Şu kılıç meselesi

Hüseyin GEDİK yazdı —

  • Cumhuriyet kurulduktan beri Kürtleri kılıçtan geçirme politikaları hep yürürlükte oldu. Yani kılıç hiç kınında durmamıştır. ‘Kılıç artıkları’ dediklerinizden cumhuriyet tarihinin en büyük isyanı örgütlenmiştir. Muhatap almak zorunda kaldığınız Kürt Özgürlük Hareketi doğmuştur.

Malazgirt (1071) yıldönümü vesilesiyle Erdoğan, iktidar kabinesini Bitlis- Ahlat’ta topladı. Ardından da bir konuşma yaptı. Konuşmasının özetinde Kürtleri ve Rojava’yı ilgilendiren en önemli bölümü şu “kılıç”la işi çözme meselesiydi.

Erdoğan, her zamanki gibi yine üst perdeden konuştu. Ahlat’ı ‘İslam’ın kubbesi’, ‘ezeli ve ebedi mevcudiyetimizin simgesi’, ‘Türk milleti için Ahlat, kızıl elmanın anahtarıdır’ gibi dinci, ırkçı ve milliyetçi söylemlerle, tarih-toplum bilinciyle-bilgisiyle, ilgisi ve alakası olmayan laflar etti. Geçmişte yaşanmış bir savaştan böyle uydurma tarih türetmek, gereğinden fazla abartarak ‘İslam’ın kubbesi’ yapmak, ‘kızıl elmanın anahtarı’ haline getirmek tarihten bihaber olanlar için belki bir anlam ifade edebilir. 

Güncel siyasal gelişmeler için sıraladığı inciler ise göğsümüzü kabartan ‘şüheda’ oldu. Ahlat’a çizilen ‘muhteşem kardeşlik tablosu’ için teşekkür etti. Türkiye ve Şam’a yüzünü dönenlerin kazanacağından, mutluluğundan, dönmeyenlerin ise kılıçtan geçirileceğinden bahsetti. Türk, Kürt, Arap birliğinin ezeli oluşunu bir tarafa bırakalım, çünkü Araplarla böyle bir ezeli birlik hiç olmadı, Kürtler için uydurulan kart-kurt sesinden tarih yazımına benzedi.

Neymiş efendim, ‘Kılıç kınından çıkarsa kalemi ve kelamı dinlemez’ imiş. Bu kılıç meselesini köşesine taşıyan AKP’nin kalemşoru Abdülkadir Selvi ise bu katliam tehdidini perçinlercesine Suriye’de yapılan işgal hareketlerinden övgüyle bahsetmektedir. 

‘Yedi düvele diz çöktüren ecdat’ hikayesinin günümüzdeki versiyonu savunmasız halkın yaşadığı Suriye ve Karabağ’da yapılan katliamlardır. İslami terörist çetelerin saldırılarından, soykırımlarından zafer hikayeleri çıkarılmaktadır. Bunlar da Erdoğan’ın hanesine yazılan başarılar olmaktadır. Oh ne ala!

Bi ara cami minberine kılıçla çıkarak poz veren Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın yanına elinde kılıç başında sarık olacak şekilde Erdoğan’ı da ekleyip billboardlarda neşretsinler bari. Yedi düvele karşı kılıç salladınız da ne oldu, elde ne kaldı. Kala kala Türkiye kaldı. O kılıç kınında kalmazsa elde kalan o Türkiye’de elden gidecektir bundan haberleri bile yoktur.

Bunu laf olarak söylemiyoruz, sosyolojik bir gerçekliğe dayanarak belirtiyoruz. Kürtleri kılıçla tehdit etmenin faydadan çok zararı olacaktır. Kürt olmadan Türkiye’yi kurmak bile imkânsız olduğunu tarihi kayıtlar söylemektedir. Şimdi de Kürtsüz Türkiye’nin bütünlüğünü korumak da imkânsız hale gelmiştir.

Devleti koruma adına devleti tanınmaz hale getirdiler. İç tehdit- dış tehdit safsatalarıyla, sürekli düşman üreten paranoyak düşüncelerle yolmadıkları, yolsuzluk yapmadıkları alan bırakmadılar. Rant uğruna talan edilmedik doğal kaynak kalmadı. Kürtler, PKK isyanı, tehdit olmaktan çıktıktan sonra devletin soyulmadık tarafının kalmamış olduğu daha iyi açığa çıkacaktır.

Şimdi de dillerine doladıkları Rojava ve Suriye meselesinde Kürtleri kılıçtan geçirmeye kadar gelip dayandılar. Defalarca söylendi, yazıldı-çizildi. Türk-Arap hikayesi, yüzünü Ankara ve Şam’a dönme mevzusu zaten kaybetmiştir. Böyle bir realite yoktur. Şam’daki selefi cihatçı, kafatasçılara yüzünü dönmek eşyanın tabiatına aykırıdır. Elde kılıç tutan bir Türkiye mantığına yüzünü dönmek de benzer bir durumdur. Kafayı kılıca uzatmak gibi absürt bir duruma düşmek anlamına gelecektir. Bu konuda Türkiye ciddi bir yön kaybı yaşıyor.

Türk devleti eğer İmralı’da kurulan “Barış ve Demokratik Toplum” masasının geleceğini Rojava’ya ve Suriye’ye endekslemişse, öküzün altında buzağı arıyor demektir. Boşuna zaman kaybına yol açmayın, toplumu boş hayallerle avutmayın, barış umutlarıyla oynamayın. Rojava’nın ve Suriye’nin geleceği Şam’daki katillerle, tecavüzcülerle çizilemez maalesef.

Erdoğan ise ‘Ya boyun eğeceksin ya da boynunu vuracağım’ demeye getiriyor. Bu mantıkla ve bakış açısıyla barış süreci gelişir mi, demokratikleşme, demokratik toplum ve entegrasyon gerçekleşir mi? Açıkçası bu söylemlerle hiç güven vermiyorlar.

Rojava, demokrasiye, demokratik topluma sonuna kadar vardır ama asla ve kat’a insanlık dışı suçlar işleyen çetelere ve akranlarına yönünü dönemez. Bunun böyle bilinmesinde fayda vardır. 

Demokraside buluşmak, gönüllülük esaslarına dayalı entegrasyonu sağlamak, demokratik toplumu inşa etmek, barış iklimiyle huzuru, istikrarı, refahı yakalamak varken kılıç göstermek kana susamışlıktır. Bunun başka izahı da yoktur. Sadece Rojava değil, bütün Kürtler bu tehditi not etmesi ve buna göre hesap yapmalarında fayda vardır.

Cumhuriyet kurulduktan beri Kürtleri kılıçtan geçirme politikaları hep yürürlükte oldu. Yani kılıç hiç kınında durmamıştır. ‘Kılıç artıkları’ dediklerinizden cumhuriyet tarihinin en büyük isyanı örgütlenmiştir. Muhatap almak zorunda kaldığınız Kürt Özgürlük Hareketi doğmuştur.

Katliamlar, asimilasyonlar, zoraki göçertmeler, inkâr ve imhalar olmasaydı Kürt sorunu da isyanlar da olmazdı. PKK de ortaya çıkmazdı. Şu övündüğünüz kılıç başınıza çok iş açmıştır. Gelin bu sevdadan bir an önce vaz geçiniz.

Sorunun temelinde var olan kılıcı kınında bırakmak, katliamlara son vermek gerekirken, geçmişte yapılan tekrarların tekrarını tekrarlamak, devletin köküne kibrit suyunu dökmekten başka işe yaramayacaktır.

Erdoğan’a demokrasi ve kılıç arasında tercih yaparken, tarih bilincine ve sosyolojiye mutlaka baş vurması gerektiği önemle önerilir. Yapılacak tercih, bu sefer kazanma ve kaybetme arasındaki son tercih olacaktır. Ey Erdoğan, kılıcı tercih ederseniz kaybetmeye mahkûmsunuz. Uyarımızı şimdiden yapmış olalım.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.