Tarihi bir eşik
Dosya Haberleri —

Gerilla / foto:Erkan GÜLBAHÇE
Süleymaniye'deki tarihi ana tanıklık eden DBP Eşbaşkanı Keskin Bayındır ile o anları konuştuk
- Herkes gözünü dikmiş o iki dağın arasında incecik bir yoldan aşağıya inecek grubu bekliyordu. Besê Hozat'la ve arkasındaki 29 kişilik gerilla grubu adeta zamanın berisinden gelirmişçesine böyle heybetli girişleri tüm kuralları ortadan kaldırdı. Çok büyük bir alkış tufanı koptu ve sevgi gösterisi oluştu.
- Besê Hozat'ın 50 yıllık bir mücadeledeki bütün zorlu aşamaları, yaşamını yitiren bütün insanların duygularından süzülen bir ses tonuyla gerçekleştiğini konuşma efsunlu bir hava yarattı. Konuştuğumuz herkesin bu atmosferden, bu efsunlu düşünceden etkilendiğini söylemek mümkün.
- Sayın Öcalan, Kürt mücadelesini çok stratejik bir kritik noktaya taşıdı. Demokratik bir toplumla taçlandırılabilecek bir döneme girildi. Dolayısıyla bir eşik. Bu aynı zamanda tarihsel bir fırsat. Hepimize, tüm topluma sorumluluk düşüyor. Sürecin sigortası toplumdur. Devlet de bu tarihi adıma uygun adımlar atmalı.
GÜLCAN DERELİ
Mitolojik bir an... En önde bir Kürt kadını, onu takip eden 29 Kürt evladı, tarihin içinden süzülerek iniyor. Son elli yılın ve belki de yüzyılların özlemi, acısı, hayal ve yaraları onlarla birlikte yürüyor adeta. Görüntüler kuşkusuz ikonik bir andı. Bu yeni dönemin mitolojik simgesi, elbette pek çok okumaya tabi tutulacaktır. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın 9 Temmuz'da görüntülü çağrısının ardından gerillalar 11 Temmuz'da bu çağrıya karşılık verdi. 30 gerilladan oluşan Barış ve Demokratik Toplum Grubu, Süleymaniye'de bulunan Casenê Mağarası'nın eteklerinde kamuoyu önünde silahlarını yaktı. Biz de bu ana tanıklık eden Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eşbaşkanı Keskin Bayındır'a o anları, hislerini ve gözlemlerini sorduk.
Ciddi bir merak vardı
Türkiye'den çok farklı kesimlerden aydın, hukukçu, siyasetçi ve gazeteciler ile Amed'den yola çıktıklarını belirten Bayındır, "Herkes çok heyecanlıydı. Her ne kadar karşılarına neyin çıkacağını bilmeseler de herkeste bir umut ve sevinç halini görmek mümkündü. Bu alana varana kadar da sürdü. Toplumu oluşturan farklı kesimlerin aslında ne olacak, nereye gidiyoruz, karşımıza nasıl bir tablo çıkacak gibi soruları bizlere çokça soruluyordu. Öğleden sonra yola çıktık kısa molalarla beraber Güney Kürdistan’a geçtik. Bir gece konaklamadan sonra sabahın ilk saatlerinde yola çıktık. Süleymaniye'yi ilk defa gören çok sayıda insan söz konusuydu. Dolayısıyla geçtiğimiz her yeri merak eden, dağların, tepelerin isimlerini soran epey insan söz konusuydu. Son ana kadar da nereye gideceğimizin güvenlik gerekçesiyle bilinmemesi bu heyecanı daha da arttırıyordu" diyor.
Dağların heybeti
Barış ve Demokratik Toplum Grubu'nun açıklaması Casenê Mağarası’nın eteklerinde yapıldı. Açıklama öncesi büyük bir heyecanın hakim olduğuna dikkat çeken Bayındır, "İki dağın arasında daracık, incecik kıvrımlı bir yol ve orada bu tören için düzenlenmiş merdivenler vardı. Alana vardığımızda ve oturma düzenine geçtiğimizde neredeyse hiç kimse yarım saat, kırk dakika beklememize rağmen yerinden kımıldamadan o sivri dağların arasından incecik bir patika yoldan o merdivenlerden aşağı inecek insanları bekliyorlardı. Ne olacak, nasıl olacak diye çok büyük bir heyecan söz konusuydu. O dağlara, o dağların kıvrımlarına, o sivriliğine, heybetine baktığımızda yanımdaki bir arkadaşa şunu söylemiştim; Hasan Sabbah'ın Alamut Kalesi ve Elbruz Dağları gibi, o hikaye biraz insanın gözünün önüne geliyordu. Elbette ki Kürtlerin dağla kurmuş olduğu ilişki durumu da metaforu da olunca heyecan çok farklı boyutlara varıyordu" diye vurguluyor.
Bir Kürt kadının öncülüğü...
Tarif edilemez bir duygu olduğunu vurgulayan Bayındır, şöyle devam ediyor: "Herkes adeta iki gözünü dikmiş o iki dağın arasında incecik bir yoldan o merdivenlerden aşağıya inecek grubu bekliyordu. Bir 40 dakikaya yakın böylesi bir sessizlik içerisinde geçti diyebilirim. Gruba öncülük eden Besê Hozat'la ve arkasındaki 29 kişilik gerilla grubu o merdivenlerden inip alana adeta zamanın berisinden gelirmişçesine böyle heybetli girişleri bizlere ifade edilen tüm kuralları ortadan kaldırdı. Çok büyük bir alkış tufanı koptu ve sevgi gösterisi oluştu. Yerinde dahi olsa bütün duygularıyla, bütün güzel düşünceleriyle adeta gelen gruba bir sevgi gösterisinin gerçekleştiğini söyleyebilirim. Besê Hozat'ın katılımcıları selamladıktan sonra açıklamayı yapmaya başlaması tek başına bir günü, bir saati, bir metni ifade etmekten çok 50 yıllık bir mücadeledeki bütün zorlu aşamaları, yaşamını yitiren bütün insanların duygularından süzülen bir ses tonuyla adeta böyle bir konuşma gerçekleştiğini ve bu duyguyu yarattığını söyleyebilirim. Bunu bir Kürt kadınının gerçekleştiriyor oluşu açıkçası adeta neredeyse efsunlu bir hava ve atmosfer yarattı. Konuştuğumuz, sohbet ettiniz hemen hemen herkesin bu atmosferden, bu efsunu düşünceden etkilendiğini söylemek mümkün."
Gözyaşı seli
Açıklama sırasında ve sonrasında duygusal anlar yaşandığını belirten Bayındır, "Silahların yakılmasından sonra yine deyim yerindeyse zarafetli bir şekilde nasıl geldilerse o şekilde kendi yerlerine geri dönüşleri, kitlede özellikle annelerde çok yoğun bir duygu selini yarattı. Neredeyse orada gözyaşı dökmeyen, duygulanmayan yoktu. Duygusunu o ana kadar bastırmış insanlar, grubun kendi yerlerine geçmesiyle beraber adeta bir gözyaşı seli yaşadı. Kimisi umutla sarıldığı ve sarılmak istediği çözüm ve demokratik mücadeleye ve barışa sarıldı. Barış umuduna sarıldı. Kimisi geçmiş yılları hatırladı, kayıpları hatırladı, bunca ödenen büyük bedel sonucunda mücadelenin bu aşamaya gelmiş olmasına duygulandı. Bütün bunları gelen grubun yüzünde, zihninde, duygusunda ve konuşmalarında görmek mümkündü. Tabi merasim bittikten sonra çok hızlı bir şekilde gelenler, Süleymaniye, Hewler'e ve geldikleri illere, ülkelere doğru hazırlıkla içerisine girdi. O duygu atmosferinden çıktıktan sonra sorulan temel sorulardan bir tanesi; bu kadar tarihi önemi büyük olan ve belki de tek yanlı olarak ifade edilebilecek bu kadar büyük bir fedakarlığın demokratik çözüm lehine atılmış olan bu adımdan sonra buna denk düşebilecek adımların olup olmayacağıydı. Kuşkular, endişeler ve tartışmalar yaşandı. Elbette ki bundan sonrası çok önemli" diyor.
Artık tarihi aşamaya gelindi
Besê Hozat açıklamasının sonunda, “Çok ciddi hukuksal reformlara ihtiyaç var. Yasal ve anayasal reformlara ihtiyaç var. Bunlar gerekli” demişti. Tam da bu noktaya dikkat çeken Bayındır, "Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan ve örgütü PKK 11 Temmuz itibarıyla çok tarihi hamleleri gerçekleştirirken Besê Hozat'ın da ifadesiyle bütün bunların devamının gelebilmesi ve demokratik bir sonuca evrilebilmesi için yasal, anayasal ve hukuksal gereklilikler söz konusudur. Burada topluma, demokratik siyasete, bir bütün olarak toplumun tüm bileşenlerine ciddi anlamda bir yükümlülük ortaya koyuyor. Bir sorumluluk yüklüyor. Bundan sonraki sürecin ana önemli taşıyıcıları olarak özellikle siyaset ve toplum bu süreci yüklenmek, taşımak durumunda. Daha büyütmek, geliştirmek ve bu konuda çözüm lehine, barış lehine demokratik bir gelecek lehine sorumluluk bilinciyle hareket etmemiz gerekiyor. Aksi takdirde tek başına PKK'nin ve Sayın Öcalan'ın, Kürt Özgürlük Hareketi'nin attığı adımların bir diğer yönü olarak iktidarın ve devletin nasıl adım atacağına yönelik adeta izleyici bir pozisyonda kalmak bu sürecin büyük oranda sabote edilebilme potansiyelini taşımakla beraber ciddi anlamda toplumsal güveni, inancı ve destekleyici pozisyondan da uzaklaştıracaktır. Dolayısıyla bu sürecin en önemli sigorta işlevi görecek güç toplumun kendisidir, demokratik siyasetin kendisidir ve dört elle adeta halklar bu sürecin üstüne titremelidir. Çok tarihi bir aşamaya gelindi artık" ifadelerini kullanıyor.
İnsanlık için bir umut
Sayın Öcalan'ın da ifade ettiği gibi Kürdistan meselesinin Ortadoğu'nun kördüğümünün önemli anahtarı olduğuna dikkat çeken Bayındır, "Bu çözülebilirse hem Türkiye'de hem de Ortadoğu'da çok ciddi anlamda demokratik çözümüm, barışın ve özgürlüklerin kapısının aranabileceği bir coğrafya, bir iklime uyanabilmenin koşulları belli yönleriyle oluşmuş durumdadır. Bu fırsatı, bu imkanı iyi değerlendirmek, üzerinde titremek ve sorumluluk almak elbette ki bizlerin görevi. Tabi Kürt halkının devrimci müttefik ve dostlarıyla geliştirdiği sistemsel ideolojik, aynı zamanda politik mücadele hattı insanlık için bir yeni yaşam umududur da. Bu umuda büyük bir şekilde sahip çıkmak lazım. Bu alternatif bir yaşam modelidir. Halklar, toplumlar, toplumu oluşturan demokratik bileşenler bu anlamıyla önemli sorumluluklar alabilir ve bu konuda sorumluluklarına sahip çıkabilir" diye vurguluyor.
Bir eşik
Gelinen aşamanın tüm halklar için bir fırsat olduğunu kaydeden Bayındır, "Sayın Öcalan, Kürt siyasi hareketini, Kürt mücadelesini çok stratejik bir kritik noktaya taşıdı. Bugün gelinen aşama itibariyle Kürtler dört parça Kürdistan'da çok ciddi, siyasal, politik, askeri her anlamda önemli bir güç haline geldiler ve bu güç olma meselesi bu toplumsal kapasite, siyasal potansiyel artık özgürlükle, demokratik bir toplumla taçlandırılabilecek ve onun kapısının aralayabileceği bir döneme girdi. Dolayısıyla bir eşik. Bu aynı zamanda tarihsel bir fırsat" diyor.
***
Hepimiz sorumluluk almalıyız
Bir Çin atasözünden örnek vererek sözlerine devam eden DBP Eşbaşkanı Keskin Bayındır, şöyle belirtiyor: "Hani derler ya yarını düşünen tohum eker. 10 yıl sonrasını düşünen ağaç eker ama özgür geleceğini düşünen de insan yetiştirir, toplumu eğitir. Sayın Öcalan’ın bu konuda yaptığı ve yapmak istediği en önemli şey Kürt toplumu, Kürt halkı başta olmak üzere dünyadaki ezilen, demokrasi özgürlük arayışı içerisinde olan mazlum halklara yönelik bir gelecek, alternatif yaşam ortaya koymak, bunun çabasını göstermek. Elbette ki bu yaşamın öncülüğünü Kürtler yapacak, kadınlar yapacak. 11 Temmuz'daki merasimin belki en önemli durumlarından birisi buydu. Bir kadının öncülüğünde barışa olan inancın en yüksek iradesi gerçekleşti. Silahların imha edilmesi, yakılması gerçekleşti. Bunun çok büyük tarihsel bir anlamı söz konusu. Kürdistan'da ve Ortadoğu'da Kürt kadınları ve Kürt Özgürlük Hareketi geldiği nokta itibariyle barışın, özgürlüklerin öncüsü olduğunu, o iddiasında olduğunu, bu konuda her türlü çabayı da sergilediğini ve sergileyeceğini dünyaya, Kürtlere ve her kesime göstermiş oldu. Umuyoruz ki herkes buradan bir sonuç çıkartır. Demokrasinin, özgürlüklerin ve Kürt halkının statüsünün elde edileceği bir demokratik bir yaşamın, demokratik bir mücadelenin önü açıldı. Bizlerin de üzerine düşen tüm gücümüzle bu demokratik mücadeleyi, bu fırsatın üzerine titreyip bunu daha da büyütmek, geliştirmektir. Bunu bir an aklımızdan çıkarmadan hareket etmek, sorumluluk almak ve yol almaktır."
***
Erdoğan beklentiyi karşılamadı
Gerillaların eyleminden sonra AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın da önemli açıklamalar yapacağı duyuruldu. Beklentiler de bu yönlü oldu. Erdoğan'ın açıklamalarını Bayındır, şöyle değerlendiriyor: "Gerçekleşen merasim Kürt Özgürlük Hareketi ve mücadelesi açısından, Kürt toplumu açısından çok önemli tarihi bir gündü. Fakat sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da konuşması vardı. Ve nasıl toplum, Kürt halkı, demokrasi isteyen kesimler adeta televizyon başında kilitlendilerse o merasime ilişkin aynı şekilde büyük bir kesim de Erdoğan'ın yapacağa açıklamaya kitlendi. Çünkü işte Erdoğan'ın kaç gündür kamuoyuna yansıtıldığı şekilde tarihi bir açıklamasının olacağı belirtilmişti. Fakat bir bütün olarak hem Sayın Öcalan'ın 9 Temmuz’daki videosuna hem gerilla grubunun ve PKK'nin 11 Temmuz'daki bu tarihi karşılık verme eylemine, biçimine yönelik Erdoğan'ın açıklamasının böylesi bir etki yaratmadığını, böylesi bir düzeye ulaşmadığını ve bu konuda beklentilerin çok çok altında siyasi bir tablo çizdiğini ifade etmek mümkün. Elbette ki Meclis'te oluşturacak olan komisyonun yasal çerçevesinin oluşturulmasına ilişkin vurgu yapması önemli fakat bu konuda yol haritasının nasıl olacağına, anayasada Kürt sorununun demokratik çözümünün ve inkar yasalarının ortadan kaldırılmasına yönelik bir yol haritasının olmaması hala halkımızda, toplumda ciddi bir kuşkuyu beraberinde getiriyor. Elbette ki tek başına bu durum bir toplumun, halkın, bizlerin kendisini pasif bir beklenti içerisine koyup ne olacağını izlemek gibi bir durumu söz konusu değil. 11 Temmuz'daki açıklama bunu en açık ve çıplak bir şekilde önümüze koydu."














