‘Saf tutmamak bir seçenek olamaz’

Kültür/Sanat Haberleri —

Kerem Fırtına/ Hizmetçiler oyunu

Kerem Fırtına/ Hizmetçiler oyunu

  • “Politikayı sanatın bir adım ilerisinde, gerisinde görmüyorum. Sanat en etkili politik alanların başında gelir muhtemel.”
  • “Saf tutma konusu benim için kaçınılmaz, dolayısıyla da kolay. Adaletsizliğin olduğu konuda saf tutmamak bir seçenek olamaz.”

BİLGE AKSU

Toplumun büyük kesimi onu Kurtlar Vadisi yahut Kiralık Aşk dizilerinden tanısa da bizim için ikinci bir yönü var. Yıllardır örgütlü mücadelenin içinde, ekolojiden hak savunuculuğuna uzanan geniş bir perspektifte görüp tanıdığımız bir oyuncu Kerem Fırtına. ‘Piyasa’da kalabilmenin giderek zorlaştığı dönemlerde ana akımın dışındaki işlerini de sürdürmesi, onu adeta ikili bir hayata zorluyor. Fakat o bunu sanata dair bir gereklilik olarak görüyor. Şimdilerde sanki bu yönünü sahneye de taşıdığı, Jean Genet’nin Hizmetçiler’inde görüyoruz kendisini. Rol içinde rol oynamanın gerekliliği herkes için yakıcı, bakalım buna dair izlenimleri nasıl…

Oyuncu Kerem Fırtına ile Jean Genet’den Yeşil Sol Parti’ye, hapishanelerden kapitalist hiyerarşiye uzanan bir söyleşi yaptık. Yeni projelerine dair de ipuçları aldık.

Jean Genet’nin oldukça zor bir metnini oynuyorsunuz. Anlatının gerçeklikle ilişkisine dair farklı söylentiler var. Sizce Genet’nin buna dair çıkış noktası neydi?

Hiyerarşik dizilimin en sert örneğinin içine doğuyor Genet. İçinde büyüyor, şekilleniyor. Yetimhane, ıslahevleri, hapishaneler. Görünen ve görünmeyen her çeşit otorite tarafından eziliyor, cezalandırılıyor. Karşısına çıkan herkesi kandıran, dolandıran birine dönüşüyor. Sisteme ve egemene saygı duymuyor, bağlılık hissetmiyor. Dolayısıyla mahcubiyet de hissetmiyor eylemlerinden, geri durmayı düşünmüyor. Çalsa da, kazansa da, sevse de, yaratsa da sonuç olarak elde ne varsa onu yok eden, yıkan taraf oluyor. Genet’nin çıkış noktalarına dair söylenti çok. Yaşamış, yaratmış, çalmış olabilir. Devletin egemen yüzüyle kavgası olan her türlü oluşum, örgüt, yapıyla ilişkisi, iletişimi olmuş. Ama hiçbirinde kalıcı bir pozisyonu olmamış. Hiçbir kimsede, cemiyette, ortamda kalmamış. Çıkış noktası şudur, diye bir şey yok belki. Tüm hayatı bir vaka çünkü. “Rahatsız edici” bir çıkış Genet.

Bu rahatsız edicilik bu kez mülkiyete dair sanırım, hatta mülkiyetin kullanım hakkına. Bir hanımın yatak odasındayız ve o hiç istemese de her yere çiçekler serpiştiriliyor. Kimi nesnelerin kontrolü de hizmetçilerde. Bir şey, ona sahip olanın değil de emek verenindir diyebilir miyiz?

Sahip olmaya dair de düşünebiliriz. Gereğinden fazla anlam yüklemiş olabiliriz sahip olmaya. Bir nesneden, mülkten, tüm o “şey”lerden faydalanabildiğin kadardır sahipliğin. Ne kadar fayda sağlayabilirsin lüks bir salondan ya da yatak odasından? içinde oturarak, yatarak. Hizmetçiler de hanımefendi ve beyfendinin evde olmadığı her an tüm o “şey”leri kullanıyorlar. Hem de büyük bir coşkuyla. Kullanma heveslerine ve konsantrasyonlarına baktığımızda sahipten daha çok sahipler. Dolayısıyla onlar da asla kopamamışlar efendilerinden ve ‘şey’lerden. Kopamıyorlar.

Beyefendi karakteri çok ilginç. Ortada hiç yok ama her şeyi çekip çeviren, her ayrıntıyı yakalayabilecek bir göz. Onun yokluğunda evin hanımı dahi bocalıyor. Hizmetçiler esaretten kurtulmak için önce ondan kurtulmalı. Belki aşırı okumaya kaçacak ama bunu Genet’nin hapishane deneyimine bağlayabilir miyiz? İzleyen, denetleyen ve görünmeyen asıl aygıtın temsili midir bu imge?

Hiyerarşinin tepesini işaret etmesi bakımından benzeşebilir. Ama ben iş dünyasının patronlarına dair bir simge olduğunu düşünüyorum beyfendinin. Bir kalkışma da olsa, sendelese de gücünü ve pozisyonunu korumayı başarıyor. Sınıfsal bir temsiliyet bence. Oyunda gözükmemesinin nedeni baba pozisyonu olduğu için de olabilir. Babasının peşine düşmüyor Genet hayatında, kim olduğunu merak etmiyor, yazmıyor, o kısmı yok sayıyor. Beyfendi seyircilere görünmüyor ama saklanmıyor da. “Özgür kaldıktan sonra odasına çekildi, dinleniyor” denmiyor. Çıkar çıkmaz gittiği yer en tanınmış ve sosyetik gece kulübü oluyor. Sevgilisini eve uğramadan oraya çağırıyor. Tüm eşrafa güçlü ve neşeli olduğunu göstermek istiyor muhtemel. Görünmüyor ama gücünü ve tehdidini hissettiriyor. Sermaye devletin de sahibidir. Sermayenin işlerini koruyan yasalar oluşturur ve bekçiliğini yapar. Emniyet ya da hapisane müdürü, beyfendiyi birkaç saat “bu tatsız şikayeti halletmek” için “ağırlamış” olanlardır.

 

 

Oyunun içinde bir de oyunculuk katmanı var. Bu rol içinde rol kurgusu Genet açısından teknik bir detay olsa da sınıfsal statülere dair düşündürücü çıktılar sunuyor. Zenginler bütün utançları, beceriksizlikleri yahut bazen karizmalarıyla hep aynı kişiyi oynayabilirken yoksulların gündelik yaşamda rolden role girmeleri gerektiği gerçeğini nereye koymalıyız? Hizmetçiler türlü tasarılar yapabilirken hanımın karşısında tutuk, sinik ve alık hale geliyorlar örneğin. Bu bir zorunluluk. Kapitalist toplum bir yoksulu patrona karşı kibar, ailesine karşı kanaatkar, düşlerinde tamahkar yapabiliyorsa sorunun kaynağını nerede aramalıyız?

Oyun içinde oyun konsepti Genet için de detaydan fazlası sanırım. Sınıfsal, çarpıcı bir gerçeklik. Dediğiniz gibi statü sahibi, zengin kimseler hep aynı kimlikle yaşar. Yoksul kesimse hep farklı bir tavır takınmak durumunda kalır. İkisinin ortak noktası çıkardır. Zenginin kimliği zaten “kazanan” olduğu için değişmez. Yoksul kimliğiyse tam tersi olduğu için maksimum çıkarı nasıl elde edebilir ya da en az zararı nasıl görürse o yönde tavrını, davranışını değiştirmek durumundadır. Hanımefendileri dışarı çıktığında, iki hizmetçi ona başkaldırıyı, ortadan kaldırıp parasından eşyalarına kadar kullandığı tüm o ‘şey’lere sahip olmayı düşlerler.  Eyleme geçmek için çok çaba ve zaman harcarlar.  Fakat bir türlü harekete geçemezler. Egemene olan hayranlık, hanımefendiyi taklit ede ede O’nu içselleştirmiş olmaları hatta yalnız kaldıklarında birbirlerine karşı egemenin haline, zalimliğine bürünmeleri iktidarı yok etmekten ziyade içinde oldukları yapıyı sağlamlaştırıyor. Doyumu da var olan yapıyı yıkmak yerine taklit etmekte, özenmekte, mağduriyetlerini sahnelemekte bulurlar.

Oyunda iki kadın karakter erkekler tarafından canlandırılmış. Genet’nin de bu yönde bir isteği olduğunu biliyoruz. Fakat kimi eleştirilerde bunun kadın görünürlüğünü azaltan bir tercih olabileceği de konuşuluyor. Buna dair sizin fikriniz nedir?

Genet’in böyle bir notu olmasaydı da yönetmenimiz Kemal Aydoğan’ın bu kararını bu oyun özelinde hele de bu coğrafyada doğru buluyorum. Maalesef kadına şiddet, kadın cinayetleri gibi konularda ülkemizde cezasızlık ilkesi hakim. Ya da cılız, caydırıcı olmayan cezalar. Hizmetçileri iki kadın arkadaş oynasaydı maruz kaldıkları muamele kadın kimliğine ait sorunla özdeşleşecekti. Oysa toplum dışı kalmış kişiler yansıtmak istediğimiz. Cinsel kimliklerden bağımsız. Başımızda da maskülen bir giyim tarzı olan Hanımefendi var. O rolü erkek oynasaydı yine istemediğimiz bir özdeşleşme yaşanabilirdi. Cinsiyetsizleştirmek istedik rolleri. Erkekten ve kadından uzak. Egemeni, altında ezilse de egemene hayranlığını gizleyemeyeni, egemene özenen, yıkmaktan çok yerine geçmeyi arzulayan sınıfı yansıtmak istedik.

2023’te Yeşil Sol Parti’den Milletvekili adayıydınız. Çocukluktan beri mülkiye okuma hayalinizi bilmeyenler için şaşırtıcı olabilir bu, fakat giderek klişe haline gelen o soruyla ilerlersek; sanat bir toplumu kurtarmaya yetebilir mi? Gerçeklik sizi sanatın bir adım ötesinde saf tutmaya zorladı mı sizce?

Gerçeklikten kastınız politikaysa politikayı sanatın bir adım ilerisinde, gerisinde görmüyorum. Bir çatıyı tarif edebilir. Her şey politiktir çünkü. Sanat en etkili politik alanların başında gelir muhtemel. Hem hızlı hem özü itibarıyla propagandisttir. Parti çalışmasınıysa bir görev, sorumluluk bilirim. İhtiyaç duyulduğunda elimden geleni yapmaktan geri durmayacağım resmi bir pozisyon. Ama öyle bir sorumluluğum olmasa da aktif siyasetin içindeyim elbette. Saf tutma konusu benim için kaçınılmaz, dolayısıyla da kolay. Adaletsizliğin olduğu konuda saf tutmamak bir seçenek olamaz. Şimdi tiyatro yapıyorum dolayısıyla siyaset yok gibi bir durum olamaz. Aynı kişi, aynı hayat görüşüne sahip olarak yapıyorum ne yapıyorsam.

Yakın zamanda sizi nerelerde izleyeceğiz?

Eylül ayı itibarıyla sezon boyunca Moda Sahnesi’nde ‘Hizmetçiler’ isimli oyunumuz devam edecek. Onun dışında çok yakın dostum, yoldaşım olan yönetmen Ali Kemal Çınar’ın yazıp yönettiği ‘Valahî’ isimli filmimiz var. Ekim ayında o da izlenebilir diye bekliyoruz. Sevgili hocam Kemal Aydoğan’la Şubat ayı gibi bir projemiz olabilir. Şu an sadece niyet ve plan aşamasında olduğu için şimdilik bu kadarını söyleyeyim.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.