Seyitxan’a geç kalan mektup

Forum Haberleri —

  • Dağın çocukları uzun yaşar. Üç gün de yaşasa uzun bir yaşam demekmiş. Bunu da öğrendim. Aklıma hep o ‘Eşkıya’ filminin repliği geliyor. ‘Bir yıldız kaydığında ölen eşkıya’ şimdi hangi yıldızın kucağındasın Seyitxan.

AMED SORXWÎN

Demhat’a; Ateşi bilmek yanmayı öğrenmektir. Yandın.

Bilemedim bağışla. Evine geldiğimde; bir ırmağın iki yakasına yapılmış köprünün ortasındaydı yatağın. Oysa köprü geçmek içindir. Bu ev de neyin nesi Seyitxan*. “Dağ herkesin evidir, köprüden de bir yatak yapabiliriz” dedin.

Burada yatan ne şanslı dediğimde, “gece olunca gel heval burası senindir.” Dediğini unutmuyorum. Unutmanın ihanet olduğunu da öğrendim sayende. Hani ilk geldiğimde kuşkulu yüzünü hatırlıyorum. Keşke her şeyden kuşku duysaydın. Bir Elazığ türküsü var bilir misin? “Pencereden bir taş geldi/ ben sandım ki Mamoş geldi/” Şarkının niyeti bir cinayetle bitiyor anlayacağın. Biraz de atılan taşın bir hasreti gideremeyeceğine dair not, yasak bir hikayenin bilinen sonu diyelim.

Ateş her zaman hasretli bir bekleyiş değil işte, yakar da. Öğrendin yanarak. Hem ateş hem de yanandın. Hani bir sürgün şairiniz vardı, “zehrin sırrı içilerek çözülür/ denemediğin tek şey ölüm mü dene” diyen şairin sözleri gibiydin.

Kandan ve terden kanıtladın. Hem Êzîdî dininden hem de bütün dinlerde, dağın dini buna dahil. Çizilen bir dairenin içinde dua niyetine öldük. Pişman değiliz. Şimdilik Êzîdîyim. Şimdilik bu acı dininceye kadar öyle.

Gece olunca, soğuk içimizi titretince “hadi gel köprüden yapılmış evime” dedin. Onu gündüzün sıcağında söylemiştim dediğimde gülmüştünüz. Sene iki binin on beşi. Kelimeler tane tane söylüyor yazdıklarımı imla kuralları var diye. Oysa Kürtler imlasız bir kederdir çocukluğumca dinlediğim masallar boyu.

Bizi geldiğimiz yere ne zaman götüreceksin dediğimde “burada kalacaksınız” demiş ve eklemiştin “memnun değil misiniz yoksa?” Ev sahibi görgüsü demiştim içimden.

Nereden bilecektim ki bir ırmağın ortasında ikiye bölünmüş yatağının bizi ayıracağını. Senin orada yatmayı gündüz söylemiştim çünkü.

Ben hala ırmağın uzağındayım Demhat. Koşmak gibi yapıyorum yetişemiyorum, çok eskidim çok yaşlandım.

Kanunu bilmiyordum, acemiydim ve yaşlıydım. Tezat sözlerime genç yaşını ekle lütfen. Bu halime bakmadan neden çantamızı aramadın diye hesap sormuştum. “Siz referansla geldiniz kimseyi burada misafir etmeyiz “ demiştin. Bizden başka kimi misafir ettin Seyitxan. Misafir ettiğin, o köprünün neresinde duruyordu.

Hani duymasaydım, bir nehrin derin uykusu sanacaktım ve serinleyecektim. Seni; tilkinin çaldığı telefonundan, Gabar’ı içinden karıncaları olan tesbihinden, Mazlum’a almayı içimden düşündüğüm kırk numara ayakkabıdan. Eğer yeniden gelirsem ve hala oradalarsa onları öyle tanıyacağım. Sen yoksun diye orası, orası olmayacak biliyorum.

Neresinden başlayayım Seyitxan, “Mirim bizi gönder, ekmeğinizi, tuzunuzu eksiltiyoruz, üstelik köprüde yapılmış evinde oturuyoruz dediğimde”, “burası senin evin” demiştin. Beni daha ne kadar utandıracaksın Seyitxan. Şimdi kim misafir edecek bizi.

Nasıl bir gözün varmış, biraz daha utandır. Yoldaşlarının içtiği sigarayı içtiğimi görünce sen bunu içmiyordun diyerek getirdiğin sigara daha bir kederli tütüyor daha bitmedi.

Bir gece vakti telefonunu çalan tilkinin hikâyesini anlatmıştım size dair bir kitapta. Hani okuyup gülecektik. Sana söyleyecek sözlerimi de öldürdün, kızgınım sana, üstelik yazdıklarımı duymayacaksın. Bir mezarın var mı Seyitxan. Demhat mı diyeyim yoksa?

Yorganı olan yataklara geldiğimde seni ne çok kıskandım bir bilsen. Her şey bu değildi elbette. Gökyüzü sizin oralarda çok yıldız, çok keder de değildi her zaman. Gökyüzünde ateş de yağar. Bunu yanarak öğrendin. Biz yanmayalım diye, götürdüğün korunakta yarın köprüden yapılmış evime gelin diyen sözün hala aklımda. Geleceğim sen orda olacak mısın…

Korkma, ölmeyeceksin dediğini anlatır gibi. Korkmadım. Ölümün anlatış tarzın yüzünde bir okuldu. Hiçbir şey anlatmadan ikna olmak böyle bir şey. Ama sen öldün… İkna olmuyorum şimdi bak, korktum, sen yoksun diye.

O gecenin ertesinde Mazlum, bir dosta ziyarete götürüyordu bizi bir dağ arabasıyla. “Gelip geçen kamyonlardan uzak durmalıyız” demişti. Niye diye sorduğumda “onlar yaşasın” olur da imha edilirsek diyen bir ölüm nezaketiniz de varmış. Bunu da öğrendim.

Dağın çocukları uzun yaşar. Üç gün de yaşasa uzun bir yaşam demekmiş. Bunu da öğrendim. Aklıma hep o ‘Eşkıya’ filminin repliği geliyor. ‘Bir yıldız kaydığında ölen eşkıya’ şimdi hangi yıldızın kucağındasın Seyitxan.

O yıldıza bakıp da bir dua edeyim hiç değilse. Bildiğimiz tanrılar unutup gitti.

Yıldızın nerede.

* Seyitxan Ayaz (Demhat Agit), 15 Ekim 2019’da işgalci Türk devletine ait keşif uçaklarının saldırısında Eser Irmak (Cemil Amed) ile birlikte şehit düştü.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.