŞ'in hardal gazını ele geçirdiği resmi yerler tarafından kanıtlanmıştı. Buna karşı 2017 yılında Heyva Sor a Kurd ile birlikte Rakka'daki yerel halka DAİŞ'in bu zehirli gaz ile saldırısı durumunda nasıl hareket edilmesi gerektiği konusunda eğitim verdik. Eğitim merkezimiz Rakka'daydı. 

Ve 1988 yılında Halepçe'de de Alman desteği ile zehirli gaz kullanıldı. Bu vahşi katliamda hangi zehirli gazın kullanıldığına dair bugüne kadar bilgi yok. Ancak Alman şirketleri, bu gazın halen bilinmeyen katkı maddelerini Saddam'a vererek burada suç ortağı olarak yerini aldı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.