Seslerini metal kutulara hapsettiler

Kadın Haberleri —

.

.

  • Ma Rainey, inanılmaz sesi ve bedeni ile her adımında beyazlara meydan okuyor. Filmde bir kayıt stüdyosunda müzisyenler, Ma Rainey ve beyaz stüdyo sahipleri arasındaki ilişkiler ve diyaloglar üzerinden siyah tarihinin sisteme entegre olma/olmama, erkeklik, şiddet, genç ve yaşlı kuşak arasındaki gerilim gibi birçok tartışmaya derinden tanık olma şansı bulunuyor. 

NİLGÜN YELPAZE

İçerisinde bulunduğumuz Şubat ayı, Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere Siyah Tarihi Ayı (ya da Afro-Amerikan Tarihi Ayı) olarak biliniyor. Böyle bir ay ilan edilmesi fikri Amerika’da köleliğin kaldırılmasının üzerinden 50 yıl geçtikten sonrasına, yani 1915 yılına kadar uzanıyor. İlk başta Siyahların Tarihinin Araştırılması Derneği olarak Carter G. Woodson’un girişimiyle başlayan oluşum, 1926 yılında düzenledikleri ilk Siyahların Tarihini Anma Ayı olarak Abraham Lincoln (köleliğin kaldırılması sırasında 16. ABD başkanı, sonradan suikasta uğradı) ve Frederick Douglass’ın (köleliğin kaldırılması aktivisti ve yazar) doğum günlerini de içeren şubat ayını seçiyorlar. 1976 yılında Gerald Ford tarafından Siyah Tarihi Ayı resmi hale getiriliyor ve siyah Amerikalıların sık sık göz ardı edilen tarihinin onurlandırılması için bir fırsat olarak atfediliyor. 

Kölelik karşıtı hareketin kazanımı

Bugün Siyah Tarihi Ayı ABD ve Kanada’da Şubat, İrlanda, İngiltere ve Hollanda’da ise Ekim ayında kutlanıyor. Elbette bu yüzyıllar süren sömürgecilik ve kölelik karşıtı hareketin mücadelesinin bir kazanımı olarak görülmeli, devletlerin bahşettiği bir ödül olarak değil. Keza bu ay, ilk başta tarihte önemli siyah kişiliklerin ve olayların ABD’de tamamen beyaz odaklı olan tarih yazımına ve okul eğitimine girmesi amacını taşıyor ve belki de bir noktaya kadar bu amaç gerçekleştirildi, ancak ırkçılığın hala ne seviyede olduğu düşünülürse böyle bir aya duyulan ihtiyaç da daha belirgin hale geliyor. Aslında siyahlar için siyahların tarihini öğrenmek ve öğretmek sadece bir aya sıkıştırılan bir aktivite olmasa da bu ay içerisinde düzenlenen çeşitli aktiviteler, paneller veya yayınlanan yazılarla tarihten bilerek dışlanmış ve yok sayılmış siyahların tarihi gündeme getiriliyor.

Sömürgeciliğe, köleliğe karşı direnişte iki kat ezilen siyah kadınlar siyah erkeklerle her zaman omuz omuza idiler. Beyaz kadınların aksine siyah feministler bu nedenle aynı anda erkek şiddetine ve sistematik şiddete karşı direnmenin, şefkatin ve dayanışmanın bin bir yolunu keşfederek özgürlük mücadelesinin milat taşı oldular. Tabi ki Siyah Tarihi Ayı’nda da siyah tarihinin araştırılması ve yaygınlaştırılması da bu mücadelenin bir sonucu olarak ortaya çıktı.

Varlık mücadelesi bitmedi

Mesele sinema olduğunda zaten bu kadar beyaz odaklı ve beyaz olmayı ‘normal’, beyazların sistem ideolojisini de ‘kaçınılmaz’ kılan Amerikan film endüstrisi tabii ki belli kalıpları yıkmak için elinden geldiğince direndi ve uzun yıllar bekledi. Bu kalıpların yıkılıp siyah kadınların hem kamera önünde hem kamera arkasında eşit ve bağımsız var olabilmeleri mücadelesi tamamlanmış diyemeyiz. Oscar veya Altın Küre gibi büyük ödüllere aday gösterilen kadın yönetmen ve erkek yönetmen oranları (ya da orantısızlığı diyelim) zaten ortadayken, bir de buna siyah kadınların geri kalanlara olan oranını eklediğimizde gerçekten de henüz bu varlık mücadelesinin bittiğini söylemek için çok erken olduğunu görürüz.

Cheryl Dunye ve ‘Karpuz Kadın’

Bu noktada 1996 yapımı ‘Watermelon Woman’ (Karpuz Kadın) filminden bahsetmek istiyorum. Geçen yazıda bahsettiğimiz gibi bazı filmlere erişmek gerçekten çok zor, bu filmi bulmak için ise gerçekten bol şans gerekiyor. Çünkü hem 1996 yapımı, hem de hem siyah, hem kadın, hem de eşcinsel bir yönetmenin yine siyah kadınlarla ilgili kurmaca ve belgeseli harmanlayan bir yöntemle yaptığı bir film. 
Bu filmde yönetmen Cheryl Dunye erken dönem sinemada siyah kadınların oynadığı rollere bakıyor, ve bir de ne görüyor! Tabii ki 30’lu yıllarda çekilen bütün filmlerde eğer bir siyah kadın varsa sadece hizmetçi rolünde var. Bu kadınların bir başrolü, herhangi bir karakteri oynamasına izin verilmiyor ve sadece ırkçı ve cinsiyetçi kalıpları yeniden üreten bazen aptal, bazen sakar, beyaz efendisini anlayan, ona destek olan, çoğunlukla komedi bazen de anaç bir şefkat unsuru olarak kullanılıyor ve jenerikte isimlerine dahi yer verilmiyor çoğu zaman. Bu kadınlardan bir tanesine jenerikte ‘Karpuz Kadın’ olarak yer veriliyor ve işte sinema öğrencisi Cheryl Dunye de bu kadının peşine düşüyor: Kimdir, nedir, başka hangi filmlerde oynadı? Tabii ki 90’larda siyah bir kadın olarak sinema dünyasındaki kendi varoluşunu da bu hikaye ile birleştirmeyi de çok güzel başarıyor ve yeni queer sinemanın öncülerinden olarak adlandırılacak bir filme imza atıyor. 

  • Köleliğin kaldırıldığı ama ırkçılığın ve segregasyonun bütün hızıyla devam ettiği Amerika’da beyazlar bir de yaşamlarını, acılarını, mutluluklarını ve mücadelelerini farklı müzik türleriyle derinden ifade eden siyahların müziğine göz diktiler.

Bir kadın, bir film

Gelelim günümüze. Temsil sorununun bir noktaya kadar aşıldığını kabul edebilsek de, bu uzun bir tartışma. Onun yerine Aralık 2020’nin son haftasında gösterime giren ve pandemi koşullarında pek çok dağıtımcının tercih etmeye başladığı gibi belli başlı online platformlarda bulunabilecek, birisi siyah bir kadın hakkında, birisi de siyah kadın bir yönetmenin yaptığı iki filmimize değinelim ve siyah kadınların sinema sektöründe temsilinin tarihini bir sonraki haftaya bırakalım. Ne de olsa Siyah Tarihi Ayı devam ediyor olacak.

İlk film, yönetmen George C. Wolfe’un 1920’li yıllarda Blues tarzı müzik dünyasının kraliçesi olarak adlandırılan Ma Rainey hakkında çektiği bir film. Ma Rainey, ilk jenerasyon blues şarkıcılarından ve stüdyoda kayıt yapan ilklerden birisiydi. Köleliğin kaldırıldığı ama ırkçılığın ve segregasyonun bütün hızıyla devam ettiği Amerika’da beyazlar bir de yaşamlarını, acılarını, mutluluklarını ve mücadelelerini farklı müzik türleriyle derinden ifade eden siyahların müziğine göz diktiler. Bu yeni ve heyecan verici müziğin kitlelerce sevildiğini fark eden bazı yapımcılar, Ma Rainey’in deyimiyle ‘onların seslerini metal kutulara hapsederek’ para kazanmanın yoluna baktılar. 

Entegre, erkeklik, kuşaklar gerilimi

Bu dünyada Ma Rainey, inanılmaz sesi ve bedeni ile her adımında beyazlara meydan okuyor. Filmde bir kayıt stüdyosunda müzisyenler, Ma Rainey ve beyaz stüdyo sahipleri arasındaki ilişkiler ve diyaloglar üzerinden siyah tarihinin sisteme entegre olma/olmama, erkeklik, şiddet, genç ve yaşlı kuşak arasındaki gerilim gibi birçok tartışmaya derinden tanık olma şansı bulunuyor.

Sisteme entegre olma veya olmama, siyahların tarihindeki farklı pozisyonların arasındaki tartışmalar ‘One Night in Miami’ filminin de ana konusunu oluşturuyor. Bu film daha evvel oyunculuk ve dizi yönetmenliğinden tanıdığımız Regina King’in ilk uzun metraj filmi.

Ön tarih bilgisi gerektiren ya da neden bunları hala bilmediğimizi sorgulatıp film sayesinde araştırmaya teşvik eden bu film de, yine Ma Rainey’s Black Bottom gibi aslında tek mekana ve karakterler arasındaki diyaloga odaklanıyor. Dönem filmi olarak her ikisi de çok başarılı olsa da One Night in Miami’de heyecan seviyesi biraz daha düşük. Öte yandan bu film, 4 önemli tarihsel karaktere odaklanıyor, Malcolm X, boksör Muhammed Ali (o zaman hala Cassius Clay adıyla anılıyor); müzisyen Sam Cooke ve futbolcu Jim Brown. 1963 yılında Muhammed Ali’nin şampiyonluk maçında bir araya gelen bu dört siyah erkek kendi aralarında ne konuşuyor olabilir? İşte film bu sorudan yola çıkıyor. Burada da radikallik, siyahların sisteme entegre olup olmayacağı, sınıf atlamayı başarabilmiş siyahların geri kalan siyah halka karşı sorumlulukları gibi birçok konu akıcı bir şekilde tartışılıyor ve sömürgeciliğin sonuçları olan kişilik ve pozisyon farklılıklarına rağmen aslında dipteki kardeşlik ve birlik duygusunu da ortaya çıkarıyor. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.