Almanya Türkiye’ye göre hareket ediyor

Dosya Haberleri —

 Monika Morres

Monika Morres

Azadî Hukuk Bürosu çalışanı Monika Morres ile Kürtlerin kimlikleri ve siyasetleri nedeniyle Almanya'da yaşadığı hak ihlallerini ve cezaevlerinde maruz kaldıkları uygulamaları konuştuk.

  • Almanya'da 2010 yılında yürürlüğe giren 129/b yasası ile birlikte sadece bir yılda 54 kadın ve erkek aktivist bu yasa kapsamında gözaltına alındı ve bir kısmı tutuklandı. 129/b davalarının yanı sıra bir de Dernek Yasası paragraf/20 var. Dernekler Yasası'nın 20. maddesi Kürtlere karşı en çok kullanılan maddelerden biri. 
  • Ne zaman Türkiye’deki baskı politikası artarsa Almanya da bu politikaya uyarak yaptırımları sıklaştırıyor. Türkiye’deki baskı süreci nispeten gevşediği zaman Almanya’da da süreç sakinleşiyor. Bu bizim açımızdan çok kaotik bir durumdur. Mahkemelerde adaletin gerektirdiği gibi hareket edilmiyor.
  • Tahliye olan Mustafa Çelik’i ikinci bir cezaevi izolasyonuna almak istediler. Buna karşı avukatı Hamburg Yüksek Eyalet Mahkemesi’ne itiraz etti. İtirazlar yapıldı ve Hamburg Yüksek Eyalet mahkemesinde kazanıldı. Mahkeme federal savcının getirdiği izole durumları kabul etmedi ve reddetti. 

SERHAT ARARAT/KÖLN

Almanya’da 1993 yılının Kasım ayında alınan PKK yasağının ardından ülke çapında Kürt halkı kriminalize edilirken, Kürt yurtsever ile siyasetçiler hukuki ve bürokratik baskı ile karşı karşıya kaldı. Bu gidişat, Baskı Karşıtı ve Vatandaşlık Hakları Hareketlerinin (Antirepressions-und Bürgerrechtsbewegungen) Kürt halkı ile dayanışmaya çağırmasına neden olmuştu. Bu çağrıya katılan avukatlar, siyasetçiler, partiler, akademisyenler ve çeşitli alanlardan bireyler bir araya gelerek 1996 yılında Azadî Hukuk Bürosu’nu kurdu. Azadî, o günden bugüne Kürt halkının hukuk mücadelesine destek sunuyor. Uzun yıllar Almanya Federal Parlamentosu’nda danışmanlık yapan ve son 30 yıldır Kürtlerin kriminalize edilmesine karşı mücadele eden “Kürtlerin Monika’sı” olarak da bilinen Azadî Hukuk Bürosu çalışanı Monika Morres ile konuştuk. 75 yaşındaki Monika Morres de 23 yıldır Azadî Hukuk Bürosu'nda Kürtlerin yanında yer alarak mücadele ediyor. 

Kriminalize 1985’lerde başladı

Kriminalizenin aslında 1980’lerde başladığını söyleyen Morres, “Kürt siyasetçiler 1980’li yılların sonlarından bu yana 129a (Terörist bir yapılanmaya üye olmak), 129 (kriminal bir yapılanmaya üye olmak) suçlamaları ile yargılandı. Ardından bu süreçte yaklaşık 350 kişi yargılandı ve aralarında tutuklananlar da oldu. 1989’da yılında Düsseldorf davası görüldü. 2010’un Ekim ayından bu yana ise 129b (yabancı bir ülkede terörist yapılanmaya üye olmak) maddelerine dayandırılan suçlamalardan dolayı mağduriyet yaşıyor. Federal Mahkeme, 28 Ekim 2010’da 129b maddesinin PKK davaları için de geçerli olmasına karar vererek, bu yöndeki yargılamaların önünü açtı. Almanya’daki Kürtler uzun yıllar boyunca 'PKK yasağı’ dayanak gösterilerek yargılandı. Fakat son yıllarda en çok artış sınır dışılarda oldu. Şimdiye kadar 23 Kürdistanlı sınır dışı edilme girişimleri oldu. Buna karşı açılan davaların hepsi olumlu sonuçlandı” dedi.

Binlerce insan yargılandı

Mevcut durumda Almanya cezaevlerinde 9 Kürt yurttaşın bulunduğunu belirten Morres, “2010 yılında yürürlüğe giren 129/b yasası ile birlikte sadece bir yılda 54 kadın ve erkek aktivist bu yasa kapsamında gözaltına alındı ve bir kısmı tutuklandı. 129/b davalarının yanı sıra bir de Dernek Yasası paragraf/20 var. Dernekler Yasası'nın 20. maddesi aslında Kürtlere karşı en çok kullanılan maddelerden biri. Dernek yasasına aykırı suçları tarif eder. En çok da yasaklanmış sembollerin kullanılması ve ya propagandası gibi eylemleri konu yapar. Bu yasanın geniş tabanı olduğu için binlerce insan yargılandı. Bu yargılamalar daha çok slogan atanlar, sembol taşıyanlar, Sayın Abdullah Öcalan’ın resmini taşıyanlar ve derneklere bağış yapanlara yönelik oldu” diye belirtti.

Yurt dışı tehdidi var

İnsanların iltica hakkının bu yasaklara dayanılarak ellerinden alındığını aktaran Morres, “Aynı zamanda vatandaş olmuşsa vatandaşlığını geri alma ya da vatandaşlığa geçişte bu süreci yavaşlatıp geçici olarak engelleme durumu var. Bir de şöyle bir tehdit var; bu siyasi çalışmaları bırakmaz ise sınır dışı etme tehdidi ile karşı karşıya kalan insanlarımız var. Ayrıca toplanma yasası çerçevesinde yürüyüş ve etkinlik yaptığımızda, polisin yürüyüş hakkına müdahale etmesi gibi şeylerle sıklıkla karşılaşıyoruz. Gerekçe olarak yasak semboller ve taşkınlık gibi şeyler öne sürülüyor” diye ifade etti.

Türkiye’nin nabzına göre değişiyor

Yasakların Türkiye’nin nabzına göre değiştiğini sözlerine ekleyen Morres, “Ne zaman Türkiye’deki baskı politikası artarsa Almanya da bu politikaya uyarak yaptırımları sıklaştırıyor. Türkiye’deki baskı süreci nispeten gevşediği zaman Almanya’da da süreç sakinleşiyor. Bu bizim açımızdan çok kaotik bir durumdur. Mahkemelerde adaleti görünür kılmak için ya da adaletin gerektirdiği gibi hareket edilmiyor. Görülen bütün davalar siyasidir. Çünkü bir kişi hakkında dava açmak için Federal Adalet Bakanlığı üzerinden ‘bunlar suç kapsamına girdi’ diye bir genelge yayınlanıyor. Bu kararlar Başbakanlık, Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı üçlüsünün ortak kararı sonucu ortaya çıkıyor. Bu üç merci bu kararları veriyor” diye vurguladı.

Yargılamalar üstten gelen genelge ile yapılıyor

Bir kişi hakkında dava açılması için Federal Adalet Bakanlığı üzerinden bir genelge yayınlanması gerektiğini söyleyen Morres, “Bu kararlar Başbakanlık, Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı üçlüsünün ortak karar merci sonucu ortaya çıkıyor. Bu üç merci bu kararı veriyor. Şimdi bu hareket terörist mi değil mi yoksa bir sivil toplum örgütünün bir parçasını değil mi gibi tartışmalar yürütülüyor ve karar veriliyor. Bu merci bu kararı verdiğinde Federal Adalet Bakanlığı bu genelgeyle birlikte eğer terör örgüt kapsamında karar verilmişse bu örgüte yardım ve yataklık ve de aktif destek verenler yargılanıyor yada tutuklanıyor yada gözaltına alınıyorlar” dedi.  

Keyfi uygulamalar

Mahkemelerin bağımsız bir karar ortaya çıkaramadıklarını vurgulayan Morres, sözlerine şöyle devam etti: “129/b yasasıyla tutuklanan Kürt siyasi tutuklular için önemli bir nokta var; bu tutuklular diğer tutukluların haklarından faydalanamıyor. Bu durum cezaevlerine ve mahkemelere göre değişebiliyor. Örneğin bir cezaevi tutukluya kelepçe takarken, başka bir cezaevi ayaklarına prangalar takıyor. Tutuklular bazen de ayaklarına takılan zincirle mahkemeye götürülebiliyorlar. Bazı cezaevlerindeyse bir tek elleri kelepçelenirken, bazılarında çok farklı bir uygulama yapılabiliyor. Gene bazı cezaevlerinde kitap ve gazete veriliyor ama bazılarında verilmiyor. Yayınların yasak çerçevesine girmesi gerekçe olarak gösteriliyor. Örnek olarak, Yeni Özgür Politika Gazetesi bazı cezaevlerinde veriliyor bazılarında da ‘Bu gazete resmiyette yasaktır’ gerekçesi öne sürülerek verilmiyor. Böyle yasayı kendine göre uyarlayan bir mantık olamaz. Bu insan hakları kriterlerine aykırıdır. Avukatlar bunlara karşı birçok dava açmış ve birçok davayı da kazanmıştır. Bu konuda genel bir çizgiden söz edemeyiz. Uygulamalarda cezaevi ve mahkemenin bulunduğu yerin etkisi var. Üstelik tutuklular Kürt siyasi çevreden olunca en ağır uygulamalar devreye giriyor.” 

Hak ihlalleri sil baştan 

“Bu kuralları bir önceki siyasi tutukluya uygulayıp, buna karşı dava açılmış ve kazanılmış olsa bile her yeni tutukluya aynı yöntemi uygulayarak sürdürüyorlar” diyen Morres, “Yani kazanılmış hakkı bir yasal mevzuatta kullanmak yerine sıfırdan başlatılıyor. Avukatlar da yeniden bunlara karşı bir mücadele geliştiriyor. Oysa bu hukuksuzluğa karşı dava açmışsın ve kazanmışsın. Her yeni tutuklu o prosedürü yeniden yaşamak zorunda bırakılıyor. Böylece cezaevlerindeki koşullar diğer tutuklular ile eşit ölçüde tutulmayarak izolasyona tabi kılınıyor. Belki yargılandıktan sonra farklı oluyor ama her zaman değil. Eğer tutuklu dil bilmese sahip olduğu hakları da bilemez ve kendisini nasıl ifade edecek gibi sorunlara itiraz edemiyor. Bu durum tutukluyu psikolojik olarak çok etkiliyor” diye aktardı. 

Tedavi hakları gasp ediliyor 

Hasta tutsakların durumu ile ilgili ise Morres, şu ifadeleri kullandı: “İlaç istiyor ya da tedavi için doktora gitmesi gerekiyor. Bu konuda aşırı derecede baskıcı bir yaklaşım var. İtiraz üzerine itiraz yapıyorsun. Hasta tutuklunun kendi tedavisini sağlamak için dava üzerine dava açıyorsun. Gerçekten çok zorlaştırılan koşullar ile karşı karşıya kalabiliyoruz. Aynı zamanda Kürt tutsakların Kürt kanallarını izleme hakları da ellerinden alınıyor. Bilgi edinme hakkı herkesindir. Ama Kürt tutuklularına bu yasaklanıyor. Bu konuda bilgiden de mahrum bırakılıyor. Bu konuda son dönemlerde Kürt tutuklular açlık grevlerine girdiler ve protestolar oldu.” 

Brüksel kararı önemli

Adalet Divanı ve Brüksel kararının yargılamaları nasıl etkilediğine dair konuşan Morres, kendi şahsında Brüksel Yüksek Mahkemesi’nin 2019 yılında aldığı bir kararı hatırlattı. Morres, “Bu karar son yıların en önemli kararıdır. Ama Almanya’da ifadesini bulmuyor. Şöyle; biz Azadî olarak bunları broşürlere dökerek, avukatları bilgilendirdik. Hatta avukatlar bu kararı katıldıkları davalarda dile getiriyorlar. Ama Alman mahkemeleri, ‘O Belçika kararıdır, bu Belçika’yı ilgilendirir, biz Almanya’dayız ve bizim yaptığımız bizi ilgilendirir’ diyorlar. Bu anlamıyla bu kararı hiçleştirmeye dönük bir mantık var. Ama benim bireysel görüşüm; bu karar görmezden gelinse de çok etkisi var” ifadelerini kullandı.

Mustafa Çelik

 

Mustafa Çelik ayrıntısı

Cezaevlerinde şartlı tahliye olanlara ilişkin ise Morres, şöyle konuştu: “Cezaevlerinden şartlı tahliyeyle çıkan tutukluların yanına memurlar veriliyor. Bu memurlar kişiyi kontrol ediyor. Kişinin evini değiştirmesinden tutun da yaptığı her şeyi o memura bildirmesi gerekiyor. Buradaki amaç doğrudan gözlem altında tutmak ve kontrol etmektir. Bu süre 3-5 yıl arası değişebiliyor. Hamburg’da görülen bir davada Mustafa Çelik adında bir Kürt aktivist vardı. 2022 Ağustos ayının başında cezaevinden çıktı. Hamburg Federal Başsavcısı onun hakkında çok sert bir uygulama kararı aldı. Ceza kanununu esas alarak ve onu genişleten bir kapsamda Mustafa Çelik’e bir uygulama getirilmek istenildi. Ayağında kelepçe olması gerekiyordu. Oturduğu ev her an denetleniyordu. Ona kapsamlı bir kontrol sistemi dayatıldı. Kesinlikle Kürt derneklerine gitmeyecek ve Kürtler adına yapılan her türlü etkinlikten mahrum bırakılacaktı. Eğer bu sistem tutsaydı bu uygulamayı çıkan herkese uygulayacaklardı. İşte bir insanı ‘kırmak’ buna derlerdi.”

 

Karara itiraz kazanıldı

Federal savcının Çelik’in şartlı tahliye kararına sunduğu gerekçeleri sıralayan Morres, “Birincisi, Çelik’in Almanya’ya kendisini entegre etmemesi, ikincisi; cezaevi sürecinde PKK ile arasına bir mesafe koymaması, üçüncüsü de savcının, bu kişinin dışarı çıktığı taktirde siyasi aktivitelerine devam edeceği yönündeki kişisel fikridir. Kişinin dışarıdaki siyasi çalışmalarını engellemek için böyle bir uygulamayı uygun görüyor. Bu da Mustafa Çelik’i ikinci bir cezaevi izolasyonuna almak anlamına geliyor. Buna karşı avukatı Hamburg Yüksek Eyalet Mahkemesi’ne itiraz etti. Çünkü bu uygulama genel anlamda yasal bir duruma dönüşürse o zaman bu davaların farklı bir noktaya getirilmesi anlamına geliyordu. İtirazlar yapıldı ve Hamburg Yüksek Eyalet mahkemesinde kazanıldı. Mahkeme federal savcının getirdiği izole durumları kabul etmedi ve reddetti. Buna rağmen Mustafa Çelik’in durumu o kadar kolay değil. Şartlı tahliye memurlarına (Polis Karakolu) gidip haftalık görünmesi ve imza atması gerekiyor. Evet itirazlar oldu fakat şartlı tahliye memurlarına da gidip haftada bir imza vermesi gerekiyor” şeklinde konuştu.

PKK yasağına itiraz 

PKK yasağına karşı Berlin’de açılan davaya da değinen Morres, “Şimdiye kadar yasak ile ilgili Sol Parti’nin ve parlamentodaki birçok grubun başvurusu oldu. Ama her zaman reddedildi. Bu konunun muhatabı İçişleri Bakanlığı’dır. Yasağın kalkması ve kalkmaması ile ilgili karar veren merci orasıdır. Şimdiye kadar Almanya’da yasakla birlikte birçok hükümet geldi, gitti. Bununla birlikte İçişleri Bakanları da geldi gitti. Ama yasak konusunda bugüne kadar hiçbir İçişleri Bakanı konuyu ele almadı. Tam tersi daha çok inisiyatif alarak yasağın devam etmesi için çalıştılar” dedi.

***

Mahkeme salonları doldurulmalı

Yaptıkları çalışmalar ile hem Kürtleri hem de kamuoyunu bilgilendirmeye çalıştıklarını belirten Morres, “Kürtlerin 30 yıldır yaşadığı bu kriminalizasyona dönük herkes dayanışma içinde olmalıdır. Kürt halkı ve dostları Almanya’da devam eden davaları takip ederek, tutsaklara sahip çıkmalı. Bu davalar çok önemli. Burada yargılanan kişiler Kürt Özgürlük Mücadelesi için emek veren insanlar. Bu yüzden mahkemelere gitmeniz ve Kürt tutsaklara mektup göndermeniz onlar için moral kaynağı olacaktır” diye konuştu.

Tutukluların iletişim bilgileri:

Özgür Aydın, Simmerner Str. 14 A, 56075 Koblenz 

Mirza Bilen, Stadelheimer Str. 12, 81549 München 

Gökmen Çakıl, Kleeberger Str. 23, 35510 Butzbach

Mazlum Dora, Asperger Str. 60, 70439 Stuttgart

Ali Engizek, Asperger Str. 60, 70439 Stuttgart

Merdan K., Asperger Str. 60, 70439 Stuttgart 

Abdullah Öcalan, Obere Kreuzäckerstr. 6, 60435 Frankfurt/M.

Ali Ö., Obere Kreuzäckerstr. 6, 60435 Frankfurt/M.

Veysel Satılmış, S, Asperger Str. 60, 70439 Stuttgart

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.