Amed'in Mazlum'u

Dosya Haberleri —

Mazlum Tekdağ (Mazlum Amed)

Mazlum Tekdağ (Mazlum Amed)

  • Mazlum, Amed’te ilk gözaltısını annesi ile birlikte yaşar. 1 Hafta gözaltında ağır işkenceler görürler. Ana-oğul direnirler işkenceci polislere karşı. Henüz 15 yaşında olan Mazlum’un gözaltında burnunu kırarlar, işkenceciler. Düşmanının yıldırma ve korkutma politikalarına karşı, amcasının ve babasının direnişçi ruhlarını yanına alarak, boşa çıkarır Mazlum.
  • Mazlum Tekdağ, “Dağlar her zaman koruyucudur. Ve bu yüzden direnişimizin yıkılmaz son kalesidir” derdi her tanıdığına ve yoldaşlarına. Amed renginin üstünden zulüm, soykırım, asimilasyon, hile, entrika politikaları hiç eksik olmadığı bir dönemde, sesi Surlarında yankılanan korkunç barbarlıkta olan bir çağı yaşıyordu. 

ÖZGÜR AVZEM

Her coğrafya, her toplum ve her halk kendi kahramanını yaratırdı, Güneş Ülkesinde. Bu kahramanlar tarafından yazılırdı halkların tarihi. Yaşamışlardı acılarla, özlemlerle, sevinçlerle, direnişlerle, zaferlerle ve kaygılarla örülmüş bir yaşam piramidini. Bazen adlarını duyardık bu kahramanların, gözden ırak bir şekilde. Bazen tanık olurduk, cesur ve korkmayan yanlarına oturarak ve yürüyerek. Bazen hikayelerini dinlerdik, doyumsuz ve büyük bir gıptayla. Ve bazen de mütevazi bir dokunuş yapmasını sağlardık, yüreğimize, hayatımıza. 
Tarihin bu akış serüveninde, mutlaka bir hikayesi vardı her bir kahramanın. Çoğu zaman, hikayelerinin muhtevasına kendilerini merkez yaparlardı. Ya da bulundukları çevreyi de kendi hikayelerine ekleyip, öylece sınırlı tutarlardı. Ama kimi kahramanlar da vardı ki; mücadele yaşamı boyunca anlamlı hikayelerinin ve direnişlerinin odağına, kendi halkının kaderini ve özgürlüğünü koyarlardı. Bir secdeye varış hali olurdu ve bir de gök kubbeye. Belki de bir kavmin en onurlusu bu demekti. İsyanın, çığlığın, haykırışın, direnişin ve kavganın en değerlisi buydu.

 

 

Kadim ülkeye...
Kürtler, insanlık tarihinin en kadim halklarından birisiydi. Yeryüzü cenneti olarak değerlendirildiği ve eşsiz güzellikte olarak tanımlandığı Kürdistan coğrafyası, Allah’ın Kürtlere Âdem aracılığıyla emanet ettiği bir yerdi. Ülkesini koruma ve bakma görevini üstlenmişti Kürtler. Devletçi uygarlığın doğuşundan beri, sürekli bir kavga halindeydi. Devletler kendi varlığını tahkim etmek için seferlerle işgaller düzenlemişti, bu kadim ülkeye. Kürtler ’de her zaman direniş içerisinde olmuştu. Dünyanın faşist, emperyalist, bölgeci ve statükocu egemen devletleri, Kürdistan’ı ve Kürtlerin varlığını yok saymak için, son yüzyılda dört parçaya bölmüştü kendi soykırım Lozan’ıyla. Kürdistan ateşler içinde kalmış, Kürdistan halkı sayısız katliamlarla karşı karşıya kalmıştı. Direnmek için mekân edinmişti dağları kendisine. Apê Musa’nın deyimiyle, “Duymazdı bir Allah’ın kulu çığlığımızı. Ve dağlara sevdalanırdık. Karabasan gecelerin sevdalarında, direnmek kalırdı Kürde. Yaşamanın bir başka adı direnmekti” diye, dağlara sığınırdı Kürtler. Dağlar korurdu mazlum bir halk olan Kürtleri. 

 

 

Yüzyılın özgürlük mücadelesi
İşte, böyle bir mazlum halkın çocuğu olarak doğmuştu Mazlum Tekdağ. “Dağlar her zaman koruyucudur. Ve bu yüzden direnişimizin yıkılmaz son kalesidir” derdi her tanıdığına ve yoldaşlarına.  Amed renginin üstünden zulüm, soykırım, asimilasyon, hile, entrika politikaları hiç eksik olmadığı bir dönemde, sesi Surlarında yankılanan korkunç barbarlıkta olan bir çağı yaşıyordu. Tüm Kürt aydınların, siyasetçilerin, gazetecilerin ve kadın, genç, çocuk, yaşlı demeden Kürt olan herkesin faili belli katliamlardan geçirildiği bir çağdı bu. Devletin derin güçlerinin, bir gece ansızın fiziki soykırımın nişanesi olan beyaz Toroslarla Kürt mahallelerine girerek, yurtsever ve devrimci insanları kaçırıp, asit kuyularında yakılarak yok ettiği bir çağdı. Sokak ortasında ensesinden kurşunlanarak vurulan gazetecilerin kalemlerinin yerde kalmadığı bir çağdı. Oğulları ve kızları, gözleri önünde evlerinden alınan annelerin, her gece pencereden dışarıya “bir gün gelir” umuduyla baktığı bir çağdı. Diğer yandan, özgürlük ve hakikat mücadelesi veren gerillaların, halk ile serhıldana geçtiği bir çağdı. Amed’li anneler bütün Kürdistan’lı annelerle acılarını pekiştirip, barışı simgeleyen beyaz tülbentleriyle yüzyılın özgürlük mücadelesini verdiği çağdı. 

Henüz 7 yaşlarındaydı
İşte bu çağın tüm korkunç gelişmelerine erken yaşlarda tanık olmuştu Mazlum. Amed’te kızılca kıyametin yaşandığı süreçlerde, babası Mehmet Tekdağ’ın JİTEM tarafından güpegündüz iş yerinin önünde katledildiğinde, Mazlum henüz 7 yaşlarındaydı. Babası Mehmet Tekdağ, o dönemde Halkların Emek Partisi’nde (HEP) siyasi çalışmalarını yürütüyordu. JİTEM’in eli kanlı tetikçileri, her defasında Mazlum’un babası ve amcasının Bağlar ilçesinde ortak işlettiği pastahane dükkanına gelir ve babası Mehmet Tekdağ’a “siyaset yapmayacaksın” diye tehditler savurur. Ama Mehmet bu tehditlere rağmen özgürlük mücadelesini bir an olsun taviz vermezdi. Mehmet’in bu kararlı ve davasına bağlı kişiliğini gören JİTEM elemanları 3 gün sonra tekrar pastane dükkanına gelir ve Mehmet’in pastane önündeki kaldırımda oturduğunu gördüklerinde, herkesin gözü önünde Mehmet’i katlederler. Mazlum, babası katledildiğinde henüz 7 yaşındadır. 
Mazlum, babasının katledildiği günden itibaren, artık her şeyin bilincine erişmiş, düşmanını tanımış ve arayışlarını sürdürmüştü. Babasının mezarı başında vermişti mücadele kararını. Henüz çocuk yaşlardaydı, fakat zalimin zulmüne karşı direnmek gerektiğini ve bu direnmeyi de mücadeleyle yapabileceğini anlamıştı. Böylece direnişi, partiyi ve düşmanı erken tanıma arayışına sokulmuştu. Ailenin en büyük çocuğu olduğundan kaynaklı, babasının şehadetinden sonra ailenin sorumluluğunu da üstlenir aynı zamanda. Bir yandan ailenin geçimini sağlamak için çalışırken, diğer taraftan babasını katleden devlete ve çetelerine büyük kin ve öfke besler. 

 

 

Pastacı Ali olarak tanınırdı
Kürdistan’daki herkes gibi, o da daha çocukluğunu yaşamadan, genç bir insan olarak mücadele yaşamına katılır. Günler ve aylar geçer, Mazlum 8 yaşına gelir ve çocukluğunu hem amcası olan hem de onunla aynı dava mücadelesinde yoldaş olan Ali Tekdağ’ın yanında geçirir. Mazlum’un ismini amcası Ali Tekdağ bırakmıştı. Daha 8 yaşında olmasına rağmen aktif olarak mücadele etmesini öğrenir Mazlum.
Ali Tekdağ, Amed kentinde ilk ERNK cephe çalışmalarını yürütenlerden biri olduğu için, Mazlum onunla daha çok vakit geçirirdi. Böylece ulusal ve toplumsal gerçekliğini daha yakıcı bir şekilde kavraması için, amcası ve yoldaşı olarak gördüğü Ali Tekdağ’ın mücadelesini izlerdi hep. Mazlum, artık amcası Ali’yle birlikte bildiri çalışmalarına katılır ve babasının bıraktığı mücadeleyi devam ettirir. Ali, halk arasında Pastacı Ali olarak tanınırdı. Amed halkı onu yıllarca unutamayacağı bir efsaneymiş gibi hatırlar ve onun hikayelerinin anlatıcısı olurdu.  

 

 

20 kez gözaltına alındı
Ali Tekdağ, Abisi Mehmet Tekdağ’ın JİTEM ve Hizbullah tarafından katledildikten sonra, mücadeleye daha yetkin ve aktif bir şekilde katılır. Hizbullah’ın oluşumundan haberdar olur ve Cephe çalışmalarında bulunan arkadaşlarından bir eylem birimi oluşturmak için karar alır. Hizbullahın halka saldırdığı dönemlerde halkı savunmak için silahlı eylemde bulunur. Yürüttüğü çalışmalar ve eylemleri ile JİTEM’in de dikkatini çeker. JİTEM hem onu hem de bütün ailesini hedef almaya başlar. Takvim yaprakları 13 Kasım 1994 yılına geldiğinde, Mazlum yeni bir acıya daha tanık olur. Babasını katleden JİTEM ve Hizbullah çeteleri, o gün Ali Tekdağ’ı hedef almışlardı. Eşi Hatice Tekdağ ile birlikte Dağ Kapı Meydanı’ndan Çarşıya doğru giderlerken, Ali, bir an arkasına bakıp, birilerinin onu takip ettiğini anladı. Ali peşindekilerin JİTEM elemanları olduğuna iyice emin olduktan sonra, o esna da eşi Hatice’yi kendisinden uzaklaştırarak, koşmaya başladı. Eli silahlı ve sivil elbiseli 4 JİTEM elemanı da Ali’nin peşinden koştu. Ali bir süre koştuktan sonra, dengesini kaybedip yere düşerken, eli silahlı olan 4 kişi Ali’nin üstüne üşüştü. JİTEM elemanları ilk başta Ali’yi bir binanın içine götürüp, ellerini ve gözlerini bağlayarak, burada beklettiler. Aradan yarım saat geçtikten sonra Beyaz Toros aracın gelmesiyle beraber, Ali’yi arabaya koyup, JİTEM’in işkence evi olarak bilinen zindana götürdüler. Bu olaydan sonra uzun bir süre Ali’den haber alınamaz. Ali daha önce 19 defa gözaltına alınmış ve işkenceler görmüştü. Eşi, çocukları, kardeşleri ve Mazlum, Ali’nin yaşadığı 20’inci gözaltından sonra bir daha dönemeyeceğini anlamıştı. 

 

 

Aileme söyleyin beni katledecekler
JİTEM, Ali’nin siyasi çalışmalardan elini eteğini çekmesi için tehdit ve şantajlara varan bir sorgulamaya tabi tutmuştu. Ali’nin JİTEM elemanlarının tehditlerine ve ağır hakaretleri karşısında boyun eğmeyerek, inandığı değerleri ve ideolojiyi savunmaktan taviz vermemesi, öfkelendirmişti JİTEM elemanlarını. “General Zınnar” lakaplı bir JİTEM üyesi, Ali’nin sorgusuna katılarak DEP’liler onu hakkında bilgi almaya zorlamıştı. Sorgusu ağır işkencelerle devam eden Ali, ser verip sır vermeyenlerin ardılı olurcasına destansı bir direniş sergiler. JİTEM’ciler adını dahi söylettiremezler ona. Ali’nin amansız direnişini gören JİTEM elemanları, vahşet uygulamalarla farklı bir işkenceye başvurmuştu. Ali, aylarca kendisine yapılan işkenceler karşısında takatsiz kalmıştı. JİTEM komutanlarından “Boğa” lakaplı bir kişi, Ali’nin işkenceli geçen sorgusuna katılarak, Ali’nin cinsel organına kablo bağlayarak, elektrik vermişti. Ali’yi işkenceyle yola getiremeyeceğini anlayan JİTEM komutanlarından “Timuçin ve Boğa” lakaplı JİTEM’ciler, Ali’yi diri diri yakarak, şehit ederler. Ali’nin bedeninden geriye yalnızca gökyüzüne umutla ve sevgiyle bakan güzel gözleri kalmıştı. Ali JİTEM’ciler tarafından kaçırılıp Diyarbakır Çevik Kuvvet Merkezi’nde götürüldükten sonra, Seyfettin Demir adlı yurtsever 45 gün boyunca kaldığı gözaltında Ali’yi gördüğünü ve işkencelerden kaynaklı haykırışını işittiğini Ali’nin ailesine söylemişti. “Gözaltında tutulduğum 45’inci gününde, Ali’nin sesini duyuyordum. Ağır işkenceler görmüştü. Bağırıyordu, diyordu ‘Ben daha ölmedim. Aileme söyleyin beni katledecekler.”   

10 yaşında babası ve amcasını kaybetti
20 Kasım 1996 tarihli Evrensel Gazetesi'nde yayınlanan anılarında bir JİTEM subayı da Tekdağ'a yapılan işkenceleri itiraf etmişti: "Ali Tekdağ önce Diyarbakır İşkence merkezinde, sonra ise Çevik Kuvvet işkence merkezinde sorgulandı. Silvan'a getirilmeden önce Pirinçlik ölüm timinde son kez sorgulandıktan sonra, Alman zırhlı personel taşıyıcısıyla Silvan'a getirildi. Buraya getirildiğinde saç sakal birbirine karışmıştı. 5-6 metreden acayip pis kokuyordu. Ben o zaman operasyon timindeydim. Ali Tekdağ itirafçıların bilgisi dahilinde gözaltına alınmıştı. 90 günün sonunda hiç bilgi vermemişti.”
Günler ayları, aylar yılları kovalarken, Mazlum Amcası ve Babasının Türk devletinin tetikçileri tarafından katledilmesinin ardından, düşman gerçekliğinin en çıplak haliyle tanışır. Babası ve amcası şehit edildiğinde artık 10 yaşına gelmiştir. Yaşadığı acıyı, düşmanına karşı kine ve öfkeye dönüştürerek büyümüştü. 

 

 

Apê Musa’nın hikayeleriyle büyür
Annesi Aysel Tekdağ, Amed’de siyasi parti çalışmalarına katıldığında Mazlum da çocuk yaşta annesi ile birlikte çalışmalara katılır. Bir dönem Gazete dağıtımcısı olup, Özgür Gündem gazetelerini yoğun baskı ve tehditlere rağmen Amed sokaklarında dağıtırdı. Mazlum, bu alana geçmeden önce Özgür Basın Şehitlerinin anılarını ve hikayelerini okur. Okuduğu anılardan bir tanesi de Özgür Gündem Muhabiri iken, 8 Haziran 1992 yılında Sur ilçesindeki evinden Bağlar ilçesine gelerek, Melik Ahmet Caddesi’nde katledilen Hafız Akdemir ve 20 Eylül 1992 yılında Amed’in Seyrantepe Mahallesinde sol bacağına iki, kalbi ve kafasına birer kurşun sıkılarak, katledilen Apê Musa’nın hikayeleriyle büyür. Bu yüzden yaptığı işi büyük bir gurur ve minnetle yapıyordu. “Hakikat kirli ellerle hiçbir zaman katledilemez derdi” Mazlum. Kalemini halkının gerçekliği ve hakikati için kullananların izinden yürüyordu. Dağıttığı her gazetenin anlamı vardı onun için. Çünkü ülkesinin hakikatini yansıtıyordu. Faşist devletin zulüm ve işkencesini yansıtırdı. 
Halkının çektiği acı ve sızıları yansıtırdı. Direnişi ve halkının başkaldırı direnişini yansıtırdı. İsmi gibi mazlum halkın yansıtıcı sesi olmak ve daima hakikate dönmek istiyordu Mazlum. Özgür kalem onun ellerindeki gazeteydi. Atalarından ona yadigardı ve o da bunun bilincinde hareket ediyordu. Çünkü özgür basın geleneği bunu öngörüyordu.

 

 

Yurtseverliği ailesinden öğrendi
Babası ve amcasının şehadetinden sonra, onlara layık olmanın gereği olarak, cesaretli bir şekilde mücadele ediyordu. Mazlum, çocukluğunu gasp eden düşmanına karşı, her zaman kinini ve öfkesini bilemişti. Mücadelenin farklı alanlarında yer almayı ve aktif olarak katılmayı hedeflemişti. 14 yaşlarına geldiğinde 1998 yılında kapatılan DEP partisinin yerine yeni kurulan HADEP’in Çocuk Komisyonu’nda yer alır. Çocuk komisyonunda kaldığı süre boyunca duruşu, arkadaşlara olan bağlılığı, öğrenme azmi, bir an önce büyüme istemi, öfkesi, kini ve nefreti onu kısa zamanda kendi gibi olan arkadaşları tarafından sevilmesine ve esas alınmasına neden olur. Mazlum’un çocuk kimliğinde bir dünya saklıydı. Henüz çocuktu ama yüreğinde babasının ve amcasının yurtseverliği yaşamaktaydı. Çünkü Mazlum babasından, annesinden, amcasından yani ailesinden öğrenmişti yurtseverliği. Yurtseverlik görevlerinin ne olduğunun bilincine daha 7 yaşındayken varmıştı.

 

 

Neredeyse çalışma yürütmediği alan kalmaz
1999 yılına gelindiğinde, Halklar Önderi Önder Abdullah Öcalan’ın devletlerarası komployla yakalanışından sonra, Mazlum, bir grup arkadaşı ve annesiyle beraber Amed’in Bağlar ilçesinde bildiri dağıtır. Hem bildiri dağıtır hem de Kürt halk önderine yapılan komployu protesto etmek amaçlı sloganlar atardı. Onun için slogan denilen kavram, özgür bir düşüncenin süzülmüş ifadesiydi. 
Bir süre bu eylemin öncülüğünü yaptıktan sonra, bu esnada etrafları polisler tarafından kuşatılıp, gözaltına alınırlar. Mazlum, Amed’te ilk gözaltısını annesi ile birlikte yaşar. 1 Hafta gözaltında ağır işkenceler görürler. Ana-oğul direnirler işkenceci polislere karşı. Henüz 15 yaşında olan Mazlum’un gözaltında burnunu kırarlar, işkenceciler. Düşmanının yıldırma ve korkutma politikalarına karşı, amcasının ve babasının direnişçi ruhlarını yanına alarak, boşa çıkarır Mazlum. İşkenceci polisler, bir süre gözaltında kaldıktan sonra serbest bırakılan Mazlum’un sineceğini ve köşesine çekileceğini düşünmüştü. Ama Mazlum, gözaltından sonra çalışmalara daha aktif ve daha güçlü katılır. 
Yıl 2002’ye gelindiğinde öğrenci olduğu Amed’in Birlik Lisesi’nde, Lise Gençlik çalışmalarını yürütür. Lisedeki aktif çalışmalarından kaynaklı okuldan uzaklaştırılır. Giderek sorumluluk bilincine erişen ve bu bilinçle Amed gençliğine öncülük eden Mazlum, yapılan eylemlerin planlayıcısı ve pratisyeni olur. Direniş eylemselliklerin öncülüğünü yapan Mazlum, kısa süre içinde tekrardan polisler tarafından gözaltına alınır ve tutuklanarak Amed zindanına konulur. 6 ay tutukluluk sürecinden sonra serbest bırakılır. Düşmanının her saldırısına Mazlum’un cevabı mücadelesini daha da güçlendirmek olur. Düşmanına karşı asla taviz vermeyen bir duruşun sahibi olur. 2005 yılında Merkezi gençlik çalışmalarına katılır. Çukurova bölgesine geçer ve çalışma yürütür. Mazlum’un 2009 yılına kadar neredeyse çalışma yürütmediği alan kalmaz. Her kapı her gönül Mazlum’u tanır. Her gencin muhakkak ki Mazlum’a bir selamı olmuştur. Yüzlerce gencin mücadele ruhunu kazandırmıştır. Onlarca genç mazlum gibi mücadeleye katılmıştır. Mazlum mücadelenin ve direnişin Kürdistan gençliği için tek yol olduğunun bilincindedir. Onun gençlere halka ve ailelere olan mütevazi yaklaşımı, onu herkes tarafından sevilir kılmıştır. Mazlum artık genç Mazlum ya da Bizim Mazlum diye anılır. Mazlum artık özgürlük hareketi içerisinde gençlikten siyasi parti çalışmalarına ve toplumsal alana kadar birçok alanda çalışma yürütmüştü. Deyim yerindeyse, Kürdistan’da ayak basmadığı şehir, çalışma yürütmediği şehir kalmamıştı. 

2009 yılında KCK adı altında gerçekleştirilen siyasi soykırım operasyonlarında “KCK Ana Davası’nda” tutuklanır. Zindan alanını bir direniş mücadele alanı olarak gördüğünden kaynaklı, burada da öncülük rolünü oynar. Yıl 2012’ye geldiğinde, Halklar önderi Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecrit ve izolasyona karşı tüm Türkiye ve Kürdistan zindanlarında açlık grevi başlatılmıştı. Mazlum da zindanda başlatılan açlık grevinin ilk grubunda yer almıştı. 68 gün süren açlık grevi direnişinde büyük rol oynar ve kararlı bir şekilde eylemini sürdürür. Zindandaki yoldaşlarına moral verir. Bedenini halkların önderi için kaygısız ve ikirciksiz ölüme yatırır. 

“Kardeşlerim yanıyordu ateşte
Ölüm orucunda ölüm peş peşe
Alem sağır hele bakın şu işe 
Hücrem demir, yürek demir, can demir”

Amed zindanında yaşatılan vahşetin izleri canlıydı Amed sokaklarında. Mazlum Amed zindanda yaşanan vahşeti ve direnişi, amcası Ali ve babası Mehmet’ten anlatımlarından duymuştu. Kemal’i, Hayri’yi, Akif’i, Kızılyıldız Ali’yi, dörtlerin eylemdeki güzelliğini, Çağdaş Kawa Mazlum Doğan’ın direnişinden büyük ölçüde etkilenmişti. Onların direniş hikayeleriyle büyümüş ve mücadele ediyordu. Mücadeleci ruhunu, Mazlum Doğan’ın mücadeleci ruhundan almıştı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.