Almanya seçime giderken… Bundestag’ın Kürtçesi

Forum Haberleri —

.

.

  • Almanya’da 26 Eylül’de Kürtlerin sandığa gitmesi için oldukça geçerli ve önemli gerekçeleri var. Kürt Özgürlük Hareketini meşru görüp destekleyen, kadın haklarını programına alan, ekolojik ve sosyal alanlarda toplumun refahını savunan parti hangisiyse damgayı vuralım.

DÎLAN KARACADAĞ

Almanya’nın iç güvenliğini tehlikeye attığı iddiasıyla Kürtlere yönelik yıllardır baskı ve tutuklamaların devam etmesi, 26 Eylül’de gerçekleştirilecek olan Federal Parlamento seçimlerde Kürtlerin sandığa gitmesi için önemli gerekçelerinden sadece biri. Söz konusu tutuklamalar dış siyaset ve Türk devletinin çıkarıları gözetilerek gerçekleşiyor. Kürt kurum ve kurumları basılıyor, kapatılıyor, siyasetçi ve aktivistleri tutsak ediliyor.

Alman hükümeti, Kürtlere karşı bir savaş yürüten Türk devletine silah gönderiyor; bu silahlarla ile Kürtler katlediliyor, evleri yıkılıyor. Kürdistan’a gitmek ve oradaki durumu yerinde gözlemlemek için yola çıkan siyasetçi ve aktivistler engelleniyor; özetle Almanya’nın Kürtleri kriminalize etme politikası giderek sıkılaştırılıyor. Dolayısıyla bu seçimler Kürtler açısından da oldukça önemli. Zira dünyanın en güçlü liderleri sıralamasında üst sıralarda gösterilen Merkel’in görevi bırakmasının ardından gelecek yeni hükümet, Kürtler için ne anlam ifade edecek, gelen gideni aratacak mı? Elbette Merkel’in Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan ile sürdürdüğü Kürt karşıtı politikasını göz önünde bulunduracak olursak, bu sorunun cevabı belli.

Geçtiğimiz günlerde "Ben de bir feministim. Hepimiz feminist olmalıyız" diyen Almanya Başbakanı Angela Merkel’in feminist olmadığından çok Almanya’nın feminizm anlayışını eleştirmek belki de daha yapıcı olacaktır. Dilinden, sosyal koşullarına kadar oldukça cinsiyetçi, kadını ötekileştiren bir sistemi olan Almanya’ya kadın haklarının da geç ve eksik geldiği bu ülkenin 'feminizm’ anlayışını şöyle özetleyebiliriz: Devletin ve sisteminin cinsiyetçi ve ayrımcı olmadığını savunan toplum, gerekçe olarak bir kadının başbakan olabilmesinin mümkün olmasıyla ilişkilendiriyor desek, mübalağa etmiş olmayız. Kaldı ki kadının aynı iş için daha az maaş aldığı, her üç günde bir bir kadının öldürüldüğü ve bunu bir kadın katliamı olarak nitelendirmeyen bu sistemde Merkel’in kadın hakları mücadelesi vermediği aşikar. 

Merkel’in feminizm anlayışı şöyle dursun, kadın öncülüğünde gerçekleştirilen Kürtlerin eylem ve etkinlikleri istisnasız her seferinde Alman polisin baskısı ile karşı karşıya bırakılıyor. Yine geçtiğimiz günlerde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü talebiyle Devrimci Gençlik Hareketi (Tevgera Ciwanên Şoreşger-TCŞ) ile Mücadeleci Kadınlar (Jinên Têkoşer-TekoJIN) öncülüğünde düzenlenen “Uzun Yürüyüş” (Meşa Dirêj) eylemi de her yıl olduğu gibi bu yıl da kriminalize edildi. Kürt gençlerinin sorgulayıcı ve mücadeleci olmasını engellemeye çalışan Alman devleti, sistemin içerisinde benliğini sorgulamadan yaşamasını istiyor. Dolayısıyla kriminalize etmesinin büyük sebeplerinden biri de bu sistemin karşısında olmasıdır.

Gelelim yine Almanya’nın Kürt karşıtı politikasına... Türkiye, bir faşist diktatörlük olmak yolunda ilerlerken, Almanya’nın Türkiye ile silah ve mülteci anlaşması gibi ekonomik çıkar ilişkisi de hiçbir zarar görmedi. Oysa Türkiye’nin Libya’ya silah satması tek başına silah satışının durdurulması için bir gerekçe olabilirdi. Ancak Almanya, Türkiye’nin bir NATO üyesi olduğunu unutmuşcasına silah satışlarına zeval getirtmiyor. 

Gerçek şu ki Almanya, sömürgeci Türk devletinin önemli bir ekonomik ortağı. Geçtiğimiz günlerde gazetemiz Yeni Özgür Politika’ya konuşan Sol Parti Eşbaşkanı Janine Wissler, dünya çapında sömürüye karşı bir korumaya ihtiyaç olduğuna vurgu yaparak, bazı Alman firmalarının üretim merkezlerini kapatıp ucuz işgücü buldukları ülkelere taşıdığına dikkat çekti. Silah satışları ile birlikte tüm bunları göz önünde bulundurarak Almanya'nın Türk devletini en büyük tolere etme nedeninin ekonomik olduğunu söyleyebiliriz.

Peki Alman devleti somut olarak Türk devletinin hangi suçlarını tolere ediyor? Almanya’da yaşayan Kürtler ve muhalifler hakkında muhbirlik yapılırken, aralarında Kürt siyasetçi ve solcu/muhalif şahısların isimlerinin yazıldığı ölüm listeleri ortaya çıkmışken, kiminin Türk faşistleri tarafından saldırıya uğradı, sayısız adli suç işleyen ve paramiliter örgüte kadar sahip olan “Bozkurtlar” ve MİT ağını tolere eden bir devlet, Türk hükümeti karşısında açık ve net biçimde tutum almıyor. 

Bunlar bir tarafa, bir de her Türk-Alman mevkidaşlarının görüşmesi sonrasında bir tutuklama ve/veya Kürt kurumlarına yönelik saldırı gerçekleşiyor. Böylece Alman devleti, Türk devletine karşı sadakatını gösteriyor. Alman hükümetinin baskıcı ve dışlayıcı politikaları bununla sınırlı değil elbette. Kürtler hala Türkiye’ye sınırdışı ediliyor. Birçoğunun tutuklama riski var. Ayrıca Türkiye, çoğunun Kürt olduğu 120 Alman vatandaşını esir tutuyor. Geçtiğimiz ay Sol Parti milletvekili Gökay Akbulut’un soru önergesine cevap veren Alman hükümeti, 61 Almanya vatandaşının Türk cezaevlerinde tutuklu bulunduğunu; 58 kişinin ise Almanya'ya dönmelerinin engellendiğini açıklamıştı.

26 Kasım 1993’te Almanya’da PKK’ye getirilen faaliyet yasağı sonrasında sıkılaştırılan Kürtlere karşı kriminalizasyon, Mart 2017’den sonra daha da arttı. Kürt sembol ve bayraklarına kadar yasak getirildi. DAİŞ’e karşı başarılı bir mücadele yürüten, Almanya’da yasaklı olmayan YPG/YPJ gibi çok sayıda resmi olan kurumların dahi sembolleri hedefleniyor. Öyle ki sanal medyada paylaşılan bir fotoğraf, sabahın erken saatlerinde Türk polisini aratmayan uygulamalarla özel polis timin ev baskını gerçekleştirmesi için gerekçe olabiliyor.

Tüm bunları göz önünde bulundurarak “Bundestag”, yani Federal Parlamento’nun Kürtçesinin mealini böyle çıkarabiliriz. Dolayısıyla yazının başında da belirttiğim gibi, 26 Eylül’de Kürtlerin sandığa gitmesi için oldukça geçerli ve önemli gerekçeleri var. Yazının sonunda seçilmesi gereken partileri sıralamak isterdim, ancak yüzde yüz arkasında duramayacağım bir partiye “oy verin“ deme gibi bir lüksüm olmamalı. Ancak şunu söylemekte fayda görüyorum: Kürt Özgürlük mücadelesini ‘terörist’ olarak görmeyen, Kürt hareketini meşru görüp destekleyen, kadın haklarını programına alan, ekolojik ve sosyal alanlarda toplumun refahı ve çıkarını ideolojisinde barındıran parti hangisiyse damgayı vuralım.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.