Siyasette tutunma çabası ve tecrit

Nurettin DEMİRTAŞ yazdı —

  • Türkiye siyasetinde var olma ısrarı tecride rağmen eski anlamını taşıyamaz. Tecrit sürdükçe siyasi alan rolünü istediği gibi oynayamaz. O halde onurumuzla var olmak için içerisi dışarısı hep birlikte büyük çıkışlara yönelmeliyiz.
  • İlk özgürlük adımlarının nasıl atıldığı, siyasi alana ve hepimize yol gösteriyor. Özgürlük Hareketi ilk kongresini yoksul bir köy evinde gerçekleştirdi. Sömürgeciliğe karşı ilk kurşunu sıkanların ayağında lastik ayakkabılar vardı. Hakikat maddiyata ve mekanlara hapsedilemez.

1988 yılında “Sosyalist Parti” adıyla yeni bir parti kurulmuştu. Sonradan Doğu Perinçek’in devraldığı ama o zamanlar Ferit İlsever’in başında olduğu Sosyalist Parti Amed il binası Dağ Kapı’daki Güçlü Pasajı’nın içindeydi.

Zindanlarda işkenceler, sürgünler yaşanıyordu. Buna karşı burada bir açlık grevi eylemi düzenlenmişti. Halkımızın ne bir siyasi partisi vardı ne de açlık grevi için oturabileceği herhangi bir mekânı. Bir genel merkez binası, il ve ilçe örgütleri yoktu. Perinçek’in partisi eylem yerimizdi…

Türkiye siyasetinde var olmak

1990’da HEP kuruldu. HEP’i kuranlar Paris’te Kürt Konferansı’na katıldığı için SHP’den ihraç edilen ve bunu takiben istifa edenlerdi. Buna rağmen 1991 seçimlerinde SHP ile ittifak yapıldı ve meclise girildi. Aynı yıl zindanlar işkencelerle ve yeni infaz yasalarıyla gündemdeydi. Zindanlar için açlık grevlerinin adresi bu kez HEP binalarıydı ve hiç de tesadüf olmayacak şekilde, 1993 yılında zindan direnişlerinin sembolü olan 14 Temmuz günü kapatıldı.

SHP’nin başında Erdal İnönü vardı. Leyla Zana’nın Meclis’teki yemin töreninde bir cümle Kürtçe konuşmuş olmasını ve 92 Newrozunu bahane eden Erdal İnönü HEP kökenli 21 vekilin istifasını istedi. Üçü hariç istifa edip DEP’e geçtiler.

Devlet, Kürtlerin Türklerle ittifak kurmasını hiç istemiyor, en çok bundan korkuyordu.

Ateşten günlerdi. 1993’te Mardin Milletvekili Mehmet Sincar katledildi. 1994’te siyasi darbe yapıldı ve bilinen tutuklamalar gerçekleşti. Aynı yıl DEP kapatıldı ve HADEP süreci başladı. Sonrası daha yakın bir tarihtir ve genelde biliniyor. Kürt halkına ve siyasi partilerine en büyük saldırılar AKP döneminde oldu. Halen onlarca milletvekili, binlerce üye ve yöneticisi hapishanededir. Yüzlercesi katledildi…

Kendini her şeyin merkezine koymak

Kürt halkı Türkiye siyasetinde var olmak için her dönem büyük bedelleri göze aldı.

Bu ısrar, Kürtlerin Türkiye demokrasisinde öncü güç olduğunun ve ortak vatan anlayışını en üst düzeyde savunduklarının kanıtıdır. Devlet ideolojisi ise Kürdü yok etmeye endekslidir. Boyun eğmeyen, biat etmeyen her Kürt yok edilmelidir! Gerilla mücadelesi bunun için vardır; sadece legal alanla Kürt düşmanlığının önüne geçilemez. Bu gerçeği bilenler siyasi alanda daha iradeli ve kolektif bir duruş sergiliyor; bu bilinçteki zayıflık ise ya iradesizliğe ya da tersinden kendini her şeyin merkezine koyma eğilimine yol açıyor.

İlginç bir psikolojidir: Bunca faşist ve ırkçı saldırganlığa rağmen halen Erdoğan’ın yanında yer alan Kürtler bile bir iradeye sahip olduklarını düşünüyor ve kendini her şeyin merkezinde sanıyor ama vitrin malzemesi veya tetikçi olarak kullanılmaktan başka bir rolleri yoktur.

Geçmişte bazı isimler Erdoğan’ın Kürt düşmanlığını anladığı anda, onurlu şekilde tavrını değiştirdi. Bu isimlerin başında da Dengir Mir Mehmet Fırat geliyor. İnandığı değerlerin AKP’de asla karşılık bulamayacağını görünce HDP’ye geçmekte tereddüt etmedi.

Eğer var olmak maddi değerle ölçülseydi Dengir Fırat’ın maddi sorunları yoktu, ama bir kimlik sorunu vardı ve ülkenin bir barış ve demokrasi sorunu vardı. Bunu onursal gördü ve her şeyi göze alıp doğru bildiğini yaptı. Bu nedenle bir kez daha saygıyla anıyoruz.

Türkiye’de kurt kanunu işliyor: İktidarda kalmanın bedeli eline Kürt kanının bulaşmasıdır. AKP var olmak adına boğazına dek Kürt kanına bulandı.

Bir zamanlar “AKP Kürdü ve AKP dini” diye bir şey olabilir mi? diye tartışıldı ve neticede nasıl olacağını faşizmin çıplak yüzü sayesinde herkes gördü.

Açıktır ki bunlar için Kürtlük ve Müslümanlık sadece bir maskedir, iktidar çöplüğünden beslenmek ise her şeydir!

Onurla var olmak

Onurlu sesler zindanla susturulmak isteniyor! O halde zindan direnişlerine güç vermek dışında onurlu bir yaşam ve siyaset yolundan bahsedilemez.

Türkiye siyasetinde var olma ısrarı tecride rağmen eski anlamını taşıyamaz. Tecrit sürdükçe siyasi alan rolünü istediği gibi oynayamaz. O halde onurumuzla var olmak için içerisi dışarısı hep birlikte büyük çıkışlara yönelmeliyiz.

Herhangi bir toplumsal eylem için birkaç milletvekili harekete geçtiğinde hemen polis çemberine alınıyorlar. Bu faşist çemberi kıracak eylem tarzı milyonları harekete geçirecek tarzdır. Bunun için olanaklar az değildir.

Güçlü Pasajı’nda, daracık bir yerde zindanlar için başlatılan eylem, tutsaklara ve halkımıza büyük bir moral vermişti.

2012 yılındaki zindan direnişlerinin ve daha sonra Leyla Güven’in eyleminin sonuçları biliniyor. Siyasi alanın onurlu direniş çizgisi genellikle zindan etrafında şekillendi. Her bir dönemin kendine has özellikleri ve eylem tarzı ortaya çıkmıştır. Tekrarı değil, günün gereği neyse ona göre bir eylem çizgisi gerekiyor. Bu konuda netlik sağlanırsa tarz ve yöntemde zenginlik yaratılabilir.

Tecride karşı durmak

Bugün tecride karşı durmak, sadece görüşme olmasını istemek anlamına gelmiyor. Bu dönemler çok eskide kaldı. Önder APO’nun fiziki özgürlüğünü sağlamak esastır. Toplumsal ve siyasi alanın bu doğrultuda bir eylem çizgisi olmazsa etkili olma durumundan bahsedilemez. Bu realite az-çok görülmekte ancak eylem çizgisi ve duruşuna yansıması pek fazla olmamaktadır. Toplumsal alanda da koşullar çok fazla gerekçe yapılmaktadır. Oysa halkımız hiçbir zaman yerimiz dar, imkânımız yok demedi. Halkımızın var olma mücadelesini bir adaya hapsettiklerini ve orayla sınırlı kalacağını sananlar dünyanın en büyük maddi olanaklarına sahipti de ne oldu? Yanıldılar!

İlk özgürlük adımlarının nasıl atıldığı, siyasi alana ve hepimize yol gösteriyor. Özgürlük Hareketi ilk kongresini yoksul bir köy evinde gerçekleştirdi. 12 Eylül faşizmine karşı ilk zaferini zindanın bir hücresinde kazandı. Sömürgeciliğe karşı ilk kurşunu sıkanların ayağında lastik ayakkabılar vardı. Hakikat maddiyata ve mekanlara hapsedilemez.

Bir onur duruşu, bir söz, bir karar bu büyük toplumsal yükselişin kıvılcımı olabilir.

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.