Varlık Vergisi, Varlık Fonu

Forum Haberleri —

  • Saraçoğlu döneminde (1942) çıkarılan ve azınlıkların mallarına el koyan ‘Varlık Vergisi’ ile Erdoğan döneminde çıkarılan ve muhaliflerin mallarına el koyan ‘Varlık Fonu’ aynı özellik taşımaktadır. İki kanun da ırkçı, faşist ve iktidar kendi sermayedarlarını oluşturmuştur.

CEMAL ŞERİK

‘Varlık Vergisi’ sözcük olarak Türkiye’de en çok 1942 yılında hükümet kurmakla görevlendirilen Şükrü Saraçoğlu döneminde kullanılmaya başlandı. Buna neden olan da aynı yıl içerisinde (11 Kasım 1942) Meclis’e sunduğu ‘Varlık Vergisi’nin kabul edilmesiyle birlikte yürürlüğe konulmuş olmasıydı. ‘Varlık Fonu’ ise Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan tarafından gündeme getirilerek uygulamaya konuldu. Nasıl ‘Varlık Vergisi’ zamanında en çok konuşulan sözcükler arasında yer almışsa, ‘Varlık Fonu’ sözcüğü de günümüzde aynı düzeyde kullanılır bir hale geldi.

Her iki sözcüğün farklı zamanlarda çok kullanılmasının nedenleri vardı. Bunların başında, farklı zamanlarda kullanılmış olmasına rağmen ortak bir karaktere sahip olmaları ve mal varlıklarının el değiştirerek üzerlerine yeni bir tekelin kurulmuş olması gelmekteydi.

Bu kanunlardan ilki İkinci Dünya Savaşı diğeri de Üçüncü Dünya Savaşı içerisinde çıkarılmıştır. Altların da imzası olan Şükrü Saraçoğlu ve R.T. Erdoğan’ın da benzer kişilik özelliklerine ve zihniyet yapısına sahip olmaları söz konusudur. Her ikisi de faşist ve kafatasçısıdır. Saraçoğlu’nun o zaman dile getirdiği, “Biz Türk’üz, türkçüyüz ve daima türkçü kalacağız. Bizim için türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar... bir vicdan ve kültür meselesidir. …İsteğimiz sadece Türk milletinin hakimiyetidir” sözleriyle Erdoğan’ın bugün sarf ettiği, “Tel devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan’ sözleri de var olan bakış açılarındaki benzerliği göstermektedir.

‘Varlık Vergisi’ kanunu çıkarıldığında ‘olağanüstü savaş koşullarının yarattığı yüksek kârlılığı vergilemek’ gerekçe olarak açıklanmış olsa da, hedefinde iç pazara hakim olan Müslüman olmayan toplukların elinde bulunan mülke/sermayeye el koymak vardı. İkinci Dünya Savaşı da böylesi bir kararın alınmasında devlete son derece elverişli koşullar oluşturmuştu. Yapılan bu el koymalar sonucunda da neredeyse zamanın Türkiye bütçesine yakın bir meblağ elde edilirken, vergilerini ödeyemeyenlerde köle haline getirilerek kamplarda çalışmaya gönderilmişlerdi. Ancak bu ırkçı, faşist el koyma ve köleleştirme kararı uzun ömürlü olmadı. Uluslararası alanda yaşanan tepkiler karşısında daha yılını doldurmadan uygulanamaz hale geldi.

R.T. Erdoğan döneminde çıkarılan ‘Varlık Fonu’ da aynı şekilde bir el koyma kanunu olma gibi bir özellik taşımaktadır. Fakat bu sefer hedefinde Müslüman olmayan toplulukların elinde olan mülke, sermayeye el koymak yoktur. Zaten daha önceki dönemlerde bu el koyma işleri büyük oranda tamamlanmıştır. Erdoğan’ın iktidarı döneminde muhalif olarak gördükleri sermaye sahipleriyle birlikte geriye kalanları da sonradan bir biçimiyle halledilmişlerdir.

‘Varlık Fonu’ kanunuyla kâr getiren ‘kamu ortaklığı’ ya da ‘kamu kuruluşu’ olma özelliğine sahip olan bankalara, petrol, petro-kimya vb. işletmeler doğrudan Erdoğan’ın ve yardımcısı olarak belirlediği damadı Berat Albayrak’ın kontrolü altına alınarak, Sayıştay vb. dahil her türlü kurumsal yapıların denetimin dışına çıkarılmışlar ve Kürdistan halkına karşı yürütülen özel-kirli savaşın hizmetinde sınır tanımayan harcamalarının kaynağı haline getirilmiştir. Bu yönüyle bir nevi ‘örtülü ödenek’ statüsü içerisine alınmıştır. Sadece bununla da kalmayarak özel-kirli savaşın hizmetine sunduğu ‘Varlık Fonu’yla, Saraçoğlu’nun yaptığının bir benzeri daha gerçekleştirilmiş ve yaptıklarının bir benzeri tekrarlanmıştır.

Şükrü Saraçoğlu ‘Varlık Vergisi’ adıyla Müslüman olmayanlardan el konulan servetin yüzde 70’ini bir devlet politikası olarak oluşturulmaya çalışılan ‘üst sınıfların’ varlıklarına eklerken, Erdoğan’da ‘Varlık Fonu’ ile de el değiştiren kamu mülklerinin tamamını etrafında toplanan, özel-kirli savaş harcamalarının yapılmasında aracı olarak kullandıklarına devrederek; mal, mülk, para edinerek ‘varlıklılar’ sınıfına dahi olmalarını sağlamıştır. Bir başka deyişle de kendi ‘sermaye’darlarını oluşturmuştur. Ancak üzerinden fazla bir zaman geçmeden adeta dibi delik bir kova olan özel-kirli savaş harcamaları, ‘Varlık Fonu’na devredilen banka, endüstri, işletme vb.lerini zarar eder, açık verir bir hale getirmiş, Borsa İstanbul’da olduğu gibi hisseleri Katar vb. devletlere devredilerek daha farklı tartışmaların önünü açmıştır.

Gelinen aşamada, birbirine benzer iki farklı tarihte yürürlüğü konulmuş olsalar da, ‘Varlık Vergisi’ ve ‘Varlık Fonu’ ortak özellikler ifade eden adeta bir madalyonun iki yüzü gibi olan kanunlar olarak Türkiye siyasal tarihi içerisinde yerlerini almıştır. ‘Varlık Fonu’da ‘Varlık Vergisi’ gibi çok kısa sürede deşifre olarak toplum nezdinde teşhir olmuştur. Erdoğan’ın kamera karşısına geçerek mali konularda yaşanan krizin nedenlerini soranlara, eleştirilerde bulunanlara yönelik verdiği cevapta; Kürdistan ve Türkiye halklarına karşı yürütülen özel-kirli savaşta kullandıkları mermilerin maliyetini sorur hale gelmesi de yaşadığı sıkışmanın bir göstergesi olarak yaşanmıştır. Mevcut durumda da özel-kirli savaş ‘Varlık Fonu’ dahil edilenleri de tüketerek geride bir şey bırakmamıştır. Bunun bir sonucu olarak da  Erdoğan çok açık ve doğrudan uluslararası para piyasasının kapılarında el-avuç açar bir hale gelmiştir.

Sonuçta ‘Varlık Fonu’ yokluğun, konkordatonun adı olmuştur. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.