Üçüncü göz olmaya hazırız

Dosya Haberleri —

Hüseyin Küçükbalaban

Hüseyin Küçükbalaban

İHD Eşbaşkanı Hüseyin Küçükbalaban, silah bırakma çağrısının anlamı, devletin yaklaşımını ve sivil toplum örgütlerinin rolünü gazetemize değerlendirdi: 

  • Bu törende önemli bir gelişme oldu. Bize şöyle bir teklif geldi: Sivil toplum örgütlerinden İHD, TİHV ve ÖHD heyetlerine, törene gelen 30 kişinin ellerindeki silahların envanteri, seri numaraları ve törene gelen PKK’lilerin kimlik bilgileri içeren listelerin tutanak şeklinde teslim edilmesi istendi, bu teklifi kabul ettik. 
  • Bundan sonraki süreçte BM’nin silahsızlanma prosedürü devreye girmeli. Oraya STK’lerin dahil olma süreçleri var. BM Silahsızlanma Komisyonu (UNODA) bünyesinde kurulmuş bir komite var. Bu komite Sri Lanka’da, Kolombiya’da ve Afrika’da birçok ülkede çatışmaların son bulması için misyonlar üstlendi.
  • Meclis derhal toplanıp, hangi maddelerde çekince varsa bunları kaldırmalıdır. Bu Türkiye’nin dış politikasında yeni bir paradigmaya geçmesini sağlayabilir. Avrupa Birliği sürecine dahil olma konusunda Türkiye’nin önünü açabilir. Kürt meselesi, bireysel bir insan hakları meselesi değildir. Kürtlerin hakları, ulusal haklardır.

ERDOĞAN ALAYUMAT

İnsan Hakları Derneği (İHD) Eşbaşkanı Hüseyin Küçükbalaban, PKK'nin Süleymaniye’de gerçekleştirdiği silahları imha törenini Türkiye’de demokratik çözüm ve barış arayışları açısından dikkat çekici bir gelişme olarak değerlendirdi. İmha edilen silahlara dair hazırlanan envanterlerin bilgilerini İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve Özgürlük İçin Hukukçular Derneğine (ÖHD) teslim edildiğine işaret eden Küçükbalaban, bu adımla insan hakları kurumlarının fiilen sürecin bir parçası haline getirildiğini ifade etti.

İHD Eşbaşkanı Hüseyin Küçükbalaban, silah bırakma çağrısının anlamı, devletin yaklaşımını, çözüm sürecinin yeniden inşası ve İnsan hakkı örgütlerinin rolü üzerine Yeni Özgür Politika Gazetesi'nin sorularını yanıtladı.

İHD Eşbaşkanı olarak Süleymaniye’de PKK’nin silah bırakma törenine tanıklık ettiniz. Türkiye’nin son kırk yılına damga vuran bir silahlı çatışmanın, belki de en kritik kırılma anlarından birine şahit olmak sizin için ne anlam ifade etti?

Bizim için gurur verici bir törendi. Aynı zamanda tarihsel, duygusal yönleri ağır ve sorumluluk düzeyi yüksek olan bir törendi. İHD, 1986 yılında darbe koşullarında kurulan bir dernektir. İnsan hakları savunucusu ev emekçisi kadınlar, avukatlar, işçiler ve sendikacılar tarafından kurulan bir dernek. Derneğin insan hak ve özgürlükler konusunda çalışmalar yapmak gibi bir amacı var. 1980 darbesinin ağır insan hakkı ihlallerini raporlayan ve onları uluslararası alana taşıyan bir derneğiz. Bugüne kadar savaşın, çatışmaların, köylerin boşaltılması, faili meçhuller, sokak eylemlerinde yaşanan ağır insan hakkı ihlalleri, işkenceler, basın ve ifade özgürlüğünün kısıtlanması gibi çok sayıda hak ihlaline tanıklık etmiş, kendisi de 22 üyesini faili meçhul cinayetlerde kaybetmiş bir derneğiz. Savaşın, çatışmaların, travmaların tanıklığını ve sanıklığını yapmış bir derneğin böylesine önemli bir silahsızlanma törenine tanıklık ediyor olması bir yandan gurur verici, bir yandan da ağır sorumluluk yükledi. 

 

Gerilla / foto: Erkan Gülbahçe

 

İHD’nin ve genel olarak insan hakları savunucularının, çatışma sonrası döneme dair hakikat, adalet ve yüzleşme alanlarında nasıl bir sorumluluk üstlenmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?

Bu törende önemli bir gelişme oldu. Oraya gelen bazı gözlemciler de kısmen yazdılar. Biz Erbil’den Süleymaniye’ye doğru giderken, son mola yerinde bize tahmin ettiğimiz üzere bu törenin tek taraflı bir iradeyle düzenlenmediği söylendi. Törenin düzenlenme süreci, devletin de bilgisi dahilinde yürütülen bir süreçti. Bize şöyle bir teklif geldi: Sivil toplum örgütlerinden İHD, TİHV ve ÖHD heyetlerine, törene gelen 30 kişinin ellerindeki silahların envanteri, seri numaraları ve törene gelen PKK’lilerin kimlik bilgileri içeren listelerin tutanak şeklinde teslim edilmesi istendi. Biz de gözlemci olma ve bu süreçlerin sivil toplum katılımıyla yürütülmesi gerektiği gerçeğinden hareketle bu teklifi kabul ettik. Bizim orada tanıklığımız ya da gözlemciliğimiz sadece bir merasime gözlemcilik değil, aynı zamanda sorumluluk üstlenmek içindi. Pozisyonumuz her ne kadar resmi bir pozisyon olmasa da biz bunu önemli bir başlangıç olarak görüyoruz. Özellikle PKK ve KCK’nin, sivil toplumun bu sürece tanıklık etmesi konusundaki çabalarına büyük bir önem atfediyoruz. Devletin de bu konuda sivil toplum örgütlerini sürece daha fazla dahil etmesi gerekiyor.

Törende yaşanan önemli gelişmelerden biri de silah envanteri ve silah bırakan gerillaların kimlik bilgilerinden oluşan listenin sizinle paylaşılması. Kurum olarak sizi bu sürecin 3’üncü tarafı yaptı diyebilir miyiz? 

Evet, bu sürecin üçüncü gözü olmak isteriz ve sürecin buna ihtiyacı var. Sürece doğrudan İHD’nin dahil edilmesi çok anlamlı ve önemli olur. Ancak biz bunu defalarca dile getirmemize rağmen devletin resmi kurumları henüz bu anlamda bir sivil toplum çalışması yürütmüş değil. DEM Parti üzerinden sivil toplum çalışması kısmen yürütüldü. Süreç sekteye uğratıldığında birileri çıkıp “Biz süreci bozmadık, onlar şu adımı atarak süreci akamete uğrattı” dememeleri için sivil toplumun sürece dahil edilmesi çok önemlidir. Bu tür süreçlerde sivil toplum örgütleri bir nevi garantörlük görevi de görür. Arada çıkacak sorunların aşılması, diyalogların kurulması, diplomasinin yürütülmesi, her ne kadar bunlar taraflar arasında oluşturulsa da dünya deneyimleri bize şunu göstermekte: Dünyanın her bölgesinde yaşanan çatışmalarda, üçüncü tarafların olmadığı yerlerde krizler daha da derinleşmekte ve çatışmalar daha çok yoğunlaşmaktadır. Dolayısıyla aradaki sorunların çözümü için belli bir esnekliği yaratacak olan, sivil toplum kurumları olacaktır. Bir de taraflar, üçüncü bir göz tarafından izlendiğini gördüklerinde daha dikkatli olmak zorunda kalırlar. Sürece dahiliyet sadece 3 STK ile sınırlı kalmamalı. Kaldı ki bu durum bile henüz resmileşmiş değil. Şimdi, bu fiilen gelişmiş olsa da biz sivil toplumun sürece dahil edilmesi için taraflar arasında görüşme konusu yapılmış olsa da bunun resmileştirilmesi ve genişletilmesi gerekir. 

İHD olarak süreci izliyorsunuz ancak Süleymaniye’den döndüğünüzde önünüze nasıl bir çalışma hedefi koydunuz? Bundan sonra İHD’nin sürece katılımı nasıl olacak? 

Bu sürece katılmış birçok kuruma ziyaretler gerçekleştirmek ve onlarla birlikte yakın zamanda bir barış deklarasyonu yayınlamayı planlıyoruz. En kısa sürede Süleymaniye’ye gelen insan hakları örgütleri olarak gözlemlerimizi ve bundan sonra devletin atması gereken adımlar konusundaki gözlem raporumuzu önümüzdeki hafta açıklayacağız.

 

 

Süreç tarihi bir eşiğe geldi. Bundan sonra sürecin nasıl ilerleyeceğini ön görüyorsunuz ve bu anlamda önerileriniz nelerdir?

Bundan sonraki süreçte BM’nin silahsızlanma prosedürü devreye girmeli. Oraya STK’lerin dahil olma süreçleri var. BM Silahsızlanma Komisyonu (UNODA) bünyesinde kurulmuş bir komite var. Bu komite Sri Lanka’da, Kolombiya’da ve Afrika’da birçok ülkede çatışmaların son bulması için misyonlar üstlendi. Bu ülkelerde sivil toplum örgütlerinin rolleri sadece gözlem yapmak değil; silahsızlanma kararı almış militanların toplumsal ve siyasal hayata katılmaları, can güvenlikleri, hukuki süreçleri ve insan onuruna yakışır düzenlemeler konusunda da görevler üstlenmekti. Türkiye’de süreç henüz bu noktaya evrilmiş değil, ama buna evrilmemiş olması bizim misyon üstlenmeyeceğimiz anlamına gelmez. Ben bu süreci bir merdivenin basamaklarına benzetiyorum. Sayın Abdullah Öcalan’ın yaptığı çağrılarla, bu çağrıların karşılık bulması ve somutlaşması konusunda barışa giden merdivenin basamaklarını doldurdu. Ancak henüz devlet bu merdivene bir çakıl taşı bile koymadı. Sürecin bu şekilde tek taraflı yürümesinin ciddi bir risk olduğunu düşünüyorum. Güven verici adımların atılmasına dair sorunlar hala çözülmüş değil. 

Kamuoyunda sıkça bahsedilen hasta mahpusların serbest bırakılması, yargı alanında çeşitli düzenlemelerin bir an önce yapılması gibi öneriler var. Ancak devlet hala bu anlamda adım atmış değil. Sizin bu anlamda görüşleriniz nedir? 

Türkiye’de durumu ağır olan 1413 hasta mahpus var. Bunların büyük kısmı PKK davasından hüküm giymiş. Bunlar barış için müzakere konusu olamaz, barış için ön şart olamaz. Devlet bu konuda en son 10. Yargı Paketi’ni çıkardı ama hasta mahpuslar için ve siyasi mahpuslar için bir düzenleme yapmadı. Bu düzenlemenin hızlıca yapılması gerekir. Yine 2014 yılından beri Sayın Abdullah Öcalan hakkında AİHM kararları hala uygulanmamış. Umut hakkını da içeren bir düzenleme yapılmalı. Bu pazarlık konusu olmamalı. Türkiye’nin uluslararası insan hakları hukukuna entegre olması ve gereklerini yerine getirmesi meselesidir. Yine 30 yılını hapishanede geçirmiş ve cezasını tamamlamış siyasi mahpusların tahliye edilmemesi durumu var. Kürt meselesi sadece bunlardan ibaret değil. Kayyum politikalarında bir değişiklik yok. Kürt siyasetçiler hala hapishanede. Bütün bunlara dair yapılacak düzenlemeler barışın zemini olacaktır.

Yani Kürt meselesinden sözediyorsunuz. Neler yapılmalı ya da yaklaşım nasıl olmalı?

Şimdi PKK’nin silahlı mücadeleye başladığı koşullara bakılması gerekir. Bunu devletin ve sivil toplum örgütlerinin de oturup yeniden konuşması gerekir. Kürtlerin dil, kültür, kimlik haklarının inkarı üzerine kurulmuş bir devlet anlayışının yol açtığı sonuçlar olduğunu görmeleri gerekiyor. Bütün bunların adım adım takip edilmesi ve gereklerinin yapılması gerekir. Örneğin, cumartesi günü yapılan silah imha merasiminden hemen bir gün sonra, bir Kürt aile Kürtçe müzik dinlediği için polis saldırısına uğradı. Bir yandan silahsızlanma, bir yandan Kürtlerin haklarının konuşulduğu bir ortamda hala Kürtçeye tahammül edememek büyük bir çelişkidir. 

İHD olarak 39 yıllık bir kuruluşuz ve 39 yıllık tarihimizde ülkede yaşanan önemli hak ihlallerini yeniden su yüzüne çıkaracağız. Bu ihlallerden bazıları; gözaltında kayıplar, faili meçhul cinayetler, köy boşaltmaları, toplu mezarlar, Kürt halkının dil, kimlik ve kültürel haklarına yönelik asimilasyon politikalarıdır. Bir kere bunlarla yüzleşilmesi gerekiyor. Adım adım hem silah bırakanların siyasal hayata katılımları, hem de bu yüzleşme süreçleri ve komisyonların kurulması ve çalışmaya başlaması gerekiyor. 

İnsan hakları kurumlarının, devletin barış politikaları üretmesi veya çatışmasızlık sürecinin kurumsallaşması yönünde daha etkili olabilmesi için ne tür yapısal değişimlere, stratejik önceliklere ve ulusal-uluslararası işbirliklerine ihtiyaç var?

Türkiye, Avrupa Konseyi üyesi ve Avrupa Birliği’ne aday bir ülke. Savaş ve şiddetten kaynaklı olarak, her ne kadar 2017 yılından bu yana tam üyelik süreci dondurulmuş olsa da, Türkiye’nin iradesinin bu yönde olduğunu biliyoruz. Ancak bu meselede şiddet ve güvenlikçi politikalarda ısrarcı oldukları için hem dış politikasında Türkiye’nin önünü tıkadı, hem de işkencenin sistematik bir şekilde uygulandığı bir ülke olarak insan hakları ihlallerinin yoğun yaşandığı bir ülke durumuna geldi. Devletin, uluslararası sözleşmelere ve insan haklarına dayalı belgelerde; özellikle dil, kültür, kimlik hakları, yerel yönetimlerin özerkliği konusundaki maddelere koyduğu çekinceleri kaldırması gerekiyor. Meclis derhal toplanıp, hangi maddelerde çekince varsa bu çekinceleri kaldırmalıdır. Bu Türkiye’nin dış politikasında yeni bir paradigmaya geçmesini sağlayabilir. Avrupa Birliği sürecine dahil olma konusunda Türkiye’nin önünü açabilir. Kürt meselesi, bireysel bir insan hakları meselesi değildir. Kürtlerin hakları, ulusal haklardır. Dolayısıyla bu haklar konusunda devletin yapması gerekenleri bir an önce hayata geçirmesi gerekir.

Örneğin, valileri, kaymakamları, emniyet müdürlerini neden halk seçmiyor? Demokratik bir ülke olacaksak, valileri, kaymakamları, emniyet müdürlerini, hatta o kentteki başsavcıları da halk seçmelidir. Her şeyin merkez tarafından belirlenmesi, demokrasiye olan güveni zedeliyor.

 

***

Gölge komisyonu kuracağız 

Meclis çatısı altında, barış sürecine katkı sunmayı amaçlayan bir komisyon kurulacak. Komisyonun etkili, kapsayıcı ve dönüştürücü olabilmesi için sivil toplumun sürece nasıl ve hangi düzeyde dahil edilmesi gerekir?

2013-2015 barış sürecinin bozulmasının temel sebeplerinden bir tanesi, kurulması gereken komisyonun kurulamamış olmasıdır. Sadece altı bölgede çeşitli çevrelerden oluşan akil insanlar heyetleri oluşturuldu. Bu heyetler yaptıkları çalışmaları raporlaştırdı ve bunu Meclis’e sundular. Bu rapordan sonra bir yasa çıkarıldı ama bu sadece devlet görevlilerini korudu. Süreçte yer alan Kürt tarafı ise ağır bedeller ödedi. Heyetlerin güvenliğini sağlayacak, onların hukuki durumlarını güvence altına alacak bir düzenleme gerekiyor. Bu da siyasi partilerin işidir. O yüzden Meclis’te kurulacak komisyona dahil olmaları gayet doğaldır. Siyasi partilerin dışında STK’lerin de komisyona dahil olmaları gerekir. Örneğin, hangi yasa, hangi idari önlem gerekir, nerede sorun var? Mesela Cumartesi Anneleri hala sadece 10 kişiyle Galatasaray Meydanı’nda eylem yapıyor. Polis işkenceyi sokağa taşımış durumda. Bütün bunların ortadan kaldırılacağı, STK’lerin önerilerinin alınacağı ve sürece en geniş şekilde katılabilecekleri bir pozisyon yaratılması gerekir. Bu elzemdir. Bunlar yapılmazsa, yarın siyasi partilerin çoğunlukları ya da sayı üstünlükleri üzerinden oluşturulacak bir komisyon iktidarın istediği yasaları çıkarır, istemediği şeyleri ise gündeme bile almaz.

Dil, kültür ve kimlik haklarının anayasal güvenceye alınması da bu sürecin bir parçasıdır. Ancak bu, henüz uzak bir noktada duruyor. Bunun dışındaki diğer düzenlemelerin hızlıca; emek, kadın, insan hakları ve ekoloji örgütlerinin de içinde yer alacağı bir komisyonla hayata geçirilmesi gerekir. STK’lerin bu komisyonda yer almasının süreç için yol açıcı olacağını düşünüyorum. Eğer bu komisyonda STK’lere yer verilmezse, biz İnsan Hakları Derneği olarak ve barış savunucusu STK’ler olarak Meclis’te kurulan her komisyonun gölge komisyonunu sivil toplum alanında kuracağız. Barış mücadelesini biz sadece siyasi hesaplarla hareket eden, çıkar peşinde koşan yapılara bırakmayacağız. Barış, toplumun ihtiyacıdır. Bu toplumsal ihtiyaçları heba edemeyiz. Biz bu sürece aktif olarak katılabilmenin olanaklarını zorlamaya devam edeceğiz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.