Rojava'da savaş-barış gelgitleri

Hüseyin GEDİK yazdı —

  • İç içe geçmiş halkların "Demokratik Ulus" eksenli idari bir yapıyı inşa etmelerinin dışındaki seçenekler düşmanlık üretecektir. İster HTŞ’nin içten dayattığı ister Türk devleti veya başka güçlerin dıştan dayattığı selefi yönetim anlayışı ret edilmelidir.

Suriye’de BAAS dönemini aratmayan sakallı BAAS’cılar, Rojava Özerk Yönetimi’ne karşı düşmanca tutumlarını sürdürmeye devam etmektedir. En son, Halep’teki Kürt mahallelerine saldırmaları, yollara barikat kurmaları, barışçıl çözümde samimi olmadıklarını göstermektedir.

Suriye halklarının iradesini hiçe sayarak tek taraflı adımlar atan Colani’nin anayasa oluşturma ve seçim gibi hayati konularda tüm kesimleri dışlaması, giderek daha fazla sorunlu bir idari yapıya dönüştüğünü göstermektedir. Geçiş hükümeti adına yaptığı icraatlar, Alevi ve Dürzilere saldırılarının ardından Kürtlere yönelmeleri beklenen bir durumdur.

HTŞ, Suriye’nin birliği adına despotik bir yönetim inşa etmesi, merkezi idari sistemle kendisini meşrulaştırması kabul edilemez bir noktaya gelmiş dayanmıştır. Türk devletinin paralel yapısı haline gelen Colani hükümeti, Özerk Yönetim alanlarına saldırarak mevcut fiili özerklik ve öz savunma sistemini hedef alması Suriye çözümünü daha da zora sokmaktadır.

Türkiye’de, Colani ve Mazlum Ebdi arasında imzalanan 10 Mart anlaşmasına atıf yapanlar, SDG’nin silah bırakma ön koşulunu dayatanlar suyu yokuşa sürmektedirler. Kürtlerin imhaya açık hale gelmesini savunmaktadır. Türkiye’nin asıl amacı SDG’yi, Özerk Yönetimi hedef göstererek Suriye’deki egemenliğini kalıcı hale getirmek istiyor. Bu nedenle Rojava’da yaşanan savaş ve barış gel-gitleri Türkiye merkezli politikaların ürünüdür.

Suriye’de çözümü istemeyen, görüşmeleri sabote eden, SDG ve Şam arasındaki uzlaşmayı engelleyen tek güç Türkiye’dir. Anlaşmalara engel olan Türk devleti dezenformasyonla kamuoyunu manipüle etmeye çalışıyor. Suriye’deki çözümsüzlüğün nedeni Türkiye’nin oyun bozan tutumundan kaynaklanıyor. HTŞ’yi görüşmelerden çeken, Paris toplantısını sabote eden, ilişkilerin kopmasına yol açan da Türkiye’dir. Mevcut durumda anlaşmaya gelmeyen, ilişkileri askıya alan ve görüşmelerden kaçan Şam yönetimidir. Türkiye’nin telkinleriyle hareket eden Şam hükümeti her şeyi oldu-bittiye getirerek Suriye’de istediği çözümü sağlamak istiyor.

Türkiye, HTŞ üzerinde tam kontrolü sağlamıştır ve istediği gibi kullanmaktadır. Suriye halklarının tümünü de HTŞ’ye biat etmeye zorlamaktadır. Katliam saldırılarıyla egemenlik kurmak ve böylece Suriye halklarına kayıtsız şartsız itaat etmeyi şart koşmaktadır. Bu gerçeğin farkına varılmalı ve artık bu durumun aşılması gerekiyor.

HTŞ, geniş tabanlı bir hükümetin kurulmasına olanak tanımalıdır. Tüm farklı kesimlerin kendilerini temsil edeceği, öz savunmasını yapacağı esnek merkezi bir yönetim modeline açık olması gerekir. Suriye’nin dokusuna uygun olmalı ve halkların ortak iradesini yansıtmalıdır. Bu nedenle HTŞ, Türk devletinin kontrolünden bir an önce çıkmazsa, Suriye’nin farklılıklarına uygun makul çözümlere gelmezse, katliamla, zorla, baskıyla, halkı biat etmeye zorlarsa HTŞ’siz bir Suriye’yi düşünmek kaçınılmazdır. 

Suriye’nin geleceğine dair yeni çözüm alternatifleri üzerinde durmanın zamanı gelmiştir. Colani hükümeti Alevi ve Dürzi katliamlarından sonra Kürtleri de hedef alması Colani’siz bir çözüm formülü üzerinde durmayı gerektirir. Suriye halkları HTŞ idaresine mahkûm değildir. Katı merkezi bir yönetim sisteminden ziyade halkların iradesini yansıtan, yaşamlarını güvence altına alan öz yönetim modelini tartışmaya açmaları ve bunu uluslararası güçlere dayatmaları gerekir.

HTŞ dışında kalan bütün halk kesimleri, Suriye’nin yönetimine şimdiden talip olmaları gerekir. HTŞ yönetiminin gerçekleştirdiği Alevi-Dürzi katliamlarından dersler çıkararak kalıcı bir barışa giden yolun taşlarını şimdiden döşemenin tam zamanıdır. Suriye’nin siyasi, askeri, hukuki alt yapısı, ekonomik kaynakların paylaşımı konularında geniş halk tabanlı bir konsensüs sağlamaları mümkündür.  

Seküler, demokrat Sünni Araplar, Kürtler, Dürziler, Aleviler ve diğer etnik azınlıklar ortak bir yönetim modelinde uzlaşarak varlıklarını bir deklarasyonla ilan etmeleri gerekir. Suriye halkının çoğunluğunu temsil eden bu kesimler Suriye’nin gerçek sahibidirler. Bu kesimler dışlanarak yapılan çözüm arayışları meşru olmayacaktır. Üstten dayatmalarla HTŞ’yi emrivakiyle kabul ettirmek Suriye halklarına kefen giydirmek anlamına gelecektir.

Türkiye’nin SDG ve YPG’nin silah bırakma dayatmaları sadece Kürtler için değil Suriye halklarını da korumasız ve güvencesiz bırakacaktır. SDG’yi halkların öz savunma modeli olarak Suriye’nin geneline yaymak gerektiği bir dönemden geçilmektedir. Tam da böylesi bir dönemde Türk devletinin Kürt sorununu çözme adına Rojava’yı çökertmeye çalışması ve bunu İmralı görüşmelerine şart koşması art niyetli bir yaklaşımdır.

Suriye’de bir etnik yapının ön plana çıktığı yönetim modeli ve devlet yapılanması sürekli sorun üretecektir. Çelişki ve çatışmalara zemin oluşturacaktır. Uzun zamana yayılacak düşmanlıklara yol açacaktır. Şimdiye kadar Colani’nin yaptığı da budur. Bütün farklılıkları dışlayarak iktidarını inşa etmeye çalışıyor ve gerektiğinde de katliamlara baş vuruyor. Buna artık fırsat vermemek gerekir.

İç içe geçmiş halkların "Demokratik Ulus" eksenli idari bir yapıyı inşa etmelerinin dışındaki seçenekler düşmanlık üretecektir. İster HTŞ’nin içten dayattığı ister Türk devleti veya başka güçlerin dıştan dayattığı selefi yönetim anlayışı ret edilmelidir.

Suriye’nin bütün halkları ve inançları ortak kaderde buluşmaları, kendi gelecekleri hakkında söz ve karar sahibi olmaları dışındaki seçeneklere kapıyı kesinlikle kapatmalıdırlar.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.