Savaşın ötesinde: Sessiz bir direniş
Kültür/Sanat Haberleri —

Voskhozhdeniye (Tırmanış)
- Sotnikov’un son anlarında küçük bir çocuğa gülümsemesi, tüm film boyunca taşıdığı yükün hafiflediği andır. Oysa hayatta kalan Kolya için bu bir kurtuluş değil, hiç dinmeyecek bir suçlulukla yaşamak zorunda kalacağı bir sürgündür.
VİLDAN BOZKURT
Orijinal adı Voskhozhdeniye olan, ABD’de The Ascent, Türkiye’de ise “Tırmanış” adıyla bilinen SSCB yapımı bu film, Rus sinemasının en çarpıcı savaş dramlarından biridir. Larisa Shepitko’nun yönettiği ve onun sinema kariyerindeki son uzun metrajlı siyah-beyaz yapım olan film, Vasil Bikov’un “Sotnikov” adlı kısa romanından uyarlanmış. 1977 yapımı olan filmden iki yıl sonra geçirdiği trajik bir trafik kazasında hayatını kaybeden Shepitko, Andrey Tarkovski ile aynı dönemde eğitim almış, ancak kendi sessiz ve derin anlatımıyla ayrı bir sinema dili oluşturdu. Tırmanış, Berlin Uluslararası Film Festivali’nde Altın Ayı başta olmak üzere birçok prestijli ödüle layık görüldü.
Ölümle yaşam arasında
1942 kışında, II. Dünya Savaşı’nın Sovyet topraklarındaki en sert geçtiği dönemlerinden birinde geçer film. Diğer pek çok savaş filminden farklı olarak, çatışmadan ziyade savaşın çıplak gerçekliğinin şiddetini kahramanların iç dünyasına yöneltir. İnsanı derin ve manevi sorgulamalara iten yanıyla inancın, vicdanın, ihanetlerin gözler önüne serildiği bir filmdir.
Karın diz boyunu geçtiği bir ormanda, Sovyet partizanlarıyla birlikte bir grup köylü, Almanlardan kaçmaya çalışır. Ancak bu kaçış yalnızca fiziksel değildir; soğuğa, açlığa ve düşmana direnmek kadar zor olan, insanın içindeki kırılganlığa, korkuya ve karanlığa karşı da verilen bir savaştır bu. Erzak aramak için yola çıkan iki partizandan biri, Kolya Rybak, savaşta topçudur. Sotnikov ise cepheye gitmeden önce bir matematik öğretmeniydi. İlk bakışta güçlü, kararlı ve görev odaklı görünen Kolya ile zayıf, hasta ama derinlikli bir ruha sahip Sotnikov’un yürüyüşü, kısa sürede vicdan ve değerler üzerine bir sınava dönüşür.
Sotnikov’un sürekli öksürüğü, onları düşmanın dikkatine açık hâle getirir. Bu küçük, sıradan gibi görünen beden tepkisi, aslında hikâyenin yönünü değiştirir. Sığındıkları evdeki işbirlikçi muhtarın ifşası, karla kaplı ormanda yaşanan çatışma, bir anda her şeyi belirler. Yaralanan Sotnikov, ölümü bir seçenek olarak önüne alırken, gökyüzündeki ayın puslu beyazlığı onu bu karardan döndürür. Bu sahne, filmin en çarpıcı metaforlarından biridir: Ölümle yaşam arasındaki ince çizgide, doğa insanın kararına tanıklık eder.
Yolculuk boyunca kişilerin içinde saklı olan gerçek duygular açığa çıkar. Ruhsal kuvvetin fiziksel kuvvetten daha baskın geldiğini fark eder izleyici. Kolya hayatta kalmak adına pes edip herkesi ele verirken, Sotnikov yaralı ve tükenmiş bedenine rağmen son ana kadar direnmeye devam eder. Sessizliğiyle, bakışlarındaki ağırlığa rağmen izleyiciye gerçek inancı ve direnci hissettirir Sotnikov.
Almanlar tarafından saklandıkları bir kulübede yakalanmalarıyla birlikte artık ahlaki bir tırmanış başlar yaşama dair. Sorgu odasına getirilirken taraflar netleşir. Kolya hayatta kalmak uğruna ne gerekiyorsa yapmaya hazırdır; itiraf eder, boyun eğer. Onları sorguya çeken polis müfettişi Portnov gibi bir işbirlikçinin yolundan gider. Oysa Sotnikov’un suskunluğu, gördüğü işkenceye rağmen bozulmayan duruşu, onun gerçek bir direnişçi olduğunu sessizce ama açıkça ortaya koyar. Bodrum katında geçen o uzun gece, yalnızca kelimelerin değil, bastırılmış vicdanların da gün yüzüne çıktığı bir hesaplaşmaya dönüşür. İhanetin, korkunun ve pişmanlığın ağırlığı, mekânın karanlığına değil, karakterlerin içlerine sinmiştir artık.
Sotnikov’un son anları
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, Nazi askerleri beş kişilik mahkûm grubunu dışarı çıkarır. İki partizan, işbirlikçi muhtar, bir kadın ve küçük bir kız çocuğu; ölüm sessizliğiyle örtülü kasabaya doğru yavaşça yokuş çıkarlar. Filmin adını aldığı “tırmanış” sahnesi, sadece fiziksel bir yokuş değil, insan ruhunun sınandığı bir yoldur. Köylüler de bu yürüyüşe zorla dahil edilirler. Tepede onları bekleyen darağacı, aslında bir duruşun göstergesidir. Gerçek ölüm, insanın ruhunu yitirdiği andır. Diğer üç mahkûmun ardından sıra Sotnikov’a gelir. Kolya, elleriyle onu darağacına sabitlemeye çalışırken, aslında kendi vicdanının ağırlığı altında ezilmektedir. Sotnikov’un son anlarında küçük bir çocuğa gülümsemesi, tüm film boyunca taşıdığı yükün hafiflediği andır. Oysa hayatta kalan Kolya için bu bir kurtuluş değil, hiç dinmeyecek bir suçlulukla yaşamak zorunda kalacağı bir sürgündür. Karargâha geri döndüklerinde kendini asmaya çalışması bile, ruhunun çoktan teslim olduğunu, varlığının ihanet ettiği gerçeğini değiştirmez.
Film, savaşın anlamsızlığı kadar, insanın içinde sürüp giden savaşın da hikâyesini anlatır. Dış görünüşe aldanmanın trajik sonuçlarını, sessiz kahramanlıkların gücünü ve ihanetin toplumsal hafızada nasıl yankı bulduğunu sade, ağır ve çarpıcı bir dille gösterir.















