Ortadoğu’da savaş homurtuları yeniden başladı

Hüseyin GEDİK yazdı —

  • Ortadoğu’da yeni savaş homurdanmaları yükselirken, Suriye sorunu ve Rojava durumunu bir şekilde çözerek İran savaşına yol temizliği yapılacaktır. Colani’nin ABD dönüşünde Rojava’yı tehdit etmesi, Halep’in Kürt bölgelerine, Tışrîn Barajı’na, Dêrazor’a dönük taktiksel baskılar ve saldırılar, Numan Kurtulmuş’un ‘SDG silah bırakmadan barış olmaz’ çıkışıyla örtüşen eş zamanlı adımlardır.

Bu yıl ki BM oturumlarında en fazla ön plana çıkan konuların başında savaş gelmektedir. Sıcak savaşın yaşandığı Ukrayna-Rusya cephesinde barış görünmezken, yaşanması muhtemel İsrail-İran eksenli savaşa yol açan sorunlar da giderilmiş değildir.

BM Genel Kurulu, kurumsal kimliğinden uzaklaşarak göstermelik şova dönüşürken, devletler arası ikili görüşmelere, perde arkasında dönen pazarlıklara ev sahipliği yapmakla ön plana çıkmaktadır. BM oturumları, milletlerin kaderini ilgilendiren gizli planların, karanlık işlerin döndüğü bir arenaya dönüşmüştür.

Ortadoğu kaosunun derinleşmesine ve yeni savaşların eşiğine gelmesinde BM’nin rolü belirgindir. Geçmişte yaşanan, Afganistan-Irak müdahaleleri, şimdi de Filistin ve İran’a yapılması düşünülen müdahaleler, Suriye’ye dönük planlar, BM’nin marifetiyle yapılmaktadır.

Filistin sorunu, ister barış iter savaşla, yeni trajedilerin yaşanmasına yol açacak tasfiye planıyla çözülmek isteniyor. Hamas’ın tasfiyesi, silahların bırakılması ön koşuluyla dayatılan barış, barış olmaktan çıkmıştır. Gazze’de 70 bine yakın insanın hayatını kaybettiği, yerleşim yerlerinin yerle bir edildiği bir saldırının ardından bazı Avrupa devletleri Filistin devletini tanıdıklarını açıkladılar. Tam bir ikiyüzlülük örneğini sergiliyorlar.

Gazze’de devlet kuracak ne insan kaldı ne de toprak bırakıldı. Yüzbinlerce insan göç etti. Yıkılarak harabeye çevrilen coğrafyada yaşanacak yer bırakılmadı. Çadırlarda yaşamaya mahkûm edilmiş Filistinlilere çadır devleti mi kurulacak, ne yapılacak acaba?

Batı Şeria’nın durumu da hakeza benzerdir. Vaat edilmiş topraklar metaforuyla Filistinliler yerlerinden edilecektir. Filistin barış planı (buna Türkiye’de dahil olmuştur) İsrail’in mutlak egemenlik planıdır. Türkiye bu planın ortaklarından biri olarak ‘havandan su dövercesine’ Kudüs’ün başkent olduğu bir Filistin’ teranesini dilinden düşürmüyor.

Filistin, tasfiye yoluyla hal edildikten sonra sıranın İran’a gelmesi kaçınılmaz görünüyor. İranlı yetkililer de saldırı beklediklerini ima eden açıklamalarda bulundular. ABD’nin bölgeye askeri sevkiyatları, bölgedeki gücünü yeniden konumlandırmadaki hummalı çalışması da dikkate alındığında olası bir İran savaşına ABD’nin fiilen katılacağını göstermektedir. Irak’taki askeri gücünü çekerek Irak Kürdistan’ına ve ağırlıklı olarak da Rojava-Qesroke’ye konuşlandırması savaşa hazırlık olarak yorumlamak mümkündür.

Türkiye, Kürt sorunundan, iç sıkıntılar ve dış dayatmalardan dolayı sırtı yaralı bir ülke olarak Ortadoğu’nun bu savaş senaryosunda rol üstlenmek zorunda bırakılmıştır. Trump-Erdoğan görüşmesinde konuşulan asıl meselelerden biri de İran ve Rusya’ya karşı Türkiye’nin konuşlandırılmasıdır. ABD’den beklediğini tam olarak alamayan Erdoğan, ‘Eyy’ diyerek uzattığı kükreme hitabetini bırakarak süngüsü düşmüş bir lider profili çizmek zorunda kaldı.

Emlakçı olduğunu söyleyen Trump’ın Erdoğan’a övgüler dizmesi boşuna değildir. İyi bir pazarlık yaptığı kesindir. Türkiye’nin talep ve beklentilerine karşın ‘Erdoğan bizim için bir şeyler yapması gerekiyor’ dediği ev ödevleri arasında Filistin-İran-Rusya’ya dönük saldırı ve yaptırımlarda aktif yer alması dayatmasıdır. Türkiye, Filistin göçüne kucak açmak da dahil Trump’ın isteklerine razı olmuştur. Karşılığında ise Rojava’ya müdahalesine vize çıkmış olması ihtimali olasıdır.

Ortadoğu’da yeni savaş homurdanmaları yükselirken, Suriye sorunu ve Rojava durumunu bir şekilde çözerek İran savaşına yol temizliği yapılacaktır. Colani’nin ABD dönüşünde Rojava’yı tehdit etmesi, Halep’in Kürt bölgelerine, Tışrîn Barajı’na, Dêrazor’a dönük taktiksel baskılar ve saldırılar, Numan Kurtulmuş’un ‘SDG silah bırakmadan barış olmaz’ çıkışıyla örtüşen eş zamanlı adımlardır. İçerideki Kürtlerle barış Rojava Kürtleriyle savaş bir ikilem gibi görünse de Türkiye’nin izlediği politika açısından bütünsellik içermektedir. 

TBMM açılışında alışılmadık görüntülerle (DEM parti yetkililerin eleştiri aldığı ve sindirilemeyen görüntü kareleri de dahil) yeni mesajlar verilmeye çalışıldı. Erdoğan’ın DEM Parti sıralarına kadar giderek tokalaşması, konuşmasında teşekkür etmesi, özel bir oturumda DEM Parti Eşbaşkanları ve İmralı Heyeti’yle yan yana oturmaları, resepsiyonda birlikte görünmeleri barışa dair bir şeyleri ima etse de henüz somut bir adım atılmadığını söylemeye devam etmek durumundayız. Bu varsayımlarımız, barışa, çözüme dair güvensiz ve umutsuz yaklaştığımızdan dolayı değil, haklı olarak duyduğumuz kaygıların giderilmeyişindendir.

Avrupa ülkelerinin savaşa yatırım yaptığı böylesi bir süreçte, Ukrayna savaşı, olası İran savaşı ve Filistin’in tasfiye planının küresel ve bölgesel etkileri beklenenden de fazla kaotik bir sonuç doğuracaktır. Savaş ve iç çatışmalarda birçok faktör birbirini tetikler halde beklenmedik gelişmelere yol açması mümkündür.

Türkiye’nin iç bünyede yaşamakta olduğu sıkışıklığı giderecek, sorunlardan çıkışını kolaylaştıracak ve hatta mümkün kılacak yegâne çözüm formülü, toplumsal barışa giden yoldur ve bunu gerçekleştirecek olan da İmralı çözüm masasıdır. Barış ve demokratik çözüm öngörüsü sadece Türkiye için değil, bölge barışı için de hayati önemdedir.

Türkiye, başta Rojava’ya dair beslediği savaş heveslerinden vazgeçmesi gerekir. Mevcut savaşan ve muhtemelen savaşacak taraflardan birini tercih ederek değil, savaşın karşısında durarak, tarafsız kalarak politika yürütmesi daha gerçekçi olacaktır. Herkesin bir vantuz gibi kendisine çeken savaş atmosferinden çıkarak barışı öngören İmralı çözümüne daha fazla yatırım yapması Türkiye ve bölge halklarının hayrına olacaktır. Çünkü zaman herkes için daralıyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.