Yarım kalmanın müebbeti

Kültür/Sanat Haberleri —

"Gözlerindeki Sır" filmi / foto:AFP

  • “Gözlerindeki Sır” adaletsizliğin hüküm sürdüğü Peron döneminde, cezasız kalan bir cinayetin izlerini sürüyor. Gizem, romantizm ve gerilimi harmanlayan film, Arjantin toplumunun geçmişiyle muhasebesini; yas, kayıp, siyasi suçlar gibi temalar eşliğinde izliyoruz.

VİLDAN BOZKURT

"Gözlerindeki Sır" (El Secreto de Sus Ojos), Arjantin sinemasının uluslararası alanda en çok ses getiren yapımlarından biri. Yönetmenliğini ve senaristliğini Juan José Campanella’nın üstlendiği film, 2010 yılında En İyi Yabancı Film Oscar’ı da dahil olmak üzere birçok prestijli ödülün sahibi oldu.

Filmin başrolünde ise karizmatik aktör Ricardo Darin var.

“Gözlerindeki Sır”, emekli bir sorgu müfettişi olan Benjamin Esposito’nun geçmişin gölgesinden kurtulamayarak bir roman yazmaya karar vermesi olayı etrafında gelişir. Fakat bu sadece, 25 yıl önceki bir tecavüz ve cinayet dosyasının izini sürmek değil; zaman, aşk, adalet ve hafıza kavramları etrafında şekillenen bir içsel yolculuktur.

Campanella, geçmiş ve şimdiki zaman arasında ustaca geçişler yaparak izleyiciye sadece bir hikâye anlatmaz; onları duyguların, bastırılmış arzuların ve suskunlukların içinde gezdirir. Kullanılan teknikle geriye dönüşler ve şimdiki anlar arasındaki geçişler öylesine etkilidir ki, zaman lineer bir akış olmaktan çıkar film boyunca.

Romanın ve filmin içeriğine gelirsek; Morales ve Liliana adındaki çiftin mutlu bir evliliği vardır ta ki filmin ilk karelerinde tanık olduğumuz o dehşet anı, Liliana’yı karanlığa gömecek, Morales’i onulmaz bir sessizliğe hapsedecek olaya dek. Emekliliğin eşiğinde Irene’yi ziyaret eden Benjamin, yazmak istediği roman fikrini ona açınca, yargıcın nazik bir dokunuşuyla dosya kaldırıldığı raftan indirilir. Irene, roman için Benjamin’e geçmişten yadigâr, “A” harfi düşmüş daktilosunu geri verir. Ki böylece eksik harfin her vuruşu, aşkının noksanlığını ve geçmişi hatırlatacaktır Benjamin’e.

Sandoval’ın kanlı ölümü

Dava incelendikçe Benjamin’in eski ortağı Sandoval’ın, “Bir adam her şeyini değiştirebilir… ama tutkularını değiştiremez” sözü, olayların çözülmesinde bir dönüm noktası olur. Cinayet zanlısı Gomez’in futbol tutkusu üzerinden iz sürülür ve filmin en çarpıcı sahnelerinden biri olan stadyum kovalamacasıyla heyecan doruklara yükselir. Benjamin tam umudunu kaybedeceği sırada gözüne Gomez takılır, tam da gol esnasında tüm taraftarlar ve kameraman dahil herkes öne eğilirken Gomez ve Benjamin arasında kovalamaca başlar. Ve hararetli bir kaçıştan sonra suçlu yakalanır. Sorgu odasında Irene ile Benjamin karşısına oturttukları Gomez’i, “A”sız daktilonun sert vuruşları eşliğinde çözerler. Morales’e tüm olanları anlatan Benjamin onun müebbet alacağını belirtmiştir. Fakat hukuk, hayat kadar dürüst değildir: Kısa süre sonra hükümet, onu casusluk için salıverir ve üçlü, adaletin çürümüş yüzüyle bir kez daha yüzleşir. Gomez’in özgürlüğü Sandoval’ın kanlı ölümüyle akıllarda yer edinince, Irene Benjamin’i korumak adına onu uzaklara yollar. Başlangıçtaki tren garı sahnesi, bu hüzünlü ayrılığın yankısını taşır: Benjamin, aşkını itiraf etme cesaretini bulamadan Irene’ye veda eder.

25 yıldır yazılmayan roman

Aradan yaklaşık 25 yıl geçmiştir ve Irene’nin odasında yarım kalmış romanı okutturan Benjamin, öykünün eksik halkalarını tamamlamak için Irene’den yardım ister. Yolculuğu, gözlerden ırak bir köşede inzivaya çekilen Morales’e uzanır. Kısa konuşmaları, geçmişin kapısını aralarken Morales ona geçmişi unutmasını salık verir. Belirsizliklerle baş etmeye çalışan Benjamin oradan ayrılırken, geçmişi bir bir gözlerinin önüne getirir ve aslında Morales’in Gomez için ölüm cezasının ne kadar basit kalabileceğini belirttiğini hatırlar. İçine düşen şüpheyle geri döner ve onu izler. Benjamin o anda, Gomez’in aslında ölmediğini ve Morales’in yıllar önce istediği gibi sefil bir hayat sürdüğünü gözleriyle görür. Morales ona son kez dönüp usulca Benjamin’in gözlerinin içine bakarak; “müebbet yediğini söylemiştin” cümlesini sarf eder. Böylece Esposito, ölümün bile hafif kaçtığı bu vicdan zindanının tanığı olur ve yirmi beş yıldır yazılmayan roman nihayet gerçek son satırına ulaşır.

Tutkular mı bekleyiş mi

Yaşananlar ve söylenen sözler öyle derin izler bırakır ki, insan fark etmeden onları hayatının eksenine alır. Morales’in yıllar sonra ortaya çıkan hakikatle birlikte izleyicide bıraktığı sarsıntı, aslında adaletin devlet eliyle değil, bireyin vicdanında nasıl tecelli ettiğini gösterir. Filmde adalet ve vicdan kavramları; hukukla mı, tutkularla mı, yoksa bekleyişle mi sağlanır sorusu üzerinden derinlemesine ele alınır. Aynı zamanda sevmenin, beklemenin ve kaybetmenin insan ruhunda bıraktığı izler çarpıcı bir şekilde gözler önüne serilir. Film bu noktada adaletin yanında, sözcüklerin gücüne de dokunur. Sıradan cümlelerin, sıradışı sonuçlara yol açabileceğini gösterir.

Evine döndükten sonra Benjamin, filmin başlarında roman için taslaklar oluştururken bir kâğıda yazdığı İspanyolca “korkuyorum” kelimesinin ortasına daktilodan esinlenip eksik A harfini koyarak “seni seviyorum”a çevirdikten sonra Irene’ye koşar. Geçen 30 yıl aradan sonra onunla konuşur ve son sahneyle Irene artık kapıyı kapatır. Bu kapanan kapı, yıllar önce aralanamamış bir duygunun nihayet ifade bulmasının simgesidir aslında.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.