Yapay zeka ile ilgili endişe veren son gelişmeler

Doğan Barış ABBASOĞLU Haberleri —

  • Yapay zeka 2023’teki bilimsel gelişmelere damga vurmuş durumda. Bu alanda yaşanan gelişmeler her ne kadar insanlığın teknolojik gelişme konusunda büyük ufuklar açsa da ciddi endişe yaratan tarafları da var.

Yapay zekanın insan beyni ile birlikte çalışan hatta onu denetleyen tarafları en çok yatırım yapan alanlardan biri. Bu alandaki gelişmelerin nasıl kullanılacağı ve bu kullanımın nasıl denetleneceği konusunda belirsizlik endişelerin artmasına neden oluyor.

İşte o gelişmelerden bazıları:

İnsan beynini simüle eden süperbilgisayar 2024’te geliyor

Avusturalyalı bilim insanları 2024 yılında insan beyninin işleyişine göre dizayn edilen ve benzeri bir işlem kapasitesine sahip bir bilgisayarı çalıştırmaya hazırlanıyor.

Avusturalya’daki Uluslararası Nöromorfik Sistemler Merkezi’nin Intel ve Dell şirketleriyle işbirliği içinde geliştirdiği bilgisayar, insan beynine benzer bir şekilde saniyede 228 trilyon işlemi yapabilecek kapasiteye sahip. DeepSouth adı verilen sistemi ilk kez test edecek olan bilim insanları, insan beyninin nasıl olup da çok az bir enerjiyle devasa oranda veriyi işleyebildiğini anlayabilmeyi umuyor.

Araştırmanın başındaki isim olan Andre van Schaik yaptığı açıklamada, insan beynindeki nöron ateşlemesine benzer bir prensiple çalışan bir bilgisayarın ilk defa test edileceğini bu şekilde gerçek zamanlı olarak bu büyüklükte bir bilgisayarın nasıl çalıştığını görebileceklerini belirtti.

DeepSouth, insan beynine benzer şekilde çalışan ilk süperbilgisayar değil ancak bu şekilde çalışan insan beyninin kapasitesine sahip ilk bilgisayar.

Süperbilgisayarlar mevcut durumda çalışmak için çok büyük bir enerjiye ihtiyaç duyuyor. Oysa insan beyni enerji tasarruflu bir ampulden daha az enerji harcayarak çok büyük miktarda veri işleyebiliyor.  

Klasik bilgisayarlarda işlemler verilerin taşınması ile gerçekleştiriliyor. DeepSouth gibi bilgisayarlarda ise insan beynindeki gibi birçok işlem paralel olarak gerçekleştiriliyor ve fazla veri taşınmasına ihtiyaç duyulmuyor.

Eğer DeepSouth uygulamada enerji tasarrufu konusunda başarılı olur ve bu teknoloji minyatürize edilebilirse, otonom robotların üretilmesinde devasa bir adım atılmış olacak. Yapay zekanın mekanik ile birleşmesinin anahtarı olarak kabul edilen yeni nesil bilgisayarlar birkaç onyıl sonra yaşamımızın entegre bir parçası olmaya aday.

Tabii bu teknoloji aynı zamanda otonom suikast robotları, otonom silahlı dronelar gibi teknolojilerin çok daha etkili olarak kullanılabilmesi anlamına da geliyor.

Beyin hücrelerinden yapılan yapay zeka sesleri tanıyabiliyor

Canlı beyin hücrelerinden oluşan bir biyo-bilişim sistemi, yüzlerce ses arasından bir kişinin sesini tanımayı öğrendi.

Indiana Üniversitesi’nden bir grup bilim insanı bir bilgisayara bağlı olarak çalışan bir grup canlı beyin hücresine çok sayıda ses arasından bir kişinin sesini tanımayı öğretti.

Organoid olarak tanımlanan ve 100 milyon kadar sinir hücresinden oluşan bir grup hücre, bir bilgisayardan ateşlenen elektrik sinyallerine tepki veriyor.

Organoid’e 240 ayrı ses klibini dinleten uzmanlar hücrelere bir kişinin sesini tanımayı öğretti. İlk önce sistem yüzde 30-40 arasında bir tanıma oranı elde ederken, kliplerinin tekrarlanmasıyla birlikte yüzde 80lik bir tanıma oranına ulaşıldı.

Organik hücrelerin uyarlanabilir bir öğrenme kapasitesine sahip olduğunu ifade eden uzmanlar organoide doğru sesi tespit ettiği zaman herhangi bir bildirimde bulunulmadığını, öğrenme işleminin otonom olarak gerçekleştiğini ifade ediyor.

Günümüzde yapay zekanın iki temel sorunu var. Birincisi çok yüksek enerji tüketimi. İkincisi ise bilgi ve işlemmcinin ayrı ayrı işlemler olarak yürütülmesi. Canlı hücreler ise bilgi ve işleme kapasitelerini tek bir entite olarak yürütüyor.

Guo'nun ekibi, canlı sinir hücreleri kullanarak biyo-bilişimin bu zorlukların üstesinden gelmeye yardımcı olup olamayacağını araştıran birkaç gruptan biri. Örneğin, Avustralya'daki Cortical Labs adlı bir şirket, beyin hücrelerine Pong oynamayı öğretiyor.

Halihazırda bu deneylerin önünde birçok sınırlama var. Örneğin organoidler iki ay kadar yaşatılabiliyor. Deney grupları bu süreyi uzatmanın yollarını arıyor.

Yapay zeka beyin dalgalarını yazılı metne çevirebiliyor

Bir grup araştırmacı beyindeki elektrik aktivitesini kaydeden bir sistem aracılığıyla düşünceleri yazıya dökebilen bir sistem üzerinde çalışıyor.

Bir grup bilim insanı, sadece sensörlerle dolu bir kaskı yapay zeka ile birlikte kullanarak, bir kişinin düşüncelerini yazılı kelimelere dönüştürebildiklerini açıkladı.

Çalışmada katılımcıların ilk etapta kafalarına takılan alıcılar aracılığıyla bir metni yüksek sesle okurken beyinlerinde oluşan elektrik dalgaları yazıya çevrildi. DeWave adı verilen bir yapay zeka modelinin yardımıyla gerçekleştirilen deneyde ilk etapta yüzde 40lık bir başarı elde edildi. Yapay zekanın eğitilmesiyle birlikte daha doğru sonuçlar alınmaya başlandı.

Deneyin son aşamasında ise katılımcılar ellerindeki metinleri içlerinden okudu. Yapay zeka bu aşamada da yüzde 60’a yakın bir oranda başarı elde etti.

Araştırmayı gerçekleştiren Sydney Üniversitesinden Charles Zhou, DeWave modelinin beyin sinyallerinin belirli cümlelerle eşleştiği çok sayıda örneğe bakılarak eğitildiğini söylüyor.

Zahou bunu şu sözlerle açıklıyor: "Örneğin, 'merhaba' demeyi düşündüğünüzde, beyniniz belirli sinyaller gönderir. DeWave bu sinyallerin 'merhaba' kelimesiyle nasıl ilişkili olduğunu, farklı kelimeler veya cümleler için bu sinyallerin birçok örneğini görerek öğreniyor."

DeWave beyin sinyallerini iyi bir şekilde anladıktan sonra, ekip onu ChatGPT'ye güç veren yapay zekaya benzer açık kaynaklı bir büyük dil modeline (LLM) bağlıyor. LLM de DeWave’den gelen sinyalleri metne çeviriyor.

Araştırmacılar, sistemin daha da geliştirilmesiyle, felç geçirenler gibi konuşma yetisini kaybetmiş kişiler için iletişimde devrim yaratabileceğini ve robotik alanında da uygulamaları olabileceğini öngörüyor.

Ama bu teknolojinin baskıcı rejimler tarafından bir sorgu ve denetim mekanizması olarak da kullanılabileceğini söyleyenlerin sayısı da az değil.

Yapay zeka yeni maddelerin keşfedilmesini sağlayabilir

Halihazırda bilim insanları farklı özellikle taşıyan 48 bin farklı kristal yapı keşfetmiş durumda. Google tarafından keşfedilen DeepMind’ın oluşturduğu bir yapay zeka 2 milyondan fazla farklı madde kombinasyonunun olabileceğini gösterdi.

Google DeepMind tarafından yaratılan bir yapay zeka, malzeme biliminde devrim yaratarak daha iyi piller, güneş panelleri, bilgisayar çipleri ve daha birçok hayati teknolojinin üretilmesi için yeni yollar sağlayabilir.

Graph Networks for Materials Exploration ya da GNoME olarak adlandırılan yapay zeka modeli, malzemelere belirli özellikler kazandıran atomların tekrar eden düzenlemeleri olan inorganik kristal yapıları tahmin etmek için tasarlandı.

Karbon-hidrojen bağlarını içeren organik kristaller, biyolojik sistemlerdeki sayısız örnek nedeniyle bilim insanları tarafından tanımlanmış durumda. Ancak şimdiye kadar sadece yaklaşık 48 bin olası inorganik kristalin oluşturulabileceğinin farkındaydık. GNoME’nun devreye girmesiyle bu rakamı bir anda 2 milyonun üstüne çıktı. GNoME’nin tahminlerinden 700’den fazlası laboratuvarlarda yapıldı bile.

Bunlar arasında yüksek güçlü lazerlerde kullanılabilecek elmas benzeri bir lityum ve magnezyum kristali ile düşük sıcaklıklı bir molibden süper iletkeni de bulunuyor.

Araştırmayla ilgili New Scientist dergisine konuşan İngiltere'deki Southampton Üniversitesi'nden Graeme Day, söz konusu teknolojinin yeni malzemelerin keşfini hızlandıracağını söylüyor.

 

*****

Dünya Güneş’in ölümünden sağ çıkabilir

Bilim insanları Dünyamızın bundan 5 milyar yıl sonra Güneş'in ölüm sürecinde yok olacağı konusunda neredeyse hiçbir şüphe duymuyordu. Ancak son dönemde keşfedilen bir dizi "yetim gezegen" bu konuda soru işaretleri ortaya çıkmasına neden oldu.

Genel kabul edilen teoriye göre bundan 5 milyar yıl sonra Güneş, bugünkü büyüklüğünün yüzlerce katına ulaşacak ve Merkür, Venüs, Dünya ve hatta Mars’ı yutarak Güneş Sistemi içerisindeki tüm kayalık gezegenleri yok edecek.

2023 yılının Mart ayında Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden Kishalay De ve meslektaşları 13 bin ışık yılı ötedeki bir yıldızın ölüm sürecini gözlemleme şansını elde etti. Söz konusu yıldız 10 gün içinde 100 kat daha fazla parlaklığa ulaştı ve yörüngesindeki Dünya’dan 30 kat büyük bir gezegeni yuttu.

2015 yılında keşfedilen 8 Ursae Minoris b ya da Halla olarak bilinen gezegen ise önümüze bambaşka bir hikaye koyuyor. Bu gezegen ilk başta, Baekdu olarak bilinen yıldızına yakın bir yörüngede dönen sıradan bir gezegen gibi görünüyordu. Sadece bir sorun vardı. Bilim insanlarına göre bu gezegen aslında var olmamalıydı.

Mānoa'daki Hawai'i Üniversitesi'nden Marc Hon ve ekibi Baekdu'nun yüzeyinin salınım şekline bakarak, bu yıldızın evriminin ileri bir aşamasında olması gerektiği sonucuna vardı. Yani kızıl dev olarak adlandırılan genişleme aşamasını çoktan geçmişti. Bu nedenle aslında belli uzaklıktaki tüm gezegenlerin tamamen kavrulmuş ve yutulmuş olması gerekiyordu. Ancak Halla olmaması gereken bir yerde sanki hiçbir şey olmamış gibi yörüngesini takip etmeye devam ediyordu. Halla'nın yok olmaktan nasıl kurtulduğu tam olarak bilinmiyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.