TTB değil, yargı amaç dışı kullanılıyor

Dosya Haberleri —

Türk Tabipleri Birliği (TTB)

Türk Tabipleri Birliği (TTB)

TTB Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Prof. Dr. Raşit Tükel, Prof. Dr. Sinan Adıyaman ve İHD Eşbaşkanı Av. Eren Keskin TTB Merkez Konseyi Üyeleri'nin görevden alınmasını gazetemize değerlendirdi.

  • Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı:  Biz delegelerimizin büyük çoğunluğunun oylarıyla seçilmiş bir merkez konseyiyiz. Karar bir iradenin gaspı diye okunabilir.
  • Prof. Dr. Raşit Tükel: TTB’yi etkisizleştirmeye yönelik çabaların bu kez de Merkez Konseyi Üyeleri'nin görevden alınarak hayata geçirildiğini görüyoruz.
  • Prof. Dr. Sinan Adıyaman:  Bu karar kantidemokratiktir. TTB  hiçbir zaman geri adım atmadı, halk sağlığı için, toplum için çalışmaya devam etti.
  • İHD Eşbaşkanı Av. Eren Keskin: Tabipler Birliği'nden bu kadar rahatsız olmalarının asıl nedeni bence bütünüyle Kürt sorunuyla bağlantılı. 

GÜLCAN DERELİ

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Üyeleri'nin görevden alınması talebiyle açılan davanın 7. duruşması 30 Kasım'da Ankara Dışkapı Adliyesi 31. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görüldü. Dört buçuk saat süren mahkemede, "mevcut konsey başkanı ve üyelerinin görevden alınmasına" karar verildi. Söz konusu karara tepkiler gecikmedi. Siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları TTB'nin yanında olduğunu açıklarken, Dünya Tabipleri Birliği (WMA) ve Avrupa Daimi Hekimler Komitesi’nden de destek açıklaması geldi. Açıklamada, "Karar temyizde kesinleşene kadar Merkez Konseyi görevde kalacak. Eşitlik yoksa, özgürlük yoksa, demokrasi yoksa, adalet yoksa, sağlık da yoksa; Mücadele bir haktır!" ifadelerine yer verildi. Biz de görevden alınan TTB Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ile Prof. Dr. Raşit Tükel ve Prof. Dr. Sinan Adıyaman ile İnsan Hakları Derneği (İHD) Eşbaşkanı Av. Eren Keskin'e mikrofon uzattık.

Çalışmalarımıza devam ediyoruz

Kararın siyasi olduğuna dikkat çeken TTB Başkanı Prof. Dr. Fincancı, "Kararı, aynı zamanda hem delegelerimizin seçme seçilme hakkını ihlal eden hem de bu delegeleri seçen meslektaşlarımızın seçme seçilme hakkını ihlal eden siyasi bir karar olarak değerlendiriyoruz. Çünkü biz seçilmiş olan delegelerimizin büyük çoğunluğunun oylarıyla seçilmiş bir merkez konseyiyiz. Ve yapılan çalışmalar özellikle de bizim amaç dışı faaliyetimiz gibi gösterilmeye çalışılsa da, böyle bir durum söz konusu değil. O yüzden biz çalışmalarımıza devam ediyoruz, biraz evvel bir çalışma grubumuzdan iki çalışma ile ilgili yazışma geldi. Onları odalarımıza ilettik. Duyurularını yaptık. Odalarda kollar çalışma halindeler, kendi çalışmalarını raporlarını üretmeye devam ediyorlar." dedi. 

Bu bir irade gaspıdır

Atanan isimlerin çalışma arkadaşları olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Fincancı, sözlerine şöyle devam etti: "Evet bir iradenin gaspı diye okunabilir bu. Ancak şunu da ifade etmek isterim atanan meslektaşlarımız da tabip odalarımızın seçilmiş başkanları. Dolaysıyla onlarla birlikte zaten çalışıyoruz. Ben 3 yıldır bu görevdeyim 3 yıldır biz oda başkanlarımızla birlikte çalışmaları yürütüyoruz. Genel yürütme kurulu toplantılarımız oluyor, oda başkanlarıyla da bir araya geliyoruz, seçilmiş kurumlarla da bir araya geliyoruz. Ancak bu biçimde bir atama yapılması tabi ki yakışıksız."

***

Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı

1992 yılında Adli Tıp Uzmanları Derneği'nin kurucu üyesi olan ve 1999 yılında Türkiye'nin ilk Adli Tip Polikliniği'ni kuran Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, 1997-2007 arası Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı görevini sürdürdü. 2004'te bu görevinden alındı,  2005'te bu görevine iade edildi. 1995-1996 ila 1998-2001 dönemlerinde Adli Tıp Kurumu'nda çeşitli görevlerde bulundu. 1996'da Adli Tıp Kurumu I. İhtisas Kurulu Başkanlığı görevinden ve 2001'de bu kurul üyeliğinden Danıştay kararıyla alındı. 2006-2008 arası Türk Tabipleri Birliği Yüksek Onur Kurulu üyesi olarak seçildi. 2002 yılında, Dünya Sağlık Örgütü'nün kadına şiddete dair bir rehber hazırlığına katkıda bulundu. 2006-2009 arası, 'International Rehabilitation Council for Torture Victims' (IRCT) kuruluşu için konsey üyeliğinde bulundu ve 2010'da aynı kuruluşa ait 'International Forensic Expert Group' için Adli Tıp Uzmanı olarak hizmet verdi. 2009 yılından 2020 yılına kadar Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanlığı yaptı. Bahreyn’e turist olarak giderek polisin boğularak öldüğünü iddia ettiği gençten otopsi için parça almış ve işkence ile katledildiğini tüm dünyaya duyurmuştu. Ve daha sayamayacağımız birçok bilimsel çalışmaya imza attı.

Her daim hedef seçildi

Özgür Gündem gazetesi ile dayanışma amacıyla başlatılan "Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği" kampanyasına katıldığı için tutuklandı ve 30 Haziran 2016 tarihinde tahliye edildi. 2015-2016 yıllarında binlerce akademisyen "Bu Suça Ortak Olmayacağız" bildirisine imza attığı için 19 Aralık 2018 tarihinde 2 yıl ve 6 ay hapis cezası verildi. 7 Temmuz 2020 tarihinde, İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi'nde gerçekleşen yeniden yargılama sonucu, Fincancı bu davadan beraat etti. Son olarak Prof. Dr. Fincancı, çatışmada yaşamını yitiren bir Kürt gencinin videolarını izlediğini ve gencin ölümünde kimyasal silah bulguları olduğunu söylemesi üzerine hakkında soruşturma başlatıldı, İstanbul'da evine yapılan baskınla gözaltına alındı, Ankara'ya götürüldü ve 27 Ekim 2022 tarihinde tutuklandı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, Fincancı'nın 1 yıl 6 aydan 7 yıl 6 aya kadar hapisle cezalandırılması istedi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ayrıca Fincancı ve TTB Merkez Konseyi üyelerinin görevden alınmaları talebiyle bir davaname hazırlayarak, Ankara 31. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderdi. Çalışmaları ve hakikati söylemekten vazgeçmediği için sürekli iktidarın hedef haline gelen Fincancı'ya 2 yıl 8 ay 15 gün hapis cezası verildi, 11 Ocak 2023 tarihinde de tahliye edildi.

Linç kampanyası yürütüldü

Kendisine yönelik yürütülen linç kampanyası değerlendiren Prof. Dr. Fincancı, şöyle kaydetti: "Ben uzun yıllardır insan hakları mücadelesi yürütüyorum ve dönem dönem bir takım linç kampanyaları yürütüldü. Üstelik de bunların birçoğu hakikate dayalı olmayan bir takım yalanların üzerine kurulmuş linç kampanyalarıydı. Hatta bir kısmıyla hiç alakam yokken nasıl ilişkilendirildiğim bile meçhul yalanlarla kuruldu. Özellikle TTB'nin doğrudan yönetiminde yer aldığımdan beri -her zaman TTB'nin içinde yer aldık çalışmalarına katıldık ama- bu saldırılar daha da hız kazandı. Şunu görüyoruz, aslında bir yandan da meslek örgütümüzle gurur duymalıyız. Demek ki meslek örgütümüzü çok önemsiyorlar, toplumla bağının, gücünün farkındalar. O yüzden de bir biçimde benim üzerimden bizi güçten düşürme, değersizleştirme, kriminalize etme davranışını daha yaygın yürütebileceklerini düşündüler.

Aslında daha başından itibaren 2020 Eylül’ünde seçimler olmadan bir gün önce saldırılara başlamışlardı. Seçimin olduğu gün sağolsunlar beni hakaretlerle, yalanlarla Trend Topic yaptılar. Bu TTB'ye bir güç atfetmeleri, daha doğrusu bu gücün farkında olmaları anlamına geliyor, bir yandan da böyle hissetmek gerekir. Biz toplumla olan bağımızı hiç koparmadık, meslektaşlarımızla olan bağımızı hiç koparmadık. Tüm Merkez Konseyi üyelerimizle birlikte 3 yıldır neredeyse dolaşmadığımız il kalmadı, ziyaret etmediğimiz hastane kalmadı, sürekli onların sorunları çözmeye dönük de birlikte onları da katan çalışmalarımızı da sürdürdük, bu meslek örgütü yönetimdekiler, kim olduğundan bağımsız olarak çalışmalarını sürdürmeye de devam edecek."

* * *