Berlin Konferansı’na farklı bir eleştiri

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • PKK’ye milliyetçi duygularla uzak duran Kürtlerin, Kürdistan’da PKK’ye karşı milliyetçi bir alternatif yaratamayışlarının çaresizliğiyle, “Yahudi-Kürt” ittifakından bir Kürt devleti hayali görmesi şaşırtıcı değildir. 

Yeni Yaşam Gazetesi’nde Berlin’de yapılan bir toplantıyla ilgili önemli bir yazı yayınlandı. Toplantı, belirtilenlere göre “Yahudi ve Kürtler arasında dayanışma ve ittifak” konulu bir toplantıydı.

İlk tepkiler bu toplantının “Kürt-Türk ittifakına” karşı bir çıkış olduğu yönündeydi. Tepkilerin haklılığı tartışmasızdır. Tam da Başkan Apo’nun Türk-Kürt ittifakının gerçekleşmesi için tarihi adımlar attığı bir zamanda ve İsrail’in Gazze’yi haritadan silercesine saldırıya geçmeye hazırlandığı bir anda böyle bir toplantı, bırakalım Türkiye’yi, dünya ölçeğinde Kürtlerin elde ettiği sempatiyi sıfıra indirme sonucunu doğuracağı için de meydana gelen tepkiler baştan sona haklıdır.

Ancak “Kürtlerin kurtuluşunu İsrail’den bekleme” eğiliminin sebeplerini analiz etmeksizin sadece tepki sonuçsuz kalabilir. İsrail’le yapılacak ittifakın Kürt halkının kurtuluşuna hizmet etmeyeceğini, tam tersine Kürt halkını özellikle Türk ve Arap devletleriyle yüzlerce yıl sürecek bir düşmanlığın içine iteceğini söylemek de yeterli olmayacaktır.

Şundan dolayı: Kürt halkı yüzlerce yıl boyunca Türk ve Arap devletlerinden tek bir gün bile dostluk görmeyen bir halk olarak, gelecekte Türk ve Arap halklarıyla düşmanlığın getireceği sonuçlar nedeniyle “Yahudi-Kürt ittifakına” yönelik itirazların gerekçeleriyle ikna edilemeyecektir.

Kürt halkını ikna edebilmek için, bizlerin argüman üretmesi değil, Türk ve Arap devletlerinin “Türk-Kürt-Arap ittifakı"nın mümkün olduğunu ortaya koyan somut adımlar atması, İsrail’in Kürt halkına teklif ettiklerinden çok daha büyük bir umut yaratması şarttır.

Oysa şu anda gerek Arap devletleri ve gerekse Türk devleti, adeta Kürt halkını “denize düşen yılana sarılır” özdeyişinden hareketle, İsrailli soykırımcıların saflarına itmek için ellerinden geleni yapmaktadır. Erdoğan iktidarı şu sıralar Rojava Kürtlerini Arap Şara’nın ve Türk ordusunun birlikte yapacağı askeri harekatla tehdit etmekte, İsrail ise bundan yararlanarak 60 milyonluk Kürt halkının desteğini kazanmak için “Kürtler müttefikimizdir” demektedir.

Kürt insanlarının şimdilik, Başkan Apo’nun “Barış ve Demokratik Toplum” programına düşman unsurların etkisiyle küçük bir azınlık halinde İsrail’e sempati duymasını elbette eleştirmek gerekir. Ama bu eğilimin gelecekte güçlenme ihtimalinin asıl ve biricik sebebini sadece etkisiz Apo düşmanlarında görmek yerine, İsrail’den medet umma eğiliminin doğmasında asıl sebebin Türk ve Arap devletleri tarafından izlenen Kürt düşmanı politikalar olduğunu açık bir şekilde dile getirmek daha büyük bir gerekliliktir.

Türk ve Arap devletlerine, “eğer politikalarınızı köklü biçimde değiştirip, Kürt halkıyla barış ve dostluk politikası izlemek yerine savaş ve düşmanlık politikasında ısrar ederseniz, Kürt halkını kendi ulusal çıkarları bakımından da, Türklerin ve Arapların (buna Farsları da ekleyebiliriz) ulusal çıkarları bakımından da en istenmeyen ve sonucu kanlı çatışmalara açılan “İsrail alternatifine” mecbur edersiniz, "Berlin Konferansı, hiçbir şekilde Kürt halk çoğunluğunun eğilimini temsil etmemekle birlikte, herkes için uyarıcı olmalıdır” dememiz gerekir.

Aynı zamanda Kürt halkı uzun tarihsel tecrübelerinden hareketle şu anda Türk devletine karşı haklı bir güvensizlik duymaktadır. Elbette hiç kimse Kürt halkına “Türk devletine güvenin” diyemez. Ama Berlin’de toplanan bir avuç İsrail’den medet umanlardan farklı olarak, Kürt halkı kırk yıllık savaşın sonunda devlete değil, kendi gücüne güvenmektedir. Bu güç gerek DAİŞ’çi, İslamcı-milliyetçi çakma devlete, gerekse ekonomisi harap, devlet kurumları enkaz “otokratik” selefi-milliyetçi Türk devletine “Barış ve Demokratik Toplum” hedefini kabul ettirecek örgütlülük, bilinç ve kararlılık sahibidir.

Berlin’de söz konusu Konferans’a katılanlara şu anda Gazze’de soykırım yapan İsrail’e değil, işte onların kardeşleri olan bu Apocu güce güvenmelerini hatırlatmak gerekir. Türk devletinin de tıpkı İsrail gibi, kendi milli amaçlarına ulaşmak için Kürt halkına “muhtariyet” sözü verip, ardından Şeyh Said’i astığını da, özellikle milliyetçi Kürt kardeşlerimiz hatırlamalıdır.

Yeminli PKK düşmanlarını bir yana bırakırsak, PKK’ye milliyetçi duygularla uzak duran Kürtlerin, Kürdistan’da PKK’ye karşı milliyetçi bir alternatif yaratamayışlarının çaresizliğiyle, “Yahudi-Kürt” ittifakından bir Kürt devleti hayali görmesi şaşırtıcı değildir. Onları düşmanlaştırıcı tutum yerine, diasporada Avrupa devletlerinin de etkisiyle farkında olmadıkları gerçekleri onlara dostça anlatmak, kardeşçe diyalogla onları yeminli PKK düşmanlarının aleti olmaktan kurtarmak gerekir.

Şu anda Başkan Apo, PKK kadroları, DEM Parti ve onların müttefikleri Türk-Kürt-Arap-Fars ittifakının gerçekleştirilmesi, aynı zamanda Netanyahu karşıtı İsrail’deki güçlü Yahudi halkıyla dostluğun sağlanmasını ve dört parça Kürdistan’ın, İsrail de içinde küresel güçlerin Ortadoğu’da yarattığı savaş cehenneminden kurtarılması için “son şansın” son adımlarını atıyor. Erdoğan ve “norm dışı devlet” Berlin’de Alman ve İsrail yetkililerinin de katıldığı toplantıyı, “son şansı heba etmemeleri” için şimdilik küçük bir “uyarı” olarak görmeli ve TBMM Komisyonu’nda Kürt halkını oyalamaktan ve Rojava’yı tehditten vazgeçmeli, yeminli Apo düşmanları Alman emperyalizmi ve İsrail Siyonizmi’nin “özgür” aletleri olurken, esaret altındaki Başkan Apo’nun özgürlüğünü acilen tanımalıdır.

Gecikme ve hele çözüm sürecinin başarısızlığa uğraması, Başkan Apo’nun çabalarına ve PKK’nin aldığı kararlara rağmen, umutsuz ve tehlikeli yolları kaçınılmaz kılabilir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.