Annemin son sözleri
Kültür/Sanat Haberleri —

Hogir Ar'ın eseri
- "Yolun ya mezara ya da hapse çıkar" gibi sözler, yalnızca benim bireysel deneyimimi değil, aynı zamanda büyüdüğüm coğrafyanın zorlu koşullarını ve halkımızın yaşadığı baskıların güçlü bir metaforunu oluşturuyor.
GÖZDE GÜLER
Heidelberg’de yaşayan ve kavramsal sanat, dijital sanat, enstelasyon, performans ve heykel gibi disiplinler arası alanlarda çalışan sanatçı Hogir Ar, sanat yolculuğuna Kuzey Kürdistan’ın Êlih şehrinde başladı. Çocuk yaşta katıldığı bir resim yarışmasında kazandığı fotoğraf makinesi, sanatla ilk temasını sağladı. Tanık olduğu baskı ve şiddet, onu sanatıyla görünür kılmaya ve bireysel hikayeleri toplumsal hafızaya dönüştürmeye yönlendirdi. Bugün, sanatıyla sadece bireysel bir ifade sunmuyor, aynı zamanda hafızayı koruyan ve direnişin sesi olan bir alan yaratıyor. Hogir Ar, “Yaşadığım coğrafyada karşılaştığım sistematik tehditler, özgürlüğümü ve sanatsal üretimimi kısıtlıyordu. Avrupa’ya gelmem, yalnızca fiziksel bir kaçış değil, aynı zamanda düşünsel ve sanatsal üretim için daha özgür bir ortam arayışının sonucuydu” diyor. Şu ana kadar yedi sergi açan Hogir, Mart ayında “Gotina Dawîn Ya Dayika Min” (Annemin Son Sözleri) adlı sergiye hazırlanıyor. Hogir Ar ile sanat yolculuğunu, sergisini konuştuk.
Sanat pratiğinizde heykelin önemli bir yer tutmasını neye bağlıyorsunuz?
Heykeltıraş olmak bilinçli bir karar değildi. Maddi olanaklarım kısıtlı olduğu için sanata dijital alanda başladım çünkü bu daha erişilebilir ve düşük maliyetliydi. Bugün finansal özgürlüğe erişmem, heykel ve enstelasyon gibi büyük ölçekli ve malzeme yoğunluklu eserler üretmemi sağladı. Heykel, fikirlerimi somutlaştıran bir araç haline geldi. Maddi olanaklarım genişledikçe, kavramsal projelerimi fiziksel forma dönüştürme fırsatı buldum. Böylece sanatımı daha geniş bir alana yayarak düşündüğüm dünyayı görünür kılabiliyorum.
Sanatınızın temel motivasyonu nedir? Hangi temalar üzerine yoğunlaşıyorsunuz?
Sanat, benim için yalnızca estetik bir ifade biçimi değil, aynı zamanda toplumsal değişimin ve bireysel farkındalığın bir aracı. Motivasyonum, toplumun yaşadığı acıları, eşitsizlikleri ve krizleri görünür kılmak ve bunları sanatsal bir anlatım diliyle geniş kitlelere ulaştırmak. Sanatımda, savaş, göç, kimlik bunalımı ve cinsiyet eşitsizliği gibi evrensel meseleler üzerine yoğunlaşıyorum. Her eserim, bir çığlık, bir protesto ya da bir umut taşıyor. Hem bireysel hem de toplumsal dönüşümü yansıtmayı amaçlıyorum. Anlattığım hikayeler ve işlediğim temalar değiştikçe, onları en iyi şekilde ifade edebileceğim disiplinleri de keşfetmeye devam ediyorum. Sanatımın dinamik ve disiplinler arası bir yapıda ilerlemesini istiyorum, bu yüzden gelecekte daha farklı yönelimlerle üretmeye devam edeceğim.
Eserlerinizde beyaz rengi yoğun olarak kullanıyorsunuz. Bunun özel bir anlamı var mı?
Beyaz, sanatımda hem estetik hem de felsefi bir anlam taşıyor. Sanat tarihinde beyaz, klasik Yunan ve Roma heykellerinde zamansız ve idealize edilmiş formları temsil eder. Benim eserlerimde ise beyaz, anlamın ve potansiyelin durağan hâli, izleyiciye kendi yorumunu katması için bir alan yaratma biçimidir. Minimalist bir yaklaşımla, sadelik ve saf formlar üzerinden bir anlatı kuruyorum.
Ayrıca Kürt kültüründe beyaz, özellikle annelerin beyaz tülbenti, barışın güçlü bir sembolüdür. Tülbent yere bırakıldığında, artık çatışmanın değil barışın hakim olması gerektiğini ifade eder. Bu eylem, savaşın sona ermesi için yapılan bir çağrı ve toplumsal barışın önemini vurgular.
Sanatımda beyazı, bu kültürel sembolizmi ve barış çağrısını birleştiren bir araç olarak kullanıyorum.
Sanatın toplum ve otorite ile ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sanat tarih boyunca hem devletin ideolojilerini ve propaganda mesajlarını iletmek hem de halkın bu mesajları alıp yorumlamasını sağlamak için güçlü bir araç olmuştur. Roma İmparatorluğu’nda yapılan heykeller ve anıtlar, imparatorların kudretini vurgularken, Trajan Sütunu gibi yapılar halkla olan ilişkisini güçlendiren propaganda unsurları olarak kullanılmıştır. Ancak sanat, yalnızca devletin gücünü ve ideolojisini yansıtmakla kalmaz, aynı zamanda halkın bu mesajları sorgulamasına ve yeniden şekillendirmesine de imkan tanır. Picasso’nun "Guernica" (1937) adlı eseri, İspanya İç Savaşı’nın vahşetini dünyaya duyurarak savaş karşıtı güçlü bir duruş sergilemiş ve halkın sessiz direnişine ilham vermiştir. Sanat, yalnızca otoritenin sesi değil, aynı zamanda halkın devlete karşı eleştirel bir bakış geliştirmesini sağlayan bir ifade alanıdır. Hem ideolojileri aktaran hem de toplumsal olayları sorgulatan çok yönlü bir iletişim aracıdır.
Siyaset, kültür ve sanat politikaları, sanatçının ifade özgürlüğünü nasıl etkiliyor?
Siyaset ve kültür politikaları, sanatçının ifade özgürlüğü üzerinde doğrudan etkili oluyor. Örneğin, Türkiye’de 1980 darbesi sonrası, sanatçılar sansür ve baskılarla karşı karşıya kaldı. Yılmaz Güney, toplumsal acıları anlatan eserleri nedeniyle baskıya uğrayarak sürgüne gitmek zorunda kaldı. Benzer şekilde, Sovyetler Birliği'nde sosyalist gerçekçilik anlayışı, sanatçıları ideolojik doğrultuda üretim yapmaya zorladı. Andrei Tarkovsky, bu baskılara karşı durarak sanatı özgürleştirmeye çalışan isimlerden biriydi.
Sanat, ancak özgür bir ortamda gerçek gücünü gösterebilir. Baskı altındaki sanatçılar, toplumsal meseleleri sorgulama ve eleştirel bakış açısı geliştirme konusunda sınırlandırıldığında, sanat yalnızca bir propaganda aracına dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Sanatçının bağımsızlığı, hem bireysel yaratıcılığın hem de toplumsal değişimin önünü açan en önemli unsurdur.
Şimdiye kadar yedi sergi açtınız. Eserlerinize ilgi nasıl?
Sergilerime katılan kitlenin çeşitliliği beni en çok mutlu ediyor. Farklı yaş gruplarından, sosyal ve kültürel çevrelerden gelen izleyiciler, eserlerime kendi yaşam deneyimlerinden süzerek bakıyorlar. Sanatın en güçlü yönü de bu; herkesin kendi hikayesini ve duygularını bir esere yansıtabilmesi. Aldığım tepkiler genellikle olumlu ve düşündürücü. Kimileri eserlerde kendi hayatlarından izler bulurken, kimileri ise farklı yorumlarla yeni anlamlar keşfediyor. Bu çeşitlilik, sanatın izleyiciyle kurduğu bağın ne kadar derin ve kişisel olabileceğini gösteriyor. Sanatın diyalog yaratma gücüne inanıyorum, bu yüzden her izleyicinin eserlerle kurduğu bağ benim için çok kıymetli.
Mart ayında Köln’de açacağınız serginin ismi neden “Annemin Son Sözleri”?
Bu sergi, kişisel ve toplumsal travmalar, baskı ve direniş üzerine kurulu derin bir anlatı sunuyor. “Annemin Son Sözleri” ismini seçmemin nedeni, annemin bana söylediği ve hayatımda derin izler bırakan sözlerin, serginin çıkış noktasını oluşturması. "Yolun ya mezara ya da hapse çıkar" gibi sözler, yalnızca benim bireysel deneyimimi değil, aynı zamanda büyüdüğüm coğrafyanın zorlu koşulların ve halkımızın yaşadığı baskıların bir metaforunu oluşturuyor. Bu ifade, sistematik baskılar altında yaşayan insanların kaderini ve hayatta kalma mücadelesini özetliyor. Kişisel hikayem, bölgenin kolektif hafızasıyla birleşerek bireysel olanı evrensel bir bağlama taşıyor.
Üzerinde çalıştığınız yeni projeler var mı?
Üzerinde çalıştığım birkaç yeni proje var. Bunlardan biri, göç ve kimlik arayışı üzerine odaklanan bir enstelasyon çalışması. Bu projede, zorunlu göç deneyimini ve köklerinden kopmuş bireylerin kimliklerini yeniden inşa etme süreçlerini ele alıyorum. Ayrıca, doğa ve insan ilişkisini merkeze alan bir heykel serisi üzerinde çalışıyorum. Bu seride, doğanın tahrip edilmesi ve insanın çevreyle olan çatışmasını simgeler üzerinden anlatmayı amaçlıyorum.
* * *
Sanat toplumsal hafızanın parçası
Özellikle Ai Weiwei ve Joseph Beuys sanat anlayışımı şekillendiren iki önemli isim. Ai Weiwei, cesur politik duruşu ve sanatı toplumsal meseleleri ele almak için bir araç olarak kullanmasıyla beni derinden etkiliyor. Joseph Beuys ise sanatı bir “sosyal heykel” olarak tanımlayarak, onu sadece bir görsel deneyim olmaktan çıkarıp toplumsal dönüşümün bir aracı haline getirdi. Sanatın herkesin katılabileceği, dönüştürebileceği ve kolektif hafızayla buluşabileceği bir süreç olduğunu savunması, benim de sanat anlayışıma yön veren bir düşünce. Ai Weiwei ve Beuys gibi sanatçılar, sanatı yalnızca bir obje üretimi olarak değil, fikirlerin, değişimin ve toplumsal hafızanın bir parçası olarak ele alıyor. Benim için de sanat, bireysel ve kolektif hafızanın kesiştiği, direniş ve iyileşme süreçlerine katkı sağlayan bir alan.
* * *
22 Mart’ta Köln’de
Sanatçı Hogir Ar’ın Gotina Dawîn Ya Dayika Min (Annemin Son Sözleri) adlı sergisi Almanya’nın Köln kentindeki Mouches Volantes kültür merkezinde sanatseverlerle buluşacak. Sergi 22 Mart-26 Nisan tarihleri arasında her gün 16.00-20.00 saatleri arası açık olacak.