Aynı sistemin iki ucu: ABD ve Taliban sarkacında sistemin iflası*

Forum Haberleri —

foto: AFP/Afganistan

foto: AFP/Afganistan

  • “ABD gitti bize gün doğdu” diye sevinen aklı evveller varsa bilmesi gerekir ki ABD ile birlikte ‘Kapitalist modernite’ sistemi gidiyor. Bu da yeni bir sistemin ve yeni bir dünyanın kurulması, eskiye dair ne varsa mazi olması demektir.

Abdulmelik Ş. BEKİR

ABD’nin Afganistan’dan çekilmesine ilişkin ortalıkta birçok senaryo dolaşıyor. Revaçta olan ilk ikisinden biri ‘ABD’nin yenildiği’ ikincisi ise ‘yenilmedi, mutlaka bir hesabı vardır’ yönünde.

Kapitalist sistemin lokomotifi olan bir gücün hiçbir hesap yapmadan Afganistan’dan çekilmesi eşyanın tabiatına aykırı. Ancak bu hesabın kendi gücünü ve nüfuzunu arttırmaya dönük olduğu oldukça şüpheli.

ABD 21. yüzyılın ikinci yarısından itibaren sistemin lokomotifi olmasının gereği olarak aşırı genişledi. Tıpkı tarihsel örneklerinde görüldüğü gibi kendinden önceki uygarlık merkezlerinin hızlı yükselmesi ve genişlemesi gibi. Ne var ki doğanın bir kanunu olarak her yükselişin belli bir doyuma ulaştıktan sonra bir duraksaması ve gerilemesi vardır. İlanihaye süren bir ilerleme yoktur. ABD açısından da soğuk savaş sonrası yıllar zirveye ulaştığı dönemdir. Askeri, ekonomik, teknik ve kültürel olarak rakiplerinin tamamının gücünü aşan bir düzey yakalamış.

Afganistan ve Irak kapitalist sistemin hamisi olarak zirveye ulaştığı dönemin son emperyal hamleleri olmuştur. Sistemin jandarmalığı ve bunun gereği olarak aşırı askeri yayılma, yayılmanın savaş teknolojisi başta olmak üzere lojistiği, belli bir düzeyde de insani kaybı totalde önemli bir külfete tekabül etmiştir. Girdiği alanlarda oluşan yeni politik denge ve angajmanların uzun vadede ürettiği yük de çabası. Obama ile başlayan son üç yönetim, iç kamuoyunun da baskısıyla artık bu yükü taşımak istemiyor. ABD toplumunun kahir ekseriyeti sosyalizm korkusu üzerinden kendi hilafına geliştirilen dünya jandarmalığının yükünü taşımaktan yana değildir. Giderek daha görünür olan bu talebe bir süredir artık başa gelen yönetimler görmezden gelemiyor. Hatta seçim dönemlerinde oy devşirmeye en müsait konulardan biri.

Afganistan’da çekilme ve küresel hegemonya

Bu yönüyle baştaki senaryolara gelecek olursak evet ABD Afganistan’da yenildi. Arkasına bakmadan kaçıyor. Öyle sanıldığı gibi mutlaka bir bildiği de yok. Bunu tartıştığı ve bazı hesaplar yaptığı mutlaktır. Yapılan muhasebenin neticesinde bir numaralı hegemon güç olma prestijine halel gelme, müttefikleri ve rakiplerinin gözünde güçsüz durumu düşme başta olmak üzere birçok noktada zararı göze alarak geri adım atmıştır. Bunun öyle lamı cimi yoktur. Üstelik bu başlangıçtır. Irak başta olmak üzere dünyanın birçok çatışmalı bölgesinde aynı neticelerin yaşanması mümkündür.

Afganistan’dan çekilmesi sonrası ABD hem Ortadoğu hem de dünya çapında daha zayıf bir güçtür. Bunun kısa, orta ve uzun vadede kendisine yönelik sonuçları mutlaka olacaktır. Benzer şekilde bölgesel ve küresel sonuçları da kaçınılmazdır.

Çekilmenin gerekçesi olarak sunulan ABD’nin Çin yükselişine karşı Pasifiğe yönelmesi ise argümanları itibarıyla başından beri tutarsız bir senaryodur. Sömürü ve tüketime dayanan bir sistemin hamisinin dünya nüfusunun önemli bir bölümü, coğrafyası, yer altı kaynakları, tarihsel, kültürel merkezi, kıtaları birleştiren karasal bağlantısı olan Ortadoğu’yu terk ederek bu faktörlerin birçoğundan yoksun bir alana yönelmesi yenilginin teorisinden başka bir şey değildir.

Ortadoğu’da hakimiyetini yitiren bir gücün küresel hegemonya iddiası gerçekçi de değildir. Dolayısıyla “Ortadoğu önemini kaybettiğinden ABD çekiliyor” iddiası doğruyu yansıtmıyor. ABD’nin bu coğrafyadan çekilmesi Ortadoğu’nun önemini kaybettiğinden değil ABD’nin gücünün zayıflamasındandır. Nitekim bu güç kaybını sadece Afganistan ya da benzeri çatışmalı bölgelerden çekilmesiyle de ilgili değildir. Bunu destekleyen başka da faktörler mevcut.

ABD’nin yenilgisi ve ardından gelmesi muhtemel olan küresel hegemonyasının sarsılmasının birçok sonucu olacaktır. En önemlisi merkezi anlamda ciddi bir güç boşluğu doğacaktır. Zaten son on yılda bunun ciddi emareleri vardı ve Rusya, İran, Türkiye gibi kimi despotik, diktatörlükler bunu doldurmak için canhıraş bir şekilde komşu ülkelere dönük yayılmacı bir politika izledi.

ABD’nin yenilgisine yeni yayılma alanları açacağı umuduyla sevinenlerin ‘yenilgiden’ anladıkları ile bizim ifade ettiğimiz yenilginin bağlamı oldukça farklıdır. Bizim nazarımızda yenilen ABD’den çok daha fazlasıdır. Asıl olarak yenilen ABD’nin temsil ettiği kapitalist modernite sistemidir. Kazananda Taliban değildir.

ABD’nin Afganistan’dan yenilgisine sevinen ve bunu hegemonyasının da bitmesine yoranlar aslında bir yönüyle ağlanacak hallerine güler durumdadırlar. Zira kendileri de yenilen sistemin bir parçasıdırlar. Hatta en işlevsiz parçası da denilebilir.

Durumları tam da, “O mahirler ki derya içredir ama deryayı bilmezler” sözündeki gibidir. Kendilerini var eden sistemi bilmediklerindendir sevinçleri. ABD somutunda iflas eden kapitalist modernite sistemi ve ulus devletçi modelidir ve sadece ABD’de değil, dünyanın her yerinde sorun çözmek yerine sorun üretme mekanizmasına dönüşmüştür.

Kök hücrede bozunumun başlamasıdır. Burada başlayan bozunumun yan hücrede gerçekleşmemesi mümkün değildir. Bozumun sonucu açığa çıkan boşluğu doldurmak bir yana kendilerinin ayakta kalması dahi olası değildir. ABD’den çok daha erken çözülecekler.

Kapitalist modernite ve siyasal formu olan ulus devletçilik Avrupa’nın eseridir. Eser sahipleri en gelişkin modellini kendileri için tasarladılar. Dünyaya ihraç ettikleri pespaye bir örneğidir. En gelişkin model çökerken pespaye örneği ayakta kalamaz. Bu yönüyle milliyetçisinden, ırkçısına, diktatöründen, despotuna, ulusalcısından, liberaline hep birlikten kendi hallerine ağlasalar yeridir.

Bununla birlikte maalesef ABD hegemonyasının gerilemesi ve daha iddialı ifadesi olan yenilgisi de öyle kolay kolay olmayacaktır. AB müttefikleriyle dünya ekonomi pastasının yarısına sahipler. Bilim ve teknolojinin, kapitalist modernite sisteminin düşün merkezidir.

Dünyaya ihraç ettikleri aparatlarının hiç birisi yaratacakları boşluğu doldurma kapasitesine sahip değildir. ABD ve daha geniş anlamıyla Trans Atlantik aksın güçsüzlüğü zor uygulama kapasitelerinin zayıf olmasıyla ilgili değildir. Bu konuda insanlığı her nevi katliam, kıyım ve soykırımı gerçekleştirebilecek kitle imha silahlarıyla tanıştırma şerefine nail olan bir güçten bahsediyoruz. Bugün dünyada zor uygulama teknik ve teknolojisi de pratik ve teorisi de onların eseridir. Eğer öldürme tekeliyle ayakta kalacak bir güç varsa, o gücün ABD olduğundan kimsenin şüphesi olmasın. “ABD yenildi bize yayılma alan ve fırsatı açıldı” diye sevinen ulus devletçi kesimler bunu unutmasa hayırlarına olacaktır.

Kapitalist modernite sisteminin iflas…

ABD’nin Afganistan başta olmak üzere dünyanın çatışmalı ve sorunlu alanlarından çekilmesinin altında yatan esas neden dayandığı sistemin tıkanmasıdır. Yani kapitalist modernite sisteminin artık iflas etmesi ve işlememesidir. Dayandığı tüm mekanizmaların fonksiyonunu yitirmesidir.

Yıkıcılık konusunda dünya üzerinde şimdiye kadar uygulanan hiçbir sistem ve güç ABD düzeyinde yıkıcı olmamıştır. Yapamadığı şey kurucu, inşa edici olmasıdır. Afganistan’dan çekilmesi de yarın öbür gün Irak ve dünyanın diğer yerlerinden çekilmesinin de biricik nedeni budur. Şayet Afganistan’da yıkıcı olduğu oranda inşa edici olsaydı daha kısa sürede çekilebilir ve bu tartışmaların hiç birisi de olmazdı. Çözümsüzlüğü sadece Afganistan, Irak ve Ortadoğu ile de ilgili değildir. Küresel çapta bir çözümsüzlük yaşıyor.

Dünyanın neredeyse tamamına yakınında ciddi çözümsüzlük, tıkanmışlık, ekonomik, sosyal, politik krizler, yoksulluk, yoksunluk, sömürü, ekolojik ve insani felaketler yaşanmaktadır. Sistemin lokomotifi olarak bunlara herhangi bir çözüm geliştirememekte. Bu felaketleri görerek kendi kabuğuna çekilmeyi tercih etmektedir. Sistemin çözülüşünü herkesten daha fazla görmekte.

Eğer, “ABD’nin mutlaka bir hesabı kitabı vardır” denilecekse hesap, kitabının bu olduğunu bilmekte fayda var. Sistemin sahibi sadece Afgan halklarına değil, dünyanın tamamına, “ne haliniz varsa” görün diyor. “ABD gitti bize gün doğdu” diye sevinen aklı evveller varsa bilmesi gerekir ki ABD ile birlikte ‘Kapitalist modernite’ sistemi gidiyor. Bu da yeni bir sistemin ve yeni bir dünyanın kurulması, eskiye dair ne varsa mazi olması demektir.

Alternatif olabilecek tek bir güç var: Sosyalistler

Burada önem kazanan soru yeninin nasıl olacağı ve kimin kuracağıdır. Kapitalist sisteme iman eden ulus devletçi yapıların olmayacağı kesindir. Şu an çokça örnek gösterilen Çin, Rusya ya da bu sistemin gübreliğinde büyüyen hiçbir güç ABD’ye alternatif olamaz. Yaratacağı boşluğu dolduramaz. Zira aynı sistemin parçalarıdır. Hiç birisi ABD ve müttefiki AB’nin yüzde onu kadar kapasiteye sahip değildir. Ne ekonomik, ne kültürel, ne sosyolojik ne de teknik, teknolojik olarak.

Yeni sistemin nasılına karar verecek ve inşa edecek gücün öncelikle alternatif sistem, model ve ideolojiye sahip olmasıyla mümkündür. Çin ve Rusya başta olmak üzere dünya üzerinde var olan hiçbir ulus devletin böylesi bir gerçekliği yoktur. Olsa zaten her şeyden önce ulus devlet olmamaları gerekir.

Alternatif olabilecek tek bir güç var, o da sosyalist ideolojiye sahip olanlar. Kapitalist moderniteye karşı ve dışında farklı bir dünya taahhütlü olan tek kesimdir. Yoksa dincisiyle, milliyetçisiyle, ırkçısıyla, liberaliyle ulus devletçiliğe tapan tüm kesimlerin yaratacağı fark aynı sistemin iki ucunu temsil eden Taliban ile ABD sarkacında bir yer olacaktır. İki ucun da çözüm olmadığını görüyor ve yaşıyoruz. Ancak sosyalistlerin de bagajında yetmiş yılın sonunda yıkılan ve bir türlü gerçekçi bir muhasebesi yapılmayan reel sosyalist pratik var. İnsanlığın en fazla ihtiyaç duyduğu ve klasik jargonla “somut koşulların somut tahlilinin” işaret ettiği devrim zamanında dağınık ve hazırlıksızlar. ABD somutunda kapitalist sistem çözülürken sevinmesi gerekenler olarak halklara öncülük etmekten uzaklar.

Tüm koşullar kapitalist modernite karşıtı güçleri birleşmeye ve yeni bir dünyayı inşa etmeye çağırıyor. Kaos aralığı derinleşirken sistem dışı güçlerin bu çağrıya icabet ederek halklara öncülük emesi her zamankinden daha olanaklı. Enternasyonal ruh yakalandığında DAİŞ gibi sistemin en vahşi ucunun Rojava gerçeğinde nasıl tarih sahnesinden silindiğine tanıklık ettiğimiz gibi mücadele edilmediğinde ise ikiz kardeşi Taliban’ın zifiri karanlığının halkları nasıl esir aldığına da tanıklık ediyoruz.

*  https://gazetekarinca.com

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.