Özgürlüğü kim getirecek?  

Selim FERAT yazdı —

  • Öfkeli, hala umutlu ve kurtuluş ırmağını sonuna kadar yüzmeye kararlı insanlar arasında,  iki yabancı sima ile tanıştım. İkisi de, yaşamlarının 30 yılını Türk zindanlarında geçirmiş. Biri Amanoslar’da esir düşmüş; diğeri İzmir’de hesap dışı tutuklanmış.

Berlin’de 9 Ekim 1998 uluslararası darbesine karşı yapılan protesto güzergahındaydım. Öcalan’ın Suriye’yi terketmeye ve deyim yerindeyse bir dünya turuna mecbur eden; Türkiye‘ye teslimiyle sonuçlanan ABD öncülüğündeki komploya karşı yürüyenlerleyim.
Öfkeli, hala umutlu ve kurtuluş ırmağını sonuna kadar yüzmeye kararlı insanlar arasında,  iki yabancı sima ile tanıştım.
İkisi de, yaşamlarının 30 yılını Türk zindanlarında geçirmiş.
Biri Amanoslar’da esir düşmüş; diğeri İzmir’de hesap dışı tutuklanmış.
Her biri iki ayrı hapishanede uzun yıllar kalmışlar.
Yaşamlarını Kurdistan için adamışlar. Biri çaba gösterse de, her defasında Türkçe konuşmaktan feragat etmeme eğilimde.
Diğeri, Kurdistan için mücadele edenlerin neden hala Kürtçe konuşmadıkları konusunda hayıflanan, dil ve kültür için çırpınan bir yürek.
Amanoslar’da esir edilen, otuz yıl boyunca, daha çok kitaplarla uzun bir bilinç edinme yolculuğuna çıkmış.
İzmir’de hesap dışı tutuklanan, yüzlerce yoldaşıyla sohbet etmiş, eğitim görmüş, ahlak ve yaşam konularında oldukça bilenmiş bir dava adamı; zindanı terkettiğinde, ebediyete dek sürecek ondan fazla dostluk edindiği için, umutla yola devam etmiş ve kendisini Berlin’de bulmuş.
Bu iki ender kişiliği tesadüfen tanımadım. Tanıdığım yüzler içinde, yabancı duran iki yeni yürüyüşçü olduklarının farkına vardığım andan itibaren, tokalaştım. Çünkü, bir yerde ben de yabancıyım ve bana yabancı olmayanları aramaktaydım. 
Onlara ilk sorum:
Öcalan’ın özgürleşmesi için, bu yürüyüşten bir yıl sonrasına varacak süreci düşünün, neler olacak?
Amanoslar’da esir düşen, mücadelenin devam edeceğini ve bu mücadelenin Öcalan tecridini kıracağı kanaatinde. 
İzmir’de hesap dışı tutuklanan ise, çok temkinli. Erdoğan’ın şiddeti ve baskıyı daha çok arttıracağını; mücadelenin yeni bir ivme kazanarak yükselmesi durumunda ise, Öcalan’ın özgürlüğünün mümkün olcağını düşünüyor. Ekliyor. Mücadele olmalı, umut da.
Yürüyüşe hesap dışı tutuklanan dava adamını yoldaş edinerek, yola devam ediyorum.
Bu kez o bana neler düşündüğümü soruyor.
Mücadelenin belirleyici olduğunu belirttikten sonra;
ABD öncülüğünde, İngiltere, Almanya’nın örtülü desteği olmadan, son seçimde Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı seçilmesinin mümkün olmayacağını ekliyorum.
Erdoğan’ın, muhtemel pazarlıklarda, mallarına ve ailesine dokunulmaması şartıyla, ABD ve ona bağlı koalisyonunun planı çerçevesinde hareket etmeyi taahhüt ettiğini tahmin ettiğimi aktarıyorum.
Sessiz dinliyor. Bir mantık yakalamaya çalışıyor. Meraklı ve hemen inanmaya meyilli olmayan bakışlarını izliyorum. İki opsiyonun olduğunun altını çiziyorum:
Birincisi: Erdoğan TC’nin kuruluşunun 100’üncü yılında ya kendisini Halife ilan edecek ve…
İkincisi: Yıllardır devam eden uluslararası “Öcalan’a Özgürlük“ kampanyasının; birçok baskı ve mücadele momenti bileşkelerinin etkisi sonucu; 
Kilitlenen Türk politikası ve Erdoğan, ailesi ve bu ailenin yükselmesinden sorumlu zanlıların cezada muaf tutulmalarını sağlamak  için, İmralı sürecine son verilecek ve yeni bir açılım süreci başlatılacak… 
Cevap yok. On adım sonra, ikimiz de birbirimize bakarak, sözsüz ‘bakalım, göreceğiz’ gibi bakıyoruz. Ayrılırken ısrarla, “mücadelesiz olmaz“ diyor ve gidiyor. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.