Yürüyenlerin ta kendisi olmalıyız

Dosya Haberleri —

"Yên dimeşin/Yürüyenler" sergisi/Sinan Hezer

"Yên dimeşin/Yürüyenler" isimli kişisel sergisi Fransa'nın Rennes kentinde sanatseverlerle buluşan Kürt ressam Sinan Hezer ile konuştuk...

  • ‘Yürüyenler' adını verdiğim sergi özellikle özgürlük savaşçılarına atfettiğim bir çalışma. Bizler de yürüyenleri kendimize örnek almalıyız. Yürüyüşler bizim aynamız. Biz de suretinin içinde olduğu bir yansıtıcı gibiyiz.
  • Biz patikalarda uzun yürüyüşlerde mekapların izlerine renkler kondurduk. Küçük bir portre, bir saç örgüsü, bir şiir dizesi, Şenyaşar ailesinin Adalet Nöbeti ya da belleklerden silinmeyecek Sur Direnişi'nin bir parçası. Yani bir izdüşümü(m). Yürüyüşlerimizin izdüşümü.
  • Patikalarda, şehirlerde yürüyüşler devam ediyor. Biz de geriye kalan izleri boyuyoruz. Her çalışmanın tarihi bir belge niteliği var. Güzel olanı çizmek gibi bir sorumlulukla karşı karşıyayız. Bu anlamda yürüyenlerin ta kendisi olmalıyız.

EYLEM KAHRAMAN

Kürt ressam Sinan Hezer'in “Yên dimeşin/Yürüyenler” isimli kişisel sergisi Fransa'nın Rennes kentinde sanatseverlerle buluşacak. Hezer'in çalışmaları hayatın her alanında mücadele edenleri kapsıyor. Mücadelenin istikrar istediğini ve bunun da çok yönlü ele alınması gerektiğini ifade eden Hezer, bu ele alışı mücadelenin simgeleşmiş formlarıyla dışa vuruyor. Çalışmalarında ironik bir okumanın dışında somut bir yansıma olan ressam, çizimlerinde kadın gerillaları, gerilla ile özdeşleşen mekapları, göç etmek zorunda kalan halkları ele alıyor.

Sinan Hezer 1985 yılında Elbistan'da doğar. Bağlamanın baş köşede olduğu, deyiş ve şiirlerin okunduğu bir evde büyür. Küçük yaşta resme ilgi duyar. Ablasının yaptığı resimlere özenerek ilk resimlerini yapmaya başlar.

Evdeki hayat ağacı...

“Belki çok bilinçli değildi, fakat evde sanatla ilgili hep bir yönlendirme vardı. İçinde bulunduğum Kızılbaş kültürle ilgi ve bağını yıllar sonra çok daha iyi kavradım. Kantarma gibi bir köyde doğmak sanatın bir alanı ile ilgilenmek demek oluyordu bir nevi. Beş yaşındayken resme yatkınlığımın farkına varmıştım. Ablamın yaptığı çizimleri kopyalıyor, daha sonra onlara saatlerce uzaktan bakıp ne olduğunu çözmeye çalışıyordum. Hiç unutmam ablamın yaptığı bir yaşam ağacı vardı. Günlerce, aylarca baktım ona. Sonrası kendiliğinden geldi” diyen Hezer, lise yıllarında karma sergilere katılır, ödüller almaya başlar. Yıllar geçmesine rağmen hâlâ çantasında defter ve kalem taşıdığını belirten Hezer, “Devamlılık ve istikrar sanatın her alanında temel anahtar niteliği taşır. Ya hep devam edeceksiniz ya da sanat sizi terk edecektir. Burada belirleyici olan şey çok fazla etüt etmek ve çalışmaktır. Görme biçimleri denilen şey aslında görülenin ardındaki detayları açığa çıkarmaktır. Bu da emek ve çaba endeksli bir şeydir” diye konuşuyor.

Sinan Hezer

Beş yıl cezaevi

Resme olan ilgisinden ötürü küçük yaşta resim eğitimi almaya başlayan Hezer'in yeteneği ve ilgisi daha da artar. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde iç mimarlık ve resim okur. Mezuniyetinden sonra gençlik ve kültür merkezlerinde resim eğitmenliği yapmaya başlar. Yaptığı resimlerden dolayı tutuklanıp cezalandırılır. Yedi cezaevinde yaklaşık beş yıl kalır. “O dönemler gençlerin kültür merkezlerinde sanatın herhangi bir alanı ile ilgilenme düzeyleri daha yoğundu. Uğur Kaymaz katledildikten kısa bir süre sonra açılan bir resim sergisinde onunla ilgili yaptığım bir resmime el konulmuştu. Sanat çalışmalarımdan dolayı sansür ve baskı gördüm” diyerek anlatıyor o günleri.

Sanat aynı yerden besleniyor

Amatör düzeyde de olsa fotoğraf çekmeye çalıştığını belirten Hezer, “Mimari yapılar, sanatsal detaylar, portreler ilgimi çekiyor” diye konuşuyor. “Sanat dediğimiz yapı aslında birbiri ile bağlantılı ve öz itibari ile aynı yerden besleniyor. Anlık his gelişimin kapısını aralıyor. Yani sizler o duygu ile bir resim, fotoğraf ya da bir heykel yapabilirsiniz. Farklı ama aynı ananın evlatları gibi. Disiplinlerarası geçişler aynı havuzdan besleniyor. Bir fotoğrafın detayından etkilenip çizimle tamamladığım çok çalışmam oldu. Bu da kolaj tekniğini yaratıyor. İki alanın bir araya gelişi farklı bir tekniğin açığa çıkmasına sebep oluyor” diyor.

Kitap kapakları

Hezer, birçok kişisel ve karma sergide, ayrıca iç mekân tasarım ve dizayn çalışmalarında yer alır, sahne dekor çalışmaları yapar. Gençlik dergilerinde, kimi gazetelerde çizer. Çizdiği kitap kapakları büyük ilgi görür. “Yaptığım bazı çizimler kimi kitapların kapaklarında yer aldı. Her geçen gün artan bir talep var” diyen Hezer, çizimlerin kendini sergileme alanlarının oldukça değişken olduğunu söyleyerek önemli olanın toplumla buluşması olduğunu vurguluyor. “Bir sergi salonunda, bir kitap kapağında ya da başka bir yerde kendisini anlatma gayretine girecektir. Değerli kitaplar ile bu çizimlerin bir arada bir şeyleri daha etkili anlatması da oldukça kıymetli” diyen Hezer, “Kitap kapakları ile ilgi yaptığım çalışmalar devam ediyor. Özellikle gerilla anı kitapları beni oldukça etkileyen çalışmalar. Çizmek için özel bir çabam var diyebilirim. Arkadaşların anılarının bir devamı olarak görüyorum çizimlerimi” diye konuşuyor.

En belirgin mücadele alanı

Onu üretmeye iten etkenler konusunu ise şöyle açıklıyor: "Kapitalist modernite içinde mücadele gerekçeleri oldukça fazla. Günümüz, gereklilikler bireyi ve toplumları devrimci olmaktan başka bir kapı aralamıyor. Bunu ben değil, yaşadıklarımız ve bize dayatılan şeyler belirliyor. Okumalarını iyi yapan bir sanatçı yaşananlara asla duyarsız, tavırsız kalamaz. Ki en belirgin mücadele alanı sanat olmalı. Bunun sebebi etkisinin uzun ömürlü olması. Toplumlar tarihini ya da dünya devrimleri süreçlerini biraz ele alalım. Belleklerde kalan görüntüler ya da en iyi tasvir edilen eserler dönemi güçlendirmiş ve ruh kazandırmıştır. Fransız devrimine baktığımızda göklere kaldırılan bayrak bir kadın ile tasvir edilmiştir. Bu, o sisteme kimi toplumsal kimlik kazandırmıştır. Ya da Picasso’nun Guernika'sı oldukça etkilidir. Rojava'da çekilen filmler, çizilen resimler, yapılan tiyatrolar. Toplumsal devrimlerden tutalım kişisel çıkışlara kadar sanatın bunda etkisi oldukça güçlüdür. Toplumun mücadele gerekçeleri neyse benim de aynı. Dil, kültür, sanat ve siyaset bir var olma gerekliliği taşıyor özünde. Kürt Özgürlük Mücadelesi'nin paradigmasını ve direniş sanat perspektifini çok önemsiyorum. Asıl kültür ve sanatın kaynağının buradan beslendiğini iyi görmeli. Bu herkes tarafından çok iyi bilinmeli. Bugün Kurdistan'da yürütülen mücadelenin Mezopotamya'nın bütün değerlerini yaratan kadının eserlerinden alındığı bilinmelidir. Asıl yaratıcı kadın ve oluşturduğu komünal değerlerin bütünlüğüdür. Direnişin sanatını icra edenlerin perspektifini de buradan aldığı iyi bilinmelidir. Kürt kültürünü icra etmek ilklerin devamını sağlamak anlamını da taşır. Bu devamlılıkta tüm halklarla ilgilidir."

Sanatın direnişi yeterince örgütlenemiyor

Sanatçı olarak ürün açığa çıkarmanın dışında halkla beraber yaşanılmasının çok önemli olduğunu vurgulayan Hezer, "Yaşanan o kadar katliam, popüler kültür yönelimi ve yozlaştırmaya karşı sanatın direnişi yeterince örgütlenemiyor. Daha çok parçalı bir duruş, bakış mevcut. Bu konuda sanatçıyım diyen her bireyin özeleştiri vermesinin doğru olacağını düşünmekteyim. Dünya devrimlerinde sanatın nasıl etkide bulunduğunu görmekteyiz. Kendi açımdan çalışmalarımı yeterli bulmuyorum. Komünal sanat perspektifi mekânlara sığdırılamayacak kadar değer barındırıyor ki bu haliyle ele alınırsa eser bir silaha dönüşebilir. Her kültürel devrim, devrimci sanatçılarla yapılmıştır. Bu da devrimci kültürü ve ahlak öğretisiyle edinilebilir” diyor.

Hızlı tüketim sistemi

Resimlerini daha çok yağlı boya ile yaptığını, fakat sulu boya da kullandığını belirten Hezer, DigitalArt konusunda ise şunları dile getiriyor: "Dijital sanat denilen teknik günümüz dijital alanların gelişimiyle bağlantılı. Resme müdahale çok daha hızlı ve kaliteli sonuçlar bırakıyor. Günümüz ressamları aşırı geleneksel değillerse yeniliğe, günümüz istemlerine çok daha hızlı bu biçimde cevap olabiliyorlar. Süreç hızlı ve tüketen bir sistem üzerinden ele alındığı için bir yağlı boya tablo için üç ay yerine üç gün uğraşarak sonuç alabiliyor. Fakat neticede bu ürün de sistemin tüketim çarkında ezilip değersizleşiyor. Aylarca uğraşılan bir tablo etkisini yüzyıllarca sürdürmeye devam edebiliyor."

Mekaplar, saç örgüleri...

Hezer, sanat çalışmalarına yönelik baskılar nedeniyle 2015 yılında yurt dışında çıkar. Ülkedeki ve yurt dışındaki çalışmalarının birbirinin devamı niteliğinde olduğunu belirtiyor: "Ülkedeki yönelim azımsanmayacak biçimde yoğun ve detaylı. Bu hiç fark etmeksizin tüm alanlar üzerinde inşa edilen faşist sistemdir. Siyasal, sanatsal, ekonomik çalışma alanları üzerinde yoğun baskılar mevcut. İmha, inkâr, katledilme. Resim çizen bir bireyden, belediyede hizmet veren bir Kürde kadar yasaklamalar ve inkârla dolu. KCK operasyonları bunun en iyi örneği. O dönemler, şimdi olduğu gibi cezaevleri hıncahınç doluydu. Ben de doğalında o dönemlerde en iyi ifade edebildiğin biçimde çizmeye devam ettim. Buradaki resimlerimde ele aldığım konular çok daha açık ve anlaşılır görülebilinir. Örneğin bir mekap ya da bir gerillanın saç örgüsü. Fakat ülkedeki çalışmalarımın bir devamı olarak da ele alıyorum tüm bu süreci. Hepsi birbirine bağlı ve anlam kazanmaya çalışan bir dizi.”

Söz mekap ve saç örüklerinden açılmışken, “Mekaplar, ülke, özgürlük, belki de hayalimiz. Resim sanatına da yakışıyor. Oluşturduğum kompozisyonlarda bir yansıma biçimi, özgür yaşamı var etme ve inşa edebilme istemidir. Her birey kendi emeği, becerisiyle bu inşa sistemine katılmalı diye düşünüyorum. Resimlerimde bunu hissederek çiziyorum” diyor.

Emek vermek yürümektir…

"Yürüyenler' adını verdiğim sergi özellikle özgürlük savaşçılarına atfettiğim bir çalışma. Fakat yürümenin çok yönlü ve mücadele yöntemleri barındırdığını anlatmak temel amacım. Ancak emek vermenin yürüyenlere dahil olunduğu sonucuna varmak da mümkündür. Yeter ki emek verilsin ve katı tanımlamalara gidilmesin. Bilinçli verilen her emek, yürümenin ta kendisi oluyor” diye konuşan Hezer, sözlerini sürdürüyor: "Bireydeki yürüyüş tükendiğinde içinde bulunduğu toplumsal sistemi terk ediş başlıyor. Yani demokratik toplum zemininden içinde bulunduğu kapitalist sisteme geçiş yapıyor. Bu karşı çıkışın öldüğü, yürümenin tükendiği, pes edildiği anlamını taşıyor. Bazen şu kadar basit ve öz bakmakta yarar var, bir annenin çocuğuna bağlılığı gibi. Bizler de yürüyenleri kendimize örnek almalı, mücadelede istikrarın başarı getireceğini bilmeliyiz. Yürüyüşler bizim aynamız. Biz de suretinin içinde olduğu bir yansıtıcı gibiyiz. Her an her yerde karışımıza çıkabilecek ve kaçınılmaz, karşı çıkılmaz bir parçamız, bütünümüz. Ben de bu dönemi şöyle ifade ediyorum: Düş kurmak tarihin bizlerden beklentisidir. Tarih bu defa düşlerden arda kalan renklerde soluklanmak istiyor. Kısa bir nefesi özgürlüğün ve güneşin bir paydası etmeğe yöneldi. Biz patikalarda uzun yürüyüşlerde mekapların izlerine renkler kondurduk. Küçük bir portre, bir saç örgüsü, bir şiir dizesi, Şenyaşar ailesinin adalet nöbeti ya da belleklerden silinmeyecek Sur Direnişi'nin bir parçası. Yani bir izdüşümü(m). Yürüyüşlerimizin izdüşümü. Patikalarda, şehirlerde yürüyüşler devam ediyor. Biz de geriye kalan izleri boyuyoruz. Bu resimler o kutsal insanların renkli izdüşü(m)leridir. Yeter ki bakalım, görelim ve dahil olalım...”

   

Ne yaşanıyorsa onun anlatıcısı olmak

Resim sanatında hedefini soruyorum: "Anda çözüm olmak, anda direnmek, anda öncülüğe geçebilmek çok önemli. Anda gerçekleşmediğinde verili tarihin dönüşebileceğinin korkusunu yaşıyorum. Bunları yapmayan sanatçı toplumun vicdanına büyük bir darbe vurur. Bir yönüyle toplum sanatçısı, üretimi ile var oluyor. Bir sanatçının toplumuna karşı sessizliği ölüm demektir ki bu da zamanla iktidarın kültürünü kanıksamak anlamını taşır. Sanatçı dediğimiz kişilik her anını mücadele ile geçiren ve bunun üretimi içerisinde olan bireydir. Bu algı ve sorumlulukla ben de çalışmalarımda yaşananları icra ediyorum. Bir yönüyle kaydediyorum. Bunların yanında Kürt halkı emek veren bir sanatçıyı tanımalı. Bu yol emek vermek ve üretim içinde olmakla gerçekleşiyor. Fakat şöyle bir şey var ki sanatçı kendi kültürünü ve halkını daha fazla tanımalı. Tanınmayan, anlaşılmayan ve ürünü açığa çıkarılamayan halk da sanatçıyı tanımıyor dolayısıyla. Yani burada halk ve birey gerçekliği kendi dengesini sanatsal zeminde iyi konumlandırmalı. Sanatta birey-toplum denklemi iyi çözümlenmeli, iyi yaşanmalı. Güncel sorunumuz budur. Halkta sanat analizi zamanla gelişebilecek. Çalışmalarım umudu aşılıyor. Her çalışmanın tarihi bir belge niteliği var. Ne yaşanıyorsa bunun anlatıcısı olmak önemli. Güzel olanı çizmek gibi bir sorumlulukla karşı karşıyayız. Bu anlamda yürüyenlerin ta kendisi olmalıyız” diye yanıtlıyor.

Hezer'in 14 Nisan Cuma günü başlayan “Yên dimeşin/ Yürüyenler” sergisi 1 Mayıs’a kadar Centre Social Carrefour, 7 Reu D'espagne, 35200 Rennes/ Fransa adresinde görülebilinir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.