Avrupa'nın 'umut hakkı' sınavı

Dosya Haberleri —

Abdullah Öcalan

Abdullah Öcalan

Strasbourg’daki Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Türkiye’yi ‘umut hakkı'na uyum için son kez uyarırken, Öcalan’ın barış çağrısı yeni bir tarihsel fırsat yaratıyor...

  • 2023 yılının Ekim ayından bu yana altı kıtada faaliyet gösteren Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Siyasi Çözüm Kampanyası, giderek genişleyen bir özgürlük ağı haline dönüştü. Barış, hapishaneler, duvarlar ve sürekli “düşman” yasaları üzerine inşa edilemez.
  • Avrupa Konseyi’nin bağlayıcı son tarihi ve AİHM’in “umut hakkı” içtihadı ışığında, hızla yasal reformları gerçekleştirmek, yalnızca ahlaki bir zorunluluk değil, yaptırımlardan kaçınmak ve hukukun önünde gerçek bir eşitlik taahhüdünü göstermek için de acil bir gerekliliktir.

Sinan ÖNAL*

15 Eylül 2024’te Avrupa Konseyi’nin yürütme organı olan Bakanlar Komitesi, Türkiye’ye Eylül 2025’e kadar mevzuatını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) “umut hakkı” içtihadına uyumlu hâle getirmesi için süre vermişti. Bu ilke, Mahkeme’nin 2014 tarihli Vinter ve Diğerleri/Birleşik Krallık kararında ortaya konmuş ve Öcalan/Türkiye (No.2) davasında da pekiştirilmişti. Buna göre, üye ülkeler, söz konusu olan Birleşik Krallık ve Türkiye, müebbet hapis cezası dâhil olmak üzere tüm hükümlülerin serbest bırakılma ihtimaline açık olmaları ve cezalarının devamının gözden geçirilmesine dair gerçek bir mekanizmaya sahip olmaları gerekirdi.

Bakanlar Komitesi, bu reformların uygulanmaması durumunda Avrupa Konseyi’nin denetim çerçevesi kapsamında yaptırımların devreye gireceği uyarısında bulunmuştu. Mevcut zamanımızda Konsey’in bu hukuki baskısı, Türkiye’deki barış tartışmasını uluslararası insan hakları hukuku kapsamındaki somut yükümlülüklere bağlayarak mevcut siyasi sürece eşi benzeri görülmemiş bir ağırlık katmaktadır.

Hukuki sınav

15–17 Eylül 2025 tarihlerinde Konsey’in icra organı olan Bakanlar Komitesi, dönem başkanı olan Malta Dışişleri Bakanı Ian Borg öncülüğünde, 46 üye ülkenin dışişleri bakanları ve/veya daimi temsilcileri olan büyükelçileriyle, Strasbourg’da toplanarak bu dosyayı, Gurban/Türkiye ve diğer ülkelerin birçok ceza infaz dosyasını görüşecek. Komite’nin, Türkiye’yi yasalarını süratle Strasbourg’un umut hakkı içtihadına uyarlamaya zorlayacak geçici tedbirler alacağı yönünde güçlü beklentiler oluşmuş durumda. Ankara için bu tarihi, son bir yıllık sürenin en önemli bir yeni aşaması olarak nitelendirmekte bir beis yoktur. Zira bir zamanlar Türkiye için oldukça uzak bir yükümlülük gibi görülen bu can alıcı konu, artık Avrupa genelinde hükümetler, insan hakları kurumları ve sivil toplum tarafından dikkatle izlenen acil bir siyasi ve hukuki sınav hâline gelmiştir.

 

 

Öcalan'a özel yasa

Türkiye’nin bir yıllık süre zarfındaki ataletini izah etmeye çalışan resmi cevabı, Türk siyasi ve hukuki yapısının içinde bulunduğu çıkmazın derinliğini göstermektedir. 27 Haziran 2025’te Adalet Bakanlığı, Strasbourg’a bir "Eylem Planı" sunarak, İnfaz Kanunu’nun 107. maddesi uyarınca müebbet hapis hükümlüleri için şartlı tahliye sisteminin zaten mevcut içtihatlarda olduğunu iddia etti. Ancak hükümet aynı metinde, 107/16 ve 17/4. maddelerin “terör” ve “devlet güvenliği” suçlarından mahkûm edilenleri kategorik olarak bu imkânın dışında bıraktığını da kabul etmektedir. Fiiliyatta bu, Abdullah Öcalan ve yüzlerce olduğu tahmin edilen diğer hükümlülerin, Strasbourg’daki AİHM Mahkemesi’nin gerekleriyle doğrudan çelişerek, cezaevinde ölüme mahkum kalması anlamına gelmektedir. Oysa ki, Türkiye, kanunlarında bulunan idam cezasını, Öcalan’ın uluslararası bir komplo ile haksız ve hukuksuz bir şekilde, kaçırılarak Türkiye’de hapsedilmesinden sonra, AK ve AB’ye üyelik başvurusu bağlamında siyasi telkinler ve projelere paralel olarak kaldırarak yerine müebbet ve ağırlaştırılmış müebbet cezalarını ikame etmişti. Bu ikinci adlandırma, özel olarak Öcalan için yapılmış ve hukuki çevrelerde Öcalan yasası olarak adlandırılmıştı.

Bu çelişki, 6 Ağustos 2025’te başvurucunun temsilcileri olan Asrın Hukuk Bürosu, Abdullah Öcalan’ın avukatları adına Bakanlar Komitesi’ne sundukları yazılı bildirim (DH-DD (2025)907E) ile açık biçimde ortaya kondu. Başvurucular, hükümetin yol haritasının sadece şekli bir perde olduğunu göstererek, Türk Adalet Bakanlığı'nın “iyi hâl” hükümlerine atıf yapıp, aynı anda bu hükümlerin siyasi suçlamalardan ötürü ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanlara uygulanamayacağını teyit edilmektedir. Bildirim ayrıca, Öcalan (No. 2) sayılı 2014 yılında alınan kararından bu yana on yılı aşkın süre geçmesine rağmen Türkiye’nin ne sorunlu maddeleri kaldırdığı, ne de anlamlı bir gözden geçirme mekanizması oluşturduğu gerçeğini, güya izah eden eylem planında, resmen teyit etmiş oldu.

Adalet çıkmaz sokakta

İç hukuk yollarını işaret etmek adına, en yüksek temyiz organı olarak sunulan Anayasa Mahkemesi’nin sicili ise daha da çarpıcıdır. 2012’den bu yana bireysel başvuru yolu mevcut olmasına rağmen, umut hakkına ilişkin tek bir karar bile verilmemiştir. 2015’ten bu yana onlarca başvuru yapılmasına, Öcalan’ın Aralık 2021’de yaptığı başvuru hâlen beklemede olmasına rağmen sonuç alınamamıştır. Bu sistem etkili bir çare olmaktan çok, çıkmaz sokak hâline gelmiştir.

Söz konusu davanın müdahilleri, hükümetin cevabına yönelik olarak, Türkiye’deki sivil toplum, insan hakları ve baroların dahil olduğu, Avrupa Konseyi’ne yazılan sayıca ve içerik olarak en kabarık ve zengin itirazlardan birini oluşturmaktadır. Asrın Hukuk Bürosu'nun yanısıra, Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), İnsan Hakları Derneği (İHD), Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST), Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV), Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), Diyarbakır, Van, Hakkari, Şırnak ve Urfa baroları da, 21 Temmuz 2025 itibariyle, bu düzenlemenin neden en acil bir şekilde yapılması gerektiğini, hukuki kanıtları ve argümanlarıyla, Konsey’in Bakanlar Kurulu komitesinin dikkatine sundular.

Tüm bu belgeler toplamda şu gerçeği açıkta göstermektedir: Hükümetin, eylem planında muğlak bir şekilde söz ettiği yargı reformu ve insan hakları düzenleme paketi gibi reform vaatleri, alenen hesap vermeyi erteleme ve oyalama amacına yöneliktir; Strasbourg’un mahkûm ettiği yapısal ihlaller ise çözümsüz biçimde kalmaya devam etmektedir.

 

 

Küresel türbülansta çıkış yolu

Özetle sunmaya çalıştığımız bu arka plan, Türkiye siyasi tarihinde ve hatta modern dünyanın çatışma çözümleri ve barış deneyimleri hafızasında, oldukça nadir görülen bir siyasi yakınlaşma ihtimaline zemin hazırlamaktadır. Diyalektik siyaset felsefesinin vazettiği üzere, tarihsel, siyasi ve toplumsal güçler birbiriyle çakıştığı zaman, imkânsız görünen olgular bile,  olabilirlik ufkunda parıldamaya başlar. Elbette ki bu zamanlar geri çekilip mütereddit pasif duruşlar sergileme anları olmanın aksine, ahlaki ve politik netlik ve vizyonla hareket etme inisiyatifi ve cesaretini adres gösterir, eşit ve özgür bir dünya hayali için direnenlerin cephesinden.

Yeni dünya düzeni

Soğuk Savaş’ın bitiminden bu yana küresel siyaset ağır politik ve sosyal çalkantılarla şekillenmiştir: İki kutuplu güç yapısının çöküşü, ABD ve Birleşik Krallık’ın Irak ve Afganistan’da yürüttüğü müdahale savaşları ve son üç yılda tırmanan çatışmalarda görüldüğü üzere Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, Hamas’ın saldırıları ve İsrail’in Gazze’deki soykırımsal saldırıları, Lübnan, Suriye, İran ve Yemen’de genişleyen savaşlar, Ortadoğu ve Doğu Avrupa ve Asya’daki istikrarsızlığı artırmıştır. Bu dalgalı tabloda otoriterlik yükselmiş, yıpratma savaşları çoğalmış, siyasi çözüm ve diyalog ufukları birçokları için daralmıştır. Oysa bildiğimiz tarihi örnekler, siyaset felsefesinin bazı öngörülülerini tam da bu zamanlarda  onaylamaktadır: Bu tür kanlı ve yoğun tarihsel arka planı olan çatışmalar, önderliksel inisiyatifler, sivil toplum ve uluslararası kurumların kararlı duruşları ile birlikte kalıcı barış  süreçleri için eşsiz fırsatlar da yaratabilir.

Tarihi bir dönemeç

Tam da böylesi bir dönemde, 27 Şubat 2025’te, İmralı Adası’ndaki hücresinden son dört yılını mutlak iletişimsizlik tecridi içinde geçiren Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, tarihin ahlaki yankısını taşıyan son derece cesur bir çağrı yaptı. Bildirisinde, 1978’de Soğuk Savaş ve küresel anti-sömürge mücadeleleri döneminde kurulmuş olup son elli yılın Kürt halkı adına en büyük silahlı özgürlük hareketi olan PKK'nin fesh edilerek, silahlı mücadeleye veda edilmesi ve hukuki tanınma, çoğulculuk ve barışçıl çözüm temelinde demokratik toplum ve siyasete geçişi önerdi.

 

 

Nobel ödüllü aydınların çağrıları

Tepkiler oldukça kayda değer oldu. Temmuz 2025’te 88 Nobel ödüllüsü, Öcalan’ın girişimini destekleyen bir açık mektup yayımlayarak, 26 yıllık hapisten sonra devam eden tecridine dair derin kaygılarını dile getirdi.

Keza, işçi sınıfının mücadeleleri ve enternasyonal dayanışma kampanyalarıyla bilinen, Britanya’nın en büyük sendikaları, Kürt halkının özgürlük mücadelesinin yanında olduklarını belirterek, yeni bir barışçıl dönemin şafağında, Öcalan’ın serbest bırakılarak, sürecin geri dönülmez bir şekilde garantiye alınmasını istediler. Tüm Avrupa kıtasının sol partilerinin ve diğer kıtalardaki partilerin gözlemci olduğu Avrupa Sol Partisi, manifesto niteliğinde bir açıklama ile Öcalan’ın rehinelik koşullarına son verilerek, demokratik ve siyasi sürecin temel bir aktörü olarak çalışabilmesi için, özgür kalması çağrısını yaptılar, ve Avrupa Konseyi’nin hukuki ve siyasi olarak yapması gerekenleri hatırlattılar.

Demokratik bir paradigma

Öcalan’ın siyasi düşünce manzumesi, uzun yıllardan beri, silahlı mücadele yöntemi ve sorunsalının ötesine geçmiştir. Alternatif olarak toplumun demokratik örgütlenmesi bağlamında, öz-savunma ve gül teorisi, komünal toplumsal inşa, demokratik konfederalizm üzerine yazıları, çoğulculuk, kadın özgürlüğünü önceleyen toplumsal cinsiyet eşitliği, ekolojik sürdürülebilirlik ve yerinden yönetim esaslı bir modeli paradigmasının esasları olarak sunmuştur. Bu fikirler, halihazırda Kuzey ve Doğu Suriye’deki (Rojava) özerk yönetimi şekillendirmekte, Chiapas’tan Katalonya’ya kadar, toplumsal direniş hareketlerine ilham vermektedir.

 

 

Barışın önündeki engeller

2023 yılının Ekim ayından bu yana altı kıtada faaliyet gösteren Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Siyasi Çözüm Kampanyası, giderek genişleyen bir özgürlük ağı haline dönüştü. Barış, hapishaneler, duvarlar ve sürekli “düşman” yasaları üzerine inşa edilemez.

15–17 Eylül 2025 tarihlerinde Konseyin icra organı olan Bakanlar Komitesi, dönem başkanı olan Malta Dışişleri Bakanı Ian Borg öncülüğünde, 46 üye ülkenin dışişleri bakanları ve/veya daimi temsilcileri olan büyükelçileriyle, Strasbourg’da toplanarak bu dosyayı, Gurban/Türkiye, ve diğer ülkelerin birçok ceza infaz dosyasını görüşecek.

Demokratik ufka doğru

Eğer böyle bir süreç başarıya ulaşırsa, yalnızca Türkiye’nin bir yüzyılı geride bırakan en büyük yapısal açmazı olan Kürt sorununu çözmekle kalmaz, aynı zamanda demokratik barışın yeni paradigmasını, yakın ve geniş periferisine de yansıtabilir. Öcalan’ın vurguladığı üzere, Türkiye’deki uzlaşma, Ortadoğu genelinde demokratik bütünleşme için katalizör rolü oynayabilir.

Bu süreç, barış ve özgürlüğün, otoriter ve merkeziyetçi ulusçuluğun dar kelime dağarcığının ötesinde de mümkün olduğunu gösterecek, demokrasi ve birlikte yaşamanın yeni sözlüklerine, demokratik ulus ve kollektif yönetişim modellerine kapı aralayacaktır.

 

 

Tarihi bir sorumluluk

Bir asrı gerisinde bırakan ve son elli yılın aralıksız devam eden Kürt direnişinin, kalıcı barış ve uzlaşma ile sonuçlanabilmesinin sorumluluğu yalnızca Ankara’ya ait değildir elbette. Bilindiği üzere 5 Ağustos 2025’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM), tüm siyasi partilerin katılımıyla Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu kurulmuştur. Komisyonun görevi, Kürt-Türk eşitliğinin siyasi ve hukuki temellerini müzakere etmek ve yeniden inşa etmektir.

Avrupa Konseyi’nin bağlayıcı son tarihi ve AİHM’in “umut hakkı” içtihadı ışığında, hızla yasal reformları gerçekleştirmek, yalnızca ahlaki bir zorunluluk değil, yaptırımlardan kaçınmak ve hukukun önünde gerçek bir eşitlik taahhüdünü göstermek için de acil bir gerekliliktir. Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, Birleşmiş Milletler ve tüm demokratik aktörler, bu süreci desteklemekte hızlı ve aktif davranmalıdır.

Binlerce yıllık insanlık tarihimizin, bu süreci kaçırılmış bir fırsat olarak değil de, uzun zamandır beklenen demokratik barışın şafağı olarak hatırlaması için, tüm barış, özgürlük ve eşitlik için mücadele edenlerin, bu momentuma odaklanmaları ve güçlerini birleştirmeleri gerekir. Alttan üste doğru, çembersel ve dolanımsal tüm caydırıcı ve etkileyici toplumsal ve siyasal güç olma metodlarıyla, sadece Kürt halkı değil tüm Türkiye, Suriye, İran, Irak halkları başta olmak üzere, enternasyonal bir maneviyatla, Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü ile sembolleşen yeni bir dönemi başlatma çağrısını yineliyoruz.

* Siyaset Bilimci, Abdullah Öcalan’a Özgürlük-Kürt Sorununa Siyasi Çözüm Küresel Kampanyası sözcülerinden

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.