Zulmün sonu kaçınılmazdır

Dosya Haberleri —

Barzaniler

Barzaniler

  • KDP'nin Türkiye ile birlikte kurduğu hükümet, bir muz cumhuriyetidir. Suudi-İran anlaşması, Erdoğan'ın olası bir yenilgisi bölgeyi derinden etkileyecek. Petrol parasının da kesilmesiyle birlikte KDP eskisi gibi siyaset yapması imkansız.

KAMAL CHOMANİ

‘The Letter - The Letters between Mam Jalal, Massoud Barzani and Nusrewan Mustafa, 1990 -2009’ (Mektup - Mam Celal, Mesut Barzani ve Nusrewan Mustafa Arasındaki Mektuplar, 1990-2009) Salah Rashid tarafından yazılmış çok önemli bir belgesel kitap. Bu kitap, 1990-2009 yılları arasında üç Kürt siyasetçi arasında el yazısıyla yazılmış 182 özel ve gizli mektubu içeriyor ve 2023 yılının başlarında 709 sayfalık bir kitap olarak yayınlandı. Tüm bu mektuplarda, Güney Kurdistan Bölgesi'nin son 50 yılda yaşadığı başarısızlıklar ve zaferler dahil olmak üzere, yine son elli yılda kilit kararları etkileyen üç Kürt lider arasında çok açık olan bir şey var: Ne yazık ki Güneyli Kürtler iç çatışma, iç savaş, iç çekişme ve birbirleriyle savaşmak için Kurdistan'ı işgal edenlere yardım eli uzatmakla çok meşgul oldular. Tartışmalarda ve fikir alışverişlerinde demokrasinin, özgürlüklerin, kadın özgürlüğünün ve sosyal adaletin doğru düzgün bir yer işgal etmesi şöyle dursun, Kürt meselesinin ve meşru davasının ilerletilmesi için bile ne yazık ki en az çaba gösterilmiştir.

Kürtleri böldü

Kurdistan Yurtseverler Birliği (YNK) ve Kurdistan Demokratik Partisi (KDP) arasındaki çatışma 1964 yılında Celal Talabani'nin KYB Siyasi Büro Kanadı olarak bilinen solcu Kürt devrimcileri ile Molla Mustafa Barzani'nin muhafazakâr kanadı arasındaki çatışmayla başladı. O zamandan beri Kürt toplumu bu iki kanat arasında bölünmüş durumda. İlginç bir şekilde ideoloji hiçbir zaman bu iki kanat arasında bir mesele olmadı, bu iki tarafı çatıştıran temel şeyler her zaman güç, para, kaynaklar üzerindeki tekel ve sınırların aşılması oldu.

15 Temmuz 1998'de Nawshirwan Mustafa, Mam Celal'e Londra'dan bir mektup göndererek Kürdistan'daki durumu şöyle yazıyordu: “Durum o kadar korkunç ki kimse kimin kim olduğunu bilmiyor.” Nawshirwan Mustafa'nın dün için yaptığı bu tanımlama bugün için de geçerlidir.

Yukarıdakileri neden anlatıyorum? Çünkü şunu söylemek istiyorum: Eğer düne kadar tüm kararları bu üç lider alıyor olsaydı ve çatışma halinde olsalardı, söylemeliyim ki aralarında Kurdistan için gerçekten demokratik bir vizyona sahip lider Nawshirwan Mustafa’ydı ve Celal Talabani yetenekli bir diplomattı, ancak şimdi bölgedeki siyaseti, ekonomiyi ve tüm kurumları onların torunları kontrol ediyor. Eğer bu üç lider geçmişte bazı ulusal çıkarları göz önünde bulundursalardı ya da klasik yurtseverliğe bağlı olsalardı, şimdi oğulları, kardeşleri ve kuzenleri, bu değerlere sahip çıkarlardı. Şu anda olan şey, mücadelelerinin televizyonda yayınlanması ve sosyal medyanın savaş alanı olması. Toplum hem siyasi hem de sosyal olarak hiç bu kadar kutuplaşmış ve bölünmüş olmamıştı. Sınıfsal açıdan, ister ekonomik ister sosyal olsun, yüzde 99 ile kleptokratik yüzde 1 arasında büyük bir uçurum var.

Erdoğan'ın hizmetine girdiler

Bertrand Russell'a katılıyorum, kendisi bir toplumun şiddet ve çatışma olmadan uzun süre yaşayabilmesinin tek yolunun sosyal adaleti tesis etmek olduğunu söylemişti. Bir toplum sosyal adalet olmadan uzun süre barış içinde varlığını sürdüremez. Sosyal adalet, kaynakların, fırsatların ve ayrıcalıkların cinsiyet, din, sınıf veya ırk ayrımı yapılmaksızın bir toplumun tüm üyeleri arasında adil bir şekilde dağıtılması anlamına gelir. Ancak, diğerlerinden üstün olduklarına inanan bazı insanlar sosyal adaleti adaletsiz olarak görebilirler çünkü sosyal adalete inanmak, diğerleri için adaleti sağlamak için gerekli olan bazı avantajlarından veya ayrıcalıklarından vazgeçmek anlamına gelir. Bu nedenle sosyal adaleti tesis etmek zor olabilir, çünkü gücü veya ayrıcalığı elinde bulunduranlar bunun adil olmadığına inanarak buna direnebilirler. Sosyal adalete karşı olanlar toplumu da buna karşı çıkmaya teşvik eder. Bu nedenle toplumdaki sınıflar arasında nefret vardır; üst sınıflar en azından ülkemizde alt sınıflar pahasına elde ettikleri kaynakları, fırsatları ve ayrıcalıkları adil bir şekilde dağıtmaya istekli değildir. Bugün Kurdistan’ın bu parçası, bir zamanlar dünyanın her yerindeki Kürtlerin büyük hayali idi. Ancak bugün Güney Kurdistan yıkıntıları arasında bölünmüş durumda. Hükümeti yöneten kısım sadece Güney Kurdistan halkının çıkarlarına karşı değil, aynı zamanda Türk devleti ve Erdoğan'ın hizmetindedir, Rojava ve Kuzey Kurdistan'a da karşıdır.

Yolsuzlukla övünüyorlar

BM'nin Irak temsilcisi Jenine Blaschardt, Mart ayının ortalarında Süleymaniye Forumu'nda üçüncü kez Kurdistan Bölgesel Yönetimi ve Irak liderlerinin yüzüne karşı, forumun ilk sırasında oturarak, müreffeh bir Irak ve Kürdistan Bölgesi'nden bahsetmelerinin boş olduğunu söyledi. Ve yolsuzluğun bir sistem haline geldiğini ifade etti. Daha önce YNK ve KDP -özellikle KDP- ve liderleri Amerikan Üniversitesi Suli Forumu ve Rudaw gibi konferans ve toplantılar düzenleyerek ne kadar büyük olduklarını ve uluslararası alanda ne kadar destek aldıklarını gösteriyorlardı. Şimdi ise genel bütçe üzerine yapılan konferans ve toplantılarda doğrudan ya da dolaylı olarak bu yönetim modelinin bugün ve yarın için faydalı olmadığı, hiçbir dönem için faydalı olmadığı ve bunun gangsterlik ve yolsuzluk olduğu anlatılıyor.

İşbirliğine bahane buldu!

Kurdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani Mart ayı başında Hewler'de düzenlenen Rudaw Forumu'nda yaptığı konuşmada, "Irak'ta ve Kurdistan Bölgesi'nde ekonomi diye bir şeyimiz yok" dedi. Barzani sözlerine şöyle devam etti: "Hiçbir şeyimiz yok. Ülkede ekonomi yok. Ne var, ne yok? Sahip olduğumuz tek şey petrol. O petrol de çıkarılıyor. İhraç ediliyor. Satılıyor. Para geri dönecek ve doğrudan dağıtılacak. Ama bu ülkede ekonomik büyümeye yol açacak mı? Bu mümkün değil."

Bu ekonomik hatadan Neçirvan Barzani'nin sorumlu tutulması gerektiğini bir kenara bırakıyoruz, çünkü kendisi ve diğerlerinin bir yönetim hastalığı olarak gördüğü ve benim de kanser olarak gördüğüm durumdan birinci derecede sorumludur. KYB ve KDP'nin anlaşıp seçimlere gitmesiyle yönetim hastalığının çözüleceğine inanıyorlar. Ben böyle düşünmüyorum. Kanserli sistem KBY liderliğinin popülist ve basit reformlarıyla iyileşmeyecek, her ne kadar reform yapmaya istekli olmasalar da. Baş ağrısı için parasetamole bel bağlayan kanserli bir kişi ölümle burun burunadır.

Köklü değişim şart

Kurdistan Bölgesi'ndeki tüm yönetim sisteminin basit reformlara değil köklü bir değişime ihtiyacı var. Muz cumhuriyetleri, ekonomileri yalnızca tek bir ürünün ihracatına dayanan ülkelerdir. Bu durum, üretimin ihraç edildiği ülkedeki şirketler ya da ürün ihraç edilen ülkenin kendisi tarafından ürünü ihraç eden ülkenin tüm siyasetini ve ekonomisini kontrol etmek için istismar edilir. Bu tür sömürü, ekonomi ve kavramlar, Amerikalıların bazı Latin Amerika ülkelerindeki muz üretiminden faydalanıp bunu Amerika Birleşik Devletleri'nde büyük karlarla sattığı 19. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Bu tür ülkelerin ekonomileri tamamen yabancı bir ülke ya da şirket tarafından kontrol edilmektedir.

KDP, AKP ile muz cumhuriyeti kurdu

Bu ekonominin etkisi yoksul ve ezilen bir toplum yaratırken, yozlaşmış ve gangster bir siyasi elit, siyasi, askeri ve ekonomik elitten oluşur. Bu ülkeler büyük adaletsizlik nedeniyle kaos ve savaştan mustariptir ve ülke büyük bir yoksulluk içine düşer. Ülkenin siyasi ve ekonomik kararları yabancı bir ülke ya da şirketin kontrolüne geçer. Çok uzağa gitmeyelim. Kurdistan Bölgesel Yönetimi, özellikle de KDP'nin Türkiye ile birlikte kurduğu hükümet, bir muz cumhuriyetidir. 2012 yılında Kurdistan Tribune için yazdığım bir makalede Kurdistan Bölgesi'nin BAAS yönetimi altındaki ulusal baskıdan, Kürt yetkililer tarafından tekrar baskı altına alınan ve Türkiye ile yapılan petrol anlaşmaları nedeniyle tüm siyasi karar alma mekanizmalarını kaybeden bir Kürt rejimine nasıl düştüğünü anlatmıştım.

KDP kararları orta sınıfı öldürdü

Kurdistan Bölgesi'nin ekonomisinin en az yüzde 90'ı petrole bağımlı. Irak da öyle ama en azından Irak daha büyük ölçüde kendi egemenliğine ve siyasi karar alma mekanizmasına sahip ve petrolünü bağımsız olarak ihraç edebiliyor ve ihtiyaç duyduğunda uluslararası bankalardan yasal olarak kredi alabiliyor. Kurdistan Bölgesi'nin stratejik bir hatası petrole bel bağlamak ve Kurdistan Bölgesi'ni bir muz cumhuriyetine dönüştürmek oldu. Daha da trajik olanı, bağımsız petrol ihracatı politikası ve temelsiz ekonomik bağımsızlık iddiaları, elbette düzinelerce karar arasında bu iki karar daha yıkıcı kararlardı. Bu iki karar, özellikle petrol fiyatlarının düştüğü 2014'ten 2021'e kadar Kurdistan Bölgesi'ndeki fakirlik oranlarını zirveye çıkardı ve orta sınıfı öldürdü.

Barzanilere yol göründü!

Türkiye, Kurdistan petrolünü Bağdat olmadan satmama kararı aldı. Irak, Paris'teki uluslararası bir mahkemede Türkiye'ye karşı açtığı davayı kazandı. Şimdi Barzani'nin muz cumhuriyeti, Türkiye için daha fazla taviz vermek zorunda. Ne yazık ki Bağdat ile anlaşmak yerine hala muz cumhuriyetine tutunmaya çalışıyorlar. Nedeni çok açık; Barzani ailesi için petrol oksijen gibi. Petrolün kontrolü KDP ve Barzani ailesinin şirketlerinde olmadan KDP'nin Kurdistan'ı yönetemeyeceğini onlarca kez yazdım çünkü güvenlik milislerinden Peşmerge'ye ve medya milislerine kadar yarattıkları kayırmacı ve yozlaşmış sistem petrolle yaşıyor. Neyse ki önümüzdeki günlerde, haftalarda ve aylarda, dünyadaki ve bölgedeki değişimlerin ortasında, bu ekonomik gangsterliğin sonunu daha net göreceğiz ya da en azından bunun son günlerini yaşıyoruz. Değişimler başladı; Suudi-İran anlaşması ve Erdoğan'ın olası bir yenilgisi, muhtemelen İran, Suriye ve Türkiye'de Kurdistan ve Irak'ı derinden etkileyecek değişikliklere yol açacak. Hewler yönetimi ve özellikle KDP ne kadar klasik kalmak istese de Güney Kurdistan’da eskisi gibi siyaset yapmak imkansız. Siyasetin dinamikleri değişiyor.

Egoları ülkeleri yıkıyor

Kızılderili kültüründe 'yedi kuşak' diye bir ilke vardır. Bu, her karar için sizden sonra gelecek yedi nesli düşünün anlamına gelir. Eğer bir ağacı kesmek istiyorsanız, gelecek yedi nesil için çevreye zarar verip vermeyeceğinizi düşünün. Yani, karar şimdi sizin için iyi olsa da, bir sonraki nesil için kötü olabilir. Geçtiğimiz otuz yıl boyunca Güney Kurdistan Bölgesi'nde liderlerimiz sadece yedi kuşak için değil kendileri için de iyi olmayan onlarca karar aldılar. Ülkemizi yok eden liderlerin kararlarının en büyük trajedisi, hatalarını kabul etmeyen, ancak yıkıcı kararlarında ısrar eden boş egolarıdır.

Türkiye'ye teslim etti

2018 yılında Irak, Kurdistan petrolünü boru hattıyla Ceyhan Limanı'na ihraç ettiği için Türkiye'ye karşı dava açtı ve Türkiye'den 26 milyar dolar tazminat talep ederken, petrol ihracatının devam etmesini engelledi. Bu yılın başlarında bir Fransız mahkemesi Irak hükümeti lehine karar verdi ve Türkiye, mahkemenin Irak lehine verdiği kararları kabul etmesine rağmen Irak'a 1,5 milyar dolar tazminat ödemek zorunda kaldı.

İtalyan filozof Antonio Gramsci 1930'larda hapishane yazılarında faşizmin yükseliş günlerini ve sol-demokratik güçlerin kapitalizmin krizlerine yanıt vermedeki başarısızlığını değerlendirdi. “Eski dünya ölüyor ve yeni dünya doğmak için mücadele ediyor, şimdi canavarlar zamanı.” Yeni doğamadığında ve bu sebeple başarısızlık, yöneteme ve kötü ekonomik, siyasi ve sosyal durum aşamasına yanıt veremediğinde, eski öldüğünde, faşist ve demokratik olmayan güçler ve bireyler için fırsatlar doğacaktır. 2016 yılında Andrea Muhlbach "Liberalizmin Krizleri" serisindeki bir makalesinde bu durumu "canavarlar zamanı" olarak adlandırmıştı. Şimdi Güney Kurdistan Bölgesi bu anı yaşıyor. Eski ya öldü ya da ölüyor ve yeni doğamıyor. Güney Kurdistan Bölgesi'ndeki bu aşama, canavarların zamanıdır. İnsanların demokrasi, sosyal ve ekonomik adalet ve refah umutlarının öldürüldüğü bir andır.

Yeni bir doğum görünmüyor!

Neçirvan Barzani, Kürt olmayan bir grup insanın oryantalist zihniyetleriyle Kürtlere akıl vermeye geldiği Hewler'de Rudaw ile yaptığı bir toplantıda, son 20 yılda yarattıklarının ne ekonomik ne de siyasi bir başarı olduğunu itiraf etti. Her siyasetçi ve hükümet yetkilisi ağzını açıyor, başarısızlıktan ve yağmadan bahsediyor ve ayaklanmadan sonra zafer kadar başarısızlık, yolsuzluk, yağma ve ekonomik gangsterlik olduğunu itiraf ediyor. Yasalar ihlal ediliyor ve reform ve değişim için hiçbir fırsat yok. En tehlikelisi de yeni doğumların olmaması. Yeni, Güney Kurdistan Bölgesi'ndeki siyasi, ekonomik, sosyal, askeri ve yönetişim krizine yanıt veren siyasi, ekonomik ve sosyal bir projeye sahip olmak demektir. Yeni iddialarda bulunanlar sistemin kendisinden, daha doğrusu YNK ve KDP'den sadece iddialarında ayrılıyorlar. Büyük bir kolektif çalışma yapılmadığı sürece yeni bir doğum olmayacaktır.

Zalim liderler tartışılmalı

Ne talep etmeli sorusuna cevap vermek zor ama imkansız değil. Kurdistan Bölgesi'ndeki toplumumuzu, yönetimimizi ve siyasetimizi anlamak için yeni bir okumaya ihtiyacımız var. Kurdistan'ın neresinde olursa olsun, dar, otoriter, ayrımcı bir bakışa, eril bir zihniyete, erkek egosuna ve izolasyona karşı, kolektif bir çalışma başlatılmalıdır. Bunun yerine, Kurdistan'ımızın zalim liderlerin, karanlık, muhafazakâr ve antidemokratik güçlerin eline daha fazla düşmesini engelleyen yeni bir paradigmanın doğması için yeni bir paradigma teşvik edilmeli ve tartışılmalıdır. Bugün, yeni olduğunu ve doğacağını düşünen birçok güç ve insan var, ama aslında zihniyetleri ve çalışma biçimleriyle, muhafazakarlıklarıyla ve jeopolitiği, ekonomiyi, yeni bölgesel ve uluslararası düzenleri ve iktidar telaşını yanlış anlamalarıyla yeni paradigma onlardan doğmayacak.

Türkiye'nin cinayetlerine göz yumuyor

Birkaç hafta önce ait bir helikopter Güney Kurdistan Bölgesi'nde KDP sınırında düştü. KDP/Masrur Barzani, DAİŞ ve faşist Türkiye dışında tüm Kürt halkı üzgündü. Mesrur Barzani, Suriye Demokratik Güçleri'nin yedi savaşçısının ölümü dolayısıyla taziyelerini sunmak yerine Irak hükümetini ve Koalisyonu olayı soruşturmaya çağırdı. Türkiye son yirmi yılda 100'den fazla Güneyli Kürt’ü öldürdü ve Mesrur Barzani hiçbir zaman böyle bir açıklama yapmadı. Sanırım bu, Kürt liderliğinin Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı mücadelelerinde Kurdistan işgalcilerine yardım ettiğini söylediğim önceki yorumlarımı kanıtlıyor.

Zulmün sonu kaçınılmazdır

Mart ayı ortasında Suudi gazetesi Al-Sharq al-Awsat'a verdiği bir röportajda Mesud Barzani, çocukluğunda Bağdat'a gittiğini ve Temmuz 1958 devriminden sonra ikinci kraliyet sarayı olan Rehab Sarayı'na gittiğini anımsattı. Orada bir grafiti yazısı görmüş: “Küfür devam edecektir ama adaletsizlik devam edemez.” Bir gün Kurdistan halkına Mesud Barzani'nin 65 yıl önce Bağdat'ta bir duvarda gördüğü sözleri hatırlatacağız. Zulüm kesinlikle devam etmeyecektir. Zulmün sonu kaçınılmazdır. Beklentiler açıktır. Kürt halkı, bölgede meydana gelen değişimlerin zulmü sona erdireceğine dair büyük umutlar besliyor. Batı, Kuzey, Güney ve Doğu'daki değişimler birbirini etkiliyor. Erdoğan'ın önümüzdeki Mayıs ayında yapılacak seçimlerde yenilgiye uğraması Türkiye'de barış sürecini yeniden başlatabilir. Bu, sadece Güneyde değil, İran'da ve Doğu Kurdistan'daki kadın devrimi, yaşam ve özgürlük üzerinde de büyük etkisi olmasını beklediğimiz en büyük değişikliktir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.