Perspektif sosyalizm ufku sunuyor

Dosya Haberleri —

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, İmralı 2025

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, İmralı 2025

Tutsak bulunan HDP'nin eski Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ ile süreci ve sosyalizmin yeni imkanlarını konuştuk

  • Devlet siyaseti tarafından Meclis komisyonu kurma gibi kimi adımlar atılsa da asıl sorumluluk ve yük Kürt tarafındadır. Bu, sorumlulukta eşit olmayan bir durum ortaya çıkarıyor. Çelişki, halkta güvensizlik, toplumsal kabul ve katılımda ciddi yetersizliklere yol açıyor. Hali hazırda tek işlevsel kanal Sayın Öcalan’ın liderlik kapasitesi ve güven artırıcı rolüdür.
  • Benim açımdan perspektifteki birçok başlığı dışlamadan söylersem; başat olan sosyalizm ufku ve kendi deneyimi yaratma konusundaki istektir. Özgürlük, demokrasi ve sosyalizm tarihinin olumlu birikimlerine yaslanarak yeni bir tarihsel deneyim yaratabiliriz. Sayın Öcalan’ın perspektifi bu idealin mümkünlüğüne işaret etmesi bakımından önemli. 
  • Sosyalistler, devrimci, demokratik güçler varlık misyonlarını Kürt sorununun demokratik çözümü mücadelesi ve kazanımları üzerinden ileriye taşıyabilir. Demokrasi, özgürlük ve sosyalizm iddiası taşıyan bütün kuvvetlerin, hareketlerin politik müşterekler zemininde süreci sahiplenmesi ve doğrudan katılımı toplumsal mücadeleler tarihinin bir çağrısı olarak görülmelidir. 

GÜLCAN DERELİ

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat'ta yaptığı Barış ve Demokratik Toplum çağrısıyla başlayan süreç gündemdeki sıcaklığını koruyor. Öcalan'ın 9 Temmuz'da videolu çağrısına PKK sembolik anlamı büyük silah yakma eylemiyle yanıt verdi. KCK Eşbaşkanı Besê Hozat'ın öncülüğünde gerçekleşen eyleme 30 gerilla katıldı. Bu grup da kendine Barış ve Demokratik Toplum Grubu ismini verdi. Bu önemli adımların ardından gözler devletin atacağı adımlara çevrildi. Öncelikle Meclis'te kurulması planlanan komisyonun yasal düzenlemeleri somutlaştırması beklentisi var. Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu'da yeni bir dönemin kapısını açmaya aday bu sürecin nereye evrileceği, kuşkusuz toplumsal mücadeleye bağlı. 

Biz de bu çerçevede Kandıra 1 Nolu F Tipi Cezaevi'nde 9 yılı aşkın süredir tutsak olan HDP eski Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ'a sürecin karakterini, rotasını, sosyalistleri ve demokratik güçleri bekleyen yeni ufukları sorduk.  

 

 

Yeni bir sürece giriliyor. Siz içeriden bu süreci nasıl okuyorsunuz? Süreç nasıl ilerliyor veya ilerlemeli? 

Sayın Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum çağrısıyla başlayan, PKK’nin fesih kararı ve silahları yakma töreniyle ilerleyen bir süreç gelişimi yaşandı. Yani sürecin merkezinde hala Kürt Halk Önderliği ve Hareketi bulunuyor. Devlet siyaseti tarafından Meclis komisyonu kurma gibi kimi adımlar atılsa da asıl sorumluluk ve yük Kürt tarafındadır. Bu, sorumlulukta eşit olmayan bir durum ortaya çıkarıyor. Çelişki, halkta güvensizlik, toplumsal kabul ve katılımda ciddi yetersizliklere yol açıyor. Hali hazırda Kürt halkını, hatta genel Türkiye demokratik kamuoyunu sürece bağlayan tek işlevsel kanal Sayın Öcalan’ın liderlik kapasitesi ve güven artırıcı rolüdür. Bu tek sağlam bağ, eğer güçlendirilmez ve siyasi iktidarın sorun çözücü adımlarıyla karşılığını bulmazsa kaçınılmaz tıkanmalar yaşanabilir. Elbette bütün çabamız kritik bir tıkanma ve akamet hali yaşanmaması için olmalıdır. Gelinen bu aşamada Sayın Öcalan ve PKK tarafından atılması gereken adımların atıldığı, söz ve sorumlulukların yerine getirildiği düşünülürse, şimdi üzerine düşeni yapma görevi devlet siyasetinin ve demokratik siyasetin önündedir. 

Açık ki siyasi iktidar ve temsil ettiği devlet yapısı Kürt sorununun demokratik çözümü ve politik özgürlüklerin sağlanması konusunda hevesli ve kararlı değil. Doğal olarak demokratik siyasetin bu kararlılığı ve basıncı toplumsal yaşam ile üretim alanlarının içinden örgütlemesi gerekiyor. Sürece toplumsal katılım çeperinin genişlemesi, niteliğin güçlendirilmesi hem amaca uygunluk hem de reel politik bakımından en geçerli yoldur. DEM Parti’nin bir süredir yaygın ev toplantıları, halk buluşmaları üzerinden süreci politik kitle hareketinin katılımı ve muhataplığıyla ilerletme çabaları önemlidir. Bu çizgiyi derinleştirmek, aynı zamanda halklarımızın temel demokratik taleplerini yükseltilmesi yoluyla somut hedeflere bağlamak ilerlemenin ana yol haritasıdır. 

Zira asıl yükü İmralı’ya yıkmak ve süreci bu tutumla kilitleme ya da durağanlaştırma hesapları yapmak siyasi iktidarın işine gelebilir. Ama bizlerin buna alan açma, riskleri görmeme gibi bir lüksümüz yok. Demokratik siyasetin demokratik toplum dinamiklerini harekete geçirmek ve örgütlemek gibi temel bir görevi var. Sürecin yeni aşamasını bu görevin hangi düzeyde icra edildiği belirleyecektir. 

Öte yandan sürecin asli muhatabı olarak Sayın Öcalan’ın kurumsal, siyasal tanınışı ve nesnel rolünü oynayabilmesi bakımından var olan sorun ve engellerin aşılması gerekiyor. Bu konuda adım atması gereken Meclis ve siyasi iktidardır. Öcalan’ın sürecin başlatılmasındaki insiyatifini ve sürdürülmesindeki rolünü bir taraftan tanıyıp diğer taraftan hukuksal ve siyasal güvenceden, kurumsal ihtiyaçların temininden yoksun bırakmak ciddi bir çelişki ve tutarsızlıktır. Kurulan Meclis komisyonu sürecin birçok hukuki ve siyasi gereği ile birlikte bu çelişkinin çözümünü önüne koymak durumundadır. Sizin sorularınıza yanıt verirken, en basitinden gidersek, hala İmralı’ya istenen ziyaretler yapılamıyor. Ve gazeteciler, siyasiler, demokratik kurum ve kamuoyu temsilcileri sonradan tutuklanma riski olmaksızın görüşmeler gerçekleştiremiyor. 

Süreç bütün boyutlarıyla hukuki güvence altına alınmalı. Hem yasalarda demokratik düzenlemeler hem siyasi fikir ve faaliyet hakkının hukuki güvence alınması boyutlarıyla gerçek bir ilerleme sağlanabilir. Verili aşamanın siyasi iktidar bakımından bütünsellikten uzak ve siyasi ihtirasların menzilinde ele alındığı görülüyor. Sürece CHP’li belediyelere dönük operasyonların, demokratik hak ve özgürlüklerin kullanımına karşı tahammülsüzlüğü eşlik etmesi bunun güncel ve tipik bir yansıması. Siyaset alanı ve halk iradesinin tecellisi iktidar güçleri için hala bir operasyon alanı. Elbette Barış ve Demokratik Toplum hedefine, anlamına uygun, tutarlı ve bütünsel gerçekleşecek olan Türkiye ezilen halkları, emekçileri; kadınlar ve gençlerdir. Sayın Öcalan’ın çağrısıyla PKK’nin silahları ateşe atması ve yaptığı açıklama, Türkiye halklarına savaş ve ölüm isteyen tarafın Kürtler olmadığı yönünde güçlü beyan ve çağrıydı. Barışı, asıl öznesi olan halklar arasında kurmanın ve demokratik toplumun kaldıracı yapmanın fırsatını, zemini sundu. Bu fırsatı değerlendirmek için herkesin payına özgün sorumluluklar düşüyor.

 

 

Sayın Öcalan'ın perspektifleri kamuoyuna yansıdı. Geniş bir yelpazede pek çok başlığı değerlendiriyor, yeni düşünceler öne sürüyor. Siz perspektifi nasıl okudunuz? 

Giriş mahiyetinde yayınlanan özet metni okudum. Metinde işaret ettiği başlıklar itibariyle geniş bir tarihsel ve programatik çerçeve çiziliyor. Sürecin gidişatına ışık tutması, fikirsel yön tayini ve amaç açıklığına hizmet etmesi bakımından belirleyici önem taşıyor. Perspektiflerin bugün ve yakın gelecekte epeyce tartışıldığına ve tartışılacağına şüphe yok. Zaten sürecin anlamına, ruhuna uygun ilerleyebilmesi için tartışma zeminin oluşması, perspektiflerdeki fikirsel üretimin hem katkılardan hem eleştirilerden güç alacak bir esnekliğe sahip olması önemlidir. Sayın Öcalan’ın buna alan açtığını da söyleyebilirim. Benim açımdan perspektifteki birçok başlığı dışlamadan söylersem; başat olan sosyalizm ufku ve kendi deneyimi yaratma konusundaki istektir. Bugüne dair iddia ve kararlılığım programatik düzeydeki bütün farklılıklardan bağımsız olarak ortaya konulmasıdır. Devrim ve sosyalizmin güncelliği penceresinden okudum ve okuyorum. Bu yanıyla da değerli ve önemli buluyorum. Dünya ve bizim politik coğrafyamız sayısız toplumsal mücadeleler, sınıf hareketleri, devrim ve sosyalizm deneyimlerinin ürünüdür. Tarihi, diyalektik felsefesinin yöntemiyle bir süreklilik olarak anlıyorsak, hepimiz bu tarihin şimdisi, kendisiyiz. Yeni bir toplumsal düzene, kadından, emekten, doğadan, özgürlük ve eşitlikten yana bir yaşam kurma ufkunu gözümüze diktiysek öz deneyimlerimizi yaratma konusunda da ısrarcı olmak durumundayız. Özgürlük, demokrasi ve sosyalizm tarihinin olumlu değerlerine, birikimlerine yaslanarak yeni bir tarihsel deneyim yaratabiliriz. Sayın Öcalan’ın perspektifini bu idealin mümkünlüğüne işaret etmesi bakımından önemli buluyorum. Farklı görüşler ve katılımları da içerecek ama esas olarak toplumun bağlarında, doğrudan halk katılımıyla gerçek yönünü, niteliğini bulacak bir süreç ön görülebilir. 

Siz dışarıda olsaydınız demokratik toplumun, demokratik sosyalizmin inşasına nasıl katkı sunardınız? Sizce demokratik siyaseti bekleyen en temel sorumluluklar neler? 

İçeride kaldığımız koşullarda da mevcut sınırlara şartların yetersizliğine rağmen elimizden, aklımızdan geldiğince katkı sunmaya çalışıyoruz. Çünkü bu her şeyden önce irade meselesi. İrade ise sınırları sabit şartları esas almaz. Şüphesiz dışarıda olsak durum ya da verim farklı olurdu. Dışarı olmam ihtimali üzerinden yapacağım katkının boyutunun somut ihtiyaç alanları belirlerdi. Burada en önemli ihtiyaç alanının ne olduğuna bakarken politik öncülük ve örgütçülük hattının güçlendirilmesi ihtiyacını görüyorum. Demokratik siyaset güçlerimizin de bu hatta yoğunlaşması ve kapasitesini yükseltmesi gerekiyor. 

 

 

Kürt halkına, demokratik kesimlere, sosyalist güçlere mesajınız ne olur?

Bu tarihi süreçte her politik öznenin, başta Kürt halkı olmak üzere haksızlık, yoksulluk, savaşla sınanan bütün halkların katacağı güç kadar alacağı güç ve imkan da vardır. Farklılıklar, özgünlükler ne olursa olsun Barış ve Demokratik Toplum mücadelesinin paydaşı olmak herkese taze bir nefes ve rejim krizinin sıktığı mengeneden kurtuluş olanağı sağlar. Sosyalistler, devrimci, demokratik güçler varlık misyonlarını Kürt sorununun demokratik çözümü mücadelesi ve kazanımları üzerinden ileriye taşıyabilir. Demokrasi, özgürlük ve sosyalizm iddiası taşıyan bütün kuvvetlerin, hareketlerin politik müşterekler zemininde süreci sahiplenmesi ve doğrudan katılımı toplumsal mücadeleler tarihinin bir çağrısı olarak görülmelidir. 

 

***

Ortadoğu emperyalistlerin hedefinde

Süreç öncesi önemli gelişmelere şahitlik ettik. Hamas-İsrail çatışması ile başlayan süreç İran-İsrail savaşına evrildi. Ortadoğu'da sarsıcı gelişmeler oluyor. Siz bu gelişmeleri hücrenizde nasıl okudunuz? 

Barış ve Demokratik Toplum çağrısı ve sürecinin başlamasında Ortadoğu’da savaşın yayılacağı ve dirileceği öngörüsü duruyordu. Nitekim böyle de oldu. Siyasi iktidar da kendi ajandasından bakarak savaş ve hegemonya oyunları karşısında pozisyon belirlemek için Sayın Öcalan’a yaptığı çağrı üzerinden hat belirlemeye yöneldi. Ortadoğu’da yayılan savaşın karakteri emperyalistler arası rekabet ve hegemonya kurma amacına bağlıdır. Bölge halklarının, kadınların, ezilen ve statüsüz bırakılan ulusların, inançların haklarının tesis edilmesi gibi bir kaygıları yok. Aksine Filistin halkının soykırımcı bir saldırıya ve sürgüne tabi tutulması, Suriye'de ise başta Kürt halkı olmak üzere bütün ulus ve inançların kaderinin IŞİD bozması halk onayına dayanmayan bir yönetime teslim edilmeye çalışması durumun vahametini gözler önüne seriyor.

Sömürü ve ticaret savaşları, yayılmacı, işgalci çizgi Ortadoğu halklarının gelişim ve gelecek dinamiklerini yok etmeye hizmet eden kuşatmayı pekiştiriyor. Birinci Dünya Savaşı’nın merkezi olan, İkinci Dünya Savaşı’nda da yeniden sınırlarına müdahale edilen Ortadoğu, demokratik ve ilerici, devrimci halk hareketlerinin galebe çalmadığı her koşulda ve zamanda emperyalist ve gerici savaşların hedefi oluyor. Bu savaş çemberi var olan ve gelişme potansiyeli taşıyan halk hareketlerini de boğmaya, kazanımlarını tırpanlayıp sönümlendirmeye odaklıdır. Kuzey ve Doğu Suriye- Rojava tam da böyle bir örnektir. Bugün savaşın bütün yakıcılığına, taşıdığı saldırı, yıkım operasyonlarına rağmen Kuzey ve Doğu Suriye’deki halk demokrasisinin savunulması, kazanımların yasal siyasal güvence altına alınması oldukça hayati ve tarihsel önem taşır. Emperyalist güçler sömürücü, kâr ve hegemonya amaçlı müdahalelerini perdelemek için bölgeye demokrasi, özgürlük ve medeniyet ihraç etme yalanına başvurdular. Coğrafyanın öz dinamiklerinin gelişmesine izin vermediler. Buna rağmen son yüz yıllık emperyalist güçler, gerici, faşist devletler ipoteği kırılarak Kuzey ve Doğu Suriye’de öz güçlere ve kapsayıcı demokratik programa dayanan bir model ortaya çıktı. Bu model savaş cehennemine atılıp, üzerine bütün kapılar kilitlenen Ortadoğu halkları için çıkışın anahtarı olmuştur. Barış ve Demokratik Toplum sürecinin bölge ayağıyla da başarıya ulaşması bütün bölge halklarının savaş cehenneminden çıkması ve dünya medeniyetlerinin beşiği Ortadoğu Mezopotamya topraklarında yeni özgürlükçü bir toplumsal düzenin kurulabilmesi açısından tarihi önemdedir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.