Türk devleti örgütledi, Koalisyon göz yumdu

Dosya Haberleri —

Nubar Ozanyan Ermeni Taburu

Nubar Ozanyan Ermeni Taburu

Nubar Ozanyan Ermeni Taburu komutanlarından Mardik Sason, DAİŞ’in Hesekê saldırısını Türk devletinin teknik, askeri ve lojistik desteği olmadan gerçekleştiremeyeceğini belirtti. 

  • Cezaevinin taşınması gündemdeydi, yeni bir cezaevi yapılıyordu. Saldırının zamanlaması da manidar. Çünkü taşınmadan üç gün önce saldırdı çeteler. Aslında DAİŞ’in planlaması daha uzun süreliydi. Ama “cezaevinin taşınacağı” yönünde haber ulaşınca saldırıyı erkene aldılar.
  • Türk devleti esas örgütleyiciydi ama aynı zamanda Suriye devletinin de rolü var. Hatta bu konuda istihbarata sahip olup paylaşmayan Koalisyon’un; Amerika, Fransa ve İngiltere’nin büyük payı var. Bu saldırıların hiçbiri Amerika’dan, İngiltere’den, Fransa’dan habersiz değildi. 

VEDAT YELER

Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye'deki kazanımlara yönelik hazımsızlığı her açıklamalarında kendini gösterdiği gibi DAİŞ'e bel bağlayarak bölgeye yönelik saldırıları da sürüyor. DAİŞ'in, 20 Ocak’ta Hesekê'de 5 bin DAİŞ’linin tutulduğu Sinaa Cezaevi'ne yönelik geniş kapsamlı bir saldırı gerçekleştirmesinin arka planından da Türk devleti çıktı. Tutuklu DAİŞ’lilerin isyan girişimine paralel olarak başlayan bu saldırılar, Türkiye ve ona bağlı grupların Zirgan, Til Temir ve Eyn Îsa hattındaki saldırılarıyla eş zamanlı olarak gerçekleşti. Türkiye tarafından gelen gruplarda DAİŞ'lilerin de yer aldığı belirtilen saldırılar, “DAİŞ yeniden canlanıyor mu?” sorusu etrafında bir dizi sorunu da gündeme taşıdı.

26 Ocak tarihinde Sinaa Cezaevi'ni kontrol altına aldığını açıklayan Demokratik Suriye Güçleri’nin (QSD) DAİŞ’e dönük operasyonları hala devam ediyor ve QSD, uluslararası kamuoyuna DAİŞ’in yeniden canlanlandırılma çabası karşısında acil önlem çağrıları yapıyor. Söz konusu saldırıyı ve arka planını Nubar Ozanyan Ermeni Taburu komutanlarından Mardik Sason ile konuştuk.

Hesekê ve Sinaa Cezaevi operasyonlarına katılma sürecinizi aktarabilir misiniz? Bu süreci tabur açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

QSD bileşeni olan Nubar Ozanyan Taburumuz, kurulduğundan beri aktif olarak Rojava’daki tüm görevlerde yer almaya çalışıyor. QSD’den bize bildirilen tüm görevlerde yer alıyoruz. Şu anda Tabur, cephe hattında hem nokta tutuyor hem de farklı faaliyetlerde bulunuyor, çalışmalar yürütüyor. Yani askeri anlamda aktif haldeyiz. Özellikle Türk devletinin işgal ettiği bölgelerde Türk devleti ile karşı karşıya konumlanmalarımız var. Bu da tarihsel anlamda bir ironi taşıyor. Türk devletinin tekrar işgal ettiği Suriye-Rojava topraklarında ön hatlarda Ermeniler var yine. 

Saldırıların başlamasıyla birlikte bizim bulunduğumuz cephe hattında da olağanüstü bir durum vardı. Çünkü bizim bulunduğumuz hat üzerinde DAİŞ’in, Türk devletinin örgütleyip Rojava içerisine gönderdiği çetelerin güzergâhı, patlayıcı ya da silahların güzergahı var. Burada bir noktamız - hâkimiyetimiz var. Bu alanda görev aldık. Bununla yetinmedik tabi… Saldırının üçüncü gününden sonra biz de cezaevi tarafına değil ama Xiwêran Mahallesi’ndeki operasyonlara katıldık. Buradaki operasyonlar biraz farklı idi. Sonuçta karşımızdaki düşman gerçekliği DAİŞ, uzun zamandır onunla bir savaş pratiğimiz var. Bundan dolayı çetelerin hem savaş zekasını hem de pratiklerini tanıyoruz. 

Özellikle Xiwêran Mahallesi bir de El Zuhûr Mahallesi cezaevinden kaçmaya çalışanların sığındığı yerler oldu. DAİŞ planladığı gibi Hesekê’yi ele geçirmek noktasında başarılı olamadı. Çünkü saldırının başlamasıyla birlikte hem cezaevinin etrafı hem de etrafındaki mahalleler çembere alındı. Böylece DAİŞ’in dışarı çıkması engellendi. Bu nedenle çatışmalar sadece Hesekê’de ve bu iki mahallede sınırlı kaldı. Çatışmaların en yoğun olduğu yerler Xiwêran Mahallesi, bir de cezaevinin tam karşısında olan El Zuhûr Mahallesi oldu.

Bizim zaten DAİŞ’e karşı savaşta belli bir pratiğimiz olduğu için hareket tarzımız da bunun üzerinden şekillendi. Bunun aynı zamanda Taburun savaş pratiğine de olumlu etkileri oldu. Çünkü her yeni savaş, her yeni çatışma aynı zamanda pratik olarak önüne yeni görevler koyuyor herkesin. Bizim açımızdan da böyle oldu. Özellikle Xiwêran’da süren çatışmalar, operasyonlar Tabura askeri olarak artılar kazandırdı.

 

“Tarihsel anlamda bir ironi taşıyor” dediniz. Bunu biraz açabilir misiniz?

Yani tuttuğumuz hat üzerinde karşımızdaki güçlerin büyük bir kısmı Türk askeri, onların karakolları ve üsleri bulunmakta. Açıkçası Türk devleti nereye giderse gitsin Ermenilerden kaçamaz. Mutlaka bir şekilde karşısına çıkmış oluyoruz.  “Ermeni sorunu bitmiştir” diyenler var ya da Talat Paşa’nın “Ancak çölde yaşayabilirler” diye bir sözü var. Ama Ermenileri sürdükleri çöllerde yine Ermenilerle savaşmak zorundalar. Soykırım zamanında Serêkaniye’de bilindiği kadarıyla 60 bin Ermeni soykırıma uğruyor. Serêkaniye’deki savaş sürecinde yine bizimle savaştılar. Yani bugün tuttuğumuz bu cephelerde soykırımın izleri var. 

 

Bazı kesimler “güvenlik ve istihbarat zafiyeti” olarak gündeme getirdi. Sizce de öyle mi?

Hayır. Bu süreçte istihbarat noktasında bazı belirtiler vardı. Sürekli bir tehdit var zaten, cezaevine yönelik de vardı. Bu nedenle cezaevinin taşınması gündemde idi, yeni bir cezaevi yapılıyordu. Saldırının zamanlaması da manidar. Çünkü taşınmadan üç gün önce saldırdı çeteler. Aslında DAİŞ’in planlaması daha uzun süreliydi. Ama “cezaevinin taşınacağı” yönünde haber ulaşınca saldırıyı erkene almış oldular. Ayrıca Koalisyonun Özerk Yönetime verdiği bazı sözler vardı. İngilizlerin de… Yeni bir cezaevi yapma yönünde. Tabi verdikleri sözü tutmadılar. Zaten hem hapishane koşulları hem de bulunduğu alan kendi başına bir zafiyet, sorun yaratıyor. Özerk Yönetim kendi imkânlarıyla yeni bir cezaevi yaptı. Tam bitirdi, taşımaya başlayacakken bu saldırı oldu. 

Peki ya Koalisyon'un rolü…

Zaten koalisyonun verdiği ama tutmadığı sözlerin kendi içinde ayrıca tartışılması gerekir. Tüm bu açılardan bu saldırı, şok olmadı aslında. DAİŞ’in bu şekilde mahallelerde örgütlenmiş olması bizi şaşırtmadı. Beklediğimiz şeylerdir bunlar. Bununla beraber hepimizin bildiği gibi şu an Rojava’nın Kuzey bölgesinde yani Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Sipî’de Türk devletinin işgali var. Türk devleti buraları işgal etti ve buralarda kendisini çeteler üzerinden yeniden örgütlüyor. Yani bu saldırıları Türk devletinden bağımsız ele alamayız. Bu yanlış olur. Burada, sahada yani Rojava’da gördüğümüz bir sürü pratik var. Özellikle bizim bulunduğumuz hat üzerinde, Serêkaniyê ve Girê Sipî’de (Tel Abyad) Rojava’ya, içeriye mayın gönderme, patlayıcı gönderme, silah-cephane gönderme ya da DAİŞ’lileri içeri sokma noktasında Türk devleti muazzam bir çalışma yürütüyor MİT eliyle. Tabi bunların bir kısmı deşifre oldu, yakalandı. Ama yakalanmayanlar da var. 

Rojava’da özellikle DAİŞ eliyle yürütülen saldırıların ya da diğer çeteler eliyle yürütülen saldırıların en büyük örgütleyicisi, en büyük destekçi ve planlayıcısı Türk devletidir. Zaten Hesekê saldırısının esas planlayıcısı da MİT’tir. Çünkü bu saldırılar tek başına, Türk devletinin teknik ve cephane-lojistik desteği olmadan DAİŞ’in yapabileceği saldırılar değil. 

Nubar Ozanyan Ermeni Taburu

Bu nedenle şunu söylemek lazım Türk devleti var olduğu sürece, işgal saldırıları devam ettiği sürece DAİŞ de daha fazla eylem yapabilir. Diğer çeteler de daha fazla eylem yapabilir çünkü DAİŞ vb.lerinin kendilerini örgütlediği, sırtlarını dayadıkları bir yapılanma var. Ve bu yapılanma MİT. Zaten Rojava’dan haberleri takip ediyorsanız sürekli MİT ajanlarının yakalanması, Türk devletine çalışanların yakalanması vb. gündem oluyor. Türk devleti çok yoğun çalışıyor bölge üzerinde. Son DAİŞ saldırısı da bunun en somut örneklerinden birisi oldu.

Hesekê’de Suriye rejiminin de içeride örgütlediği hücreler açığa çıkarıldı. Bölgedeki durum ve devam eden operasyonlar ne boyutta?

Şu an Hesekê’deki operasyonlar bitti, çevresindeki köylerde operasyonlar devam ediyor. Xiwêran temizlendi, El Zuhûr, Salihiye, Azîziye, Newşa ve Talaya, Hesekê’nin çevresindeki mahalleler temizlendi. Operasyonlar devam ediyor. Ama genel anlamda operasyonlar bir süre daha devam edecek. Çünkü hala DAİŞ’in gizli hücreleri, MİT’le çalışan hücreleri birer birer ortaya çıkarılıyor. Yasadışı içeri sokulan silahlar, tabancalar, mermiler, patlayıcılar bulundu. Bununla birlikte Suriye rejiminin de içerde örgütlediği hücreler açığa çıkarılmış oldu. Çünkü yaptığımız çok sayıda operasyonda hem rejime hem çetelere hem de Türk devletine ait malzemeler ele geçirdik. Askeri evraklardan elbise ve bota kadar, silahlardan patlayıcılara kadar… Hatta bazı yerlerde DAİŞ emirleri, Türk devleti ile çalışan insanlar yakalandı. Bu anlamda operasyonlar devam edecek. Çünkü sonuç alınıyor. Ve buna ihtiyaç var. Zira Türk devleti büyük planlamalar içinde Rojava’ya dair. Ve örgütlenme yapıyor. Bu operasyonlarla bunun önüne bir şekilde geçmeye çalışıyoruz. 

DAİŞ lideri El Qureyşi’nin öldürülmesine ilişkin ne söylemek istersiniz?

 

DAİŞ lideri El Qureyşi’nin öldürüldüğü yer çok dikkat çekici. Türkiye’nin işgal ettiği topraklarda yer alan bir bölge. Türk devletinin denetiminde olan bir yerde ondan habersiz olabilir mi gerçekten? Burnunun dibinde DAİŞ liderinin saklanması! Bu mümkün değil. Bazı gerçekler o kadar ortada ki! O kadar açık ki! Yoruma kapalı gerçekten. Bu nedenle şunu söylemek gerek; Türk devletinin bu saldırılardaki payı, DAİŞ’le kurduğu ilişki, DAİŞ’e sahip çıkması çok açık ve net. Bu su götürmez bir gerçek. 

DAİŞ liderinin saklandığı yer Cindires, işgal altındaki Efrîn’de ve sınıra çok yakın bir yer. Bu bir tesadüf değil! Rastlantı değil! Türk devleti DAİŞ’i bu denli beslerken, sahip çıkarken DAİŞ’in Hesekê saldırıları bundan bağımsız olamaz. DAİŞ’in bu güce erişmesinin nedeni Türk devletinin hizmetinde olması, Türk devletinin desteğini almasından kaynaklı. Bu anlamda DAİŞ’in yaptığı hiçbir saldırı Türk devletinden bağımsız değildir, DAİŞ’in her saldırısı aynı zamanda Türk devletinin saldırısıdır.

Bu süreçte “18 yaş altı çocukların cezaevinde olması, DAİŞ’lilerin yargılanması” vb. bir dizi alt başlık üzerinden de değerlendirmeler-tartışmalar çıktı. Siz bu konuda neler diyeceksiniz?

18 yaş altı meselesinde Özerk Yönetimin kurduğu bir rehabilitasyon merkezi var. Esasında buradan doğru bir çalışma yürütüyor Özerk Yönetim. Aynı zamanda bu çalışma Holl Kampı’daki DAİŞ’li aileler ve çocukları için de yürütülüyor. Ama özellikle Holl Kampı’ndaki DAİŞ’liler çok örgütlü. Aileler çok örgütlü. Kendisinden olmayanları infaz etmeler, firarlar, Türk devletinin organizasyonu ile kamptan kaçırıp Türkiye’ye getirme vb. çok fazla örnek var. Bunların içinde 18 yaşın altındaki çocuklar var, yıllarca DAİŞ egemenliği altında, DAİŞ sistemi altında yaşamış ve şekillenmiş çocuklar bunlar. Onların değişimi-dönüşümü çok büyük bir emek ve zaman istiyor. Bu noktada hem Özerk Yönetim hem de QSD devrimci yaklaşıyor. “Bunlar DAİŞ’lidir” diye değil dönüştürmek-kazanmak gibi bir çaba var. Bu çok önemli bir ayrıntı.

Mesele burada bu kadar tutsak DAİŞ’linin yargılanması meselesi. Başından beri, Dêra Zor hamlesinin bitmesinden beri Özerk Yönetim, QSD sürekli uluslararası bir mahkemenin DAİŞ’lileri yargılaması gerektiğine dair taleplerini dile getiriyordu. Misal dönem dönem Irak hükümeti, Iraklı olan çeteleri kabul ediyor, geri alıyor. Ya da örneğin İsviçre, Finlandiya alıyor. Ama esas olarak çetelerin büyük bölümü hala burada. Bunların uluslararası mahkemelerde yargılanması için büyük bir talep var. Ama bu sürekli erteleniyor, bekleniyor. Bu kadar DAİŞ’li ne kadar süre daha burada kalabilir? Hem saldırıya açık hem de güvenlik noktasında ciddi sorunlar yaratıyor. Rojava’ya yönelik çok büyük bir tehdit olmaya devam ediyorlar bu şekilde. Bu tehdidin bir şekilde son bulması lazım. Özek Yönetim hem Türk devletinin hem de Suriye devletinin ambargosu altında. Yaşam koşullarının ambargodan kaynaklı zorlaştığı noktada bu durum ayrı bir yük yaratıyor Özerk Yönetim üzerine. Koalisyon’un özellikle ABD’nin ve Fransa’nın bu konudaki tutumu şaşırtıcı da değil. ABD ve diğer koalisyon devletlerinin özü, gerçeği bu.  Ama bir şekilde bu uluslararası mahkemelerin başlatılıp DAİŞ’lilerin yargılanması, mahkûm edilmesi gerekli.

 

Son olarak aktarmak istediğiniz, konuşulması-tartışılması gerekir dediğiniz bir şey var mı?

Son olarak şunu söylemek gerek; gerçekten Rojava Devrimi tüm dünyada artık devrimler çağının kapandığı, devrimlerin bittiği vb. söylemlerin çoğaldığı bir zamanda bütün devrimciler için bir umut ışığı oldu. Bu devrimin içinde devrimci örgütler, Asuriler, Süryaniler, Araplar, Ermeniler … herkes kendisini bir şekilde örgütledi. Bir boyutuyla biz olduk, bir boyutuyla Ermeniler, Asuriler gerçekten özsavunma gücünü örgütlemiş, askeri bir güce kavuşmuş oldular. Bu anlamıyla da ayrı bir önem teşkil etmekte.

Bilindiği gibi Türk devletinin işgal saldırıları devam ediyor. Özellikle Til Temir ve Ayn Îsa, Şehba hattında Türk devletinin çok yoğun saldırıları var. Coğrafyada yarattığı tahribat var. Türk devletinin bombardımana tuttuğu köylerin büyük bir kısmı sivillerin olduğu köyler. Henüz siviller cephe hattından çıkmış değil çünkü onların yaşam alanları. Türk devleti oraları işgal ediyor. Türk devleti, hedef gözetmeden bu saldırıları gerçekleştiriyor. 

Türk devletinin geçen keşif uçağı ile Dirbesiye’de yaptığı saldırının hedefi tamamen sivillerdi. Türk devleti vahşi saldırılarına hedef gözetmeksizin devam ediyor. Bunun karşısında durmak gerekiyor. Nerede ve nasıl olursa olsun, herkesin Rojava’da olmasına gerek yok! Herkes bulunduğu alanda bir şekilde Türk devletini teşhir edip Rojava Devrimi’ne katkı sunabilir. 

Bununla beraber biz Ermeniler olarak Rojava Devrimi’nde aktif olarak yer alıyoruz. Kendimizi örgütlüyoruz, aynı zamanda Taburla birlikte sivil, toplumsal alanda da çalışmalarımız yürüyor. Ermeni Sosyal Meclisi adıyla Rojava’da, Suriye’de katliamdan sağ kalan dağılmış, kaybolmuş, asimile olmuş Ermenileri örgütleyip onlarla birlikte Rojava Devrimi’nde faaliyet yürütmeye çalışıyoruz. 

Türk devletinin ambargosu, Suriye devletinin ambargosu ve saldırılara karşı ne olursa olsun Rojava Devrimi’ni savunmaya devam edeceğiz. Nubar Ozanyan Taburu’nun savaşçıları olarak en son ana kadar bu mücadeleye devam edeceğiz. Rojava Devrimin'in savunması için elimizden ne geliyorsa yapacağız. Bunu herkes böyle bilsin. 

Size de teşekkür ediyorum, bize bu olanağı sunduğunuz için.

 

DAİŞ saldırısında Koalisyonun da payı var

DAİŞ’in bu denli geniş bir eylem ve saldırı gerçekleştirebilmesinin sebepleri nelerdedir? Bu güce nasıl erişti?

DAİŞ’in bu eylemi gerçekleştirme sebebi dediğim gibi Türk devletinden bağımsız değil. Çünkü Türk devleti bu son işgal saldırısında Til Temir’den Zîrgana’ya kadar geniş bir hattı almak istiyordu. Dikkat çekmek istediğim bir nokta var, DAİŞ’in saldırdığı gün Türk devletinin saldırıları da yoğunlaştı. Özellikle Drone ile saldırdı, ayrıca Şengal’e keşif uçakları ile ve de Hesekê’ye saldırdı… Til Temir’den Hesekê’ye takviyeye gelen güçlere keşifle saldırılar oldu, aynı zamanda Ayn Îsa saldırısı var. Til Temir cephe hattındaki noktalara da saldırılar yaşandı. Bunlar şunu çok açık gösteriyor ki; Türk devleti, DAİŞ’i koruyor. Türk devleti QSD’nin bütün yoğunlaşmasını Hesekê’ye kaydırmasını istemiyordu. Til Temir’le, Ayn İsa ile uğraştırıp Hesekê saldırısının önünü açmaya çalıştı. Ama QSD’nin oturmuş bir sistemi olduğu için zorlanmadı bu noktada. Yani Ayn İsa’daki ya da Til Temir’deki saldırılar Hesekê’deki durumu zorlaştırmadı. 

Esas olarak DAİŞ’in bu eylemi ile ilgili birkaç senaryo var. Birincisi, Hesekê saldırısı ile birlikte Türk devletinin de işgal saldırısı başlatıp paralel saldırı gerçekleştirmeleri. İkincisi, Holl Kampı’nda binlerce DAİŞ’li aile var. En az 20 bine yakın DAİŞ’li aileden söz ediliyor. Bu saldırı ile o ailelerin de savaş dahil edilmesi hesabı vardı. Türk devleti ile birlikte planladılar ama planlamaları önemli oranda boşa çıktı. Çünkü bizler erken refleks gösterdik, hem Eyn Îsa’daki hem Til Temir’deki saldırılar bizi boşa düşüremedi. Tamamen ve gerçekten QSD’nin inisiyatifinde yürüyen bir süreç oldu.

Burada tek başına Türk devleti ile sınırlamamak lazım. Suriye devletinin de çok büyük yardımı oldu. Saldırının olduğu yerin yakınında, 400-500 metre mesafede Suriye rejiminin tuttuğu bölge var. Ve Suriye rejimi tamamen reflekssiz kaldı saldırıya. O tarafa kaçan çeteler de oldu. Bunlar görüntülerde de var. 

DAİŞ’in bu güce erişmesi meselesi, dediğimiz gibi Türk devleti, Serêkaniyê-Tell Abyad hattından, Çiyayê Kizwana üzerinden Hesekê’nin güneyine, kenar mahallelere cephane, patlayıcı, üyelerini sokarak hazırlandı. Aynı zamanda Irak sınırından da. Çünkü yakalanan bazı çetelerin ya da öldürülen çetelerin bir kısmı da Iraklıydı. Bunların hepsi de intihar çeteleriydi. 

Bu nedenle saldırı sadece Türk devletiyle değerlendirilmemeli. Türk devleti esas örgütleyici ama aynı zamanda Suriye devletinin de rolü var. Hatta bu konuda istihbarata sahip olup paylaşmayan Koalisyon’un; Amerika, Fransa ve İngiltere’nin büyük payı var. Bu saldırıların hiçbiri Amerika’dan, İngiltere’den, Fransa’dan habersiz değildi.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.